Kadının öz’ü ve savaş

  • 09:05 17 Mart 2022
  • Kadının Kaleminden
 
“Çünkü erkek bilir; kadın demek toplum demek, vatan demek, emek demek, kültür ve anadil demektir. Yani bir toplumu toplum yapandır kadın. Bütün öfkesi de buradan gelir.”
 
Ruken Şehir
 
Avrupa, Afrika, Asya ve Ortadoğu’nun neresinde olursa olsun savaş, işgal, soykırım ve katliam varsa yüreğimiz oralı olur. Hele ki bunlardan en çok etkilenen kadın ve çocuklar ise yüreğimiz taş kesilir. Çünkü biliriz savaş; katliam, taciz, tecavüz, soykırım ve göçtür.
 
Erkek egemen devletlerin savaşlarında kadınlar kendi topraklarının yabancısı ve göç ettireni olur. Bunların yanında kadının bedenini ve ruhunu da esir almak isterler. Bu esaret sadece bir kadını kapalı kapılar arkasına kapatmak değildir. Aynı zamanda kadını var eden toplumsal değer ve olgularını esir almaktır. Erkek egemen zihniyet kadını esir almanın bir toplumu esir almak olduğunu bilir. Böylelikle de tarihi bir intikam almak ister kadından. İşte bundandır, asıl yürüttüğü savaş kadının öz’üne karşıdır. 
 
Bu savaşları erkekler çıkarırken kadının öz’ünü neden hedef alır? Çünkü bin bir emekle ve var olma mücadelesiyle yaşamda yer alan kadının
döneminden, 104 Me’ye ve günümüze kadar gelen kadın emeği, gücü, üretkenliği ve ekonomisinin kadın kazanımlarına karşı 5 bin yıllık sürdürdüğü savaşın devamıdır. Kadının özü olan kültürünü, tarihini, toplumsal olgusunu ve her şeyden önce bir bütünen varlığına karşı savaşını yürütür. Her ne kadar bu savaşlar iki erkek devlet tarafından bir bilek güreşi gibi dursa da özü kadın kültürünü yok etmeye dönüktür. Çünkü erkek bilir; kadın demek toplum demek, vatan demek, emek demek, kültür ve anadil demektir. Yani bir toplumu toplum yapandır kadın. Bütün öfkesi de buradan gelir. Eğer bir savaşta kadın katliama, soykırıma, tecavüze uğruyorsa ve hatta kendi vatanın da ilk göç ettirilen oluyorsa, erkeğin kadının özüne karşı yürüttüğü savaştan gelir. Bu yüzden erkeğin özü gereği yürüttüğü savaş; yıkım ve talanın yanında şiddet, taciz ve tecavüzdür. 
 
Erkeğin tüm bu saldırılarına karşı kadının özü gereği toprağını özsavunma ile korumaktır. Küba Devrimi’nin her aşamasında Kübalı kadınlar en ön safta mücadele etti ve hala aynı kararlılıkla mücadelelerine devam ediyor. 
 
Filistinli kadınlar Leyla Halit öncülüğünde her daim topraklarını direnişleriyle savunmaya devam etmiştir.
 
Rojava Devrimi’nde kadın savaşçıların canları pahasına topraklarını nasıl koruduklarını tüm dünya gördü. 
 
Erkeğin savaşı demek ölüm ve gözyaşı demektir. Ve bu savaşlar en çok kadın, çocuk ve doğayı etkilemektedir. Afganistan’dan, Filistin’e, Suriye’den, Ukrayna’ya kadar kadınlara yönelik işlenen savaş suçlarına şahitlik edildi.
 
Son 30 yıl içerinde gerek iç savaşla, gerekse devletlerin yürüttüğü savaşlarda kadınların yaşadıklarını kamuoyuyla paylaştığı bir kaç röportajdan cümleleri hatırlatmak iyi olacaktır. 
 
Taliban rejiminden Türkiye’ye göç etmek zorunda bırakılan Afgan kadınlar anlatıyor. “Tarih tekrar ediyor. Hiç kimse Taliban'ın bu kez daha barışçıl olacağına ve kadınlara zulmetmeyeceğine inanmasın.” (BBC)
 
Suriye savaşının ardından Türkiye’ye göç etmek zorunda bırakılan Mümine Abu Mesto, “Suriye'de yaşanan savaştan dolayı kadınlar çok sıkıntı yaşadı. Türkiye'ye geldim ama burada da aynı zorluklar vardı. Bazen ırkçı ve cinsiyetçi yaklaşımlar oluyor ama mücadele etmek zorundayız.” (MA)
 
Şengalli E.H.E: “Bir yıl boyunca birçok işkenceye maruz kaldım. 5 ay boyunca bir IŞİD emirinin yanında bulaşıklarını ve elbiselerini yıkadım. Ardından birine satıldım.” (MA)
 
Rojavalı Behiye: “Kobane’de Bahçelerimiz vardı. Durumumuz çok iyiydi. Burada göçmeniz. Ama Hayat zor burada başka bir ölümle burun burunayız. Oda yoksulluk.” (Jinnews)
 
Ukrayna'lı Olena Kurilo, “Böyle bir şey olabileceğini hiç düşünmemiştim. Bu hayatta bunun olabileceğini gerçekten hiç düşünmemiştim. Savaşlar hakkında şiirler yazdık.” ( euronews)
 
Yukarıdaki örnekler de olduğu gibi yaşanan zaman ve mekân farklı olsa da kadınların yaşadığı hissiyat aynı. Savaş tüm acı gerçekliğiyle varlığını sürdürürken, diğer bir tarafta da kadın özgürlük mücadelesi dünyanın dört bir tarafında örgütlü bir şekilde varlığını sürdürüyor. Bu da kadının özünü her koşulda yaşadığı ve yaşattığını gösteriyor.