KDP’nin ihanetle olan bütünlüğü

  • 09:03 12 Şubat 2022
  • Kadının Kaleminden
“Tüm bu işbirlikçi ve komplocu güçlere karşı özgürlük ve demokrasi hareketi olarak, halk olarak bizler en önemli ve güçlü dönemlerimizden birini yaşıyoruz. Her şeyden önce komployu iyi anlıyoruz. 45 yıllık mücadelenin  ‘BERXWEDAN JIYANE’ şiarı ile bilincimiz gelişti. Mücadele tarzı ve yöntemlerini her bakımdan geliştirip bugün devletçi sosyalizmi aşarak demokratik sosyalizmi geliştirdik. Demokratik konfederalizm sistemi çatısı altında bugün Rojava’da halkların kardeşliği, birliği ve mücadelesi yaşanmaktadır”
 
Jîn Kobanê 
 
Ortadoğu topraklarında unutulan bir halkın diriliş tarihi yazılmakta. Her diriliş kendisiyle yeni yaşamın maddi ve manevi değer olgularını oluşturmaktadır. Kürdistan topraklarında ekilen tohumlar bugün tüm bereketi ile filizlenmiş bulunmakta.  Bunu kabullenmeyip bir dizi tahliller çıkaran emperyalist ve kapitalist güçler yaptıkları saldırılar ile tüm çirkinliklerini bu savaşlarda yansıtmaktadırlar. Bunun yanı sıra özellikle Kürt işbirlikçi ve teslimiyetçi olan kesimler kendi cellatlarına aşık olarak Kürt halkına ve onun onurlu davasına karşı, tahribatlar yaratarak kazanacağını iddia etmiştir. Onurlu bir yaşamın mevzilerini terk ederek aşiretçi bölgeci ve ırkçı bir şekilde yürüttükleri politikalar ile kendi çıkarlarını hesaba katarak insanlığa ilişkin tüm değerlerini satmışlardır.
 
KDP’nin acizliğinden yararlanarak satranç piyonu gibi oynatmaktadır 
 
Bugün emperyalist ve sömürgeci güçler de KDP’nin bu acizliğinden yararlanarak bir satranç piyonu gibi oynatmaktadır. Bu piyon rolünü üstlenmiş KDP Osmanlı dönemlerinde yaşanan aşiretçi kabiliyetçi olan yaşanmışlıkları anımsatmaktadır. Nasıl mı? Kendi otoritelerini ve yetkilerini kullanmak için Osmanlı sultanları ile ya da İran şahlarıyla hareket ederek, tekrardan kendi halklarına karşı savaşmış ve katliamlardan geçirmiştir. Bunu söylerken aşiretçi yaklaşımların tümünü olumsuz değerlendirmiyoruz fakat aşiretlerin Kürt toplumu tarihin de olan ve olacak büyü rol ve misyonlarını yansıtmak istiyoruz. Bunu en somut şeklini de KDP şahsında yaşanan gerçeklikte görebiliriz. 
 
Doğru yönü seçip başarının anahtarına ulaşabiliriz 
 
Tekrar tarihin sayfalarını araştırıp okudukça Kürdistan’ın her zaman bir tecrit, üstü açık bir zindan ve parçalanmış bir ülke olduğunu iliklerimizde, damarlarımızda akan her kan damlasında hissedeceğizdir. Verilen bedeller, dökülen kanlar, anaların ağıtları ve ismini dahi bilmediğimiz yüzlerce savaşçının emekleri ile bugün bir halkın eski çağlardaki gibi kendi kökleri üzerinde doğumu gerçekleştirdiğini ve ölüme karşı yaşamı direniş ile haykıran hayatları yaşıyoruz. 
Söylenen her bir sözün ve atılan her bir adımın, değerini hissederek, yaşarken anlayarak, geçmiş, gelecek ve bugünün bağlantısını çözerek yaşanan güncel ve tarihsel, toplumsal sorunların çözümü geliştirmek doğru yönü seçip başarının anahtarına ulaşabiliriz.
 
