‘Kadının varlığını sürdürebilmesi için en temel olanak örgütlenmesidir’

  • 09:04 31 Mart 2020
  • Güncel
Rengin Azizoğlu
 
DİYARBAKIR - Gerçekleştirdikleri saha çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Sosyo Politik Sahanı Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, “Kadının varlığını sürdürebilmesi için en temel olanak örgütlenmesidir” diye konuştu.
 
Merkezi Diyarbakır’da bulunan Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi, iki önemeli çalışmayı geçtiğimiz günlerde basınla paylaştı. Kadın ve çocuğa yönelik şiddet vakalarının mercek altına alındığı araştırma Türkiye ve Diyarbakır’da, kadın ve çocuğa yönelik gerçekleşen şiddet ile şiddet türlerinin ve faillerinin ne kadarının basına yansıdığını görebilmek amacıyla yapıldı. Medya taraması şeklinde yapılan araştırma, 1 Ocak 2019 ile 1 Ocak 2020 tarihleri arasını kapsadı. Araştırma Merkezi, söz konusu tarihlerde, 2 bin 563 şiddet suçunun basına yansıdığını tespit etti.
 
STK’lere yansıyan şiddet vakaları daha fazla
 
Araştırmada, sivil toplum kuruluşları (STK) ve meslek örgütlerine yansıyan şiddet vakalarının basına yansıyanlardan daha fazla olduğuna dikkat çekildi. Örneklem olarak seçilen Diyarbakır’da 38 şiddet olayı basına yansırken, sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerine yansıyan şiddet olayı sayısının bin 792 olduğu belirlendi. 
 
Bunun yanında Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi, bölgedeki kadınların sosyo ekonomik durumuna ışık tutan "Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde Kadının Sosyo-Ekonomik Durumuna Dair Saha Araştırması" gerçekleştirdi. Araştırmanın sonuçlarına göre bölgedeki kadınların yüzde 87,1'inin ücret getiren herhangi bir işte çalışmadığı açığa çıktı. Araştırma Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, gerçekleştirdikleri çalışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Oldukça önemli sonuçlar elde ettik’
 
8 Mart öncesi bölgede yaşayan kadınların sosyo kültürel ve ekonomik pozisyonlarına dikkat çekmek amacıyla, demografik pozisyonlarındaki değişkenleri görmek için 16 kentte saha çalışması gerçekleştirdiklerini söyleyen Yüksel, çalışma boyunca 6 binden fazla kadınla görüştüklerini dile getirdi. Yüksel, “Bir de kadına dönük şiddet, şiddet türleri, bu türlerin failleri üzerinden açığa çıkmış ifşa etme süreçlerine bir bakalım istedik. Bu ifşa etmenin en önemli ayağı da basın. Kadına şiddeti basın nasıl görüyor, basına nasıl yansıyor, kadına dönük şiddetin failleri ile ilgili bilgiler ne kadar yansıyor, hakikatle basına yansıyan arasındaki ilişki birbirine paralel mi, görmek istedik. Dolayısı ile iki ayrı çalışma yaptık. Saha çalışmamız oldukça önemli sonuçlar elde etti” ifadelerini kullandı.
 
‘Kadın ücret getiren emek alanında çalışamıyor’
 
Kadınların demografik sonuçları ile ilgili kıymetli veriler elde ettiklerini ifade eden Yüksel, “Bölge kadınlarının çok önemli bir kısmı kent merkezlerinde doğduğunu söylemişti. Bunların çok büyük bir kısmı doğduğu kentlerde yaşadığını söyledi. Giderek kentleşen bir kadın yüzü ile karşı karşıyayız. Kentleşmekle beraber çok yoğun göç pozisyonu yaşamayan, yerleşik yaşadıklarını ve kendi geleneksel ağlarının çok da dışına çıkmadıklarını görüyoruz. Kadınların öğretim düzeyinde kısmi yükselmeler olduğunu gördük. Lise üstü öğretim gören kadınların oranı yüzde 33’e yakındı ama bunun yanında yüzde 30’lara varan hem kentleşmiş hem okullaşmamış bir profille karşılaştık. Diğer yandan kadınların yüzde 87’ye yakın bir kısmı ücret getiren bir işte çalışmadığını söylüyordu. Kimi ev içi ücretsiz işçi, kimi işsiz, kimi öğrenci, kimi ise iş bulamayan bir pozisyonunda. Kadın kentleşiyor, eğitim düzeyi yükseliyor ama ücret getiren bir emek alanında çalışamıyor” dedi.
 
