Dilan'ı katleden polisler kayıt dışı silah kullanmış!

  • 09:06 3 Aralık 2023
  • Güncel
 
Marta Sömek
 
İSTANBUL - Polislerin 9 yıl Sancaktepe’de yaptığı bir ev baskını sırasında katlettiği Dilan Kortak’ın babası İbrahim Kortak, “Birimizi öldürüyorlar, bin kişi doğuyoruz. Mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” mesajını verirken, aile avukatı da, polislerce kullanılan ve 38 adet kovanın tespit edildiği silahlardan birinin emniyet envanterine kayıtlı olmadığı ve hala kayıp olduğunun bilgisini verdi.
 
İstanbul’un Sancaktepe ilçesine bağlı Atatürk Mahallesi’nde, 9 yıl önce 2015 yılında 3 Aralık’ı 4 Aralık’a bağlayan gece düzenlenen operasyonda evine yapılan baskın ile 19 yaşındaki Dilan Kortak, polis tarafından katledildi. Dilan’ın cenazesi Adli Tıp Kurumu’ndan (ATK) alkış, zılgıt ve “Şehîd namirin”, “Katil devlet hesap verecek” sloganları eşliğinde alındı. 5 Aralık’ta da Dilan’ın cenazesi, İzmir'in Buca ilçesindeki Gökdere köyünde toprağa verildi. Yüzlerce kişinin katıldığı cenaze töreninde, kesk û sor û zer şal sardıkları Dilan’ın tabutunu kadınlar alkış, zılgıt ve “Şehîd namirin” sloganı eşliğinde taşıdı. Törende, Dilan’ın aile üyeleri de dahil yaklaşık 30 kişi gözaltına alınarak, yakalarına Dilan’ın resimlerini taktıkları gerekçesiyle haklarında “örgüt propagandası yapmak” suçundan soruşturma başlatıldı. Törende elinde Dilan’ın fotoğrafını taşıyan kadınlardan biri de, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl binasında katil Onur Gencer tarafından katledilen Deniz Poyraz’dı.
 
Failler yerine cenazesine katılanlar yargılandı!
 
 
Soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, “örgüt üyesi olmak”, “örgüt propagandası yapmak” ve “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etmek” suçlamalarıyla yargılananlar hakkında 1 ile 15 yıl arasında değişen hapis cezası istendi. Deniz Poyraz ile birlikte yargılanan 24 kişi, 5 Kasım 2021 tarihinde beraat etti. Babası ise, “6 çocuğumuzdan en küçüğüydü Dilan. Mardin’den uzun yıllar önce göç ettik. Annesi yaşamını kaybetti. Kendisi liseye kadar okudu. Polis tarafından infaz edildi” sözleriyle başından beri polislerin Dilan’ı katlettiğini söyledi.
 
Polislere ‘kovuşturmaya yer yok’ kararı!
 
Daha sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6 Aralık 2015 tarihinde soruşturma başlatıldı. Dilan’ın aile avukatları Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi Bülent Aşa ve Ömer Çakırgöz, olayın hemen ardından savcılığa suç duyurusunda bulundu. Dilan’ın cep telefonu kayıtları, operasyon gecesi alınması gereken polis video kayıtları ile mobese kayıtları mahkemeye sunulmadı, hakkında “terör” suçlaması yapıldı. Dilan’ın katledilmesi medyaya ise “çatışma sırasında vuruldu” şeklinde yansıtıldı ve soruşturmaya jet hızıyla gizlilik kararı getirildi. Olayın üzerinden 101 gün geçtikten sonra da “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı verildi. 18 Mart 2016 tarihinde, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu tarafından verilen kararda, Dilan’ı katleden polislerin “meşru savunma koşulları altında” hareket ettikleri ve Meclis’ten geçen Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 16’ncı maddesinde düzenlenen “silah kullanma yetkisi” gerekçe gösterildi. Bu karar ardından dosyadaki gizlilik kararı da kaldırıldı.
 
