Şimdi kadınlar için de özgürlük zamanı

  • 09:03 9 Kasım 2020
  • Kadının Kaleminden
“Erkek egemen kapitalist düzene karşı kadınların yürüttüğü mücadele dönüm noktasıdır. Beş bin yıllık erkek egemen merkezi uygarlık sisteminin, kendisini ulus devletler üzerinden var eden kapitalist düzenin değişmesinde kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi belirleyici olacaktır.”
 
Sebahat Tuncel
 
Kadınlar için direniş anne karnında başlıyor. Erkek egemen toplumda kız çocukları erkek çocuklara göre daha dezavantajlı olarak büyüyorlar. Kadınlık erkeklik rolleri çocuklukta aile içerisinde öğretiliyor. Ve bu yaşamın her günü yeniden üretiliyor. Erkekleri kutsayan, yaşamın tüm alanlarındaki yasaların erkeklere göre düzenlediği sisteme karşı kadın, var olma, kendi varlığını koruma mücadelesini çok erken yaşlarda öğrenmeye başlıyor. Yaşamının her anını patriyarkaya karşı bir mücadele direnişle geçiriyor kadın. Belki bunu politik olarak ifade etmiyor, belki örgütlü bir yapı, siyaset içinde de değil ama her gün milyonlarca kadın kendi etrafını sarmış ve onu nefessiz bırakan sisteme karşı kendi geliştirdiği çeşitli yöntemlerle mücadele ediyor. Ev içindeki bu direniş sokakta, fabrikada, tarlada, gündelik ev işlerinde veya kamuda çalıştığı kapitalist sistem içerisinde de sürüyor. 
 
Kadınların sistematik şiddete maruz kaldıkları, taciz, tecavüz vakalarının her geçen gün arttığı, kadın katliamlarının yaşandığı, kadınların “yaşamak istiyorum” diye isyan ettikleri bir sürece hep birlikte tanıklık ediyoruz. Kadınların yaşadığı düzenin değişmesinin zamanı geldi de geçiyor bile. Şimdi kadınlar için de özgürlük zamanı. Kadınlar olarak kendi geleceğimizi güvence altına almak ve özgürlüğümüzü sağlamak için tarihsel deneyimlerden de yola çıkarak güçlü ve etkili bir kadın örgütlülüğü ve dayanışmasını geliştirmek zorundayız. Bunun için de yaşadığımız durumun, tarihsel, toplumsal, ekonomik ve kültürel nedenlerini iyi analiz ederek, geçmiş mücadele ve direniş deneyimlerini de göz önüne alarak kendimize bir yol açmak durumundayız. Bu düzeni değiştirecek gücümüz ve yeteneğimiz var yeter ki bunun farkına varalım. 
 
Günümüzdeki cinsiyet eşitsizlikleri kapitalist ve patriyarkal toplumsal yapının veya kapitalist patriyarkanın bir sonucu olarak analiz edilmesi önemlidir. Kadınların ezilmişliği, emeğine el konulması toplumsal alandan tecrit edilerek özel alan sıkıştırılması binlerce yıllık erkek egemen sistemin ürünüdür. Bugün eşitlik ve özgürlük mücadelesi yürüten kadınlar, ücretli çalışma, ev işi, cinsellik, kültür, şiddet ve devlet analizlerinin sentezlerini güçlü yapmaları gerekir. Tüm bu alanlarda her gün geleneksel kadınlık ve erkeklik rolleri üretilmekte, kadın emeğine erkekler tarafından el konulmanın ideolojik politik ekonomik kurgusu yapılmaktadır. Kadına yönelik katliamların, kadına yönelik şiddetin giderek derinleşmesi tesadüfü bir durum değildir. Kadın erkek arasındaki eşitsizlik, tahakküm ve hiyerarşi tüm toplumsal ilişkileri belirlemektedir. Bu eşitsizlik şiddetin temel kaynağını oluşturmaktadır. Bu örgütlü erkek egemenliğinin bir sonucudur. Ulus devletler kendisini bunun üzerinden var etmektedirler. Devlet kapitalist ve ırkçı olmanın yanı sıra patriyarkaldır da. Bundan dolayı kadına yönelik her türlü şiddet, taciz, tecavüz, kadın emeğinin sömürülmesi, kadınlara yönelik ayrımcılık devlet politikaları tarafından da yasalar veya uygulamalar aracılığıyla süreklileştirilmektedir. Devletin bu “erkek” olma hali değişmediği sürece kadınlar açısından gerçek bir kurtuluşun olması pek mümkün görünmemektedir. 
 
