Kadın özgürlük mücadelesine doğru koşarken…

  • 09:02 13 Mart 2020
  • Kadının Kaleminden
“Kadınların özgürlük tutkusu, yaşamın her alanında söz ve karar gücü olma istemi, radikal- doğrudan demokrasinin geliştirilmesi istemi hiçbir çağda bu denli gelişmemişti. İnsanlar kendi kaderlerini kendileri belirlemek, kendi kendilerini yönetmek istemektedirler…”
Jiyan Delal
 
21. yüzyılı kadın yüzyılı yapma hedefimiz var. Dünyadaki siyasi, askeri, toplumsal gelişmeleri, kadın mücadelesini açısından değerlendirmek önemli bir noktada bulunmakta. 19. ve özellikle 20. yüzyıllardaki kadın özgürlük mücadeleleri ve araştırmaları kadının nasıl köleleştirildiğini, kadınların insanlığın en eski sömürgesi olma hakikatlerini mitolojik, felsefi, dini, bilimsel açılardan ortaya çıkardı. Bu temelde kadınların tarihsel, sosyolojik gerçekliğine adaletli, tarafsız bir gözle bakılabilmesi mümkün olabildi, egemen erkek sistemin maskeli, yalancı, zorba, hileli yüzü anlaşıldı. Beş bin yıllık egemen erkek tarihi ve yaşam anlayışı insanlığın gelişiminde kadının stratejik rolünü görünmez kılmış, saptırmış, kadın tarihini, emeklerini, rol ve misyonunu görünmez kılmıştı. Kadının metalaştırılması, bir nesne haline dönüştürülmesi, ikinci cins olarak bile görülmemesi bir hiç konumuna getirilmesi hakikati açığa çıkarılmıştı.19. ve 20. yüzyıllara gelindiğinde gelişen birinci, ikinci, üçüncü dalga feminist hareketlerin mücadeleleri, kadın araştırmaları, tüm özgürlük savaşlarında yer alan kadınların katılımları, yine günlük yaşam içinde özgürlüğe sevdalı kadınların çeşitli biçimlerde geliştirdiği direniş biçimleri kadın üzerindeki karanlıkları aydınlattı. Kadınlar köleliği kabul etmediler. Çeşitli biçimlerde kadınların da yaşamın eşit ve özgür bir tarafı, öznesi olduğunu mücadeleleri ile gösterdiler.
 
Böylelikle 21. yüzyıla girişte kadınlar olağanüstü direniş, emeklerle bazı kayda değer hak ve özgürlüklere sahip olmayı başarabildiler. Feminist mücadeleler özellikle orta sınıf kadınların haklarını elde etmede gözle görülür gelişme sağladı. Elbette tüm kadınlar da bu özgürlüklerden faydalandılar. Ancak yoksul, ezilen kadınların, sömürge halkların kadınları, siyahi kadınların yaşam tarzlarına, emeklerine, bedenlerine yönelik geliştirilen sömürgeci politikaları aştıran radikal bir özgürlük mücadelesi eksik kaldı.
 
Dolayısı ile bizim 21. yüzyılda yürüttüğümüz mücadele sadece bir takım kadın hak ve özgürlüklerin sağlanacağı bir yüzyıl değil. Tüm yaşamın kadın özgürlük ideolojisi- çizgisi temelinde, öz savunmanın geliştirilmesi,  özgür yaşamın inşasının gerçekleştirilmesi yüzyılı olma karakterine sahip olmak zorundadır. 21. yüzyıldaki Kürt kadın hareketinin öncülüğünde gelişen mücadele böylesine bir anlam ile yüklüdür. 21. yüzyılın bir kadın yüzyılı olma gerçekliği, demokratik kadın konfederalizimin özgür kadın kişiliği ve yaşamı, örgütlülüğü ile pratikleşmesi gerçekliğidir. ‘Xwebûn’ kavramı bu anlamda mücadelemizde çok önemlidir. ‘Xwebûn’ olmayı başararak özgür yaşamı yaratabileceğiz.
 