Suç duyurusuna da takipsizlik!
 
ATK’nin raporuna göre ise herhangi bir çatışmanın olmadığı kanıtlanmasına rağmen Dilan’ın “canlı bomba” olduğu iddia edildi. Öte yandan Dilan hakkında, “Silahlı terör örgütüne üye olmak” ve “çatışmaya girmek suretiyle adam öldürmeye teşebbüs” iddialarından yürütülen soruşturmaya takipsizlik kararı verildi. Dilan’ın yargısız infaz edildiğini vurgulayan ailesinin, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi polisleri hakkında “Kasten öldürme” suçundan bulunduğu suç duyurusu da takipsizle sonuçlandı.
 
Avukatların itirazı reddedildi
 
Gizlilik kararının kaldırılması ardından dosya avukatları, İstanbul Anadolu 2’nci Sulh Ceza Hakimliği’ne, savcılığın “kovuşturmaya yer olmadığına” ilişkin verdiği karara itiraz etti. Mahkeme ise yapılan itirazı, “Şikayet ve itiraz dilekçesi içeriğine, alınan beyanlara, toplanan delilere, itiraz ilişkin kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararda açıklanan gerekçeye, şikayet ve savunma ile toplanan delillerin anılan kararda tartışılıp değerlendirilmiş bulunmasına ve tüm soruşturma dosyası kapsamına göre itiraza konu kararın usul ve yasaya uygun bulunduğu” gerekçesi ile reddetti.
 
Polislerin silahları incelenmedi, ifadeleri alınmadı
 
Savcılık, “kovuşturmaya yer yok” dese de “kısıtlılık” kararı kaldırıldıktan sonra avukatlara ulaşan dosyada, hiçbir delil araştırması yapılmadığı ortaya çıktı. Soruşturmanın dayanağı, olay ardından polislerin hazırladığı tutanaklardan oluşuyor. Savcılık, soruşturma boyunca Dilan’ın kaldığı eve operasyon gerçekleştiren polislerin silahlarını incelemedi. Yine polislerin ifadesi, el swapları, parmak ve ayak izleri alınmadı, luminal inceleme de gerçekleşmedi. Dilan’ın otopsisini yapan ATK tarafından istenen kıyafetlerine ilişkin de savcılık tarafından herhangi bir işlem yapılmadı. Otopsi raporlarında, Dilan’ın vücudunda 25 adet ateşli silah mermi çekirdeği isabet ettiği, 21 adet yaralanmanın her birinin tek başına öldürücü nitelikte olduğu, 4 adedinin ise öldürücü nitelikte olmadığına yer verildi. Bu atışlar içerisinde 27 ile işaretlenen atışın baş kısmına-ense bitişiğe yakın atış mesafesinden yapıldığına yer verildi.
 
68 adet kovana rağmen ‘katledilmemiş!’
 
Hazırlanan Balistik İnceleme Raporu’na göre ise olay yerinde elde edilen ve polislere göre Dilan’a ait olduğu iddia edilen 3 adet silahtan tespit edilen 3 adet kovan ve 1 adet mermi çekirdeği ibaresine yer verildi. Aynı raporda çok sayıda mermi çekirdeği gömleği, mermi çekirdeği ve kovanın olay yerinde bulunduğu, parabellum tipi 68 adet kovan ve 32 adet deforme mermi çekirdeği, 4 adet mermi çekirdeği gömleğinin de olay yerinde tespit edildiği belirtildi. Raporda, olay esnasında kullanılan silahların gönderilmesi halinde hangi silahtan kurşunların atıldığının tespit edilebileceği belirtilmiş ancak savcılığın bu yönlü bir girişiminin bulunmadığı da dosyada görüldü. Avukatlara verilen dosyada, olay yeri inceleme kamera kayıtları ile fotoğraflara ve operasyona dair kamera kayıtları ile parmak izi inceleme raporları da yer almıyor.
 
