Kadını koruma, şiddeti önleme gününe dair…

  • 09:02 25 Kasım 2020
  • Kadının Kaleminden
“Suçlunun sadece cezaevlerinde tutulması; onun hapisten çıkmasıyla ıslah olmuş, artık şiddet kullanmayacak anlamına gelmez. Kadına şiddet yüzünden cezaevine girdikten sonra çıkan sanıkların daha da saldırganlaşıp kadını katlederek cinayet işlediğini de çokça görmekteyiz.” 
 
Gül Güzel
 
Kadınlar olarak yıllardır 25 Kasım günlerinde sokaklarda eylemleri düzenledik veya aktivist olduk. Kadın cinsine toplum içinde uygulanan çifte standartlı yaklaşıma, aile içi şiddete, kadının eşit haklardan yoksun edilmesine vb. karşı durduk. 
 
Halbuki bizler kadın olarak suçluyu, şiddeti azmettirenleri, uygulayanları çok iyi tanıyoruz. Çünkü şiddeti uygulayanın kimliğini kazıdığımızda her zaman altında İNSAN’dan başka bir şey çıkmıyor. Tam da bu yüzden kadının şiddete uğramaması için, ilk önce İNSAN türünün topyekûn kendini sorgulama ve zihin değişikliğini kabul etmesi gerekir. 
 
Ne şiddeti uygulayan erkeğin kendine bunu bir hak olarak görmeye; ne de kadının, erkeğin kendisine şiddeti uygulamasının erkeğin doğal hakkı olduğuna inanmış olması! Şiddete karşı eğitim ve tedbir; bu reçetenin ilk tedavi ilacı olarak güncel yaşamımızda yer alması gerekir. Adalet ve hak kendiliğinden yeryüzüne inip, sihirli sopasıyla şiddet ile haksızlığı ortadan kaldıramaz.
 
21. yüzyılda kadın hakları, eşitlik, maruz kaldıkları şiddet ve katliamlarda tavan yaparak sınıfta kalan bir yüzyıl oldu. Daha da geriye düşerek, geçen yüzyılları aratır konumda hala. Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin hep birlikte imzaladığı ‘İstanbul Sözleşmesi’ sadece kağıt üzerinde kalmaya nerdeyse mahkum edildi. Hatta bu anlaşmayı ilk imzalayan Türkiye, bu anlaşmadan çıkmak istiyor. Bu sözleşmeden çıkma bahanesi ise, bütün cinsel farklılıkların eşit şekilde hakları olduğu ve korunmaya alınması gerektiğini içeren 4. Maddenin Türk ırkı ile İslam anlayışına yakışmıyor olmasıymış! 
 
Kanun, koruma, tedbir, engel, gelenekler kadın haklarının eşitliği söz konusu olunca, karşıt cephede özellikle Türkiye gibi İslam geleneği doğrultusunda olan ülkeler arasında hemen uzlaşma sağlanabiliyor. Bu tutum ve duruma karşı birçok kadın kurumu örgütlü ve bilinçli bir şekilde mücadele etse de vaziyet pek değişmiyor. Çünkü kadının kendini koruma tedbirleri üzerinde o kadar konuşulup tartışılırken, erkek cinsinin şiddeti kendine hak görmesi ve ifade şekli olarak kullanması yönünde hiç bir çalışma yapılmaz ve gerek duyulmaz. 
 
Oysa mağdur edilenden ziyade, mağdur edenin bu konudaki bilinci eğitim veya tedavi yöntemleriyle aşılması gereken bir tutum olmalı. Suçlunun sadece cezaevlerinde tutulması; onun hapisten çıkmasıyla ıslah olmuş, artık şiddet kullanmayacak anlamına gelmez. Yaşadıklarımız da bu durumun tersine işlediğini gösteriyor: Kadına şiddet yüzünden cezaevine girdikten sonra çıkan sanıkların daha da saldırganlaşıp, öç alma duygusuyla kadını katlederek cinayet işlediğini de çokça izlemekteyiz. 
 
O zaman tedbir olarak eğitim ve tedavinin erkek cinsinin hayatına entegre olması gerekir. Yukarda belirttiğim gibi, ‘Suçluyu kazınca altında İNSAN çıkıyor’.  Bu yüzden kadını koruma tedbirinin ana merkezinde şiddeti uygulayan erkek ve erk zihniyetin toplum içerisinde kabul görmemesi ve değişmesi elzemdir. 
 
Bu değişim toplumda oluşturulmadan, aile ve toplum içi kadına şiddet, cinayet, eşitsizlik, hak ihlalleri gelecek 22. yüzyılda da devam edecektir. Çünkü suçluyu/şiddet uygulayanı belli süreliğine özgürlüğü elinden alınarak, bir süre cezalandırmak, sadece anlık geçici bir tedbirdir; sonuçları sonra daha vahim olabiliyor. Kadın cinsinin şiddet ve cinayetlerden korunması için ilim değil, bilimin toplumun en küçük yapısı olan aile içinde her iki cinsin eşit hakkı olarak zuhur bulması bir mecburiyettir. Yoksa hastanın iyileşmesi için herkes kendine göre bir reçete yazmaya devam edecektir. 
 
İnanç ve kültürler kadın sağlığı, eşit hakları ve yüceltilmesi gereken bir varlık olduğu konusunda kabul görürse, o zaman gereken işlevini yerine getirir. Allah, Tanrı, God vb. Kutsallarımız da herhalde bu hakkaniyetten memnun kalırlar. Çünkü insan kendi doğurduğu öteki cinsi olan kadın/Anaya gereken saygı ve sevgiyi kendi inancının temeline alırsa, inancının en temel gereğini yerine getirmiş olur kanımca.
 
Şiddetten uzak, sevginin inanca dönüştüğü, kadının hak ettiği saygınlığa ve eşit haklara kavuşması için mücadele edenlere olan saygımla eşit, özgür geleceklerimiz olsun. 
 
Kadın yaşamdır; yaşamı yaşat! Öldürme! 
 
2021 yılı Kadını Koruma, Şiddeti Önleme Gününde Mücadele Sloganımız olsun!