‘Cihan ve Nazım’ın mücadelesini ve mirasını devraldık’
- 09:02 1 Ocak 2025
- Güncel
Gülistan Gülmüş-Nazlıcan Nujin Yıldız
AMED/İZMİR - Katledilen gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Daştan’ı anlatan arkadaşları, Cihan Bilgin için, “Cihan’ın gözü, kulağı her zaman Rojava Devrimi’ndeydi ve o ilgi de onu Rojava’ya götürdü”, Nazım Daştan için ise, “Çok profesyonel, iyi bir gazeteciydi. Ağız dolusu bir gülüşü vardı” diyerek, arkadaşlarının mücadelelerini devralacaklarını vurguladı. Arkadaşları, “Sesimizi kısamayacaklar” diye ekledi.
Türkiye ve ona bağlı paramiliter gruplar 27 Kasım’da Rojava’ya ve Suriye’ye saldırı gerçekleştirmeye başladı. Bu saldırılarda yüzlerce kişi katledilirken, yüzlerce kişi de köyleri bombalanarak yerlerinden göç etmek zorunda bırakıldı. Saldırı düzenleyenler, genç, kadın, yaşlı, engelli demeden herkesi hedef alırken, ana akım medya ise bu saldırıyı gerçekleştirenleri meşru göstererek, savaşa karşı savunma gerçekleştirenleri “terörize” etti. Ancak Özgür Basın, Kürdistan’da olduğu gibi Türkiye ve Suriye’de de hakikati yansıtmaya çalıştı. Hakikati yansıtmayı halkına ve halklara karşı yapılması gereken bir sorumluluk olarak gören Özgür Basın çalışanları Cihan Bilgin ve Nazım Daştan da bu uğurda çalıştı. Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, orada yaşanan sıcak gündemleri anı anına kamuoyuyla paylaştı. Ancak Cihan Bilgin ve Nazım Daştan’ın hakikati yansıtmaktaki ısrarı, iktidarları zorladı ve iki Özgür Basın çalışanı, Halep’in 90 kilometre doğusunda, Fırat Nehri üzerinde yer alan Tişrin Barajı yakınında, 19 Aralık tarihinde katledildi.
Cihan Bilgin ve Nazım Daştan’ın katledilmelerinin üzerinden 13 gün geçti. Cihan Bilgin ve Nazım Daştan ile aynı sahayı, aynı çalışma alanlarını paylaşan arkadaşları Mezopotamya Ajansı (MA) Editörü Diren Yurtsever ve MA muhabiri Semra Turan anlattı.
‘Arkadaşlarımız Türkiye’nin işlediği suçları teşhir ettiler’
İlk olarak mikrofonu uzattığımız MA muhabiri Semra Turan, Türkiye’nin, gazetecileri katlederek hem insanlık suçu hem de savaş suçu işlediğini vurgulayarak, dünya kamuoyunun, Türkiye’nin işlemiş olduğu insanlık suçlarına ve savaş suçlarına karşı ses yükseltmesi gerektiğini ve Türkiye’nin gazetecilere yönelik tutumu nedeniyle bir yaptırıma tabi tutulması gerektiğini kaydetti. Semra Turan, “Nazım ve Cihan arkadaşlarımızın özellikle hedef alınarak katledilmesine sıradan bir olay olarak yaklaşamayız. Kürtlerin bedeller sonucu inşa ettiği bir devrim var. Bu dünya devletleri tarafından da kabul görülen noktada ama Türkiye bunu kabul etmiyor ve ortadan kaldırmak için de her şeyi yapıyor. Orada her türlü insanlık suçunu işliyor. Arkadaşlarımız Türkiye’nin orada özellikle sivilleri hedef alan birçok suçunu teşhir ettiler, birçok habere imza attılar. Oradaki devrimi halklara gösterdiler. Bu nedenle de Türkiye, arkadaşlarımızın yapmış olduğu bu haberlerden kaynaklı bilinçli bir şekilde katletti” diye ifade etti.
‘Sesimizi kısamayacaklar’
Gazetecilerin hedef alınmasıyla, var olan gerçeklerin görülmesinin engellenmek istendiğini kaydeden Semra Turan, “Şunu unutuyorlar, savaşın içine doğmuş çocuklarız. O savaşın sonucu gazeteciliği meslek edinmiş çocuklarız. O yüzden Türkiye’nin uygulamış olduğu baskı politikaları sonucu, biz kendi dilimizle, kültürümüzle, kimliğimizle var olmak istiyoruz ve bunu da gazetecilik kimliğimizle yapıyoruz. ‘Özgür basın susturulamaz’ sloganımız sadece üç kelimeden oluşmuyor. Aynı zamanda geçmişimizi, geleceğimizi ve günümüzün kararlılığını ifade ediyor. Nasıl ki bugün Kürt kadın hareketinin ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı bütün dünya kadınları tarafından sahipleniliyorsa ve dilden dile yayılıyorsa, bugün Kürt gazetecilerinin sloganı olan ‘Özgür basın susturulamaz’ sloganı da bu ülkede tüm katliam politikalarına, tüm baskıcı politikalara karşı nasıl özgürce gazetecilik yaptığımızın göstergesi olacak. Özgür basın susturulamaz sloganını attığımızda düşüncelerimizin ne kadar özgür olduğunu ve bu ülkede nasıl özgürce gazetecilik yaptığımızı da ortaya koyuyoruz. O nedenle bir kez daha sesimizi kısamayacaklarını, bizi susturamayacaklarını ifade etmek istiyorum” dedi.
