Kayıp yakınlarından ‘etkin soruşturma’ çağrısı
- 14:15 1 Şubat 2025
- Güncel
HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları, eylemlerinde bu hafta, cezasızlık politikalarına tepki gösterdi. Eylemlerde Mehmet Şirin Maltu, Kemal Mübariz ve Mehmet Ertak’ın hikâyeleri anlatılarak, etkin soruşturma çağrısı yapıldı.
Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından, kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması talebiyle başlatılan eylemler bu hafta da devam etti.
Amed
İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınlarının “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eylemi, 834’üncü haftasında devam etti. Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Eyleme kayıp yakınları, kentteki sivil toplum örgütü temsilcileri ve yurttaşlar katıldı. Bu haftaki eylemde, Şirnex’in Cizîr (Cizre) ilçesinde, 1 Şubat 1994’te kaybettirilen Kemal Mübariz’in akıbeti soruldu.
Zamanaşımına tepki
Açıklamada konuşan İHD Amed Şube Sekreteri Ömer Saman, Ankara JİTEM davasında zamanaşımı kararı verilmesine tepki göstererek, “1990’lı yıllardan bu yana insan hakları ihlallerinin araştırılması için açılan davalardan biri daha zamanaşımına uğradı” dedi. Ömer Saman, “Bir ülkede barışın sağlanması için geçmişle yüzleşmek, hakikatleri açığa çıkarmak ve onarıcı bir barışı hayata geçirmek gerekir.” ifadelerini kullandı.
Gözaltında kaybettirilen Kemal Mübariz’in hikâyesini, İHD Amed Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ali İhsan Demirtaş okudu.
Kemal Mübariz’in hikâyesi
1 Şubat 1994’te Cizîr’de askerler, özel harekâtçılar ve polisler birlikte bir operasyon düzenledi. Baskın yapılan Mübariz ailesinin evine gelen silahlı iki kişi, “İfade vermeniz gerekiyor, sizi karakola götüreceğiz” diyerek, 29 yaşındaki Kemal ve ağabeyi Ömer'i Beyaz Toros’a bindirerek gözaltına aldı.
Nisebîn’e (Nusaybin) doğru yol alan Beyaz Toros, Turgutlu Karakolu askerlerince yapılan yol aramasında durduruldu. Mübariz kardeşleri götüren kişiler, arama yapan askerlere bir kart gösterip, “İstihbarattanız” diyerek aranmadan yollarına devam etti.
Kemal ve Ömer Mübariz, Nusaybin İlçe Jandarma Komutanlığı'na götürüldü. Onları jandarmaya götürenler, üç gün içinde 100 bin lira getirilmesi ve hiçbir yere şikâyette bulunulmaması durumunda Kemal Mübariz’in serbest bırakılacağını, aksi halde öldürüleceğini söyleyerek Ömer Mübariz’i serbest bıraktı.
Başvurular sonuçsuz kaldı
Aile, parayı denkleştirdikten sonra Ömer Mübariz ve bir kardeşi, parayı evde gözaltı işlemini yapan kişilerden birine teslim etti. Parayı teslim alan kişi, “Burada bekleyin, kardeşinizi getirmeye gidiyoruz” dedi. Ancak Kemal Mübariz getirilmedi ve o günden sonra kendisinden bir daha haber alınamadı. Aile bunun üzerine savcılığa giderek suç duyurusunda bulundu. Ömer Mübariz, bindirildikleri aracın plakasını ve faillerin eşkâl bilgilerini verdi. Bu şahısları görürse tanıyacağını söyledi. Aile, olayla ilgili Cizre İlçe Jandarma Komutanı Cemal Temizöz ile de görüştü. Tüm kurumlara başvurdu ancak hiçbir sonuç alamadı.
Aile sık sık evlerine gelen askerler tarafından, “Bu işin peşini bırakın” diyerek tehdit edildi. Mübariz ailesi, son olarak 25 Mart 2009 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurdu. Kemal Mübariz’in kaybedilmesi ile ilgili olarak, dönemin Cizre Jandarma Komutanı Cemal Temizöz, Cizre Belediye Başkanı ve aynı zamanda korucu başı Kamil Atak ile iki JİTEM mensubu hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
19 Kasım 2009’da Kemal Mübariz’in kaybedilmesi ile ilgili soruşturma açıldı. Ancak hukuki süreçte bir gelişme yaşanmadı.
Eylem, oturma eylemi ile sona erdi.
Êlih
Elîh’te de İHD ve kayıp yakınları, eylemlerinin 670’inci haftasında Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartının açıldığı eylemde kayıpların fotoğrafları taşındı. Eyleme kayıp yakınları, insan hakları savunucuları, Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma, Birlik ve Kültür Derneği (MEBYA-DER), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yöneticileri katıldı.
Bu haftaki eylemde, 31 Ocak 1995’te Elîh’in Hezo (Kozluk) ilçesi Zediya mezrasında gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Mehmet Şirin Maltu’nun akıbeti soruldu. Mehmet Şirin Maltu'nun kaybedilme öyküsünü İHD Şube Yöneticisi Rêzan Baytar okudu.