45 yıllık mücadelenin gururu ile zaferin doruklarına ulaşıyoruz
 
Sürekli bir savaşın ev sahipliğini yapan ve yasakların doruklarda olduğu bir ülkede nefes alıyoruz. Bedensel olarak yaşadığımızı düşünerek varlığımızı varlık olarak anlamlandıran tüm manevi değerleri yaşayamıyorsak fiziki varlığımızın da ne bir değeri ne de anlamı vardır. Bizleri bütünsel kılan en önemli etkenlerden biri olan toplumsal birliğimizdir. Bunu yaratma mücadelesini veren PKK’li halklar ve savaşçılar ile 45 yıllık bir mücadelenin gururu ile zaferin doruklarına ulaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Tabi bu 45 yıllık süre zarfının içerisinde hiçbir insanın unutamayacağı anlar ve tarihsel günler vardır. Bunu belirtmek istememin nedeni ise, direnişçi bir halka ve savaşçılarına yapılan saldırıların özellikle hangi günleri esas aldığını bir kez daha hatırlamak ve doğru analizler yapabilmemiz içindir. Bugün tarihi yaşadığımız andan yani günümüzden geçmişe doğru yolculuklar yaparak ele alacağız. Şubat ayında ihaneti ve işbirlikçi oportünist olan kesimleri bir kez daha tüm çıplaklığıyla görürüz. Eğer bunları görecek gözlere sahip olmasak yaşanması gereken özgür yaşamın keşfine kapılarımızı kapatır, akıl ve yüreklerimizi buzlarla sarar canlılığını yitirmiş ölgün ve solgun insanlar topluluğu şeklini oluştururuz.
 
Hegemon güçleri savaşları aynı tarihe denk getiriyor 
 
15 Şubat 1925’te Şex Said’e karşı yapılan komplo ile 15 Şubat 1999’da PKK lideri Abdullah Öcalan’a, karşı yapılan komplonun aynı tarihlerde olmasının bir tesadüf olmadığını göreceğizdir. Aynı hegomonik güçlerin bu komplolarda yer alması ve denetlemesi sıradan olaylar gibi ele alınamayacak düzeylerdedir. Bu şekilde bir halkın soykırım ve asimilasyon savaşlarında imhasını, iradelerini teslim alarak yok edilişini değerlendirebiliriz. Kapitalist modernitenin hegemon güçleri bu şekilde bir halkın başkaldırışlarını isyanlarını direniş ruhlarını teslim alacağını düşünerek aynı tarihleri seçerek tehditlerini ve savaşlarını bu tarihi günlerde gerçekleştirmektedir.
 
Viyan’ın onurlu yaşamı pusulanın kendisi olmuştur 
 
Tüm bunların yanı sıra daha farklı yakın ve uzak tarihlerde de bu işbirlikçi ve komplocu güçlerin Kürt halkına nasıl saldırılar düzenlediğini kendi gözlerimizle göreceğizdir. 1 ile 2 Şubat’ı birbirine bağlayan geceyi ele alırsak ve bu gecede eylemi gerçekleştiren direnişçi kahramanı değerlendirirsek kendi tarihimizi yazmanın bizlere nasıl onur kazandırdığını hissedeceğizdir. Ş.Viyan Soran’ın kendi bedenini ateşe vererek, ateşin kutsallığında tasfiyeci ve işbirlikçiliğe karşı her daim direniş ve onurlu yaşamın yönünü bizlere gösteren pusulanın kendisi olmuştur.
 
Sıradan yaklaşmamız gerekir 
 
Örgütlü ve planlı yapılan eylem bizlerin ruh, duygu ve bilinç dünyamızı yeniden yaratarak bu temelde kendimizi daha yeterli ve özgürlük mücadelesini zafere ulaştıran ve onun için hakikatin dokunulur hissedilir özelliklerini yaratmıştır. Ş.Viyan’ın direniş halayındaki zılgıtına karşı Ortadoğu’da özelde de Kürdistan’da egemen olmak isteyen güçler faklı yılların aynı 1 ile 2 Şubat gecesini birbirine bağlayan gecede Kürt halkına karşı saldırılarını sürdürmektedir. Uzak tarihlere gitmeden son yapılan saldırıları ele alacak olursak, yukarıda üstü açık zindan olarak belirttiğimiz Kürdistan tanımının ifadesini anlayacağızdır. 1 ile 2 Şubat gecesinin bağını kuran dakikalarda Maxmûr, Şengal ve Rojava alanlarına yapılan hava saldırıları ile tasfiye etme çabaları ve iradelerini teslim alarak sindirmek istemektedirler. Havadan yapılan saldırıların psikolojik etkisi ile onuru ile yaşamaya çalışan ve kendi topraklarında kökleri üzerinde mülteci sıfatı ile yaşayan bir halkı teslim almak için böl-parçala -teslim al politikalarının günümüzde halen sürdüğünü göreceğizdir. Mülteci bir halka karşı yıllarca her türlü ambargoyu uygulayan KDP saldırının gerçekleşeceği kampa giriş çıkış kapılarını açması ve iradelerini teslim alma amaçlı onları kendi çatısı altına çağırmasını tesadüf veya çok ahlaki bir destek olarak görmemeli ve sıradanda ele alıp yaklaşmamız gerekir.
 
