
‘Tecrit gerçekliği salgın durumunda bir kez daha kendini gösterdi’
- 09:18 31 Mart 2020
- Güncel
Safiye Alağaş
İSTANBUL - Her kriz durumunda olduğu gibi salgın durumunda da tecrit gerçekliğinin bir kez daha kendini gösterdiğini söyleyen Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Turgut, İmralı’ya dönük endişelerinin giderilmesi için yaptıkları başvurulara yanıt alamadıklarını belirtti. Raziye, “Bilgi verilmesi ve en önemlisi de görüşmenin sağlanarak Sayın Öcalan ve İmralı’da bulunan diğer üç müvekkilimizce bu hususların teyidi en elzem olanıdır” dedi.
Dünyayı etkisi altına koronavirüs (Covid-19) Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü 10 Mart gününden bu yana hızlı bir şekilde yayılıyor. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan son açıklamaya göre 168 kişi salgın nedeniyle yaşamını yitirirken, 10 bin 827 vaka bulunuyor. Salgında en riskli alanlardan biri olarak cezaevleri gösterilirken, tüm dünyayı etkileyen salgın durumunda dahi İmralı Cezaevi’nde tecrit devam ediyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan ile birlikte kalan Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş için aileleri ve kamuoyunun endişeleri derinleşti. 71 yaşında olan PKK Lideri Abdullah Öcalan hem bulunduğu koşullar hem de yaşı nedeniyle risk grubunda yer alıyor.
‘Bakanlık ve Başsavcılıktan bilgi istedik’
Salgının ardından Asrın Hukuk Bürosu avukatları Adalet Bakanlığı’na, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na Bursa İnfaz Hakimliği’ne başvurularda bulunarak alınması gereken önemleri sıraladı. Başvuruda yine uygun koşulda ve günde müvekkilleri ile görüşmenin sağlanması talebinde bulunuldu. Ancak kaygılara ve başvurulara rağmen bugüne kadar hükümet veya Adalet Bakanlığı tarafından İmralı Cezaevi’ne dair herhangi bir açıklama yapılmadı.
Avukatlardan Raziye Turgut, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın gerek yaşı ve bir kısım kronikleşmiş solunum rahatsızlıkları, gerekse özel statüde yüksek güvenlikli bir ada cezaevinde ağır tecrit altında tutulması sebepleriyle 20 Mart’ta başvuruda bulunduklarını ifade etti. Raziye, “Bu başvurularda; adadaki Covid-19 ile ilgili tüm personel ve mahpusları içerecek şekilde mevcut tespit edilebilen tüm sağlık ve hijyen tedbirleri ile ilgili derhal önlemler alınmasını ve alınan önlemlerin tarafımıza bildirilmesini, gerekli tedbirler alınıp uygun koşullarda Sayın Öcalan ile görüşmemizin sağlanmasını talep ettik. Bu önlemler ile ilgili ihtiyaç durumunda müvekkillerimizin masraflarının tamamının tarafımızca karşılaşılabileceğini de bildirdik. Yine Türkiye’de tüm mahpusların kullanabildiği ancak bugüne kadar İmralı Adası’nda kullandırılmamış olan telefon hakkının derhal kullandırılmasını talep ettik” diye konuştu.
‘Yanıt verilmesi ve müvekkillerimizin teyit etmesi elzemdir’
Başvurularının ardından herhangi bir yanıt alamadıklarını dile getiren Raziye, her kriz durumunda olduğu gibi salgın durumunda da var olan tecrit gerçekliğinin bir kez daha kendini gösterdiğini belirtti. Salgının dünyayı etkisi altına aldığına dikkat çeken Raziye, “Biz 20 yılı aşkın süredir cezaevinde bulunan müvekkillerimizin sağlık durumları, bulundukları koşullar, tedbir alınıp alınmadığı hususlarında bir bilgiye sahip değiliz, haber alamıyor, iletişim kuramıyoruz. Bu anlamda İmralı Adası’ndaki risk durumu varlığını korumaya devam ediyor ve kaygıları arttırıyor. Kaygıların giderilmesi amacıyla, belirttiğimiz taleplerin yerine getirilmesi, alınan önlemler hakkında tarafımıza bilgi verilmesi ve en önemlisi de uygun koşullarda görüşmenin sağlanarak Sayın Öcalan ve İmralı’da bulunan diğer üç müvekkilimizce bu hususların teyidi en elzem olanıdır. Taleplerin yerine getirilmesi konusunda ısrarcı olmaya devam edeceğiz” diye vurguladı.
‘İnsani değil’
Ceza infaz değişikliğinin çok uzun bir süredir gündemde olduğunu ifade eden Raziye, ancak salgın ile birlikte, infaz değişikliğinin bir an önce gerçekleşmesi gerektiğini söyledi. Siyasi tutsakların infaz değişikliğinin dışında bırakılmaya çalışılmasının “hukuki ve insani olmadığının” altını çizen Raziye, şöyle devam etti: “Zaten adil olmayan yargılamalarla ve ‘düşman hukuku’ işletilerek özgürlüğünden mahrum bırakılan mahpusların, yaşam ve sağlık hakkı kapsamında gerçekleştirilen infaz değişikliğinin dışında tutulmaları yapılan ayrımcılığı ve adeta gözden çıkarıldıklarını bir kez daha ortaya çıkarmıştır.”
‘Cezaevleri risk grubunda’
Siyasi tutsakların birçoğunun 2000 yıllarında inşa edilen F tipi yüksek güvenlikli hapishanelerde tutulduğunu hatırlatan Raziye, “Bu cezaevlerine sadece sağlık açısından bakıldığında tedaviye erişim çok zor. Az ışık alıyor. Rutubetli alanlar. Hijyen ve temizlik ürünlerinin tümü yok, olan da fahiş miktarda kantinlerden alınabiliyor. Sıcak suya erişimin çok az olduğu, ısıtmanın sorunlu olduğu, spor hakkının keyfi biçimlerde sürekli olarak disiplin cezalarıyla engellendiği, havalandırmanın küçük ve dar olduğu (kimisinin üzeri tellerle kapalıdır), küçük bir çiçek dahi yetiştirilmesine izin verilmeyen hücre tipi hapishanelerdendir. Bu hapishanelerde 20’yi aşkın yıldır kalan binlerce mahpus bulunmaktadır ve çoğunun kronik rahatsızlığı bulunmakta olup, fiziksel ve yaş olarak en riskli grubu oluşturmaktadır” diye konuştu.
‘AİHM kararı bağlayıcıdır ama uygulanmıyor’
Raziye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2014 yılında Abdullah Öcalan hakkında “Türkiye’nin uyguladığı, şartlı tahliyenin önünü açmayan, ölünceye kadar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının insanlık dışı muamele olduğuna” hükmettiğini hatırlattı. Bu kararın Türkiye açısından bağlayıcı olduğuna dikkat çeken Raziye, “İnfaz yasasında bu anlamda değişiklik yapılması zorunlu iken, düzenleme yapılmamasında ısrar edilmesi ve yapılacak düzenlemelerde siyasi mahpusların bir kez daha ötekileştirilmesi, yaşam hakkına, sağlık hakkına, özgürlük hakkına yönelik ihlal durumlarını pekiştirmektedir” değerlendirmesinde bulundu.