
Öznel ve nesnel dogmatizmi aşarak uçurumun kenarında kanatlanmak (3)
- 09:07 3 Ekim 2025
- Jineolojî
“Devleti ve iktidarı hedeflemeyen, demokratik toplum yönetimine dayanan demokratik sosyalizm çizgisi ve siyasetidir.”
Hüsna Emek
Pozitivizmin kaba maddeci, olguları fetişleştiren (ulus, din, devlet, ülke gibi) yaklaşım ve dogmalarını aşan; tarih ve şimdi arasında birbirini oluşturucu diyalektik bağ kuran; ahlakın ve dinin kültürel ve toplumsal, adalet ve vicdan gücünü demokratik çözümün zenginliğine dönüştüren kuramsal yaklaşım Doğu toplumsallığına daha yatkın ve uygun seçeneğe yöneltiyor.
Demokratik ulus, ortak vatan (demokratik vatan olarak da tanımlanıyor), demokratik cumhuriyet, demokratik anayasa, demokratik çözüm, bireysel ve kolektif hak ve özgürlüklerin birlikteliği, ideolojik bağımsızlık ve özgürlük, tarihsellik ve şimdilik, ahlak ve vicdan, özsavunma ilkesi temel ilkesel yaklaşımları oluşturmaktadır. Çözüm stratejisi olarak ortaya konan kavramsal, kuramsal ve kurumsal çerçeve Türkiye’de Türk-Kürt çatışmasına son vererek halkların kardeşliği ekseninde demokratik çözüme ulaşmayı amaçlamakta. Bu strateji Türkiye için geçerli olduğu gibi Kürdistan’ın diğer parçalarını da içermekte; Irak, İran, Suriye’yi de kapsıyor. Kürt sorununun demokratik çözümü temelinde Ortadoğu geneline dönük çözüm projesi ve perspektifi olarak somutluk kazanıyor.
Demokratik çözüm ilkesi, çözüm modelinin temel ilkeleri arasında yer almaktadır. Devlet olmayı hedeflememenin yanı sıra “devletin uzantısı da olmayan sivil toplumun demokratikleşmesini” esas alan demokratik toplum modeli olarak tarif ediliyor. Bu ilkelerde devleti değiştirmekle uğraşmak yer almakla birlikte toplumsal değişim-dönüşüm, örgütlenme, demokratikleşmeye yönelme öne çıkmakta. Bunun devamı olan ve tamamlayan diğer bir vurgu ise, “…iktidar paylaşımıyla uğraşmaz, hatta iktidardan uzak durur” vurgusudur. Devleti ve iktidarı hedeflemeyen, demokratik toplum yönetimine dayanan demokratik sosyalizm çizgisi ve siyasetidir. Demokratik çözüm kuramı ve ilkesinde devletin yükümlülüğü; demokratik anayasa ile özgürlükleri güvence altına almadır. Anayasal güvenceye özel vurgu yapılarak; “Demokratik çözüm ilkesinde temel husus, demokratik kurumlarla devlet kurumlarının barış içinde bir arada yaşamalarının anayasal güvence altına alınmasıdır. İki kurumsal varlık arasında yasal bir meşruiyet vardır” denmektedir. Bu barış içindelik demokratik toplumun gelişip güçleneceği gergin bir rekabet olarak tanımlanmaktadır. Demokratik toplumun bu rekabetten başarılı çıkabilmesi, demokratik uluslaşma ve demokratik konfederal örgütlenmede alacağı yola bağlıdır.
Devletçi ve demokratik çözüm kuramları ekseninde Kürdistan’da hayata geçirilen çözüm biçimleri Yol Haritası’nda üç başlık altında toplanıyor. Devletçi kuram ve dayattığı ulus-devletçi çözüm iki yöntemi esas almaktadır. Birincisi kapitalist modernite hegemonyacılığının ulusal inkârcı çözümü, diğeri Kürt federalist ulus-devletçi çözüm olarak şekillenir. Lozan Antlaşması ile Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi ile dayatılan soykırım sistemi, ulusal inkârcı çözümün temelini oluşturur. Ancak geçmişi ulus-devlet oluşumu ve milliyetçi eğilimlerin geliştiği iki yüz yıllık süreci kapsayan isyanlar ve bu isyanları bastırma saldırıları üzerine kuruludur. Lozan sonrası Türkiye, İran, Irak ve Suriye egemenliğine dayalı sistemsel soykırım ve asimilasyon politikaları devreye girer. Bu politika Kürt varlığının kültür, kimlik, dil ve tarih açısından inkârı olarak şekillenir. Fiziki soykırımdan kültürel soykırıma uzanan, ekonomiden siyasete, kültürden eğitime, sağlığa, ekolojiye toplumsal varoluşun bütün alanlarına dönük bir ret ve inkarın sistematik ulus-devlet politikası olarak hayata geçirilmesini içerir.