AYM’nin ihlal kararı sonrası dosya yeniden savcılığa gitti
 
Hakimliğin 24 Mayıs 2016 tarihli ret kararı üzerine Dilan’ın aile avukatları Bülent Aşa ve Ömer Çakırgöz, 15 Ağustos 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) Dilan’ın ailesi adına “Etkili soruşturma yükümlülüğü ihlal edildiği” gerekçesiyle toplam 7 başvuruda bulundu. AYM ise bu başvuruya “yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği” yönünde ve tazminat ödenmesine karar verdi. AYM’nin raporunda, fail polislerin ifadelerinin alınmadığı, kriminal raporun da yeterli olmadığına yer verildi. Daha sonra AYM’nin ihlal kararlı raporu ile dosya yeniden Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi ve takipsizlik kararı kalktı. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu da, 17 Mart’ta Dilan’ı katleden polisler hakkında “Bilinçli taksirle ölüme neden olma” suçuyla yalnızca baskın esnasında evde silah kullanan polisler hakkında iddianame hazırladı.
 
8 yıl sonra dava açıldı: Failler yaralıyken katletmiş!
 
Savcı davayı açarken olay günü baskına giden bir kısım polisler hakkında “ek takipsizlik” kararı verdi. Buna karşı ise avukatların itirazı reddedildi. Haziran ayının ilk haftasında da avukatlar konuya ilişkin tekrar AYM’ye başvuruda bulundu. Böylelikle, İstanbul Anadolu 68’inci Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 8 yıl sonra ilk kez faillerin yargılanması için dava açıldı. Davanın 15 Haziran günü saat 09.30’da görülen ilk duruşmasında ise Dilan’ın aile avukatları hazır bulunurken, fail polislerden Y.Y.A. ve F.İ.B. de duruşmaya katıldı. Bir diğer fail O.Y. ise duruşmaya gelmedi. Fail polisler ifadelerinde, Dilan’ın kendileriyle “çatışmaya girdiğini” iddia ederek, yaralı halde katlettiklerini itiraf etti. Dilan’ın avukatları ise kıyafetlerin ATK’ye bildirilerek ateş mesafesinin tayininin belirlenmesini ve faillerle beraber olay yerinde keşif yapılması talebinde bulundu. Dilan’ın cenazesinden 3 ayrı mermi bulunduğu bilgisini paylaşan avukatlar, Dilan’ın bu silahlarda parmak izinin çıkmadığını vurgulayarak, bu silahların başka bir şeyde kullanılıp kullanılmadığının öğrenilmesini de talep etti. Avukatlar, davanın Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi talebinde bulunurken, mahkeme heyeti duruşmayı 3 Ekim’e erteledi.
 
Dosya Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi
 
3 Ekim’de görülen davanın ikinci duruşmasında da mahkeme, “görevsizlik kararı” vererek, davanın Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesine karar verdi. Karara karşı itiraz etme hakkının olduğunu belirten mahkeme, karar kesinleşince dosyanın Anadolu Adliyesi Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar kıldı. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılması durumunda fail polislerin yeniden ifadeleri alınacak.
 
Katledilişinin 9’uncu yıl dönümünde babası İbrahim Kortak, Dilan’ın mücadele dolu kısa yaşamını anlattı.
 
