Meral Danış Beştaş: Anayasayı çiğneyenlerle anayasa yapılmaz
- 13:10 18 Ocak 2023
- Siyaset
ANKARA - HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, "Anayasayı çiğneyen, her gün yargıya talimat veren, bu kadar ihlalde imzası olan bir blokla Anayasa yapılamaz” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te düzenlenen basın toplantısında gündeme ve yaklaşan seçimlere dair açıklamalarda bulundu.
‘EYT dururken talan yasası getirdiler’
AKP’nin seçimler yaklaşırken kadrolar, asgari ücret ve memur zamları gibi yatırımlar yapmaya başladığını kaydeden Meral, diğer taraftan ise talan yasalarını yürürlüğe koyduğunu belirtti. Meral, “EYT’liler yıllardır bekliyorlardı. Açıklamadan sonra sorular artmaya başladı, kamuoyunda beklenti oluşturuldu. Yetkililerin net bir açıklama yapmak yerine Mart ayında maaşınızı alacaksınız, şöyledir böyledir diye tiye atan yaklaşımları devam ediyor. EYT orta yerde dururken dün de Uludağ talan yasası getirdiler, ilk 5 maddesi geçti. Bugün de Uludağ alan yasası daha doğrusu talan yasası ile devam edeceğiz. Yarın da değişiklik olmazsa sözleşme ve kadro meselesi gelecek. Açıkçası buna ilişkin birçok eleştirimiz var. Kamuda farklı statülerde çalışan çalıştığını herkes biliyor. Aynı işte farklı ücretlerin olduğunu sözleşmeli kadroluların olduğunu biliyoruz” sözlerini kullandı.
‘Aile birliği tekliflerimiz reddedildi’
Aile birliğine ilişkin verilen tüm tekliflerinin reddedildiğini kaydeden Meral, devamında çalışma barışı olmadığına değindi. Meral, “Çalışma barışı olmadığını hem temas ederek hem de yakından takip ettiğimiz bir mesele olduğunu paylaşmak isterim. Buna dair komisyonda güçlü bir muhalefet yaptık. Plan Bütçe Komisyonu üyesi vekillerimiz dün muhalefet ettiler. Maalesef buna dair değişiklik olmadı. Ben hangi konuda eleştirilerim olduğunu temel başlıklar halinde sizlerle paylaşmak istiyorum. Kadroya geçirilen emekçilerin belirli bir süre boyunca atanamamalarını düzenleyen maddeye yeni bir ek yapıldı. Can güvenliği ve sağlık sebeplerinin yanı sıra aile birliği mazeretinin eklenmesini önemsiyoruz. Her fırsatta aileyi, aile birliğini önemsediğini iddia eden bir iktidar bloğu, bu konuda talebimizi görmezden gelmiştir. Bu talebimizi reddetmeyi tercih etmiştir. Bu konuda da ne kadar samimiyetsiz olduğunu bir kez daha test etmiş olduk. Aile birliği, Anayasa’nın 41’inci maddesinin amir hükmüdür. Eşlerin her birinin ve çocukları da varsa farklı illerde çalışmak zorunda olmaları büyük bir hak ihlali oluşturmaktadır” ifadelerine yer verdi.
Meral konuşmasının devamında şunlara değindi:
“Kademe ilerleme hakları verilmiyor bu teklife göre. Bu kademe ilerleme durdurulması hükmü de hem eşitliğe hem de ölçülülük ilkesine aykırı düzenlenmiş. Kadroya geçirilen emekçiler düzenlemeyle dahi 657 sayılı devlet memurları kanunundan ayrı tutulmuştur. Bu düzenlemenin kanun teklifinin ilgili metinden çıkarılması önerimiz de reddedildi. Kadro ilerleme hakları ellerinden alınması Anayasa’ya ve genel amir hükümlere aykırıdır, kazanılmış haklar bu teklifle gasp edilmektedir. Esas olan kamu personeli mevzuatında büyük bir reform yaparak kamuda eşitlik ve ölçülülüğü sağlamak olmalıdır. Böyle yasalarla her gün ihtiyaçlarına göre kamuoyunu yanıltacak, algıyı yönetecekler. Seçim rüşveti verecek düzenlemeler yerine kamu personeli mevzuatının yapılması acildir.
