Pandemi, nedenleri ve kalıcı çözüm yolları

  • 09:04 13 Haziran 2020
  • Kadının Kaleminden
"Tüm bu dengesizlikler artık Leviathan veya Frankeyştan’lar yaratmaktadır. Ve çağımızın en tehlikeli Leviathan’ı ise “metropol ve mega şehirleşmeler”dir." 
 
Sevinç İzol
 
Pandemi, Eski Yunanca'da “???/pan; tüm” anlamına gelen sözcük ile “??µ?? /demos; halk, insanlar” anlamına gelen sözcüklerden türetilmiştir. Etimolojik olarak “Tüm İnsanlar, halk” anlamını içermektedir. Kıtalararası çok geniş bir alanda yayılan salgın hastalıklara(epidemilere), Pandemik Hastalıklar denilmektedir.
 
Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımlamasına göre bir hastalığın Pandemi olabilmesin üç koşulu vardır;
 
1. Nüfusun daha önce maruz kalmadığı bir hastalık olması,
 
2. Hastalığa sebep olan etmenin insanlara bulaşması ve tehlikeli bir hastalığa yol açması(Kara veba, Kolera, İspanyol gribi, Hong Kong gribi, Domuz gribi, Tifo, HIV/ AIDS gibi)
 
3. Hastalık etmeninin insanlar arasında kolayca ve devamlı olarak yayılması.
 
Bir hastalığın sadece yaygın olması veya çok sayıda ölüme neden olması tek başına Pandemik hastalık olması için yeterli bir sebep sayılmamaktadır. Örneğin kanser, insanlarda çok sayıda ölüme sebep olan bir hastalık olmasına rağmen bulaşıcı olmadığı için pandemi olarak kabul edilmemektedir (tr.wikipedia.org).
 
Ayrıca Pandemi tüm Dünya’daki canlıları etkileyen “kitlesel yokoluş” da değildir. Keza Dünya tarihinde nedenleri tartışmalı olsa da birçok kitlesel yok oluş tespit edilmiştir; Ordovisiyan-Silüryan Kitlesel Yokoluş’u(443,5 Mln. Y.Ö.); Geç Devoniyen Kitlesel Yokoluş’u(375 Mln. Y.Ö.); Permiyen Sonu Kitlesel Yokoluşu’u(En Büyük Yokoluş/252,28 Mln. Y.Ö.); Trias-Jura Kitlesel Yokoluş’u(201,3 Mln. Y.Ö.); Kratese-Paleojen Kitlesel Yokoluş’u(66-65 Mln. Y.Ö.); Toba Süper Yanardağı Patlaması ve Kitlesel Yokoluş’u(yaklaşık 74.000 yıl önce). Bunlar içinde “Permiyen Sonu Kitlesel Yokoluşu’u(252,28 Mln. Y.Ö.)” Dünya Tarihinin en büyük felaketi olarak kabul edilmektedir. Çünkü 20 bin yılda Dünya’daki canlı türlerinin %90’ yok olmuştur.
 
Günümüzde yaşadığımız Pandemi’nin Dünya’daki durumunu ve boyutunu buna göre değerlendirmek ve anlamak gerekir. Bunun artçı depremler gibi, kitlesel yok oluşun artçısı olmadığı kesin, ama yeni bir kitlesel yok oluşun öncüsü olma ihtimali elbette ki mümkün. Dolayısıyla Covid-19 pandemisinin daha ciddi ve doğru değerlendirilmesine ihtiyaç vardır.
 
Bir sorunu çözmenin en kalıcı yolu, sonuçlarla değil nedenlerle mücadele etmektir. Sonuçlarla mücadele etme yöntemi, günübirlik ve palyatif yöntemlerdir. Uzun vadede başarıyı getirmez. Asıl çözüm ve başarı, nedenlerle mücadele etmek ve nedenleri ortadan kaldıracak strateji, yöntem ve tedbirleri uygulamakla mümkün olacaktır. Pandemi ile mücadele etme yöntemi buna göre oluşturulmasa kalıcı olarak başarıya ulaşılamayacağı malum.
 
