Klinik Psikolog Pelin Balcı’dan karantina günlerinde stresle baş etme yöntemleri

  • 09:06 31 Mart 2020
  • Güncel
Habibe Eren
 
ANKARA - Koronavirüs salgınından dolayı yurttaşların eve kapanmasıyla birlikte bir anda alışık olmadığı bir hayata geçiş yaptığını belirten Klinik Psikolog Pelin Balcı, bu süre zarfında artan stresin, bağışıklığı olumsuz etkileyerek süreçle baş etmeyi zorlaştırabileceği uyarısında bulundu. Özellikle sosyal medyada artan yaşlı nefretine değinen Pelin, “Yaşadıkları etiketleme, damgalama nedeniyle hastalıklarını gizleyebilirler” uyarısında bulundu.
 
İlk kez Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinden ortaya çıkan koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle dünyada yaşamını yitirenlerin sayısı 30 bini aşarken, Türkiye’de can kayıpları ve vaka sayısı hızla artıyor. Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü 10 Mart tarihinden bu yana salgının yayılmaması amacıyla hükümet tarafından kimi tedbirler alındı ve bu süre zarfında zorunlu olmadıkça dışarı çıkmayan yurttaşlar evlerinde izolasyon sürecine girdi. 65 yaş üstünün kamusal alana çıkması sınırlandırılırken, özellikle sosyal medyada yaşlı nefreti (gerontofobi) arttı. Bu nefret kimi yerlerde fiziksel şiddete dönüştü.
 
“Sosyal izolasyonun getirdiği olumsuzluklar; stres, kaygı ve travmalarla nasıl baş edilir? Sosyalleşme noktasında daha az imkana sahip olan ve ekonomik olarak yetersizlikleri bulunan 65 yaş üstü bu süreçte nasıl motive edilir? Sağlık Bakanlığı tarafından ölümlerin sürekli “yaşlı grubunda olduğu”  vurgusu  değersizleştirme yaratır mı?” sorularını Klinik Psikolog Şükran Pelin Balcı yanıtladı. 
 
‘Bir anda alışık olmadığımız bir hayata geçiş yaptık’
 
Bir anda alışkın olmadığımız bir hayata geçiş yaptığımıza dikkat çeken Pelin, virüs nedeniyle yaşanan bu zorunlu aradan, virüsten korunma için bir savaş gibi bahsedildiğine dikkat çekti. Pelin, “Türkiye’deki sağlık sisteminin olağanüstü hazırlıklar, sosyal medyada en önemli konu başlığı olması, çoğumuzun evde kalma sorumluluğu ve zorunluluğu, yarattığı ekonomik zorluklar, hem kendi sağlığımız hem de diğer insanların sağlığıyla ilgili sorumluluklarımız, yani güncel kaygılarımız ve beraberinde getirdiği gelecekle ilgili kaygılarımız için bir domino etkisine neden oldu” ifadelerini kullandı.
 
‘Stres, süreçle baş etmemizi zorlaştırır’
 
Koronavirüsün insan psikolojisi üzerinde travmatik etkiye sebep olmasının en önemli nedenlerinden birinin bilinmezlik olduğuna işaret eden Pelin, bu durumu şöyle anlattı: “Çünkü bu virüs hakkında bildiklerimiz kısıtlı ve bu durum, insanlarda kaygının en önemli kaynağı olan belirsizliğe neden olmakta. Böyle bir süreçte kaygılanmak, korkmak, çaresiz hissetmek ve umutsuzluk gibi olumsuz duyguların açığa çıkması oldukça insani ve normal. Koronavirüs gibi hayatımızı olumsuz etkileyen durumlarda, bu süreci nasıl yürüteceğimizi belirleyen şey; duruma odaklanıp kalmak yerine süreci nasıl değerlendirdiğimizdir. Nasıl ki hiç kaygı duymamak, gerekli önlemleri almamak kendimizi ve çevremizdekileri tehlikeye sokmak anlamına geliyorsa, aşırı kaygılanmak, bu olumsuz düşünce ve duygularla sürekli meşgul olmak işlevselliğimizi bozar ve yarattığı stres bağışıklığımızı olumsuz etkileyerek bu süreçle baş etmemizi zorlaştırır.”
 
Stresle baş etme yöntemleri
 
Pelin, kaygıyı süreci daha kolay yönetmesini sağlayacak işlevsel kaygıya dönüştürmek için herkesin kendisine, “Bu sürecin riskleri neler, uzmanlar tarafından önerilen şeyleri uyguluyor muyum, bu süreç hayatımda neleri olumsuz olarak etkiledi ve bunlarla baş etmek için neler yapabilir, kimlerden yardım isteyebilirim, yaptıklarımdan kaygımı artıran ya da azaltan şeyler neler, iletişim kaynaklarımı ve sosyal medyayı kullanırken kaygımı artıran şeyleri nasıl yönetebilirim…” sorularını sorması gerektiğini kaydetti.
 