Emekçiler üzerinde adaletsizlik devam ediyor
AKP iktidarı her meslek grubunda kamu emekçisini eşitsiz bir şekilde ayrıştırıyor. Meslek grubunda alt üst gruplar yaratıyor. Emekçiler üzerinde hem meslek içi hem de ekonomik bakımdan büyük adaletsizlikler yaratmaya devam ediyor. Örneğin sözleşmeli öğretmen ücretli öğretmen ayrımı AKP döneminde çıktı. Aynı uygulamayı şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı kapsamında yapıyor. İmam hatip ve müezzinlere vekillik ve kayyımlık nitelemeleri getiriyor. Bu da ilginç bir düzenleme. Yani kayyımı belediyelere atıyorlar halk iradesini gasp ediyorlar. Şimdi Diyanet’in içine kadar getirdiler. İmama bile kayyım atıyorlar. Çözemedikleri meselelerde her yerde kayyımı bir yöntem halinde yasalara da derc ediyorlar.
140 bin sözleşmeli, 90 bin ücretli öğretmene kadro verilmiyor
Yine başka bir düzenleme 3 yıl sözleşmeli olarak görev yapan personelin kadroya atanmasından sonra can güvenliği ve sağlık sorunları hariç olmak üzere 3 yıl süreyle başka yere atanamayacak. Aile birliği ve birçok hakkın gasp edildiğini ifade etmek isterim. Bu, kanun teklifinde en önemli konuların başında ama kanun teklifinin dışında bırakılanlar. Birçok kesim, sözleşmeli emekçi, bu kanun teklifinin kapsamı dışında tutuluyor. Şu anda Türkiye’de 90 bin ücretli öğretmene kadro verilmiyor. Çok önemli ve 200 bin öğretmen açığının olduğunu resmi verilerle de biliyoruz. Neden kadro verilmiyor ücretli öğretmenlere? Bunun peşini bırakmayacağız, sonuna kadar da takipçisi olacağız. Toplamda 140 bin sözleşmeli ve 90 bin ücretli öğretmen, bu yasa teklifinin dışında tutuluyor. Hepsini saymak gerekirse, PTT’de çalışan sözleşmeliler, HİT personelleri, tabi bir başlıkta çok önemli, belediyelerdeki taşeron işçiler. Taşeron işçiler de bu kadroya alımın dışında tutuluyor. Bu da çok vahim bir durum. PTT yetkilileriyle de farklı şekillerde görüşmeler yaptık. Onlara yönelik ayrımcılık da tıpkı ücretli öğretmenler gibi kabul edilemez. Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Aynı statülerin farklı şekillerde derecelendirilmesi de mevzuata da aykırı.
Kadroya alımlarda ayrımcılık var
Yine 4D’li Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı uzmanları ASTEP personelleri de dışında. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nde çalışanlar ayrıntıları da var. Hizmet alım işi yapanlar dışında. Belediyelerdeki şehir tiyatroları, senfoni orkestraları, sanat ve sahne uygulayıcıları, hizmet sözleşmesi statüsünde çalıştırılan sanatçı ve sahne uygulayıcısı kamu emekçileri de bu yasa dışında tutuluyor. Biz bu ayrımcılığın son bulması ve yasaya alınması gerektiği talebimizi Genel Kurul’da da yüksek sesle ve ciddi bir muhalefetle ortaya koyacağız. Gerekli önergelerimizi vereceğiz. Söz konusu düzenlemeyle 458 bin 611 sözleşmeli personel kadroya alınıyor. Ancak Türkiye’de toplam 590 bin 257 bin sözleşmeli personel bulunuyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bize hizmet eden, bizimle birlikte çalışan sözleşmeli personeller de, emekçiler de bu kapsam dışında tutulmuş. Örneğin bizimle çalışan bazı arkadaşlar, başbakanlıktan gelen, farklı kurumlardan gelen ve diğerleri arasında hem maaşta hem özlük haklarında uçurum var. Meclis kendi personellerine, kendi çalışma arkadaşlarına, mesai arkadaşlarına bile bu ayrımcılığı yapıyorsa, işte burada ne amaçlandığını aslında çok net görebiliriz. Bu şekilde çöp toplayan taşeronlaşmaya tam gaz devam diyen bir tekliftir bu. Taşeronun bir sömürü olduğunu ve buna devam etmelerinin kabul edilemez olduğunu da ifade etmek istiyorum. Muhalefetimizi Genel Kurul’da sürdüreceğiz.
