Serhildanlaşan kadınlar, kadınlaşan serhildanlar (1) 2024-11-08 09:05:05     “İşkence ve ölüm oruçlarına karşı hapishaneler önünde biriken kadınlar, burada kurdukları bağları ileriye taşıyarak politikleşme sürecine girdiler. Ağırlıklı olarak tutsak yakınlarının içinde yer aldığı bu süreç sadece tutsak yakınlarının katılması yönüyle önceki isyan süreçleriyle benzerlik taşır.”   Xane Anuş    “Her bir arkadaş, katılımıyla geldiği çevreyi, aileyi etkiliyor. Kadının özgürlüğünü kadından çalan o sisteme karşı her arkadaşın mücadeleye gelişi verilecek en büyük cevaptı.” (Sakine Cansız’ın İran öngörüsü: Kürt kadınları değişime öncülük yapacak, Yeni Yaşam Gazetesi)   Her coğrafyanın kendine özgü diyalektiği vardır. Kürdistan için tarihsel sosyoloji bağlamında ele aldığımızda “Bakur” sadece bir coğrafi yön belirtme durumundan öte toplumsal-politik karşılığı olan bir tanımlama olarak karşımıza çıkar. Ve tanımlama, hegemonyanın zoru ile sınırlara bölünmüş bir gerçekliğin en büyük parçasını tarif eder. Son elli yıllık zaman diliminde bu parçalanmaya karşı verilen direnişin kök damarının çıktığı kaynak olarak da değerlendirilebilir. Bilinir ki direnişin yolu serhildanlara mühürlenmiştir Bakur’da.   Vicdan ne kadar güçlü?   Doğanın kendi döngüsüne başvuralım meramımızı anlatmak için. Bir ağacın dallarının yeşil kalabilmesi ve meyve verebilmesi için gövdenin toprağa ne kadar kök saldığını, damarlarının ne kadar sağlam olduğunu, toprağın, suyun ve havanın harcadığı emek kadar şitili ilk toprağa eken ellerin, sulayıp besleyip onun serpilmesi için emek harcayan aklın ve vicdanın ne kadar güçlü olduğudur, dalların serpilmesini belirleyen.    Sihirli formül: Jin jiyan azadî   Doğadaki bu yasa, toplumsal hareketler için de katı olmamakla birlikte gerekli ve doğruya yakın sonuçlar üreten bir yasadır. Jin Jiyan Azadî serhildanı bu yasanın meyvesidir. Buradan başlayarak dört parçaya ve dünyaya yayılan Jin Jiyan Azadî sihirli formülü, Özgürlük Hareketi’nin gelişiminin başından itibaren Kadın Özgürlük Hareketi’nin seyriyle ve bu seyir içinde serhildanlar tarihiyle bağlantılı inceleyebildiğimiz oranda hakikatine en yakın biçimde anlaşılabilir. Bu yazının konusu işte bu gelişim-kök salma sürecinde serhildanların rolüne, çıkış dinamiklerine odaklanıyor. Dayandığımız yönteme dair bir girizgahla başlamak konuyu daha anlaşılır kılacaktır.     Özneyi özgünlüğüyle ele almak    Mekânları, olguları ve dönemleri ele alırken benzerlikleri bir araya getirerek genellemeci bir sebep-sonuç üzerinden gerçeğin bir kısmı elbette ki ifade edilebilir. Ama özneyi özgünlüğüyle ele almak ve her halkın, her coğrafyanın hikayesini onu özneleştirerek hakkıyla vermek işine giriştiğimizde zahmetli ve çetrefilli bir gerçek arayışı devreye girer. Bu, zahmetli olduğu kadar hakikate yakın bir anlatım biçimini ortaya koyar. Fernand Braudel’in tarihin sosyolojik yorumuna (Fernand Braudel, Tarih ve Sosyoloji), sosyolojinin de tarihsel yorumuna başvurmak, var olan bir süreci ele almak için doğruya en yakın bilimsel yöntem olarak değerlendirilebilir. Anlatıcının da içinden geçtiği bir anlatı olarak en yakın tarih anlatısından en uzak tarih anlatısına kadar bu ilke geçerli olmak durumundadır. Sosyolojiden azade bir tarih anlatısının ve mekanik genellemeci anlatım biçiminin yarattığı sonuçların ne kadar sakıncalı ve hakikate uzak düştüğünü, günümüz dünyasındaki hafızasız, mekanik sosyal bilimler gerçeğinde görmek mümkün.    