Maalesef günümüzdeki devletlerin pandemiye karşı çözüm yöntemleri, “nedenlerle değil, sonuçlarla mücadele etme” anlayışına dayalı olduğu gözlenmektedir. Çünkü egemen azınlık grupların ekonomik ve siyasi çıkar kaygıları daha ön plandadır. Halk sağlığı ve toplumların geleceği ancak bundan sonra düşünülmektedir. Ve en korkunç olanı, Pandemi’yi ve bunun yaratığı sonuçları fırsat olarak belleyip kendisini büyütmeye çalışma anlayışıdır. Aslında 20. yüzyıldan beri ilaç şirketlerinin uyguladığı yaklaşımın güncel bir versiyonudur; “insanların ölüm ve hastalıklarından kar elde etme”. Zaten bir süre sonra “hastalığı iyileştirmenin değil, uzatma ve süreklileştirmenin daha karlı olduğu” anlaşılınca sağlık politikaların çoğu buna göre şekillenmiştir.
 Pandeminin ortaya çıkardığı ve görünür kıldığı en önemli durum da bu olmuştur. Azami kara dayalı “çok gelişmiş” sağlık sistemlerinin durumu ortadadır. Başta ABD, Birleşik Krallık ve Çin olmak üzere çoğu devletin yaklaşımı bu doğrultudadır. Çoğu kapitalist şirketler büyük bir çaba ile aşı üzerinde çalışıp bunu nasıl karlı bir fiyatla satacağını tasarlamaktadır.
 
Oysa kanser, kalp-damar hastalıklarının yarattığı ölün oranları halen Covid-19 Pandemi ’sinden yüksektir. Kaldı ki, sorun hangisinin daha fazla hastalık ve ölüm yarattığı sorunu değil, asıl sorun bu hastalıkları yaratan asıl nedenlerle mücadele etme anlayışının gelişmemesidir.
 
Günümüzdeki Pandemi ve bundan sonra oluşacak pandemilerin en önemli nedenleri; hegemonik dünya-sistemi haline gelmiş kapitalist modernite ve onun periyodik ve döngüsel krizlerine çözüm olarak uyguladığı Neo-liberalist ekonomi ve politikasıdır. Sürekli büyütmeye çalıştığı kar hırsı, aşırı merkezileştirmeye çalıştığı iktidar hırsı ve aşırı bağımlılaştırmaya dayalı yaşam tarzı, Dünya’nın ekolojik ve iklimsel dengesini bozmuştur. Buna bağlı olarak bitki, hayvan ve toplumların da doğal yaşamı bozulmuştur. Bu dengesizlikler artık salgın hastalıklar ve küresel felaketler üretme aşamasına gelmiştir.
Tüm bu dengesizlikler artık Leviathan veya Frankeyştan’lar yaratmaktadır. Ve çağımızın en tehlikeli Leviathan’ı ise “metropol ve mega şehirleşmeler”dir . Herkesçe gözlemlendiği gibi Pandemilerin etkisinin en çok yansıdığı mekânlar büyük şehirlerdir. Çünkü büyük şehirler, hem en çok ekolojik ve iklimsel dengeyi bozan alanlardır ve hem de pandemilerin en çok yayıldığı ve yaydığı mekanlardır. On milyonlarca insanı dar bir alanda yoğunlaştırma çok daha büyük sorunlara yol açacaktır. Buraya çekilen insanların çoğu, topraktan ve doğadan kopmuş, kendine yeter ekonomik süreçlerden koparılmış, tüketici insanlar konumuna düşürülmektedir. Çoğunlukla da işsizlik, yoksulluk, yozlaşma ve tüm temel değerlerine yabancılaşma batağında bir ömür çürütülmektedir. Keskin çıkışlar yaparak üste çıkmayı başaran örnekler elbette vardır. Onlar da bu sürecin sonunda bu sistemin birer çarkı olmayı benimseyip, tüm değerlerine yabancılaştıktan sonra yer edinmektedir.
 
Yani sosyo-ekonomik yaşam olarak da pandemilerin en çok etkilediği alanlar büyük şehirleşmelerdir.
 