Mehmet Şirin Maltu’nun kaybedilme hikâyesi şöyle: “17 yaşındaki Mehmet Şirin Maltu’nun evine, 31 Ocak 1995 gecesi askerler, özel tim ve köy korucularının da bulunduğu güvenlik güçleri panzerler eşliğinde baskın yaptı. Kimlik kontrolü yapan askerler, Mehmet Şirin Maltu’yu dışarı çıkardı. Sabah saat 04.00’e kadar açık alanda işkence gören Maltu’nun çığlıkları duyuldu. Ardından, Maltu’yu alıp götürdüler. Ertesi gün saat 12.00 civarında dört araç eşliğinde elleri, ayakları bağlı ve kafasına çuval geçirilmiş halde köye geri getirildi. PKK sığınaklarını ve silahlarını göstermesi istendi.
Köylüler, Maltu’ya işkence yapıldığını, ayakta duramayacak durumda olduğunu, PKK ile ilgisinin olmadığını ve sürekli ‘Bilmiyorum’ dediğini belirtti. Daha sonra askerler, Maltu’yu araca bindirip götürdü. Aile, baskına katılan Bekirhan Jandarma Karakolu ve Kozluk Jandarma Bölük Komutanlığı’na başvurdu. Aileye, çocuklarının gözaltında olmadığı söylendi. Aynı tarihlerde Batman Komando Taburu’nda gözaltında tutulan bir kişi serbest bırakılınca, Maltu Ailesi’ne Mehmet Şirin’i taburda gördüğünü ve altı gün boyunca birlikte gözaltında tutulduklarını anlattı. Ancak ailenin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı.”
Açıklama, oturma eylemi ile son buldu.
Colemêrg
İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 160’ıncı haftasında Colemêrg’in Gever (Yüksekova) ilçesindeki Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Eylemde, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartı açıldı ve kayıpların fotoğrafları taşındı.
Bu haftaki eylemde, Şirnex’te 33 yıl önce gözaltında kaybedilen Mehmet Ertak dosyasındaki resmi inkâr ve cezasızlığa dikkat çekildi. Basın açıklaması metnini okuyan İHD Yöneticisi Ozan Akbaş, açıklama öncesinde kayyım uygulamalarını kınadı.
Gözaltında kaybedilen Mehmet Ertak’ı anan Ozan Akbaş, şunları söyledi:
“Mehmet Ertak, Şirnêx’e bağlı Rezûk mezrasında yaşıyordu. Bölgedeki bir kömür ocağında işçi olarak çalışan Ertak, daha önce iki kez gözaltına alınmış ve ağır işkence gördükten sonra serbest bırakılmıştı. Ertak ve aynı iş yerinde çalıştığı üç akrabası, 18 Ağustos 1992 tarihinde işten eve dönmek üzere yola çıktı. Bindikleri araç kontrol noktasında resmi giyimli polislerce durduruldu. Kimlik kontrolü sonrasında Mehmet Ertak gözaltına alınarak Şırnak Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Emniyette, Ertak’ın gözaltına alındığına dair tutanak düzenlendi. Ancak emniyete başvuran ailesine, onun gözaltına alınmadığı söylendi. Bunun üzerine baba İsmail Ertak, savcılığa başvurdu. Üç kişi Mehmet Ertak’ın gözaltına alındığına, altı kişi de gözaltında işkence edilirken gördüğüne dair tanıklık etti. Olay, soru önergeleriyle Meclis’e taşındı. Ancak aile; tanıklara, belgelere ve delillere rağmen başvurduğu her yerde inkârla karşılaştı.”
Şırnak Emniyet Müdürlüğü emrinde “sorgu elemanı” olarak çalışan JİTEM personeli Murat İpek’in itiraflarını hatırlatan Ozan Akbaş, “Murat İpek, 1997 yılında kamuoyuna da yansıyan itiraflarında; ‘Mehmet Ertak’ı Şırnak Emniyet Müdürü Necati Altuntaş ve Terörle Mücadele Şubesi Müdürü Mehmet Kaplan'ın emriyle öldürüp gömdük’ dedi. Yaptıkları tüm infazların dönemin OHAL Valisi Ünal Erkan’ın bilgisi dâhilinde gerçekleştiğini söyledi.
Tüm başvuruları sonuçsuz bırakılan aile AİHM’e başvurdu. Mehmet Ertak’ın ailesini AİHM’de savunmaya hazırlanan Avukat Tahir Elçi’nin bürosu polis tarafından basıldı. Dava dosyalarına el konuldu, gözaltına alınan Tahir Elçi kötü muamele ve işkenceye maruz kaldı. Tüm tehdit ve baskılara rağmen dava, AİHM’e taşındı.
AİHM, mevcut delillerin Mehmet Ertak’ın gözaltına alınıp işkence sonucu ölmüş olduğuna hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar yeterli olduğunu belirtti. Mehmet Ertak’ın ölümünden hükümetin sorumlu olduğu ve buna devlet görevlilerinin neden olduğu kararını vererek Türkiye’yi, yaşam hakkını ihlalden oy birliği ile mahkûm etti.”
Mehmet Ertak’ın gözaltında işkenceyle katledilmesi ve bedeninin kaybedilmesiyle ilgili etkin bir soruşturma talebini yineleyen Ozan Akbaş, kayıplar için adalet istemekten vazgeçmeyeceklerini söyledi.