Belirtilen tanımlamaların gerçekliğini anlamak için 19. ve 20. yüzyıla damgasını vuran, birbirinden koparılmış sosyoloji ve tarih anlayışının yarattığı tahribatlar 21. yüzyılda sosyal bilimlerin en büyük sorunsalı olarak çözülmeyi beklemektedir. Bu sorunsala çözüm üretmek için kafa yoran kadınların çalışmaları önemlidir. Jineolojî, kadın bilimi olarak bunu aşmanın tarihsel ve toplumsal temellerin yeni bir sosyal bilim yöntemi ile doğruya en yakın tespitleri üretmek için çalışmalar yürütmektedir. Bu girizgahın elbette tartışmaya açık, detaylandırılması gereken birçok argümanı var. Ancak biz konumuz bağlamında ele alıp değerlendirmek durumundayız. 1990’lardan başlayarak Kürdistan Özgür Kadın Hareketi’ni çıkış-beslenme ve olgunlaşma mekânında, sebep-sonuç ilişkisi bağlamında kendi diyalektiği içinde ele almaya çalışacağımız bu yazıda kullanılacak yöntemin çerçevesini bu şekilde belirtebiliriz.    Direniş önemli bir güç haline geldi    Kürt Özgürlük Hareketi’nin ilan edilmesi ile birlikte Kürt kadınların mücadelesinde yeni bir sayfa açıldı. Bu anlamı ile Kürt kadınların özgürlük mücadelesi, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile iç içe gelişti. Kürt kadınların Sakine Cansız ile başlayan mücadele geleneği, birbirinin izlerini takip eden ve her adımda bir sıçrama gerçekleştiren bir seyir izledi. Seksenli yılların ortalarında direniş genişleyerek büyük bir boyut kazandı. Bu 50 yıllık kronolojinin bir bölümüne odaklandığımızda, 1980’lerin sonuna gelindiğinde küçük bir öğrenci grubundan kitleselleşmeye ve bu kitleselleşme ile birlikte şehirlerde devrimci dinamikler ve halkın kurduğu bağların güçlendiğini görüyoruz. Başta Kürt kadınlar olmak üzere, kır ve şehrin yoksul halkı içinde destek bulan hareket, ilerleyen yıllarda bir ulusal direniş örgütü olarak önemli bir güç haline geldi. Uyanış ve mücadele, önceki direnişler ve direnişi örgütleyen örgüt ve hareketlerle kıyaslanmayacak bir boyut kazandı.   Kadınların öncülüğü    1980’lerde darbenin ardından hapishanelerin önü; tutuklanan binlerce insan ve çocuklarının hapishanelerde karşılaştıkları uygulamaları protesto etmek için tutsak yakınlarıyla birikmeye başladı. İşkence ve ölüm oruçlarına karşı hapishaneler önünde biriken kadınlar, burada kurdukları bağları ileriye taşıyarak politikleşme sürecine girdiler. Ağırlıklı olarak tutsak yakınlarının içinde yer aldığı bu süreç sadece tutsak yakınlarının katılması yönüyle önceki isyan süreçleriyle benzerlik taşır. Diğer yandan ise hapishanelerin önünde tanıştıkları kadınlarla ortak kurdukları bağlarla yeni bir sistem karşıtı politikleşmenin ve serhildanlarda kadınların öncülüğünün zemini oluşur.    “Gün oldu dilekçe, telgraf yağmuruna tuttular yetkilileri, gün oldu cezaevi cezaevi dolaştılar tespit için hasarları. Açlık grevlerinde, yürüyüşlerde, salon toplantılarında, mitinglerde en öndeydiler. İşkencede, cezaevlerinde, darağaçlarında, kırlarda, şehirlerde bir bir kırılan gencecik dallarının kıyımına son verebilmek için en öndeydiler artık... Bir gece apar topar götürülen çocuklarının ne ölüsünü ne de dirisini bulamayan anaların “ölüsüne razıyım, yeter ki mezarını gösterin” çığlıklarını dindirebilmek için atmışlardı kendilerini sokaklara. Demir parmaklılar arkasındaki evlatlarının başlarının daha dik, adımlarını daha sağlam atabilmeleri için ağıtlarını isyana, isyanlarını eyleme dönüştürmüşlerdi. Yılların acısı, itilmişliği, kovulmuşluğu, hıncı ve öfkesi ile fırladılar ön saflara. Metris, Sultanahmet, Mamak, Adana, Buca, Şirinyer ve Diyarbakır’da da çıktılar sokağa.” (12 Eylül, Anaların Atağı ve Didar Şensoy” sendika.org)   Dönüşüm sürecinde kadın özgürlük çizgisi    Özgürlük Hareketi’nin başkaldırışının diyalektiği, 1990’lardan itibaren değişmeye başladı. Öncesinde bölgesel ve aşiretsel yürütülen mücadele ve bunun içinde halk hareketinin karakterinden beliren, çıplak zor ile karşılaşma durumlarında karşı koyulan direniş biçiminde bir seyir izlediği görülüyor. Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin kitleselleşmesiyle ve akabinde çıplak zorun askeri ve politik anlamda giderek kapsamlı hale gelmesiyle birlikte verilen mücadelede de bir dönüşümün yaşandı. Bu dönüşüm sürecinde eylemin teoriyi, teorinin eylemi beslediği 1980’lerin sonundan itibaren yukarı doğru bir ivme izleyen harekete parelel olarak kadın özgürlük çizgisinin de benzer bir seyir izlediği görülür. Başlangıçta bir grup kadının yer aldığı hareketin, toplum içinde yayılmasıyla birlikte kitlesel kadın katılımlarının başladığı yıllardır 1990’ların başı.    Damarları toprağa kök salmış…   Teori ile pratiğin birbirini beslemediği devrimci kadın öznesinin toplumsal karşılığının dönüm noktalarından birinin Binevş Agal olduğunu söylemek durumundayız. Damarları toprağa kök salmış bir kültür içinde büyüyen ve adını Bakure Kürdistan’ın toplumsal yapısını anlatan bir aşk hikayesindeki kadın kahraman Binevşa Narin’den alması, ailesi ve yetişme koşulları hakkında bize fikir verebilir. 12 Eylül döneminde aileye yönelik baskılar nedeniyle Avrupa’ya göç eden ve Kürtlüğün ana damarlarından Êzidî inancına mensup olan Binevş’in harekete sempati duyduğu yıllar, Avrupa’da toplumsallaşma ve gençlerin yüzünü “ülke”ye dönmeye başladığı yıllardır. İlk eylemi, 1984 yılında Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin'in bir suikast ile yaşamlarını yitirmesini protesto etmek amacıyla Avrupa’daki Kürtlerin gerçekleştirdiği 300 km’lik yürüyüş eylemidir ( Serxwebun Dergisi, Sayı: 29). Bu eyleme katılan tek kadın olarak tarihe geçer.    *Yazının devamı haftaya yayınlanacaktır.     *Bu yazı, Jineolojî Dergisi’nin “BAKUR” dosya konulu 29’uncu sayısından kısaltılarak alınmıştır.