Bölgedeki sömürgeci devletlerin uyguladığı bu politikanın küresel hegemonik güçlerden bağımsız olmadığına dikkat çekilmekte, yerel işbirlikçilerin kırım-soykırım saldırıları ile siyasi, askeri, ekonomik, kültürel boyutları derin bir politika olarak uygulandığı belirtilmektedir. Zaten 1. Dünya Savaşı’nın ardından yapılan uluslararası anlaşmalarla hem yerel hem küresel hegemonya, sömürgecilik, iş birliği içinde birbirini besleyen, tamamlayarak sürdüren bir sistem olarak işlerlik kazanır. Kürdistan dört parçaya, Arapların yaşadığı coğrafya 22 devlete bölünür. Her parça üzerinde ayrı sömürgeci ulus-devlet politikası hâkim kılınır. Bazı farklılıklar olmakla birlikte dört parçada da özünde inkâr, imha ve asimilasyonu içeren bir soykırım sistemi geçerlidir.
Kuzey Kürdistan’da en son 1937 Dersim İsyanı’ndan Doğu Kürdistan’da 1946 Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ne, Güney’de Mele Mustafa Barzani direnişine karşı geliştirilen katliam-soykırım saldırıları Halepçe, Enfal saldırıları ile devam eder. Kürt Özgürlük Hareketi öncülüğünde yarım asrı bulan özgürlük mücadelesi ve halka dönük katliamlar güncellenerek sürdürülür.
Bir parçada uygulanan ulus-devlet tekçi, milliyetçi, inkârcı şiddet ve bastırma politikası diğer parçalara gözdağı niteliği taşır. Meşru olmayan, ama kılıfına uydurulan devlet yasa ve anayasalarına dayandırılan devlet ve iktidarların faşist, militarist zihniyetinin, hegemonik aklın, tahakkümün ve sömürünün ürünü olarak devrede tutulur. Tekçi, merkeziyetçi, inkârcı tek ulus fetişizmi üzerine kurulan, kadını, halkları ve inançları yok sayan erkek-devlet yasa-anayasaları günümüzde de hükmünü sürdürmeye devam etmektedir. Bunun yanında Abdullah Öcalan’ın diğer savunmaları ve birçok değerlendirmesinde İngiltere’nin “tavşana kaç, tazıya tut” politikası olarak tanımladığı kışkırtma, birbirine karşı kullanarak hem Kürtleri hem yerel sömürgeci ulus-devletleri güçten düşürme ve üzerinde hakimiyet kurma yöntemi hatırda tutulması gereken temel sömürgeci siyasettir.
Yol Haritası’nda bu siyasetin icrası; “Batılı hegemonlar bu her dört ulus-devleti (İran, Türkiye, Suriye, Irak) diledikleri gibi yönlendirmek için el altından Kürdistan ve Kürtlerle oynamayı marifet bellemişlerdir. Kendilerini destekler gibi görünüp amaçlarına eriştikten sonra yüzüstü bırakmayı çıkarlarına daha uygun bulmuşlardır. Dünyanın hiçbir halkı ve ülkesi üzerinde bu denli askeri güç kullanılmamış ve komplo oyunları oynanmamıştır. Ermeniler, Rumlar ve Süryaniler de bu tip modernite oyunlarının kurbanı olmuşlardı” biçiminde dile getirilmektedir. Bu kullanma ve kullanılma pozisyonundan çıkma demokratik çözüm projesi ve çizgisine bağlıdır.