Tam da bu noktada PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlüğüne yaklaşımı, felsefesi, yaratımları tarihidir, stratejiktir.  Bunu bir kez daha değerlendirmeliyiz. Abdullah Öcalan beş bin yıllık egemen erkek tarihinde kadınlara karşı geliştirilen iki cinsel kırılmadan bahseder. Birinci cinsel kırılmanın Neolitik dönem sonunda sınıflı topluma geçiş aşamasında, Tanrıça kültürünün nasıl yok edildiğini anlatan Sümer ve Babil mitolojilerinden biliyoruz. İkinci cinsel kırılma; tek tanrılı dinlerin kadına yaklaşımındaki politika ve uygulamalarla ortaya çıktı. Kadın köleliğinin ideolojik argümanları derinleştirildi. Üçüncü cinsel kırılmanın ise erkeğe karşı özgürleşen kadınlar tarafından gerçekleştirilmesi gerekir.
 
İklim krizleri dünyanın gündemine oturdu
 
Dünya kapitalist modernist sistemin bu yüzyılda yaşadığı tıkanıklık, krizler bilinmektedir. 2019 yılı ikinci doğanın, yani insanlığın yaşadığı toplumsal sorunların yanı sıra, birinci doğanın yani yerküremizin ikilim krizleri de gündeme ciddi bir şekilde oturdu. Kapitalist modernist sistemin devlet ve iktidar aygıtları tam bir doğa ve insanlık canavarı halinde insanlığı bitirişe doğru sürüklemekteler. Yakın süreçte dünyada hegemonik sisteme karşı antikapitalist güçlerin eylemliliklerinin üç noktada küreselleştiğini gördük.
 
Birinci küresel eylemler, iklim krizlerine karşı Greta öncülüğünde geliştirilen eylemler; ikinci küresel eylemler, kadınların sömürge statüsünde tutulmasından kaynaklı, kadına karşı geliştirilen şiddet ve tecavüzlere karşı geliştirilen eylemler. İnsanlık açısından ekolojik sorunların, kadın özgürlük problemlerinin temel bir var oluş sorunu olarak görülmesinden kaynaklı yaygın küresel eylemler geliştirilmiştir. Ekoloji ve kadınların özgürlük problemleri insanlığın var oluşunun stratejik parametrelerini oluşturmaktadır. Buradan hareketle eylemliliklerin geliştirilmesi yaşanan durumların aciliyet ve vahametini göstermektedir. Nasıl bir kriz ve kaos içinde yaşadığımız anlaşıldığından küresel eylemliliklere gidilmektedir. Var oluş, yok oluş, yaşamın anlamı, yaşamın içeriğine ilişkin tartışmalar yapılmakta, kıyamet günlerini andırır gerçeklikler üzerinde durulmaktadır. Bu nedenle de insanlık ortak duyarlılık ve tepkileri geliştirmektedir. Üçüncü küresel eylemler ise Rojava Devrimini etrafında, bu devrimi korumak üzerinden gerçekleştirildi. 
 
Demokratik konfederalist sistemin önemi ortaya çıktı
 
Bu yönü ile Ortadoğu’da yaşanan başta Kürt sorunu olmak üzere bir çok sorunun çözümünde Abdullah Öcalan’ın İmralı zindanlarından geliştirdiği kadın özgürlükçü, ekolojik, demokratik paradigma ve demokratik konfederalist sisteminin insanlık açısından ne kadar stratejik var oluş modeli olduğu ortaya çıktı. Dünyada sol, sosyalist, antikapitalist güçler, demokratik konfederalizim, demokratik özerklik modeli ile geliştirilen Rojava Devrimini savundular. Hali ile bu yıl içinde insanlığın umut olarak baktığı Rojava Devrimi, küresel sahiplenişin temel gündemlerinden oldu. Tüm bu küresel eylemlilik dalgasından çıkarılacak sonuç dünyada yaşanan krizlerin, kaosların artık çok fazla birbirinin içine geçmiş, birbirini etkileyen, yönlendiren bütünlüklü bir hal almış olmasıdır. Çözüm de bütünlüklü olacaktır. Devrimci, demokrat solcu bir insan hem ekolojist, hem kadın özgürlükçü hem de halkların birlikte eşit ve özgür olmasını birlikte hedeflemek ve bunun için mücadele etmek zorundadır.
 