Kadınların gerçek anlamda eşitlik ve özgürlük sorunu çözülmese de kadınların binlerce yıllık emeği eşitlik ve özgürlük mücadelesi kadınlar lehine önemli kazanımlarla sonuçlanmıştır. 21. yüzyıl bu birikim ve deneyim üzerinde şekillenmektedir. Egemen erkek zihniyetinin, toplumsal tarih yazımında yok saydığı güçlü kadın kimlikler ne kadar gizlenip çarpıtılsalar da kendi mücadele ve direnişleri ile onları bulmamız için sağlam izler bırakmışlardır bizlere. Günümüzde kadınlar, tarihte iz bırakan kadınların direniş ve mücadele deneyimlerine yenilerini katmaktadırlar. Kürt kadınları başta olmak üzerine dünyanın her yerinde kadınlar binlerce yıllık kadın mücadelesinin direnişinin deneyimlerine yenilerini katmaktadır. Bu deneyim alanlarından birisi de zindanlar olmuştur. Türkiye’de özellikle 12 Eylül faşist darbesinin ardından gelişen süreçte Diyarbakır, Mamak vb. birçok cezaevinde yaşanan işkence, katliam, zulüm politikalarına kadınların direnişi günümüzde kadın özgürlük mücadelesinin gelişmesinde çok kritik bir öneme sahiptir. 1980 yıllarda siyasi tutsakların eşleri ve çocukları olarak cezaevleri önlerinde politikleşen kadınlar zamanla bu birlikteliklerini örgütlü bir çalışmaya yönelttiler. 1980’li yıllarda cezaevlerinde özellikle Diyarbakır Cezaevi’nde insanlık dışı işkence uygulamalarına karşı, Sakine Cansız şahsında gelişen direniş geleneği zindandaki siyasi kadın tutsaklar tarafından bugünde devam ettirilmektedir. Kadınların Kürt özgürlük mücadelesinin birçok alanında yer alması, politik öncü olması; feodal, erkek egemen toplum yapısında çok büyük değişiklikler yaşanmasını da beraberinde getirdi. 90’lı yıllarda kadınların halkının özgürlük mücadelesine katılımı, Cizre, Nusaybin gibi yerlerde serhildanlara öncülük etmesi, özgürlük mücadelesinin yükseltilmesi ve kadınların örgütlü siyasal yaşama katılımında çok önemli bir rol oynamıştır. 1980’li yıllarla başlayan 1990’lı yıllarda kitleselleşen ve kurumsallaşan Kadın özgürlük çizgisi günümüzde hem zindanlarda hem sokaklarda hem de kadınların bulunduğu her yerde sürmektedir. Kadınların onlarca yıllık mücadelesi, eşbaşkanlık, eşit temsil, kadın istihdamının güçlendirilmesi, kadına yönelik her türlü şiddete, ayrımcı, ötekileştirici, cinsiyetçi politikalara karşı daha kitlesel bir mücadele hattının örülmesini sağlamıştır. Ancak bu yeterli değildir. Çünkü erkek egemenliğine karşı durmak direnmek, kadınlar için bir var olma, varlığını koruma mücadelesidir.   
 
Kadın özgürlük sorunun çözümü sadece kadınların hayatlarını değil, tüm toplumun hayatını etkileyecektir. Kadının öncülük ettiği direniş toplumsal bir direniştir. Bugün Kürt kadınlarının öncülük ettiği direniş iki yönlü sürmektedir. Birincisi Kürt halkının eşitlik, özgürlük, demokrasi sorunun çözümünü, ikinci olarak da kadınların, eşitlik, özgürlük sorunu çözümünü hedeflemektedir. Kürt kadınları bu iki temel alanda eş zamanlı yürütülen çalışmalar çift yönlü bir özgürlük mücadelesini gerekli kılıyor.  Birini birine kurban etmeden her ikisini birlikte yürütmek kadın özgürlükçü sistemin gelişimi açısından oldukça önemli bir noktadır. Kadın özgürlük çizgisinden en küçük bir zayıflama esneme mücadelemizi hedef alanla, erkek egemenliği tarafından kendileri için fırsat olarak görülecektir. O nedenle kadın özgürlük çizgisi hem içe hem de dışa karşı mücadelede sürekli ve kararlı bir şekilde yürütülmek durumundadır. Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi ve direnişi, toplumsal değişim ve dönüşümde etkili olmuştur. Bu durum siyasal, ekonomik ve toplumsal alanda kadınların görünürlüğünü de artırmaktadır. Her ne kadar kadınlar şiddet üzerinden gündem olsa da, kadınların kararlı mücadelesi, kadınların toplumsal ve siyasal yaşamda, kamusal alanda, çalışma yaşamında da görünürlüğü artmıştır, artmaktadır. Kadını ikincil gören, ötekileştiren, eve kapatan, her türlü baskı ve sömürüye tabi tutan zihniyete karşı özgür birey, özgür kadın, özgür toplum gerçeğini temsil eden kadın gerçekliği erkek egemen iktidar temsilcilerini korkutmaktadır. O nedenle de kadınlar, kadınların örgütlü mücadelesi,  kadınların hareketleri hedef alınmaktadır. Ancak bu politikaların sonuç alması mümkün değildir. Örneğin savaşların, çatışmaların yoğun yaşandığı öz yönetim döneminde direnişçi kadınları çırılçıplak soyup teşhir eden zihniyetin karşında kadınlar, o çıplak bedenlerin direniş elbisesini giydiğini ve bunun sistemi çok korkuttuğu gibi. 
 
