Önlenebilir ölümlere karşı çıkmak!

  • 09:06 28 Aralık 2021
  • Kadının Kaleminden
 
“İnsan hakları açısından bakıldığında ‘düşünce suçu’ diye tanımlanan bir suç yoktur. Oysa Aysel Tuğluk bu sebeple içeridedir. Bu politikacının acı çekmesinden ve tedavisinin yapılmamasından devletin yürütücüsü olan iktidar sorumludur. İktidarların gelip geçici olduğu bir gerçektir. Bugünkü iktidar, yıllar sonra yapıp ettiği olumlu şeylerle mi anılacak; yoksa hafızalarda, halkın temsilcilerine acı çektirdiği için, en doğal insan hakkı olan yaşam hakkından onları mahrum bıraktığı için ‘zorba’, ‘yıkıcı’, ‘acımasız’ olarak mı kalacak?” 
 
Sibel Ünal
 
Aysel Tuğluk ve Bütün Hasta Tutuklular İçin Bir Çağrı!
 
İnsanın yapısında ‘iyilik’ ve ‘kötülük’ gibi ahlaki kavramlar birlikte bulunur. Kötülük yaptıkça daha kötü, iyilik yaptıkça daha iyi olunur. Firavun ’un kötülük yaptıkça yüreğinin daha da katılaştığı görülür. Öyle ki artık geri dönülemez bir noktaya gelir; ne değişebilir ne de geriye dönüp günahlarından dolayı tövbe edebilir. 
 
Firavunlardan bu yana kötülüğün bu hali, iktidarlara ve yönetenlere bir biçimde bulaşmıştır. Bunların sebep olduğu günahlar öylesine büyüktür ki kişiliklerini bozmakla kalmaz, ondan sonra gelenleri de bozar. İçlerine yerleşen nefret, öfke, yıkıcılık, zalimlik iktidarların mayası haline gelir. 
Tarihin farklı zamanlarında farklı düşünce, tavır ve özgürlük talepleriyle böylesi iktidarlara karşı çıkan az sayıda dirençli kişi olmuştur. Bu bazen bir filozof, bazen bilim insanı ya da siyasetçi olarak çıkar karşımıza. Zamanın çok ötesindeydi bu kişiler ve ne yazık ki ‘kötü’, ‘zındık’ vb. şekilde damgalandılar. Ölümle yargılandılar, aforoz edildiler, özgürlükleri kısıtlandı, sürgün edildiler. Dönemin ruhu böyle kişilerin anlaşılmasını zorlaştırmıştır her zaman. Ancak üzerinden yıllar geçtikçe bu ayrıksı, inançlı kişilerin yapmak istedikleri; toplum yararına girişimleri, düşünceleri, eylem ve tavırları anlaşılabilir hale gelmiştir. 
 
Açıktır ki; her dönem düşünceleri, eylemleri iktidarlarca yerleşik kalıplara ters düşenler hep ‘kötü’ olarak etiketlenmiştir. Bunun tersi ise ‘iyi’ olarak tanımlanmıştır. ‘Kötü’ olarak tanımlanan kişiler, her daim iktidarların ve diktatörlerin karşısında duranlardır. Onların her türlü yıkıcılığına maruz kalmış ve ağır bedeller de ödemişlerdir. 
 
İleriye yönelen her adımda iktidarlara, diktatörlere karşı duran bu insanların kanı, azmi, dirençleri vardır. Onların iradelerini, özgürlük taleplerini kırmak için baştakilerin akla gelmedik yöntemler uyguladıkları, zorbalık yaptıkları; işkence, gözaltında kayıp, aşağılama, onur kırıcı eylemlerde bulundukları da aşikardır. 
 
Her mahkûmun gerekli tedaviyi alma hakkı vardır
 
Bugünkü iktidara düşünce ve eylemleriyle hoş görünmeyen, bu yüzden mimlenen bir siyasetçi, bir isim var; Aysel Tuğluk. Düşünceleri yerleşik politik perspektife ‘uygun’ görülmediği için ‘düşünce suçlusu’ olarak cezaevinde. 2016’dan bu yana içeride olan siyasetçinin sağlık sorunları giderek büyümekte ve kendi kendine bakımı zorlaşmaktadır. Ancak şurası apaçık ortadadır ki; ister cezaevinin sağlık koşullarının yetersizliği, isterse başka sebeplerden olsun, uluslararası sözleşmelere ve İnsan haklarına göre her mahkûmun gerekli tedaviyi alma hakkı vardır. 
 
Üzerinde durup düşündüğümüzde şu soruların çengeli akla takılmakta: Hasta mahkûma gerekli tedaviyi uygulamakla devlet yükümlü değil midir? Tedavi edilemiyorsa gerekli önlemleri almak devletin sorumluluğu değil midir?  Bu durumda, devletin varlığının sebebi ‘vatandaş’ değilse nedir? Niçin vardır? Üstelik mahkûm böyle bir durumda iki defa cezalandırılmış olmuyor mu?
 
İnsan hakları açısından bakıldığında ‘düşünce suçu’ diye tanımlanan bir suç yoktur. Oysa Aysel Tuğluk bu sebeple içeridedir. Bu politikacının acı çekmesinden ve tedavisinin yapılmamasından devletin yürütücüsü olan iktidar sorumludur. İktidarların gelip geçici olduğu bir gerçektir. Bugünkü iktidar, yıllar sonra yapıp ettiği olumlu şeylerle mi anılacak; yoksa hafızalarda, halkın temsilcilerine acı çektirdiği için, en doğal insan hakkı olan yaşam hakkından onları mahrum bıraktığı için ‘zorba’, ‘yıkıcı’, ‘acımasız’ olarak mı kalacak? 
 
İyilik adına kötülüğü, barış adına savaşı, demokrasi adına faşizmi getiriyorlar
 
Devlet de iktidarlar da halkın yararını gözetmek için olan-olması gereken- yapılardır. Öyleyse halkın temsilcilerini korumak en başta onların görevi olmalıdır. İyi iktidarlar görevleri sona erdikten sonra da bu yönüyle ‘başarılı işler’ yapmalarıyla anılmayı hak ederler. Böylesi iktidarlar yeryüzünde azdır. Ne yazık ki, daha çok ‘iyilik’, ‘demokrasi’, ‘barış’ adına zulmedenler var! Bunlar iyilik adına kötülüğü, barış adına savaşı, demokrasi adına faşizmi getirmişlerdir!
 
Rasyonel bir ahlak veya iktidar, kendisinden önceki iktidarların uygulamalarının yetersizliklerini farklı bir yaklaşımla ele alır. Getirdiği yeni bakış açısıyla meseleleri analiz eder ve sonuçlara ulaşır. Bu ise ancak güçlü iktidarların iradesiyle olabilen bir şeydir. Oysa zayıf iktidarlar daha çok korku salarak, suçları çeşitlendirerek ilerler. Farklı bir algı yaratarak toplumda kin, nefret, öfke duygularını körükler. Akla, ahlaka, insan vicdanına aykırı olsa da kolay olanı seçerler.
 
Bizim seçimimiz ise; yıkıcılığa karşı barış, nefrete karşı insan sevgisi, ölüme karşı yaşamdan yana olmaktır. Gelecek kuşaklar nefret, düşmanlık ve haksızlığa dayalı kurum ve iktidarların halkları mutlu etmeyeceklerinin ayırdına varacaklardır. Gerekli olan sadece ve sadece; barış ve mutluluk içinde ayırım yapmadan, bütün halkı kucaklayan bir iktidarın varlığıdır!