‘Özlediğimiz şeyleri yaparak hayat kurtarabiliriz’
 
Pelin, devamında bu sürecin nasıl değerlendirilebileceğine dair şu önerilerde bulundu: “Koronavirüs hayatımıza girmeden önce yaşadığımız koşuşturmaca da sürekli şikayet ettiğiniz şeyleri hatırlamaya çalışın; hayata yetişememe, kendimize ve sevdiklerimize yeterli vakit ayıramama, okumak istediğimiz ama ertelenen kitaplar, filmler, hobiler, ne çok şey… Zorunlu evde kalma sürecini bu hep yapmak isteyip yapamadıklarımızla değerlendirebilir kısacası sevdiğimiz, özlediğimiz şeyleri yaparak hayat kurtarabiliriz.”
 
‘Etkinlikler yaparak zamanı iyi değerlendirebiliriz’
 
“Bu süreçte fiziki olarak ayrılmış ve kendi evlerimize çekilmiş olsak da iptal edilen, ertelenen pek çok şey olsa da ilişkide olmak, birlikte olmak ve birbirimize destek olmak gibi devam edecek, ertelenmeyecek pek çok şey var” diyen Pelin, bu süreçte kişisel alışkanlıkların gözden geçirebileceğini vurguladı. Pelin, sözlerine şöyle devam etti: “Sağlıklı beslenme, evde egzersiz yapma, sağlıklı uyku, kitap okuma, film izleme ya da hobilerimize vakit ayırmak, ailemizle, çocuklarımızla vakit geçirerek ailecek yapılacak masa oyunları, bilgi oyunları, mutfakta vakit geçirmek gibi etkinlikler yaparak zamanı değerlendirebiliriz. Çağımızın sağladığı kolaylıklar sayesinde, sosyal medya, aramalar, videolu görüşme ile arkadaş ve sevdiklerimizle iletişime devam edebilir, bu süreçte birbirimize destek olabiliriz.”
 
‘Yaşlılara ayrımcı ve damgalayıcı davranışlar eşitlik ilkesine ters’
 
65 yaş ve üstü kişilere yönelik kullanılan dile de dikkat çeken Pelin, “Amacımız yaşlıları korumak ama kullandığımız dil, empatiden yoksun davranışlarımız, kendi iradeleri yok sayılarak daha fazla yasaklayıcı önlemlere maruz kalmaları, ayrımcılığa ve damgalanmaya ve devamında insan haklarının temeli olan eşitlik ilkesine ters düşmektedir” ifadelerini kullandı.
 
‘Etnik grupların maruz kaldığı damgalanma zamanla genişledi’
 
Salgınının ilk görüldüğü zamanlarda belirli etnik grupların maruz kaldığı bu damgalanma gibi olumsuz davranışların, hastalık yaygınlaştıkça genişlediğini, seyahat edenler, sağlık çalışanları, yaşlılar ve yakınları gibi grupları hedef almaya başladığını söyleyen Pelin, damgalanmaya maruz kalan kişilerin kendisini yalnız hissedebileceğini vurguladı.
 
Pelin, “Hepimizin yaşadığı kaygı, karamsarlık, umutsuzluk, yetersizlik, değersizlik, çaresizlik duygularını daha yoğun yaşayabilir, suçluluk ve utanç duygularıyla kendilerini tamamen sosyal hayattan izole edebilir ya da kendilerine ve çevreye yoğun öfke hissedebilirler. Yaşadıkları etiketlenme nedeniyle hastalıklarını gizleyebilir, bu nedenle sağlık kuruluşlarına geç başvurup, tedavilerini geciktirebilir ve beklenen olumsuzlukların görülme olasılıkları artabilir” uyarısında bulundu.
 
‘Ölenlerin hepsi yaşlı ifadesi çaresiz ve umutsuzluk duygusu yaratır’
 
Hastalık için bir grubun risk altında olduğunun sürekli olarak vurgulanmasının, diğerlerinin tedbirsiz davranmasına neden olabileceğini belirten Pelin, “Amacımız yaşlıları korumak ve korkulan olumsuzlukları en aza indirmekse, sosyal medyada, kamu spotu ya da halkı bilgilendirme yapılırken kullandığımız dilin yaşlıları etiketlememesine dikkat etmeliyiz. Bizim kadar sosyal medyayı, güncel haberleri takip etmiyor olabileceklerini düşünerek davranmalı, destek olduğumuzu hissettirmeli, destek alabilecekleri yerlerle ilgili bilgilendirmeleri, özellikle sağlık, günlük ihtiyaçlarının sağlanması, psikolojik destek konusunda kamusal yeterliliklerimizi gözden geçirmeliyiz” diye belirtti.