PKK Lideri’nin fiziki özgürlüğü için mücadele yürüttü
 
Yaklaşık 50 yıl önce Mêrdîn’den İzmir’e göç etmek zorunda kaldıklarını söyleyen İbrahim, 6 çocuğundan biri olan Dilan’ın 1995 yılında İzmir’de doğduğunun bilgisini verdi. Dilan katledilmeden 5 yıl önce annesinin mide kanserine yakalanması nedeniyle yaşamını yitirdiğini dile getiren İbrahim, “Çok çalışkan bir öğrenciydi. Aynı zamanda da asi bir kızdı, haksızlığı hiç kabul etmezdi, karşı çıkardı” sözlerini kullandı. Dilan’ın, İmralı Adası’nda 25 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşme sağlanması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması için de mücadele yürüttüğünü aktaran İbrahim, Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için yürütülen imza kampanyasına katıldığı için liseden atıldığını dile getirdi. İbrahim, “Dilan siyasi çalışmalar yürütüyordu. Kadınlar için mücadele yürütüyordu, gençlik çalışmalarında yer alıyordu. Aynı zamanda Kürtçe eğitim de veriyordu, anadiline karşı çok duyarlıydı” cümleleriyle Dilan’ın verdiği mücadeleyi anlattı.
 
Cenazede fotoğraf taşıdığı için 9 yıl yargılandı!
 
Takvimler 3 Aralık’ı gösterdiğinde ise Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyesi arkadaşlarının akşam saatlerinde Dilan’ın katledildiğini söylemesi ile öğrendiğini paylaşan İbrahim, “Sabah erkenden İstanbul’a geldik. Cenazeyi alıp İzmir’e getirdik, 7-8 saat beklettiler bizi. 25 kurşunla taramışlardı Dilan’ı. Cenazesine bakmak istedim, sadece yüzünü gösterdiler. Ölüm raporunda da 25 tane kurşun sıkıldığı yazıyordu” şeklinde konuştu. Cenazeye katıldıkları için çok sayıda kişi ile 9 yıldır yargılandığını ifade eden İbrahim, “Daha yeni cezam sonuçlandı. Cenazede fotoğraf astığımız için yargılandık, ‘terörist’ damgası vuruyorlar. Cenaze sonrasında da defalarca eve baskın yaptılar. Dilan katledildiğinden beridir İzmir’de Anadolu Yakınlarını Kaybedenler Dayanışma Derneği’nde (ANYAKAYDER) görev alıyorum” diyerek Dilan’ın katledilmesi ardından mücadelesini sürdürmeye devam ettiğinin vurgusunu yaptı.
 
‘Birimizi öldürüyorlar bin kişi doğuyoruz!’
 
Dilan’ın, vasiyeti üzerine annesinin mezarına gömüldüğünün bilgisini verem İbrahim, “Devletin yaptıklarına her gün şahit oluyoruz. Sadece Dilan değil, yüzlerce kadını öldürdüler. Bu devlet kendisini yargılamaz. Bir sürü cinayet aynı şekilde cezasız bırakılıyor. ‘Ya hiçbir şeye sesini çıkartmayacaksın ya da çıkartırsan sizi öldürürüz’ diyorlar, mantıkları bu. İzmir’de uyuşturucu başını almış gidiyor ama hiç kimse bir şey yapmıyor. Suçlular bırakılıyor, gazeteciler, siyasetçiler, yazarları içeri tıkıyorlar. Kadın katillerini ise serbest bırakıyorlar. Milyonlarca insanı katlettiler, infaz ettiler. Bu düzenin değişmesi lazım. Biz barış dedikçe onlar bizi öldürüyor. Biz de bundan vazgeçmiyoruz, elimizden geldiğince mücadelemizi veriyoruz. Birimizi öldürüyorlar, bin kişi doğuyoruz. Onlar da bizi bitiremeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” mesajını verdi. İbrahim son olarak, Dilan’ın faillerinin yargılanması için de mücadelesini sürdüreceğinin altını çizdi.
 
Dilan’ın aile avukatlarından ÖHD’li Bülent Aşa da, dosyanın akıbeti ve aydınlatılması gereken noktalara ilişkin bilgi verdi.
 
