Tesadüf değil erkek iktidarın erkek yargısı, cinsiyetçi medyası!
- 09:04 30 Ağustos 2020
- Medya Kritik
Beritan Canözer
HABER MERKEZİ - Elbette tesadüf değil kadınların yerlerde sürüklenmesi, şiddete maruz kalması, hakarete uğraması, tecavüz ve taciz ile karşı karşıya kalması... Elbette tesadüf değil erkeklik! Tesadüf değil erkek iktidarın erkek yargısı, cinsiyetçi medyası.
Kadınlar “değiştirebiliriz, dönüştürebiliriz, başarabiliriz” diyerek çıktılar yola ve tahakküm altına alınmak istenen kadın iradesini, kadınların mücadelesini yükseltme sözü verdiler. Buna karşı erkekler de kadını sindirme peşinde. Direnen, bilinçlenen kadın, erkekliğin en büyük düşmanı çünkü.
Evde, iş yerinde, sokakta, otobüste veyahut müşteri olarak gittiği bir bankada-emlakçıda-pazarda-markette. Kadınlar yaşam alanları olan her yerde erkeklikle, erkeklerin iktidarlığı ile karşı karşıya.
Kadın kimliğini hedef alan diziler, filmler
Öyle ki, izledikleri diziler, filmler, haber programları da kadına bunu aşılamaya çalışıyor. Yani “Makul kadın” örnekleri ile kadınlar şekillendirilmeye çalışılıyor. İzleyenler bilir, “Yasak Elma” dizisi var… Bu dizide bir erkek ve onun etrafında onun için savaşan 5 kadın. 5’i de birbirini kıskanan, birbirinin arkasından kuyu kazan, erkeği mutlu ve memnun etmek için türlü oyunlar çeviren kadınlar.
Sadece bu dizi değil tabiî ki… Töre, namus, aşk konulu tatlı görünümlü ama aslında içinde, işin özünde kadını yok sayan, kadını küçük düşüren, iradesiz ve güçsüz lanse eden, kadını kadının düşmanı gösteren yüzlerce dizi ve film sayabiliriz. Tam burada ana akım medyanın cinsiyetçi haberlerini de konuşmadan olmaz. “Tutku cinayeti”, “Kıskançlık krizi geçiren adam sevgilisini/eşini katletti”, “Kızını sevgilisiyle yakalayan baba kızını öldürdü” gibi kadın katliamlarını, kadına yönelik şiddeti, işkenceyi meşrulaştıran ve normalleştiren daha binlerce haber başlığı…
Kadın oyuncular rolleri geri tepebilmeli
Toplumsal yansımasını görmemek mümkün değil. Hem söz ettiğim dizilerin hem de haber başlık ve içeriklerinin topluma katliam, şiddet, işkence, tecavüz olarak döndüğünü açıkça görebiliyoruz. Dünyanın hiçbir ülkesinde dizilerinde ve filmlerinde kadınları bu kadar aşağılayan bir senarist ve ya yönetmen bulamazsınız. Bu noktada senarist ya da yönetmenlerden çok bu rolleri oynayan kadınları eleştirmek gerekir. Kadın kadına bunu yapmamalı ve kadın oyuncular eline gelen böyle rolleri geri tepebilmeli.
Toplum rol model belirler
Sanatçı toplumun aynasıdır. Topluma yön verme ve toplumu etkileme gücüne sahiptir. Toplumun da izledikleri dizilere bağlılığını konuşmaya gerek yok sanırım. Dizi fanatiği olan gençler, kadınlar söz konusu. Bu fanatiklik karakterlerinde ya olumlu ya olumsuz sonuçlar doğurur.
Kadın kadının düşmanı değil, yurdudur
Tam da bunun farkında olan kadınlar işte toplumu değiştirmeyi ve dönüştürmeyi hedefliyor. Dizilerden tutun da, atılan haber başlıklarına kadar karşı çıkıyorlar. Siyasette erkekleri değil, kadınları görmek ve kadınların sesini duymak için mücadele ediyorlar. Çünkü “kadın kadının düşmanı değil, yurdudur” ve kadınlar katledilmek, şiddete maruz kalmak, tecavüz ve taciz ile karşı karşıya kalmak istemiyorlar. İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamayanlar nice İpek’lerin, Cansu’ların, Özgecan’ların, Emine ve Duygu’ların katledilmesine göz yumanlardır. Kadınların başarmasından korkan ve iktidarlıklarını kaybetmek istemeyenlerdir. Toplum ahlakını bozan senaryolara göz yumup, sokakta katledilmemek için direnen kadına şiddet uygulayanlar kendi zihniyetinin ahlakını savunanlardır.
Onlar pes edecek, kadınlar kazanacak
Evet, şunu çok iyi bilin. Kadınlar vazgeçmeyecek. İstanbul Sözleşmesi uygulanana kadar, ana akım medya haber başlıklarını değiştirene kadar, senaryolar güçlü ve direnen kadınları esas alıp “namus” konusunu işlemekten vazgeçene kadar kadınlar vazgeçmeyecek. Özgürleşmeyen tek bir kadın kaldığı sürece bu mücadele sürecek. Erkek iktidarın erkek yargısı ve cinsiyetçi medyası pes edecek, kadınlar kazanacak…