
Aysel Doğan’ın ardından: Ödenen bedeller boşa gitmesin!
- 09:06 11 Mayıs 2025
- Portre
Gülistan Gülmüş
DÊRSIM - Kürt siyasetçi ve aktivist Aysel Doğan, cezaevlerinde geçen yıllara, işkencelere ve hastalığa rağmen Kürt özgürlük mücadelesinden asla vazgeçmedi. Onun ardından geçen üç yılda, geriye halkının hafızasında direnişiyle kazınan bir yaşam öyküsü kaldı.
Mücadeleci ruhuyla henüz çocuk yaşlarda hak arayışına giren Kürt siyasetçi ve aktivist Aysel Doğan’ın yaşamını yitirmesinin üzerinden üç yıl geçti. Çevresi tarafından disipliniyle, insan, hayvan ve doğaya olan derin sevgisiyle tanınan Aysel Doğan, ömrünün büyük bir bölümünü cezaevlerinde ağır işkencelere maruz kalarak geçirdi. Tüm bu zorluklara rağmen, Kürt özgürlük mücadelesindeki yerinden ve sorumluluğundan hiçbir zaman geri adım atmadı. Ondan geriye, halkının hafızasında derin izler bırakan kararlı ve direngen bir yaşam öyküsü kaldı.
Menşure Doğan, kardeşi Aysel Doğan’ı JINNEWS’e anlattı
‘Aysel Türkçeyi benimsemedi’
Aysel Doğan’ın nasıl bir çocukluk geçirdiğini anlatarak sözlerine başlayan Menşure Doğan, “Çocukluğumuz Hozat’a bağlı köyde geçti. İlkokulu Hozat'ta okuduk. Sonra da buraya geldik. Aysel okulda Türkçeyi benimsemedi. Çünkü Türkçe, nenemin reddettiği bir dildi. Nenem ömrü boyunca Türkçe konuşmamak için diline lanet okudu. Çünkü sürgün ediliyor, soyu sopu kırılıyor. Aysel’in benimsememesinde nenemin etkisi de olabilir. O, Türkçeyi çok benimsemediği için en geç öğrenen oldu. Aysel eskiden beri sadece benimle değil, yaşıtlarıyla, komşusuyla, büyükleriyle iyi anlaşırdı. Bir böceği ezsek ya da yanlışlıkla bassak bile acır. Bir sinek içeri girmişse, bezle vursak kızardı. ‘Ne yapalım?’ dediğimizde, ‘Sinekleri tutun, atın dışarı; öldürmeyin’ derdi” ifadelerini kullandı.
‘Bana harçlık bırakma, yolda gelen ailelerin yol parasını ver’
Menşure Doğan, Aysel Doğan’ın Kürt hareketi ile nasıl tanıştığına dair şunları dile getirdi: “Belli bir dönemde öğretmenlik yaptığı Ankara’nın Mamak ilçesinde bulunan Tuzluçayır Mahallesi’nde ilk kez yoldaşları ile bir bağlantı, fikir birliği geliştiriyor, ‘Bu haksızlıklara karşı nasıl mücadele edilir?’ diye. Devlet gibi gidip ‘Şunu öldürelim, onu öldürelim, kurnazlık yapalım, katliam yapalım’ dememiş. Devlet hep Kızılbaş’a, Alevi’ye, Kürtlere katliam yapmış. Cezaevinde Aysel’in peşinde dolaşan bir ablayım. Kaç tane cezaevi dolaşmış. Çünkü iki yılda bir değiştirme hakkı var. Aysel’in yirmi yıla yakın bir cezaevi hayatı var. Diğer kardeşim maddi olarak destekliyordu. Bana, ‘Bana harçlık bırakma, gelen ailelerin yol parasını ver. Ailelere yemeği sen ver’ diyordu. Diyorum ki, ‘Niye söylüyorsun? Ben çocuk muyum?’ ‘Tabii ki durumlarını ben de görebiliyorum’ dediğimde, ‘Tamam işte, bana verme’ diyordu.”