Küçük bir bedenin attığı çığlığı tüm dünya duydu 
 
Bunlara bağlı olarak da 9 Ekim tarihini ele alalım, aynı işbirlikçi ve oportünist çizgisini burada göreceğizdir. 9 Ekim 1998 de PKK lideri Abdullah Öcalan’a karşı hegemon güçlerin yürüttüğü komplo süreci başlamış ve bu 15 Şubat 1999 tarihinde ABD’nin koordinesi ile PKK lideri Öcalan, gardiyan rolünü oynayan Türkiye devletine teslim edilişi ile bu komplonun bir aşaması tamamlanıyor. Bunları hatırlatmamın temel nedeni ise özgürlük hareketine ve onunla birlik mücadelesi veren halkı hedef almasının temel nedenini bu tarihlerin neden seçildiğini hatırlatmak amaçlıdır. Batı Kürdistan topraklarını örnek vereceğizdir. 9 Ekim 2019 tarihinde küçük bir bedenin attığı çığlığı tüm dünya duydu, öyle bir çığlıktı ki vicdan muhasebesini her insanda yarattı. Atılan çığlığı acı çeken bir bedenin çığlığı olarak duymak kulaklarımızın ne kadar sağır olduğunu sadece istenilen sesleri duymamızı işitmemiz toplumun ahlaki değerlerinden olan kopuşumuzu fark ederiz. 
 
Tasfiye esas hedef olarak belirlenmiştir 
 
9 Ekim komplosunun başlangıç tarihi ile 9 Ekim 2019 Rojava topraklarına yapılan saldırı ile özgürlük mücadelesini veren bir halkın ve savaşçılarının sadece Türkiye Devleti ile değil kapitalist sistem ile varlığını sürdürmek isteyen tüm hegemon güçlerle savaştığını ispatlamaktadır. Serekani ve Gre Spi’ye yapılan saldırı ile komplonun günümüzde halen farklı yol ve yöntemlerle daha kapsamlı bir şekilde sürdüğünü görmekteyiz. Yani kısacasını açıklarsak Türk sömürge güçleri ile ABD yaptıkları anlaşmanın alt yapısını hazırlayarak NATO düzeyinde uluslararası bir komplo düzenleyerek, Rojava özgürlük devrimini yıkmayı, Kuzey-Doğu Suriye topraklarını işgal ederek Demokratik Özerk Yönetimi ortadan kaldırarak, demokratik halk sistemini tasfiye etmeyi esas hedef olarak belirlemiştir. Aynı süreçte Şengal bölgesine yönelik de KDP, Irak ve Türk Devleti tarafından yapılan anlaşmalar ile havadan saldırılar düzenlenmiştir. Yapılan bu anlaşmalarda Kürt halkına dayatılan soykırım korkusu ile teslim almaktır. 
 
Komployu iyi anlıyoruz 
 
Tüm bu işbirlikçi ve komplocu güçlere karşı özgürlük ve demokrasi hareketi olarak, halk olarak bizler en önemli en güçlü dönemlerimizden birini yaşıyoruz. Her şeyden önce komployu iyi anlıyoruz. 45 yıllık mücadelenin  ‘BERXWEDAN JIYANE’ şiarı ile bilincimiz gelişti. Mücadele tarzı ve yöntemlerini her bakımdan geliştirip bugün devletçi sosyalizmi aşarak demokratik sosyalizmi geliştirdik. Demokratik konfederalizm sistemi çatısı altında bugün Rojava’da halkların kardeşliği, birliği ve mücadelesi yaşanmaktadır.