Hukuki mücadeleleri sürecek
 
Bülent, “Dilan Kortak’ın, evde sağ olarak yakalanma imkanı varken yargısız bir şekilde operasyona katılan polislerce kasten öldürüldüğünü AYM başvurularımızda belirttik. Operasyonu planlayan, kontrolünü sağlayan, vur emrini veren, tüm aşamalarında yer alan 9 polis hakkında takipsizlik kararı verildi. Bu takipsizlik kararına karşı da Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunduk. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde de sonucunu beklediğimiz bir başvurumuz var. Sonuç olarak dosyanın etkili bir soruşturma ve kovuşturma neticesinde tüm sanıklar en ağır şekilde cezalandırılıncaya kadar hukuki mücadelemizi sürdüreceğiz” sözlerini kullandı.
 
Dilan katledilirken kayıtsız silah kullanılmış!
 
Bülent, Dilan’ın katledilmesi ile yürütülen soruşturma ve kovuşturmada aydınlatılması gereken hususları şu şekilde sıraladı: “Biz başından beri olay yerinde uygulamalı keşif yapılması talebinde bulunduk ancak henüz bu talebimiz karşılanmadı. Operasyonun gerçekleştirilmesi aşamasına ilişkin bilgisi olabileceği değerlendirilen komşular ile çevrede bulunan şahısların tespiti yönünde çalışma yapılması, tespit edilen kişilerin tanık olarak ifadelerinin alınması talebimiz henüz karşılanmadı. Dosyadaki en çarpıcı durum, operasyon esnasında polislerce kullanılan silahlardan biri emniyet envanterine kayıtlı değil ve bu silah halen kayıp, yani bulunamadı. Kriminal raporda, operasyon neticesinde olay yerinde elde edilen 9mm çaplı Parabellum tipi toplam 38 adet kovanın savcılıkça elde edilemeyen aynı (tek-bir) ateşli silahtan atılmış oldukları tespiti yapılmıştır. Bu rapor olayda polislerce envantere kayıtlı olamayan bir silah kullanıldığını gösteriyor. Biz bu silahın bulunmasını ve başka bir olayda kullanıp kullanılmadığının tespitini istedik ancak henüz bir netice alamadık.
 
9 yılda dosyada hiçbir ilerleme yok!
 
Olay yeri inceleme raporunda Dilan’a ait olduğu iddia edilen 2 ayrı silah bulunduğu ve bu silahlardan birinin Dilan tarafından operasyon esnasında polislere karşı kullandığı belirtilmesine rağmen ele geçen silahlar üzerinde yapılan parmak izi araştırmasında her iki silah üzerinde de Dilan’a ait parmak izi tespit edilemedi. Bu da olayda Dilan’ın güvenlik güçlerine silahla ateş ettiği ve çatışma çıktığı iddialarını tamamen çürütmektedir. Sanık polisler hala görevdeler. Bu olay nedeniyle tutuksuz yargılanıyorlar ve görevden uzaklaştırılmadılar. Bu nedenle delilleri karartma ihtimali her zaman mümkün. Maalesef buna benzer yargısız infazlarda tutuklama tedbirine başvurulmadığı gibi cezasızlık zırhına büründürülüyorlar. Dilan’ın katledilmesinin 9’uncu yılına giriyoruz. Ancak dosyada henüz bir ilerleme sağlanamadı. Benzer üniformalı şiddet vakalarından Uğur Kaymaz’ı öldüren tüm polislerin meşru müdafaada bulundukları gerekçesiyle beraatine karar verildi.
 
Cezasızlığın nedeni faillerin korunması!
 
Dilek Doğan’ı öldüren polise ‘bilinçli taksirle ölüme neden olma’ suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Newroz’da göz göre göre polis tarafından öldürülen Kemal Kurkut dosyasında sanık hakkında ‘Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Türk Ceza Kanunu’ ilgili hükümleri gereği kanun hükmünü yerine getirdiği gerekçesiyle ‘ceza verilmesine yer olmadığı’ kararı verildi. Türkiye’de ağır insan hakkı ihlallerinin cezasız kalmasının arkasında yatan temel dinamik, yargının kendisini, devleti ve dolayısıyla çoğu zaman kamu görevlisi olan failleri korumakla görevli görmelerinden kaynaklanıyor.