Anayasa değişikliği teklifi Meclis’e getiriliyor
İkinci konumuz yarın biliyorsunuz Anayasa Komisyonu’nda iktidarın ve küçük ortağının başörtüsü ile ilgili teklifi görüşülmeye başlanacak. Anayasa’nın hukukun demokrasinin hak ve özgürlüklerin askıya alındığı bir ortamda bugün cumhurbaşkanının açıklamasından sonra zaten bildiğimiz bir gerçeği söylemiş oldu. Seçim dönemindeyiz ve 14 Mayıs’ta seçim olacak. Düşünün seçimlerin cumhurbaşkanı tarafından açıklandığı gün bugün 18 Ocak. 19 Ocak’ta Anayasa Komisyonu’na bir teklif geliyor.
Tek gündemleri var o da seçim manevraları
Seçimlere bu kadar kısa bir süre kala anayasa değişikliğinin ne anlama geldiğini çokça tartışmaya gerek olmasa gerek. Ülke yoksulluğun açlığın pençesinde çırpınıyor, yaşam savaşı veriliyor. Her alanda büyük bir çöküş yaşıyoruz ama iktidar bloğunun tek gündemi var, seçim manevraları. ‘Seçim yatırımları ile kamuoyunu nasıl manipüle ederiz, nasıl algı yatarız ve kaybettiğimiz oyları nasıl ikame ederiz’ yaklaşımıdır.
Başörtüsü meselesini seçim kampanyasına dönüştürdüler
Anayasa değişiklik teklifi de bunlardan bir tanesidir. Bunu böyle okumak gerek. Açıkçası hak ve özgürlüklerin istismar edildiğini söylemeye bile gerek yok. Sömürüldüğünü bile söylemeye gerek yok. Bunun bir seçim malzemesi olarak kullanmak isteyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Başörtüsü meselesini bir seçim kampanyasına dönüştürdüler bile. Bu konu etrafında bir kampanya yürütecekler. Toplumu kutuplaştırma ve kendi desteklerini arttırma kampanyasından başka hiçbir şey değil. Anayasa askıda. AİHM ve AYM kararları uygulanmıyor. Ve ‘siz gerekeni yapın hukuk arkadan gelir’, ‘bu kararı tanımıyoruz gereğini yaparız’ diyenler her gün yargıya talimat veren iktidar ortakları kesinleşmemiş mahkeme kararları hakkında hüküm kuran, aynı zamanda hatta hiç soruşturma olmadan kayyım atayan bir zihniyet, seçim manevrasıyla ‘anayasa değiştireceğim’ diyor. Gerçekten bütün bir toplumu 84 milyonun gözünün içine baka baka aklıyla alay etmek istiyor. Ama bu toplum aklıyla alay ettirmeyecek. Bu manevralara karnı tok.
Hak ve özgürlükler tanınmalı
Bu teklif ilk gündeme geldiğinde ilkesel tutumumuzu ortaya koymuştuk. Şunu demiştik; hak ve özgürlüklerin bir bütün olarak ele alınması gerektiğini gelen heyetle paylaştık. Eşit yurttaşlık hakkının, anadil hakkının ve bütün inançlara özgürlüğün esas alınacağı bir değişikliği gelin konuşalım. Bir madde üzerinden bile bunlar konuşulabilir. Genel yaklaşımımızın bu olduğunu söyledik ve tutumumuzu ortaya koyduk. Buna cevap vermedikleri gibi sonrasında kendi tekliflerini hazırladılar, Anayasa Komisyonu’na sundular. Biz bu konuda bir tutum değişikliği içinde değiliz tutumumuzda kararlı ve ısrarcıyız.