Onların mücadelesini ve mirasını devraldık’
Katledilen gazetecilerin ardından onların mücadelesini ve mirasını devraldıklarını sözlerine ekleyen Semra Turan, bu durumun aynı zamanda gazetecilere, hakikat mücadelesinin büyütülmesi noktasında bir doğrultu verdiğini söyledi. Semra Turan, “Bize daha büyük bir rol ve misyon yüklüyor. Daha çok bu gibi haberler yapmamız gerektiğinin sorumluluğunu bize yüklüyor. Arkadaşlarımızın arkasından onların mirasını aldığımızı ifade etmek zor olduğu kadar, aynı zamanda devletin işlemiş olduğu bu suçlarla da öfkemizi ve isyanımızı diri tutuyor. Daha çok çalışmamız gerektiğini, daha çok yüzümüzü halklara dönmemiz gerektiğini, devletin işlemiş olduğu bu suçları daha çok teşhir etmemiz gerektiğini bize hatırlatıyor” diye konuştu.
Devrimi göstermeyi arzulayan bir gazeteci
Cihan Bilgin ile 2017 yılında Amed’de kısa bir süre birlikte çalıştıklarını paylaşan Semra Turan, Cihan Bilgin’in çok heyecanlı, mesleğe ilgi duyan bir gazeteci olduğunu belirtti. Cihan Bilgin’in, Rojava’daki gelişmeler konusunda haberler yapmak istediğini ve bu konuda tartışmalar yürüttüğünü ifade eden Semra Turan, “Orada bir kadın devrimi olduğunu, kadınlara dair de haber yapılması gerektiğine dair hep önerilerde bulunurdu. Hep aklımda neşeli, coşkusuyla, özgüveniyle gündem toplantılarına katılan, o heyecanını gündem toplantısına yansıtan bir arkadaştı. Toplum-yaşama dair haberler yapmak istediğini ifade ederdi. Çok kısa bir süre çalıştık kendisiyle ama aklımda hep o özgüveniyle, sevinciyle, coşkusuyla, moraliyle ve devrime olan ilgisiyle, oradaki devrimi göstermeye yönelik gazeteciliği arzulayan bir arkadaş olarak kaldı” ifadelerine yer verdi.
‘Cihan’ın gözü, kulağı her zaman Rojava Devrimi’ndeydi’
Cihan Bilgin’in Rojava Devrimi’ni hep merak ettiğini ve devrimi yansıtmak istediği için de Rojava’ya gittiğini paylaşan Semra Turan, “Cihan’ın gözü, kulağı her zaman Rojava Devrimi’ndeydi ve o ilgi de onu Rojava’ya götürdü. Orada yaptığı binlerce haberle aslında Rojava’da olup bitenleri bizlere duyurdu. Bizler onun yapmış olduğu haberlerle Rojava’da nasıl bir sistem kurulduğunu okuduk. Cihan katledildi ama onun mirasını devralacağını ifade eden, o kararlılığı dile getiren yüzlerce gazeteci oldu. Bizlerin de Cihan’ın yarım bıraktığı o mirasın sürdürücüsü ve o yolun yolcusu olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum” şeklinde konuştu.