Sistem krizlerini aşmak istiyor
 
2019 yılı itibarı ile hegemonik sistem yaşadığı tüm krizleri, kaosları, tıkanmaları yeniden farklı biçimlerde sömürüyü derinleştirerek aşmak istiyor. Egemen sistem her sıkıştığında daha fazla sömürüyü geliştirerek bir biçimde kendi hegemonyasını geliştirdi, korudu. Ancak şimdi ülkeler, insanlar arasındaki zenginlik yoksulluk farkı, doğanın sömürülmesi, kadının köleleştirilmesi öylesine boyutlara ulaşmıştır ki insanlık bitiş noktasına gelmiş dayanmıştır. Erkek egemen sistemin aldatıcı, yalan politikaları, bunun için medya ve basın yayın organlarını fütursuzca kullanması, baskı ve zor araçlarını bir biçimde sürekli devrede tutması, özel savaşı son derece ustalıklı bir şekilde toplumlara uygulaması gibi yöntemler de toplumu denetim altına almaya artık yetmiyor. Bin bir yöntem ile kendini yeniden üretmek isteyen hegemonik sistemin devlet ve iktidar güçleri, dünyanın her tarafında özgürlük ve demokrasi güçlerine daha da acımasız bir şekilde direkt ve dolaylı saldırılar düzenlemektedirler. Başta kadınlar olmak üzere toplum üzerine bu denli terör estirilmesi, soykırımların, kadın katliamlarının, kadın kırımlarının geliştirilmesinin temel bir nedeni de olası gelişebilecek alternatif sistemi ve yaşamı yaratma ihtimalidir. Özgürleşme ihtimalleri ortadan kaldırılmak isteniyor. Saldırının asıl hedefi özgürlük ve demokrasi güçlerinden duyulan korkudur.
 
Kadınlar ezilenlerin en alt tabakası olarak tüm hareketliliklerin başının çekiyor
 
Dünyada sağcı, muhafazakar, ırkçı, cinsiyetçi, faşist tek adam rejimlerinin, iktidarların iş başına gelmesi, getirilmesi de bununla bağlantılıdır. Buna karşılık faşizm, diktatörlükler iş başına geldikçe dünyada ayaklanmalar, başkaldırılar da buna paralel olarak artış göstermektedir. Kadınlar ezilenlerin en alt tabakasını oluşturmaları sebebi ile sistem karşıtı tüm hareketliliklerin başını çekmektedirler. Tüm ayaklanmalara aktif katılarak, direnişlerde öncülük yapmaktadırlar. Bu yönü ile kadınlar hem parlamenter rejimlerin içinde Kuzey İskandinavya’da, Avusturalya, İspanya, Amerika’da olduğu gibi hem de parlamenter sistem dışındaki iklim krizleri ve toplumsal sorunlara dair gelişen her çalışmanın, çeşitli ayaklanmanın içinde kadınlar aktif bir biçimde yer aldılar. Fransa’da, Sudan’da, Lübnan’da, Irak’ta, İran’da devlet ve iktidarlara karşı gelişen ayaklanmaların sürekli en ön saflarında bulundular. Türkiye’de mevcut durumda sokağa çıkıp eylem yapabilen toplumsal dinamiklerin başında da kadınlar yer almaktadır. Ayrıca kadınlar olarak özelde yaşadıkları sorunları, örneğin kadına yönelik şiddet, tecavüz, kürtaj engelini gündemde tuttular. Mücadeleleri ile erkek egemen sistemi gerilettiler. Kadına yönelik şiddetin, kadın katliamlarına, kadın kırımına dönüştüğü 2019 yılında mücadeleyi inatçı bir tarzda yükselttiler.
 