Dikkat edilirse Covid-19 virüsü’nün yayılma biçimi, genellikle metropollerden diğer alanlara yayılma biçiminde olmuştur. Çünkü Pandemiler, insan yoğunluğunun en çok olduğu alanlardan, az yoğunluklu alanlara doğru yayılmaktadır. Yine yayılmanın kontrol edilemediği alanlar da büyük şehirleşme alanlarıdır.
 
Maalesef çokça vurgulanan “sosyal mesafe” ki, bu da yanlış bir terimdir, daha uygunu “fiziki mesafe”, “maske takma”, “sokağa çıkmama uygulaması” gibi tedbirler kalıcı çözümleri getirmeyecektir. Kaldı ki, olumsuz ekonomik sonuçları daha da ağır bir tarzda yaşamaktayız. Marketlerde, pazarlarda Pandemiden önceki fiyatlar ile son günlerdeki fiyatlar arasında neredeyse üç-beş kat fiyat artışı olmuştur. Bu konuda belki daha birçok şey belirtile bilinir. Ancak ne yapılırsa yapılsın önemli olan kalıcı ve köklü çözüm yollarını uygulamaktır.
 
Çözümün özcesi; öncelikle “İnsan merkezli(Homosentrik)” ve “benmerkezci” bencilce yaşam anlayışından vazgeçerek, doğaya ve topluma saygı ve sevgiyi esas alan değer yargılarına dayalı bir yaşamı benimsemek gerekir. Çünkü biz(insanlar) doğanın bir parçasıyız, doğayı kendimize göre değiştirmek değil, biz doğadaki dengeye göre yaşamalıyız. Aksi durumda dengesi bozulan doğa, yaşadığımız pandemide olduğu gibi bir biçimde karşı tepkisini gösterecek ve göstermektedir.
 
Bu temelde kısa, orta ve uzun vadeli strateji ve ekonomi-politikalar oluşturmak ve uygulamaya geçirmek bizleri en kalıcı köklü çözüme kavuşturacaktır. Başlangıç için en kısa zamanda uygulanabilir “demografik difüzyon” programını oluşturmak çok önemlidir. Bu ne demektir; nüfusun yoğun olduğu alanlardan az yoğunluklu alanlara göçü gerçekleştirecek ekonomik politikaları hayata geçirmektir. Ve bununla birlikte büyük şehirleşmelerin önünü kesecek planlamalar ve hukuki boyutlar oluşturulup, uygulamaya geçirmek gerekir. Şehirlerde çevre ve iklime uygun, ekolojik imar, iskân vb. hukuki çerçeveler oluşturmaktır.
 
Büyükşehirlerde asgari ücretle açlık sınırında ömür boyu yaşamaktansa, kendi köyünde çağdaş, üretken bir çiftçi olarak yaşamayı cazip kılmaktır. Kaldı ki, günümüzdeki bilişim ve ulaşım teknik ve teknolojisi dünyanın her hangi bir yerinde en modern imkânlarla yaşamayı mümkün hale getirmiştir. Her yere tatile gitmek, her yerde hastaneye gitmek ve her yere günübirlik ulaşa bilmek kolaylıkla mümkün hale gelmiştir.
 
Şehirlerde İŞKUR kuyruklarında veryansın yaparak, yıllarca tüketici olarak yaşamak veya insanların ömür boyu asgari ücreti kovalayarak yaşamaya mahkûm etmek ne işsizliğe, ne hayat pahalılığına ve ne de pandemilere çözüm üretmez. Bunlar birbirine bağlı sonuçlardır.
 
Afrika’daki Kung-San kabilesi bile doğal ortamları bozulmazsa günde 2 saat ortak çalışma ile yaşamlarının geri kalan zamanlarında keyifle yaşaya bilmektedirler. Bu konuda sayfalarca şeyler yazıla bilinir.
 
Ancak demografik difüzyon, ekolojik, bölgesel kendine yeter üretim ve birbirini destekleyen genel-bütünlüklü ekonomi-politikası, sınıflar ve bölgeler arası adil ve dengeli paylaşım ve bunu yönlendire bilen demokratik siyaset, tüm Pandemi ve felaketlerin kesin, kalıcı ve sürdürüle bilinir çözümü olacaktır.
Aksi durumda yaşadığımız Pandemi artçı değil öncü depremler gibi olacaktır.