‘Bölgede çalışan üç erkeğe bir kadın denk düşüyor’
 
Kadınlara sosyal güvencelerine ilişkin de sorular sorduklarını belirten Yüksel, yaptıkları çalışmada kadınların yüzde 20’ye yakını neredeyse hiçbir sosyal güvenceye sahip olmazken yüzde 30’a yakın bir kısmının sosyal güvencelerine sahip olduğunu söyledi. Yüksel, “SGK’lı olduğunu söyleyen yüzde 35’in üstü bir rakam var ancak kadınların önemli bir kısmı iş hayatında olup çalışan olarak SGK’lı değil, anne babadan kaynaklı SGK’lanmış durumda. Bu verileri birlikte değerlendirdiğimizde şehirleşiyor, öğretim seviyesi yükseliyor ancak yoksulluk katsayısı da yoğunlaşıyor. Türkiye’nin açlık ve yoksulluk sınırları içerisinde değerlendirdiğimizde yüzde 65’e yakın kadının 2 bin TL’nin aşağısında bir hane gelirine sahip olduğunu dolayısıyla büyük bir yoksullukla karşı karşıya olduğunu söylemek gerekiyor. Kadınların gelir getiren çalışma alanlarından uzak tutulduğuna dair verileri yalnızca bizim çalışmamız değil TÜİK verileri de gösteriyor. Hem ekonomik alandaki toplumsal cinsiyet eşitsizliği sürüyor hem toplumsal alanda açığa çıkan genel alt üst oluşta kadın ciddi anlamda bir değişimi pek çok zorlukla beraber yaşıyor” diye kaydetti.
 
‘Basına yansıyan sayılar buzdağının görünen yüzü’ 
 
Ekonomik hayatı, kişisel bağımsızlığı kuramamış bir kadının gerçekliğinin şiddet karşısında güvencesizleşme olduğuna değinen Yüksel, bu kapsamda 2019 Ocak ayından 2020 Ocak ayına kadar kadına dönük şiddete karşı medya taraması da gerçekleştirdiklerini dile getirdi. Yüksel, “Kadınların Diyarbakır sivil toplum yapılarına, gördüğü şiddet nedeniyle yaptığı başvurulara baktık. Şiddetin, seks işçiliğine zorlama, intihara zorlanma, maddi, manevi, psikolojik şiddete tabi olma gibi bir dizi kategorisi var. Yaptığımız çalışmaya göre Türkiye genelinde 386 kadın ilgili tarihler arasında katledilmiş. Örneklem olarak Diyarbakır’ı seçtik. Diyarbakır’da yaşanan şiddetin ilgili tarihler içerisinde basına yansıdığı oran ortalama 35-40 bandında görülüyor. Ancak sivil toplum kurumlarına başvurulara baktığımızda bu sayı bin 800’lere yakın. Ortalama 47 kattan fazlası basına yansımıyor. Basına yansıyan sayıların buzdağının görünen yüzü olduğunu unutmadan güvencesizleşmiş, bağımsızlığını kuramamış, kendi ayakları üzerinde durma pozisyonları sistem tarafından reddedilen kadınların bu sistem içerisinde çok büyük riskler ve tehlikelerle karşı karşıya kaldığını gösteren verilerle karşılaştık” ifadelerini kullandı.
 
‘Sistem kadını güvencesizleştiriyor’
 
Psikolojik şiddetin yanında kadınların en fazla maruz bırakıldığı şiddet türlerine işaret eden Yüksel, şiddet vakalarında fail olarak baba, eş, bilinmeyen kişilerin ilk üçte yer aldığını belirtti. Yüksel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sistem güvencesizleştiriyor, koruma dayanaklarını kadına sunmuş değil. Bununla beraber sistemin uzantısı olarak ailevi çelişkiler dediğimiz aile içerisinde etken olan abi, baba, eş gibi unsurların da kadına dönük bir dizi şiddet türünün ve katliam biçiminin içerisinde fail olduğunu görüyoruz. Kadının aile içerisindeki tehdit ve tehlike alanlarından uzak durabilmesinin koşulu kendisine ait alanlar ve olanaklara sahip olmasıyla ilgili. Mevcut sistemin bunu yaratması çok güç gözüküyor. Türkiye’de son bir, bir buçuk yıldır süren ekonomik krizin ilk vurduğu alan kadın istihdamı olunca kadının güvencesizleşme, kapanma ve aile içi şiddet biçimlerinin tümüne açık hale geliyor. Kadının varlığını sürdürebilmesi için en temel olanak örgütlenmesi. Kadının bu tehdit ve tehlike alanlarından kurtulabilmesinin neredeyse tek yolu bir başına değil çoklu ve örgütlü olarak baş etmeye ihtiyacı olduğunu görüyoruz” şeklinde konuştu.