Bu temelde dünyanın tüm kıtalarında kadın özgürlük hareketlerinin çalışmaları birbirinden güçlü etkileniyor. İspanya’da on binlerce kadın yürüdü. Hindistan, Filistin, Filipinler, ABD, Afganistan, İsrail’deki kadınlar eylemlikler yaptılar. Sanat ve akademik dünyasında çok önemli bir kadın duyarlılığı gelişmiştir. Eylemlere bir biçim de katılıyorlar. Her ülkedeki kadınlar devletin, erkeğin somut yönelimlerine bir tepki ve karşı koyuş gösterdiğinde örgütlü ve kararlı durduğunda sonuç alabiliyor,  sorunu dünyanın gündemine koyabiliyor.
 
İnsanlığın arayışı var
 
Burada değinilmesi gereken  önemli bir husus da, BM, AB başta olmak üzere, parlamenter rejimlere, seçimlere duyulan inancın artık son derece zayıflamış olduğudur. Avrupa’da sosyal demokrat partilerin başarısızlığı, ideolojilerinden, tutarsız söylem ve pratiklerinden kaynağını almaktadır. Parlamenter rejimler içinde bulunan partilerin hiçbiri toplumlara güven vermiyor. Tüm partilerin politikaları bazı farklılıklar içerse de giderek birbirine benzeşiyor. Neo liberal siyaset ve politikalar insanlığın daha ince ve kapsamlı sömürüsünü getiriyor. Bireycilik, tüketim kültürü, maneviyattan uzaklaşma, insanları insan olmaktan çıkarıyor. Bu yönü ile insanlığın arayışlarında ciddi bir artış söz konusudur. Yeni söylemler, ideolojik argümanlar, örgüt modelleri üzerine tartışılıyor. Reel sosyalizmin dogmatizmi aşılıyor. Egemen sistemin kendisini yeniden dizayn etmesi anlamına gelen neo-liberal politikalar sorunları daha da ağırlaştırıyor. Bu nedenle yeni çareler, yöntemler üzerinde duruluyor. Kadınlar bu anlamı ile doğru yöntem ve çözümleri bulma da daha avantajlı bir kesimi temsil etmektedirler.  
 
Reel sosyalizimin kadın özgürlüğünü, örgütlülüğünü, kadın iradesini ötelemsi, dikkate almaması, kadın özgürlüğünü geliştirmemesi zaten kendi başına ciddi bir sorundur. Yine neo liberalizmin aldatıcı, sahte özgürlük anlayışları da kadınlar tarafından çok ciddi sorgulanmaktadır. Kadınların yalnızlaştırılması, erkeğin sömürüsüne maruz bırakılması çözümleniyor, kabul edilmiyor. Kadın karakterinin doğası ve tarihsel olarak içinde bulundukları kölelik durumu onları zorunlu olarak daha radikal bir pozisyon içinde tutuyor. Bu açılardan bakıldığında kadınların özgürlük tutkusu, yaşamın her alanında söz ve karar gücü olma istemi, radikal- doğrudan demokrasinin geliştirilmesi istemi hiçbir çağda bu denli gelişmemişti. İnsanlar kendi kaderlerini kendileri belirlemek, kendi kendilerini yönetmek istemektedirler. 
 
Demokratik ulus modeli çözüm olarak kabul görmekte
 
Abdullah Öcalan'ın demokratik özerklik, öz yönetim, halkın, kadınların yaşamın her alanında söz, karar ve irade sahibi olması temelinde geliştirdiği demokratik ulus modeli çok önemli bir çözüm yöntemi olarak kabul görmektedir. Bu anlamıyla 2020 yılına kadar gelinen sürece bakıldığında egemen erkeklik ile özgürleşmek isteyen kadınlar arasında kıyasıya bir savaş ve mücadele yaşandığını belirtebiliriz. Hegemonik egemen erkek sistemi bir yandan kadınların yüzyıllardır elde ettikleri kazanımları geri almak isterken,  diğer yandan özgürleşmek isteyen kadınlar ise söylem ve eylemlerini giderek radikalleştirdiler. Özgürlük arayışlarını derinleştirdiler. Bu nedenle 2020 yılı tam bir direniş, özgürleşme, yaşamı yeniden inşa etme mücadele yılı olacaktır.