‘Geçiş dönemi yasaları yerine getirilmeli’ 2025-11-05 09:03:22   AMED – Kürt Özgürlük Hareketi’nin attığı adımın hukuki açıdan bir karşılığı olması gerektiğine dikkat çeken avukat Zeynep Karayılan, “Geçiş dönemi yasalarının yerine getirilmesi, imha ve inkâr politikalarından vazgeçilmesi, akabinde de yasal ve anayasal değişikliklerle demokratik siyasetin önünün açılması, entegrasyonun hayata geçirilmesi gerekiyor” dedi.   Kürt Özgürlük Hareketi yönetimi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın onayı doğrultusunda 26 Ekim’de Qendîl’de tarihî bir açıklama yaptı. Hareketin duyurusunda, PKK’nin 12’nci Kongre kararları çerçevesinde Hêzên Parastina Gel (HPG) ve Yekîneyên Jinên Azad-Star (YJA-Star) güçlerinin geri çekilme sürecine başladığı belirtildi. Bu adımla birlikte sürecin “ikinci aşamaya taşındığı” vurgulanırken, yeni dönemin tüm taraflar açısından sorumluluk gerektirdiği ifade edildi.    Geri çekilme kararının siyasal ve toplumsal olduğu kadar hukuki boyutu da tartışma konusu olurken, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şube Eşbaşkanı avukat Zeynep Karayılan, sürecin hukuk zemininde ilerleyebilmesi için atılması gereken adımları anlattı.   Kürtler peş peşe adım atıyor   Kürt Özgürlük Hareketi’nin geri çekilme kararına değinen Zeynep Karayılan, “Kararın aslında Türkiye hukuku ve pozitif hukuku açısından henüz bir karşılığı olmuyor gibi görünse de tek taraflı olarak atılan bu adım, çatışmasızlık yönünden iyi niyet göstergesidir. Türkiye tarafından da buna uygun bir adım atılması gerekiyor. Uluslararası hukuk bağlamında da bu böyledir. Bu, çatışmanın insancıl hukuk kurallarına uygun biçimde hafifletilmesi anlamına geliyor. Yine barışçıl çözüm arayışını destekleyen hukuki ve siyasi bir sinyal de diyebiliriz. Ayrıca 27 Şubat ile başlayan süreçte gerek Sayın Abdullah Öcalan gerekse PKK tarafından peş peşe adımlar atılıyor. Hâlâ da bu adımlar atılmaya devam ediyor. Yani geldiğimiz noktada 26 Ekim’de yapılan açıklamada PKK’nin asıl çıkış noktası ve asıl mücadele sahası olan Kuzey’den, yani Türkiye sahasından geri çekilme kararı aslında bu süreçte önemli ve ciddi bir karardır. Tek başına bu bile PKK’nin bu süreçteki kararlılığını, ısrarını ortaya koymaya yetiyor. Ki yapılan açıklamada da bu süreçte yaşanabilecek provokasyonların önüne geçme ve sürece zarar vermeme amacı gösterilmektedir. Bunun tek taraflı bir fedakârlık olduğunu söyleyebiliriz” dedi.   ‘Entegrasyon artık tartışılmalı’   Tüm bu adımlara karşı devlet kanadından Meclis çatısı altında bir komisyon kurulması kararlaştırıldığını hatırlatan Zeynep Karayılan, bu komisyonun tahayyül edilen düzeye gelmediğine dikkat çekti. Komisyonun birçok kesimi dinlediğini kaydeden Zeynep Karayılan, “Ancak bu sürecin baş muhatabı, baş müzakerecisi olan Sayın Abdullah Öcalan’ı dinlememiş olması; yine Meclis’in açılışıyla birlikte Meclis’e henüz bir şeyler sunmamış olması, bu süreci zamana yayması kaygı verici düzeydedir. Dolayısıyla komisyonun da atılan bu adımlara karşı bir refleks göstermesi gerekiyor. Bu çatışmasızlık kararına karşı örneğin hâlâ geri çekilme sürecinden bahsediliyor. Bu geri çekilme sürecinin güvenliğini sağlamaya yönelik kararlar, kanunlar çıkarılabilir. Bu sürecin güvenliğini sağlayabilir. Hâlâ imha ve baskı politikaları devam ediyor. Bu politikaların önüne geçmesi yönünde kararlar ve kanunlar çıkartabilir. Bundan sonra da Kürt halkının yasal ve anayasal taleplerine karşılık verecek; anadile statü, varlığın tanınması gibi anayasal taleplere karşılık vermesi, demokratik siyasetin önünün açılması ve tabii ki entegrasyonu artık tartışması gerekiyor” sözlerine yer verdi.   ‘Sayın Öcalan çok ciddi bir sorumluluk aldı’   “Sayın Öcalan’a yönelik geçmişten itibaren ağırlaştırılmış tecrit uygulaması, yalnızca bireysel bir hak ihlalini aşarak Türkiye’nin demokratik geleceği için, barış süreci açısından da ciddi bir engel oluşturmakta” diyen Zeynep Karayılan, “Bir çağrıyla başlayan bu sürecin karşılık bulabilmesi aslında İmralı tecrit sisteminin kaldırılması ve Sayın Abdullah Öcalan’ın barışa katkı sunabileceği koşulların yaratılmasıyla mümkündür. Bu ağır tecrit koşullarına rağmen Sayın Abdullah Öcalan çok ciddi bir sorumluluk almış ve PKK de bu sorumluluğa karşılık vermiştir. Ama bu noktada artık devletin yapması gerekenler ortadadır. Burada ‘umut hakkı’ndan da bahsetmek gerekiyor. Her ne kadar biz bu hakkın bir kazanım olduğunu ya da bir pazarlık konusu olmadığını dile getirsek de burada artık umut hakkının uygulanması gerekiyor” diyerek AİHM’in 2014 yılında Abdullah Öcalan hakkında verdiği kararı hatırlattı.   ‘Umut hakkı pazarlık konusu değil, bir hak’   AİHM kararının uygulanmamasına değinen Zeynep Karayılan, “Tek başına bu kararın uygulanmaması, hukuken kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile işkence yasağı ihlali olarak nitelendiriliyor. Aslında bireysel bir hak ihlalini de aşarak bu sürecin baş müzakerecisi olan Sayın Öcalan’ın özgür ve çalışır durumda olmaması süreç açısından da bir tıkanıklığa yol açıyor. Kaldı ki PKK de 12’nci Kongre’de almış olduğu kongre kararlarını hayata geçirmesini Sayın Öcalan’ın özgürlüğü şartına bağlamıştı. Yani böylesi süreçlerde adımların karşılıklı olması gerekiyor. Bu tarz adımlar da tarafların birbirine olan güvenini ve sürecin toplumsallaştırılmasının önünü açıyor. Tabii altını çizmek gerekiyor; umut hakkı bir pazarlık konusu ya da kazanım değil, bir haktır. Aynı zamanda uygulanması gereken uluslararası bir yükümlülüktür. Bu noktada geçmişte yaşanan hak ihlalleri, zorla kaybetmeler, faili meçhullere karşın bir Hakikat ve Adalet Komisyonu kurulması mümkündür, hatta önünde hukuki bir engel de yoktur” dedi.   ‘Kürt halkının hafızasında derin izler bıraktı’   Türkiye’nin gerek BM Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne, gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olduğunu ifade eden Zeynep Karayılan, uluslararası sözleşmelerde de devletin geçmişte yaşanan hak ihlallerini araştırma yükümlülüğünün bulunduğuna dikkat çekti. Zeynep Karayılan, “Yine Hakikat ve Adalet Komisyonu’nun kurulması uluslararası yükümlülüklerle de tamamen uyumludur. Bu komisyon Meclis kararıyla ya da bağımsız bir yasayla da kurulabilir. Hak ihlalleri, Kürt halkı nezdinde, Kürt halkının hafızasında derin izler bıraktı. Hakikat komisyonları bu noktada gerçeğin ortaya çıkarılması, mağdurların tanınması, yine devletin sorumluluğunu kabul etmesi ve yargılanmaların önünün açılmasıyla birlikte toplumsal barış ve güven tesisine katkı sunar. Bu tür mekanizmalar yalnızca geçmişteki acıların kayda geçirilmesi değil, aynı zamanda bir daha böylesi ihlallerin yaşanmaması için yapısal reform önerileri sunar. Elbette ki böylesi bir süreçte böyle bir adımın atılacak olması yalnızca barışın inşası için değil, anayasal düzeyde de demokratik dönüşümün zeminini oluşturur” şeklinde konuştu.   ‘Demokratik alanın genişletilmesi bekleniyor’   Zeynep Karayılan, konuşmasının devamında şu sözlere yer verdi: “Normal şartlarda silahlı çatışma tarafların barışçıl çözüm niyeti göstermesi, karşı tarafın da demokratik hukuki adımlarla karşılık vermesi beklenir. Yani bir tarafın silahlı mücadeleyi sahadan çekiyor olması, diğer tarafın da hukuk yoluyla demokratik alanı genişletmesi beklenir. Aslında nedir bunlar; geçiş dönemi yasalarının yerine getirilmesi, imha ve inkâr politikalarından vazgeçilmesi, akabinde de yasal ve anayasal değişikliklerle demokratik siyasetin önünün açılması, entegrasyonun hayata geçirilmesi gerekiyor. Eğer bu gerçekleşmezse kalıcı bir barış zemininden de bahsedemeyiz. Dolayısıyla Türkiye de bu çekilmeye verdiği asli, hukuki ve siyasi tepki uluslararası kamuoyunda da bir demokratikleşme testi olarak nitelendirilebilir. 26 Ekim’den beri yapılan açıklamalarda bu durumun Türkiye’den nasıl bir tepki göreceği bekleniyor.   Öncelikli ve temel gündemimiz   Bu noktada hukukçular ve barolar sadece bir meslek örgütünden ibaret değiller. Biz aynı zamanda demokratik hukukun da savunucusuyuz. Bu yükümlülük, bizi böylesi süreçlerde doğrudan sorumlu kılıyor. Yani bir demokratikleşme süreci yalnızca siyasi irade ile değil, aynı zamanda bunun hukuki altyapısının kurulmasıyla oluşur. Hukuk, aynı şekilde süreçlerin garantörüdür. Bunu her platformda dillendirmek, buna uygun çalışmalar yapmak bizim temel görevlerimizdendir. Biz de Özgürlük için Hukukçular Derneği olarak artık demokratik yazılı hukuk, umut hakkının uygulanması ve yapılacak anayasal değişiklikler konularını öncelikli ve temel gündemimiz olarak görüyoruz.”   ‘Halkın katılımı güçlendirilmeli’   Zeynep Karayılan son olarak şöyle konuştu: “Biz hukukun öz savunma olduğunun bilincindeyiz ve bu noktada çalışmalar yapmaktayız. Elbette ki bu süreç yalnızca hukukçulara sorumluluk yüklemiyor. Bu süreçlerde gerek sivil toplumun gerek halkın katılımı güçlendirilmeli. Halk ve sivil toplum dernekleri, devlet mekanizmalarına bu kararların uygulanması, demokratik hukukun ve demokratik toplumun inşası için baskı oluşturmalı. Bu nedenle sivil toplum kurumlarının çalışmalar yapması ve halkın bu sürece sahip çıkması gerekiyor.”