Küçük ortak yargıçlara tehditler savunuyor
Bildiğiniz gibi AKP grubunun görüşme teklifine olumlu yanıt vermedik. AKP ve MHP’nin her konuda olduğu bu konuda da samimi içten ve dürüst olduğu, güven verici olduğunu söyleyemeyiz. Böyle bir samimiyet görmüyoruz böyle bir dürüstlük görmüyoruz. Daha dün küçük ortak partimizin kapatılması için AYM’ye tehditler savurdu. Düşünün Meclis’in üçüncü büyük partisine, dördüncü partisi her gün eriyen, seçim barajının altında kalacağı kesinleşen küçük ortak, partimizin kapatılması için tehditler savuruyor ve bunu Türkiye yurttaşlarının gözünün içine baka baka yapıyor. Aynı küçük ortak, partimiz hakkında kapatma davası açıklaması için seçim kampanyası gibi bir kampanya yürüttü ve bu kampanya baskısı altında her gün hakaretler, tehditler karşısında AYM’ye bu dava açtırıldı. Ve kapatma davasını açtıran ve Hazine yardımımız üzerine bloke kararı aldıran da işte AKP ve MHP bloğudur, Cumhur İttifakı’dır. Bizimle yarışmak yerine, hukuku, yargıyı bir araç, bir enstrüman olarak kullanarak, seçimlerde bizimle rekabet etmemeyi, siyasetten tasfiye etmeyi kendilerince önlerine hedef olarak koymuşlar.
Anayasayı çiğneyenlerle anayasa yapılmaz
Şimdi Anayasa’yı çiğneyen her gün, yargıya talimat veren, bu kadar ihlalde imzası olan bir blokla Anayasa yapılamaz. Anayasayı tanımayanlarla, anayasayı çiğneyenler ile, anayasayı rafa kaldıranlarla anayasa yapılamaz. Bu nedenle biz Anayasa Komisyonu görüşmelerine katılmayacağız. Yarın yapılacak olan komisyon görüşmelerine HDP olarak katılmama kararını aldık. Bu seçim kampanyasının tarafı olmamaya karar verdik.
Her türlü ayrımcılığın karşısındayız
Biz her türlü ayrımcılığın karşısındayız, temel hak ve özgürlüklerin temini için yeni bir demokratik anayasa yapmak gerektiğini yıllardır söylüyoruz. Bu konuda sayılı açıklamamız ve yazılı metinlerimiz mevcut. HDP’nin hem tüzüğü hem ilkeleri hem uygulamaları hem de konu başörtüsü ya başörtüsü ile ilgili hiçbir sorunu olmadığını ortaya koyuyor. Bizim ilçe yönetiminden MYK’mıza, Meclis grubumuza kadar başörtüsü takan takmayan farklı şekillerde giyinen arkadaşlarımızla çok onurlu bir mücadele yürüttüğümüz kamuoyunun bilgisindedir. Tabii ki başörtüsü ile kadınların giyimiyle ilgili bir sorunumuz yok. Bugüne kadar bir sorunumuz olmadı. Her türlü ayrımcılığın karşısındayız. Ama biz HDP olarak kılık ve kıyafetin kadın bedeni üzerinde sebep olduğu her türlü egemenlik biçiminin karşısındayız. Yani anayasa toplantılarına katılamayacağımız için bunların ayrıntılarına girmiyorum. Ama kadınların hakları ve özgürlüğü alanında en çok mücadele yürüten kurullarında eşitliği sağlayan, eş başkanlık sistemini verdiği yasa teklifi ile yasalara getiren bir parti olarak bu konuda öz güvenimiz tamdır. Asla bir tartışmaya mahal veremeyiz.
Bizler kazanacağız
Şu anda anayasasız bir Türkiye var tek adamın iki dudağından çıkan herkesin kanun hükmünde uygulamaya geçtiği daha dün ‘İstanbul Sözleşmesi’nden çıktım tanımıyorum’ diyen bir aklın bugün sözde özgürlük, kadın hakları savunuculuğu üzerinden tartışmayı nasıl samimi bulalım. Nasıl güven duyalım? Bunu da milyonlarca kadının takdirine sunuyorum. Zaten şu anda Türkiye kadın hareketi de kadın kurumları da bu anayasa taslağının sadece araçsal olarak kullanıldığını, bir seçim kampanyası olduğunu haykırıyor. Ben bütün kadın yoldaşları, mücadele edenleri, kurumları buradan ayrıca selamlamak istiyorum. Birlikteyiz, bu mücadeleyi birlikte yürüteceğiz. Bizler kazanacağız.”