Frederike Geerdink: Çözüm Öcalan ile müzakerede 2022-10-27 09:01:34     Melek Avcı   ANKARA - Güney Kürdistan'da devam eden saldırılarda kimyasal silah kullanımına dair konuştuğumuz Gazeteci Frederike Geerdink, “Türkiye'ye savaşı durdurması için bir baskı yapılacaksa Öcalan'la konuşmak ve Kürt sorununu gerçekten çözmek o kadar da zor değil. Kürt sorununu çözmek, OPCW'yi bu soruna dahil etmekten daha kolay” dedi.    Türkiye'nin Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ortaklığı ile Güney Kürdistan’ın Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük 17 Nisan'da başlattığı saldırılar 6 ayını geride bıraktı. Bu süre zarfında Türkiye’nin bölgeye yönelik “savaş suçu” niteliğinde kimyasal silah kullanımı da sıklıkla gündeme geldi. Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) haberine göre Halk Savunma Merkezi (HSM) 6 aylık süreçte yaşanan kimyasal silah saldırılarına dair yaptığı açıklamada, 14 Nisan-14 Ekim tarihleri arasında Türkiye'nin 2 bin 467 kez yasaklı bomba ve kimyasal silah kullandığına dikkat çekti. Bu silahlar arasında taktik nükleer, termobarik, fosfor ve sinir gazı bombalarının bulunduğu belirtiliyor. Bugüne kadar gerçekleşen saldırılarda 44 HPG ve YJA STAR üyesi yaşamını yitirdi.   Bölgeden gelen kimyasal silah görüntüleri, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) sessizliği ve yaşam hakkının hiçe sayılması üzerine, uzun yılılardır bölgede çalışan ve PKK üzerine yazı ve incelemeleri olan Gazeteci Frederike Geerdink ile bölgenin durumunu konuştuk.   ‘Gerçekliği anlamak için kapsamlı bir soruşturma gerekli’   Bölgeden gelen görüntülere ilişkin değerlendirmelerde bulunan Frederike, yaşananları anlayabilmek ve “iddiaları” netleştirmek için bölgede detaylı bir incelemenin yapılması gerektiğini söyledi. Frederike, diğer yandan kullanıldığı belirtilen beyaz fosforun doğrudan sivillere karşı kullanılmadığı sürece kimyasal silah olarak kabul edilmediğini ve bunun da ayrı bir tartışma konusu olduğunu belirtti. Frederike, “Gerçek bir soruşturmaya kesinlikle ihtiyaç duyulduğunu söylemeliyim. Bu durum için uluslararası mekanizmaların oluşturulmadığını ve kapsamlı soruşturmanın gelmediğini görmek de endişe ve üzüntü verici. Uluslararası mekanizmaların ‘uygun’ olmaması ve gerçekten araştırmak için yeterli olmaması çok kötü. Çünkü gerçekliği öğrenmek için kapsamlı bir araştırma gerekiyor, ancak bunun olmasını sağlamak çok zor” ifadelerini kullandı.    Anlaşmayı imzalamak ne anlama gelir   Kimyasal silahlara karşı imzalanan sözleşmenin üye devletler başvurduğunda uygulandığına değinen Frederike, Kürdistan Bölgesi’nde araştırma yapılması için hiçbir taraf devletin başvurmadığına işaret etti. Frederike, şu ifadeleri kullandı: “Neyin kullanıldığını kontrol etmek için OPCW’nin bazı temel araştırmalar yapıp yapmadığını bilmiyorum. Ama genel olarak, örgüt bir taraf devlet başvurduğunda harekete geçiyor ve mesele şu ki, çoğu ülke, sadece Kuzey Kore ve birkaç ülke dışında, bu anlaşmayı onayladı. Bunu imzaladığınızda, kimyasal silahlarınız olmadığına yemin ettiğiniz anlamına gelir. Yani OPCW'ye göre Türkiye kimyasal silaha sahip değil ve bu çok çarpık bir şey. Birkaç ay önce buradan Hollanda ile faks üzerinden örgütle konuştum ve onlar da bu durum hakkında çok şey biliyorlar ve şunu dediler, ‘Türkiye gibi bir ülkenin gizlice kimyasal silaha sahip olması o kadar kolay değil. Bunu kontrol etmek için her türlü mekanizma var.’ Bununla ilgili detayları bilmiyorum ama sözleşmeye ve Türkiye'nin dediğine göre Türkiye'nin kimyasal silahı bile yok. Ne yapabiliriz ki? Türkiye kimyasal silah kullanıyor desek de OPCW reddedebilir ve Türkiye de ‘Bizde kimyasal silah yok’ diyebilir. Türkiye konunun içine girmiyor bile. Çünkü sözleşmeye göre onlarda kimyasal silah yok. Yani, tamamen işin içinden çıkılmaz bir durum.”   ‘Uluslararası dinamikler savaş suçlarından etkilenen siviller için tehlikeli’   Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarında sivillere dönük saldırısını da eleştiren Frederike, Batılı devletlerin insanlık suçuna sessiz kalmasına ilişkin, “Batılı ülkeler Türkiye ile dost olmak istiyor ne diyebilirim? Türkiye'ye çok ‘ihtiyaçları’ var. Dolayısıyla Türkiye'nin savaş suçu işlemesine engel olmak için hiçbir şey yapmayacaklardır” dedi. Sivillere yönelik saldırıların savaş suçu olduğunu kaydeden Frederike, “Bunu Esad'ın gerçekten kimyasal silah kullandığı zamanlarda da gördük. Obama o sırada bunun kırmızı çizgileri olduğunu söylemiş, ancak bu konuda harekete geçmemişti. Yani tüm dünyanın sevmediği bir diktatör olsa bile Batı harekete geçmez, hepsinin Türkiye ile bağları var. Türkiye bir NATO üyesi. Türkiye'nin ülkede tutuğu çok sayıda Suriyeli mülteci var ve Avrupa mültecilerden çok korkuyor, çok fazla İslamofobi ve ırkçılık söz konusu. Ülkelerinde daha fazla mülteci istemiyorlar, bu yüzden Erdoğan'a o kadar çok ihtiyaçları var ki Türkiye'yi savaş suçlarından sorumlu tutmayacaklardır. İşin kötü yanı tamam Erdoğan bir diktatör ve savaş suçu işliyor; ancak Avrupa'nın da ne kadar kötü olduğunu küçümsememeli veya küçümsememeliyiz. Türkiye Avrupa'yı bu kıskaçta tutabilir. Çünkü Avrupalı liderler sağ kanattan ve İslam'dan korkuyorlar. Irkçılık Avrupa'da bir sorun ve Erdoğan bunu kullanıyor. Dolayısıyla bu uluslararası dinamik, savaş suçlarından etkilenen insanlar için çok tehlikeli bir durum” tespitinde bulundu.    ‘Avrupa Türkiye'den hesap soramayacak kadar bağımlı’   Türkiye'nin yaptığı operasyonlara karşı sivilleri ve gerillaları kimsenin korumadığına değinen Frederike, siviller hedef alındığında Türkiye’nin daha fazla suç işlediğini belirtti. Frederike, “Eğer Türkiye konvansiyonel silahlar, konvansiyonel bombalar ve insansız hava araçları kullanıyorsa, sivilleri hedef aldıkları için daha fazla suç işlemiş oluyor. Ülkelerimiz ve Avrupa uluslararası ilişkiler konusunda Türkiye'den hesap soramayacak kadar Türkiye'ye bağımlı. Yani kimse sivilleri korumuyor. Ve bu da beni çok kızdırıyor. Çünkü böyle bir durumda insanların gerçekten gidecek kimseleri yok. Onlar da Irak Hükümeti'nin Türkiye'yi hesaba katmadığı gibi sınırlarına gidip durumu anlatamıyor ve elbette Irak ordusu da Kürdistan Bölgesi'ne giremez. İçeri girmelerine izin verilmiyor. Bu iyi bir şey tabii ki ama siviller de KDP'ye, Kürdistan bölgesindeki sorumlu partiye, gidemiyor. Çünkü Türkiye ile iş birliği yapıyor ve KDP içeri girse bile asla inceleme yapmaz. Bunları kim denetleyebilir ve bu iddiaları araştırabilir? KDP araştırmaya izin verse bile Türkiye, insanların araştırma yapmak için savaş bölgesine bu kadar yaklaşmasına izin vermez çünkü Türkiye harekâtı durdurmayacağı için oraya gidip kontrol etmek çok tehlikeli olacaktır” ifadelerini kullandı.    ‘Tek perspektif Kürt meselesini çözmek olmalı’   Yıllardır süregelen sorunun sınır ötesi operasyonlarla değil müzakere masasında çözüleceğine işaret eden Frederike, şunları ekledi: “ABD veya Avrupa ülkeleri, Türkiye üzerinde etkileri olan ülkeler, eğer yapabilirlerse bunu kullanmalı, çünkü eninde sonunda bunun kimyasal silah kullanımıyla değil müzakere masasında çözülmesi gerekiyor. Kürt sorunu çözülmelidir. Bir de Türkiye'ye savaşı durdurmak için gerçek bir baskı olacaksa, PKK ile konuşmak, Öcalan'la konuşmak ve Kürt sorununu gerçekten çözmek o kadar da zor değil. Kürt sorununu çözmek, OPCW'yi bu soruna dahil etmekten daha kolay. O halde, Türkiye’nin müzakere masasına oturması ve Türkiye’ye Kürt sorununu çözmesi için gerçek bir baskı yapılmalıdır. Ama kimse bunu yapmıyor. Kürtlerin hayatı kimsenin umurunda değil. Yani sonunda bu, her zaman başa dönülen nokta oluyor. Baktığınızda Afrin’de yeni bir gücün elde edilmeye çalışılması ve Türkiye'nin Suriye'yi tekrar işgal etmek istediği ve tüm yaşananları nasıl değerlendirebileceğiniz konusunda tüm konuşmalar mevcut. Ancak tek perspektif her zaman Kürt meselesini çözmek olmalıdır. Ve bundan yeterince bahsedilmiyor. Bu yüzden, sahada araştırılması gereken acil bir durum var; eninde sonunda Kürt sorununun çözülmesi gerekiyor.”