‘Saime ve Sakine’ye çok ağlardı’
Aysel Doğan’ın da birçok kadın gibi ağır bedeller ödediğini söyleyen Menşure Doğan, yakın arkadaşlarından Sakine Cansız ve Saime Aşkın’a değindi. Menşure Doğan, “Aysel çok ağır bedeller ödedi, her çeşit işkenceyi gördü. Mamak ne demek, oradan sonra da Diyarbakır. Bütün bunları görmüş Sakine Cansız ve Saime Aşkın, en çok yandığı meselelerdi. Kolay kolay ağlayan biri değil. Gözleri dolar, susar, duygularını bastırırdı; ama Saime ve Sakine söz konusu olduğunda gözyaşlarını tutamazdı. Sakine’nin o sonucu hiç hak etmediğini, o yiğit insanın böyle kandırılarak bir tuzağa düşmesini düşünüyordu. Saime’nin de neticesi ile ilgili ‘neden’ sorusuyla o dünyaya gitti. Tam bilemedi, çok üzülüyor, çok ağlıyordu Saime’ye. Bütün arkadaşlarına, gerillaya da böyleydi. Ama bu özel iki kadın, yakından tanıdığıydı. Birlikte yaşam ortaklığı vardı” sözlerini kullandı.
‘Yerin tam Sara’nın karşısında’ dedim
Menşure Doğan, Aysel Doğan’ın yaşamını yitirmeden önce Dêrsim’de gömülmek istediğine dair vasiyeti olduğunu dile getirdi. Menşure Doğan, bu süreci şu sözlerle hatırlattı: “Bize, ‘Beni Dêrsim toprağına götürün. Ben sizden razıyım, Allah razı olsun. Burası Dêrsim toprağı denilecek. Beni oraya gömün’ derdi. Özel bir yer istemedi. Sadece o toprak Dêrsim toprağı olsun istiyordu. Biraz da şansı vardı. Sakine’nin karşısındaki yer ayarlandı. Dedi ki, ‘Yok, sen yapamazsın.’ ‘Yaparım’ dedim ve geldim, mezar yerini ayarladım. Bir telefon açtım, benim çocuklarım yanındaydı. Dedim ki, ‘Telefonu kendisine verin.’ ‘Tam Sara’nın karşısında yerin’ dedim. ‘Etrafında zaten senin yoldaşların, gencecik insanlar.’
Biz sık sık gidince kıyameti koparıyordu, ‘Niye geldin? Tekrar o yola vereceğin parayı ver birinin annesine, cezaevinde kim var, onlara gönder’ diyordu. Kendini iki kişiyle görüşmesi gerektiği noktasında zorladı. Bir şeyi halledecek, onu çözecek. Bir cami yıkandığında, onun köpüğü Êzidî vatandaşların ölülerinin mezarlarının üzerine gidiyormuş, ‘Bu ne zulümdür’ demişti. Çok zoruna gitmişti ve evde ağlamış, ‘Böyle bir şey olamaz, kabul edemem’ demişti. İşte o kimi bekliyordu? Onlarla gidip görüşüp bu işi çözmek için sözünü alacaktı.”
‘Şengal’de yaşananları asla unutmadı’
Aysel Doğan’ın helikopterden atıldığı zamanı unutamadığını kaydeden Menşure Doğan, şöyle devam etti: “Şengalli kaybolan çocuklar ve kadınlara, onun acısını canlı ispat ettiği bir olaydı. Acısını çok göstermezdi. Robot, taş kesilirdi; ama onlara dayanamazdı. Şengal’de yaşananları asla unutmadı. Aysel’in helikopterden atılmasını unutamıyorum. Bu vicdan nasıl kabul etsin bunu? Ben, bana fırsat versin ya, ben de onları helikopterden atayım demem. Ne inancım ne de vicdanım buna izin verir. İnsan yerine hayvan olsan bile o canlıyı orada tutup atamazsın. Bir kediyi tutup pencereden atmak, hayvanseverler kıyameti koparır. Öç alalım diye bir derdimiz yok; ama bir barış ortamı dediğimizde, ‘Siz ne diyorsanız söz, biz de kabul ediyoruz’ diye bir boyun eğme de olamaz. İnsanın doğuştan sahip olduğu haklar neyse, eşit vatandaşlık düzeyinde, şartlar yokluksa yokluğu da paylaşırız.”
