Lekesiz bir yürekten daha sağlam bir zırh olabilir mi?

  • 09:13 14 Mayıs 2019
  • Kadının Kaleminden
 
“Düşman yok etmeyi zafer olarak görürken yaşam için direnenler dirilişe hizmet ettiğini bilerek yürürler ölümün üzerine. Diğerler için ise önemli olan hakikat değil, bu beyhude zaferdir. Birinin bakışları başta aşağı ateş püskürür, diğerininkiler samimi ve alıngandır.” 
 

Süheyla Taş

Tarih bazen çağlar içerisinde ideolojik bir çatışmayı, somut bir biçim kazandırarak ifade etmek için milyonları kapsayan insan kitleleri arasında bir tek kapıyı açar. Kimilerine göre bu kişi yüzyılda bir dünyaya gelir ve tüm yüzyılı değiştirecek savlar öner sürer. Neticede milyonları bir kişi etrafında toplayan da işte bu savlardır. Kader gelecek kuşakların belleğine silinmez bir biçimde kaydetmek üzere sıradan bir isim seçmekle yetinir çoğunlukla. Bu sıradan bir isim yüzyılın karanlığını aydınlatır, şimşek misali yüzyılın hakikat rehberi hayatının fikrini uzun vadede kendine saklayamaz. Karşı konulmaz bir biçimde düşüncesini bütün dünyayla paylaşmayı arzu eder. Tek isteği en insani talepleri hatırlatmaktır unutan insanlığa. Ahlaklı bir kimse salt varlığıyla bile etkileyici olur. Çünkü varlığı etrafında ikna edici bir hava yaratır. Görünürde dar bir çevre ile sınırlı kalsa da bu içsel etki dalgaların hareketi gibi fark edilmeksizin ve durmaksızın daha da uzaklara yayılır.
 
Düşünceler zamana yayılır.  Zira o da zamanı da aşmak istemiyle hakikat rehberinin yolunu yol bilmiştir kendisine. Onun için özgürlük öğretisi yeni bir öğreti olmuştur. En yüce manevi değerli ve uğruna her tür bedeli ödemeye hazırdır. İdeolojiler mengenelerle, savaş baltalarıyla toplarla değil sadece kişisel olarak ve içten gelen inançla yayılır kendi öğretisine karşı başka bir öğreti geliştirene kadar. Dikta tabiatının tamamen içgüdüsel bir hissidir nefret. Keskin gözlerle pusuda bekleyen nefret. Bir gün bu nefret ile karşı karşıya geleceğini hissediyordur. Bu sebeptendir ki kaderimde bu dava uğruna ölümü tatmak var bunu anlıyorum artık. Işığımızı saklamayı bize hakikat rehberimiz öğretti. 
 
Dikta karşısında sessiz kalanlar bu kavga içinde tümüyle felç olurlar ve gönüllü olarak itirazsız bir iradeye, onun iradesine tabi olurlar. Ruhun en derin noktasına kadar cesur durmaktır sarsıcı olan. O da sarsıcılığı seçmiştir.  Hakikat rehberinin ilk öğretisiydi direnmek. Fikir savaşlarının tümünde en iyi savaşçılar kolayca kavgaya girenler değil içlerinde bu kararın olgunlaşması zaman alan, uzun süre tereddüt edenler, ülkesini içtenlikle sevenlerdir. Ama sonra bu en zor kararı verenler en kararlı en azimli savaşçılar olurlar. O da savaşmak kararı vermeden önce olgunlaşmayı beklemiştir. Uzun soluklu bir mücadele için hazırlamıştı iradesini ve bedenini. Ne olursa olsun sonunun muhteşemliğine inanıyordu. Bu inanç ise her daim direnmeyi sağlıyordu.  
 