Rojava’da,  Şengal’de DAİŞ çetelerine, insanlık suçu işleyenlere karşı ortaya çıkan kadın direnişinin, insanlık için kadınlar için nasıl bir umuda dönüştüğünü herkes biliyor. Direnen, mücadele eden, erkek egemenliğine, köleliğe, her türlü sömürüye karşı direnişi kuşanan kadın gerçekliği diğer kadınların örgütlenmesinde ve mücadeleye katılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Direnişin kendisi umudun varlığına ve zafere olan inancı göstermektedir. Kadın mücadelesi ve direnişi de bu umudu daha da büyütmektedir. 
 
21. yüzyıl insanlık açısından yeni umutları, yeni bir yaşamın inşa edileceği bir süreç olacaktır. Bu sürecin nasıl olacağı da mücadele ve direniş hareketleri belirleyecektir. Bu noktada en önemli mücadele alanı kadın özgürlüğüdür. Erkek egemen kapitalist düzene karşı kadınların yürüttüğü mücadele bu açıdan dönüm noktasıdır. Beş bin yıllık erkek egemen merkezi uygarlık sisteminin, kendisini ulus devletler üzerinden var eden kapitalist düzenin değişmesinde kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi belirleyici olacaktır. Rojava Devrimi’nde de gördük ki kadınlar sadece DAİŞ’e karşı savaşta değil, aynı zamanda kadın özgürlükçü bir sistemin gelişmesinde, yasa yapım süreçlerinde ve siyasal, toplumsal, ekolojik ve ekonomik alanlarda var olarak yeni yaşamın inşasında aktif ve öncü rol oynamaktadır. Kadınların binlerce yıldır sürdürdükleri direnişin kadın özgürlükçü, ekolojik ve demokratik bir sistemin geliştirilmesindeki rolü kilit önemdedir. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir sistemi kurmak için; kapsamlı, sürekli ve kararlı bir mücadele yürütmek gerekir. 
 
Kapitalist modernist sistemin açığa çıkardığı, siyasal, ekonomik, ekolojik ve toplumsal sorunlar ve kadın özgürlük sorunu karşısında itirazlar yükseliyor. Ancak bu itirazlar henüz yeni bir düzeni kurma, kapitalist moderniteyi aşma aşamasında değil. En son dünyayı etkisine alan pandemi sürecinde de açığa çıktı ki bu düzen kendi varlık sorunu karşısında insan sağlığı ve güvenliğini tehlikeye atmakta, baskı, şiddet, zor araçlarını kullanarak toplum üzerinde faşizm uygulayarak toplumu denetim altında tutmayı amaçlamaktadır.  Bu gerçeklik alternatif bir yaşam isteyenlerin kendilerini örgütlemeleri, bu sistemler işbirliği yapmayı reddetmeleri, kendi sistemlerini örgütleme zorunluluğu olduğunu da göstermektedir. Peki bu mümkün mü? Tabi ki mümkün. Sistemin krize girmiş olması krizden çıkış için farklı alternatifleri içinde olanaklar açığa çıkarmaktadır. Gerçek olan şu ki demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir yaşam isteyenlerin kendisini örgütlemesi ve alternatif bir sistem haline gelmesi mümkün ve buna da kadın öncülük edecektir. 
 
Günümüzde kadınların toplumun siyasal, ekonomik, toplumsal vb. sorunlarını gündemleştirme,  faşizme, diktatörlüğe, ırkçılığa, milliyetçiliğe, cinsiyetçiliğe, dinciliğe karşı mücadelede öncülük etmeleri, kitleleri harekete geçirmeleri sadece kadınlar açısından değil, eşitlik, özgürlük ve demokrasi ve barış isteyen halklar açısından da büyük umutlar yaratmaktadır.  Şimdi umudu büyütme ve özgürlük zamanı. Bize düşen ise bunun gereklerini yerine getirmektir.