‘Nazım’ın annesi, Nazım ve Cihan’ın gür sesi olmak gerektiğini hatırlattı’
Ardından mikrofonumuzu uzattığımız Gazeteci Diren Yurtsever, Nazım Daştan’ı anlatmaya başlarken, “Çok profesyonel, iyi bir gazeteciydi. Ağız dolusu bir gülüşü vardı” dedi. Daha sonra Nazım Daştan’ın katledildiği haberini aldıktan sonra neler hissettiğini paylaşan Diren Yurtsever, “Bu haberi aldığımızda sarsıldık. Bütün dünyanın Nazım ve Cihan’a ağladığını gördük. Çok içimizi yakan bir durum oldu ama biz bunları ilk defa yaşamıyoruz. 90’larda da arkadaşlarımız katledildi, yakın zamanda Süleymaniye’de Gülistan Tara ve Hero Bahadin katledildi, hepimize dokunan Nagihan katledildi. Nazım ve Cihan’da olduğu gibi katledilen bütün arkadaşlarımızın acısını yaşadık ama büyük bir öfke de oluştu. Taziyeleri kurulana kadar inanmak istememiştim. Nazım temas kurduğum bir arkadaşım olduğu için inanmak zor oldu. Arkadaşlarımızı katledenlere karşı çok büyük bir öfke duyduk. Bu caniliği kabul etmek mümkün değil. Hâlâ Rojava’da en tehlikeli noktalarda Nazım ve Cihan’ın ardılları var. Hemen diğer meslektaşlarımızı düşünüyoruz. Her yerde Nazım ve Cihan’ın sesi olmayı hissettim. İki yoldaşımızı kaybettik, tabii ki bunun acısını yaşayacağız ama biz bunun yasını tutmayacağız. Onların hayali, amacı yerine gelene kadar biz yasımızı tutmayacağız. Nazım’ın annesi de, ‘İçim çok rahat, Nazım davasının peşinden gitti. Tek kaygım onun amaçlarının yarım kalması. Onun da sizin tamamlamanız gerekiyor’ demişti. Nazım’ın annesinin bize bunu söylemesi, bize daha güçlü, mücadeleci olmak, Nazım ve Cihan’ın daha gür sesi olmak gerektiğini hatırlattı” ifadelerini kullandı.
‘Herkes Nazım’ın, Cihan’ın oradaki gazeteciliğine tanıklık etti’
Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in etkili çalışmalarından dolayı hedef alındıklarına işaret eden Diren Yurtsever, katledilen gazetecilerin hedef alınmasındaki sebeplere dair şunları söyledi: “Gazetecilere dönük her saldırıda açığa çıkan en ufak bir tepkinin anlamlı olduğunu düşünüyorum. Bu olayda şunu gördük: Rojava’ya yönelik bir saldırı var ama kirli bir özel savaş politikası da var. Orada yaşanan gelişmeleri manipüle eden, gerçek dışı bilgi yaymaya çalışan, oradaki direnişi ve kazanımları göstermeyen, yok sayan kimi haberlerin servis edildiğini gördük. Tam da bunlara karşı çok etkili bir gazetecilik faaliyeti vardı arkadaşlarımızın. Temel olarak bu nedenle hedef alındılar.
Bütün dünya kamuoyu bunu biliyordu. Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler var, dengeler değişiyor, Ortadoğu’nun yeniden dizaynı söz konusu. Bu olayların en sıcak geliştiği yerlerden biri de Rojava ve Suriye. Bütün dünyanın gözü orada. Doğal olarak herkes Nazım’ın, Cihan’ın oradaki gazeteciliğine tanıklık etti. Çünkü onların açığa çıkardığı bilgiler ve belgelerle oradaki gelişmeleri öğrendik. Örneğin, oradaki iktidarlara ve çevrelere yakın, toplumu manipüle etmeye çalışan bazı basına kimse itibar etmiyor. Herkes gerçekten ‘Rojava ve Suriye’de ne oluyor’ diye öğrenmek istediğinde Nazım ve Cihan’ın kalemine bakardı. Orada çalışan arkadaşlarımızın kalemine bakıyorlar” örneklerini verdi.
‘Bütün Kürt gençlerine, halklara özgür basında yer almaya’
Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in katledilmesinin ardından birçok basın kurumundan tepki geldiğini ancak daha sonra iktidarın baskısı sonucu tepkilerin geri çekildiğini belirten Diren Yurtsever, Özgür Basın çalışanları olarak baskı ve zulüm politikalarına karşı her zamankinden daha güçlü ses olunması gerektiğine vurgu yaptı. Diren Yurtsever şöyle devam etti: “Özgür Kürt basının 30 yıllık bir geleneği var. Bu gelenek, her saldırıda, her katliamda, bombalandığında bile kendi küllerinden yeniden doğdu. Özgür Ülke bombalandığında da arkadaşlarımızı yitirmiştik. O gün de kendi küllerinden doğup büyüyüp geldi. Her bir şehit arkadaşımızın bunda çok büyük bir emeği var. Yitirdiğimiz arkadaşlarımızın anısına bağlı kalmak, onların mücadelesini daha güçlü bir şekilde sürdürmek bizim görev ve sorumluluğumuz.
Bu katliamlara karşı en güçlü karşı koyuşu ve itirazı hayata geçirmek zorundayız. Nazım ve Cihan’a bütün dünya ağladı. Acı da ortaklaştık ama gelinen noktada acıda ortaklaşmak yetmiyor, mücadelede ortaklaşmak gerekiyor. Bütün Kürt gençlerine, halklara, özgür basında yer almaya, bu bayrağı yeni arkadaşlarımızın daha çok taşıması gerektiği için gençleri davet ediyorum. Gün, hakikati savunma ve açığa çıkarma, Rojava’daki gerçekleri açığa çıkarma günüdür.”