Zaman zaman Shakespeare'in oyunundan duyduğu sözleri tekrarlıyordu. ‘Lekesiz bir yürekten daha sağlam bir göğüs zırhı olabilir mi?’ Davasında haklı olan üç kat fazla silahtır. Vicdanı, adaletsizlikle çürümüş olanlar çelikleri bürünmüş olsa bile çıplak olabilir. Dünya özgürlük ve neşeyle dolmazsa verimsiz olur. Yaratıcılıktan uzak düşer ve katı sistemlerde her zaman hayat donup kalır. Hayatı amansız bir direniş karşısında durabilecek ya da yok edebileceğin dinamik sanmak ne kadarda adaletsiz bir düşüncedir demişti. Bu gericiliği savunan tüm güçlere karşı sonsuzluğa uzanan ilerleme sadece geliştirici olanları alır. Engel olan şeyleri ise sıkılıp posası kalmış meyve gibi ardında bırakır. Güneşin sarılığı, doğanın yeşilliği, gökyüzünün maviliği, aydınlığın beyazı olduğu kadar karanlığın siyahı, devrimin kırmızısı… Dünya tüm renklerin cümbüşüyken sadece griyi sevmek nedendir diye düşünmekten alamazdı kendisini. Bütün renklerle yaşamayı severdi. Üstelik uğruna ölecek kadar. 
 
Öyle bir zaman gelir ki insanlığın en basit, en açık hakikatleri insanlara ulaşabilmek için sisler arkasına saklamaya, kılık değiştirmeye gereksinim duyar. Açık duran büyük ön kapı, iktidar sahasında zabıtları ve gümrük memurlarının gözetiminde olduğunda en insani ve en kutsal düşüncelerle gizli saklı arka kapılardan içeri sızmak zorunda kalır. Nihayetinde içeri sızdıkça hakimiyetin ruhani değil de fani olduğu ifşa olur. Doğru bir yaşam için kutsal saydıkları ve özgürlük ve öğretisi uğruna mücadelesini karanlığın içinde de olsa sürdürmeye kararlı olan kahramanlardır. Bazen bunu düşünmekten alamıyorum kendimi. Herhangi bir zamanda bizim çağımızdaki kadar çok kan dökülmüş müdür? diye sorardı sık sık. Katletmenin ikna etmek anlamına gelmediğini bilmek.  
 
Yılan mı kurbanın gözlerini aramaktadır yoksa daha da ziyade kurban mı onun korkunç bir biçimde cezbedici çelik gibi bakışlarını? Silah takırtılarının kelimeleri bastırdığı son kararları, savaşın zorla çekip kopardığı bir dünyada yılanın gözlerine bakıyordu. Bir kez baskıdan kurtuldu mu özgürlüğün yeryüzünde ne kadir olduğunun kısa zamanda görüleceğine inanıyorken, kurban edilmek onu korkutamaz. Direndikçe yaşayacağının bilincindeydi. Düşman yok etmeyi zafer olarak görürken yaşam için direnenler dirilişe hizmet ettiğini bilerek yürürler ölümün üzerine. Diğerler için ise önemli olan hakikat değil, bu beyhude zaferdir. Birinin bakışları başta aşağı ateş püskürür, diğerininkiler samimi ve alıngandır. Sabırsızlığa karşı sabır, patlamaya hazır bir hırsa karşı sabırlı, faşizme karşı insanlık… Hakikat rehberinden öğrendiği, içinden taşan derin merhameti hissetti yeniden. Yüzyılları aşan bütün direnişçilerin zaferini düşündü gülümsemeyle. Gözlerini sonsuzluğa kapatılacağı inanılan anda gırtlağında anadilinde çılgın bir çığlık yükseldi: An azadi an azadi an ji neman!
 
Leyla Güven, Nasır Yağız ve zindanlardan direnen tüm arkadaşlar için.
 
Editör Notu: Süheyla Taş, PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin kaldırılması talebiyle Sincan Cezaevi’nde 26 Aralık’tan bu yan açlık grevinde