İkinci devletçi çözüm biçimi Kürt federalist ulus-devletçi çözüm olarak devreye giren ve Güney Kürdistan’da şekillenen modeldir. Federalist, otonom çözümler devletin izdüşümü olduğundan hem sistem hem zihniyet olarak demokratik çözüm çizgisiyle uyuşmadığı gibi toplumsal, kültürel, ulusal kimlik sorunlarına çözüm niteliği taşımaz. Toplumun öz ve özgür iradesine dayanan çözümler olma yerine devlet idare biçiminin Kürtler adına uygulanmasıdır. Kürdistan özgürlük mücadelesinin açığa çıkardığı ulusal, kültürel kimlik bilinci, meşru ve özsavunma gücü ve savaşının klasik ulusal inkâr ve imha siyasetinde yarattığı esnemenin açığa çıkardığı olumlu koşullardan yararlanarak gelişir. Bunda 1991 Körfez Savaşı, ardından 2003 yılında ABD’nin Irak’a müdahalesi ve Saddam’ın düşürülmesi ile Ortadoğu’da gerçekleşen ulus-devlet yenilgisi etkili olmuştur. Kürdistan Özgürlük Hareketi ve gelişen gerilla, halk savaşı ve örgütlülüğüne destek sunmak, ortak mücadele kanallarını yaratmak yerine sömürgeci devletlerle iş birliğinde ısrar, federalist çizginin sömürgeci devlet saldırılarını meşrulaştırmasında rol oynar. Ötesine geçerek bu inkâr ve imha politikasıyla ortaklığa dönüşür. İnkâr, imha ve asimilasyon siyasetinde ısrar anlamına gelen, çözüm yerine çözümsüzlüğü, kriz ve kaosu derinleştiren devletçi çözüm dayatmalarına güç verir. Bunun tarihsel ve güncel örnekleri mevcuttur ve sonuçlarının yol açtığı kayıplar, kaçırılan özgürlük zamanları tespitlidir. Bu anlamda Yol Haritası’nın özgürlükçü çözümüne gelmeyen devletçi federe çizginin Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’na olumlu yanıt vererek ulusal birlikte adım atma çabası önemli sayılabilir. Yol Haritası’nda ifade edildiği gibi toplumsal soruna çözüm yeteneği olmamakla birlikte “ancak demokratik ulus çözümünde olumlu rol oynayabilir ve böylelikle yetersizliğinden doğan sakıncaları giderebilir” tespiti tam da çözüm çizgisinin seçenekleri çoğaltan, kendine katan karakterine işaret etmektedir.
Değerlendirmelerden yola çıkarak federe ulus-devletçi çözümün arkasında duranın küresel hegemonik güçler, ABD olduğu; bu kabulün hangi şartlara bağlı geliştiği, Kürtler açısından neyi ifade ettiğini maddeler halinde sıraladığımızda hem küresel hem yerel güç ve iş birliği koşulları ve amacı daha iyi anlaşılabilir:
*Kürt Özgürlük Hareketinin son otuz yıllık direnişi,
*Yerel faşist ulus-devletçi çözümlerin uzun vadeli başarısından emin olamadıklarından ve bu çözüm tarzları bölgeye yerleşimleri açısından uygun olmadığından,
*Yerel ulus devletleri ve diğer modernite unsurlarını kendilerine bağlayıp geliştirme,
*Kürt kapitalist modernite unsurları da gerek geleneksel işbirlikçi politikalarının yeterince teşhir olması, gerekse artık çıkarlarını karşılayamaması nedeniyle,
*Yalnızca yörenin burjuva dönüşümü olarak değil tüm Kürdistan’daki işbirlikçi sınıfın burjuva dönüşümü olarak değerlendirmek,
*Küresel hegemonya bu çözüm modelini tüm Ortadoğu’da da uygulanması gereken bir model olarak çıkarlarına çok daha uygun bulacaktır tespitinin Kürtler ve bölge açısından uzun vadeli ve bel bağlanan bir strateji olarak belirlendiği belirtilebilir.
* Yazının dördüncü bölümü haftaya yayınlanacaktır.
* Bu yazı, Jineolojî Dergisinin “Üçüncü Çizgi” dosya konulu 34’üncü sayısından kısaltılarak alınmıştır.