Menşure Doğan, Aysel Doğan’ın sağlık sürecine dair ise şunları paylaştı: “Aysel ile kızım yoldaştı ve hastalığında sürekli refakatçisiydi. Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken ve Pervin Buldan, tahliyesi için çok çaba sarf ettiler. İçeride kanser oldu, tedavilere gitmiyordu. Çünkü yolda yoldaşları hastaneye götürülürken ne işkenceler yapıldığını biliyordu, kendisine torpil yapılsın istemiyordu.”
‘Ödenen bedeller boşa gitmesin’
Yeniden kamuoyunun gündemine gelen sürece dair sorumluluk alınması gerektiğini kaydeden Menşure Doğan, “Ne olacak şimdi? Onun (Sırrı Süreyya Önder) bıraktığı yerden devam edilmesi gerekiyor. Zorlayacağız şartları, böyle barış istiyoruz, insanlık istiyoruz. Vazgeçebilir miyiz? Vazgeçemeyiz. Biz ağladık, başka analar ağlamasın. Aysellerin, Sırrıların kemikleri sızlamasın. Ödenen bedeller boşa gitmesin” dedi.
Aysel Doğan kimdir?
1953 yılında Dêrsim’de doğan Aysel Doğan, değişik dönemlerde on yedi yıl cezaevinde tutuldu. Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümü’nden mezun olan Aysel Doğan, Dêrsim’de bir süre spor öğretmenliği yaptı. Devletin ilk şiddetini 1980 Darbesi’yle yaşadı. Darbe yıllarında tutuklanan ve iki yıl boyunca hiç mahkemeye çıkarılmadan içeride tutulan Aysel Doğan, 1990’larda da yine hedefteydi. 1990 Mayıs ayında Dêrsim’de tutuklanan Aysel Doğan, Erzincan’da on bir ay tutuklu kaldı.
Cezaevinden çıktıktan sonra 1991 genel seçimlerinde Dêrsim’de bağımsız aday oldu ve en çok oy almasına rağmen Meclis’e gitmesine izin verilmedi. Etrafındaki devlet şiddeti gittikçe daralan Aysel Doğan, o tarihten sonra Avrupa’ya iltica etti. Avrupa’ya gitse de yüreği Türkiye’de kalan Aysel Doğan, bütün yaşamı boyunca halkının özgürlüğü ve barışı için çalışmalar sürdürdü. Avrupa’da bulunduğu dönem boyunca KCK üyeliği de yapan Aysel Doğan, 1999 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine 2. Barış Grubu üyesi olarak Avrupa’dan gelen heyet içerisinde yer aldı.
Aysel Doğan, Türkiye’ye adım attığı gibi grup üyeleriyle birlikte tutuklandı. On yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu süreçte Malatya ve Elbistan cezaevlerinde kalan Aysel Doğan, 2009 yılında cezaevinden çıkar çıkmaz siyasi çalışmalarına devam etti. Dêrsim’de Dêrsim Alevilik İnanç ve Kültür Akademisi Derneği’ni kurarak dernek bünyesinde çalışmalar yürüttü.
Aysel Doğan, kurduğu dernek bünyesinde katıldığı eylem ve etkinlikler nedeniyle AKP hükümetinin başlattığı KCK operasyonunda gözaltına alınarak 28 Eylül 2011 tarihinde çıkarıldığı Malatya Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nce tutuklandı. Bir yıllık tutuklu yargılanmanın ardından 18 yıl ağır hapis cezasına çarptırılan Aysel Doğan, cezaevlerinde 2012 yılı sonbaharında PKK ve PAJK tutsakları tarafından Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride son verilmesi için başlattıkları ölüm orucu eyleminin ikinci ekibinde yer aldı.
Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nin kapatılmasının ardından 2014 yılında Yargıtay’da görülen Aysel Doğan’ın davası, yeniden örgüt üyeliğinden yargılanması talebiyle bozuldu. 18 yıl ağır hapis cezasına çarptırılan Aysel Doğan, sağlık sorunları nedeniyle Yargıtay kararıyla tahliye edilmişti.