DTK: Aysel Tuğluk kararı iktidarın içine düştüğü korkunun yansımasıdır

  • 13:11 27 Şubat 2020
  • Güncel
DİYARBAKIR - DTK, Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk’un cezasının onanmasına ilişkin yayınladığı açıklamada, “Sayın Aysel Tuğluk’la ilgili yargı kararı, 90’lı yılların çok gerisine düşen ve tamamen siyasallaşmış bir yargının Kürt halkının özgürlük, barış ve demokrasi talepleri karşısında içine düştüğü korku ve acizliğin bir yansımasıdır” diye vurguladı.
 
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Yargıtay 16’ncı Ceza Dairesi’nin, tutuklu önceki dönem eşbaşkanları ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Milletvekili Aysel Tuğluk’a verilen 10 yıl hapis cezasını onamasına ilişkin yazılı açıklama yayınladı. AKP-MHP ittifakının siyaseten erimeye başladıkça yargı üzerindeki hegemonyalarını daha da arttırdığına dikkat çeken DTK, AKP ve MHP’nin yargıyı Kürtlerin aleyhine kararlar çıkarması için baskı altına almaya devam ettiğine vurgu yaptı. DTK, “Bu nedenle çözüm sürecinin bitmesiyle birlikte Kürtlere karşı başlatılan cadı avı yargı eliyle kesintisiz bir şekilde sürdürülüyor. Bu sürecin bir parçası olarak dün de 2016’dan beri tutuklu bulunan Sayın Aysel Tuğluk hakkında tüm siyasi faaliyetlerine kongremizin de kimi faaliyetleri eklenerek hukuk dışı bahaneler oluşturulmuş ve kendisine verilen ceza Yargıtay’da onaylanmıştır” dedi.
 
DTK açıklamanın devamında şunları kaydetti:
 
“Sayın Tuğluk, Türkiye’de ilk eşbaşkanlık unvanı olan bir hukukçu ve siyasetçi olarak Sayın Ahmet Türk ile birlikte kongremizin eşbaşkanlığı başta olmak üzere, DTP’nin eşbaşkanlığı, HDP’nin eşbaşkan yardımcılığı, Amed ve Van milletvekilliği yapmış, kamuoyu tarafından bilinen ve tanınan saygın bir kadın, Alevi ve Kürt siyasetçidir. Çok kimlikli olması, kadın mücadelesi ve demokratik siyasetteki ısrarı diğer Kürt siyasetçilerde olduğu gibi kendisinin de hedef olmasına yetmiştir.
 
Aysel Tuğluk kararı acizliğin yansımasıdır
 
Sayın Aysel Tuğluk’la ilgili yargı kararı, 90’lı yılların çok gerisine düşen ve tamamen siyasallaşmış bir yargının Kürt halkının özgürlük, barış ve demokrasi talepleri karşısında içine düştüğü korku ve acizliğin bir yansımasıdır. Bu politika ile hedeflenen şey, bir taraftan Kürt halkının yılların emeği ile oluşturduğu meşru ve demokratik kurumları kriminalize ederek toplumu kurumsuz bırakmak, diğer taraftan Kürt halkının iradesi durumunda olan siyasetçileri bu kapsamda da yargı yoluyla siyasetin dışına itmektir. Ancak Kürt düşmanlığı ve demokratik siyaset alanına yönelik keyfiyete dönüşmüş olan baskı ve tutuklamaların geldiği aşama, Türkiye’yi siyaseten büyük krize sürüklediği gibi yargı sistemini de çökertecek duruma gelmiştir. İçerde ve dışarıda Kürt halkına saldırarak rejim krizini atlatmaya çalışan iktidar, gittikçe kaybetmeye devam edecektir.
 
Kürt halkının kazanımlarını yok etme stratejisi çökmeye mahkumdur
 
Kürt halkının kazanımlarına göz diken, bu kazanımlara ve iradeye saldırarak ömrünü uzatmaya çalışan her iktidarın siyaseten kaybetmesi kaçınılmaz olduğu gibi tarihsel olarak da deneyimlenmiştir. Bu hatalara her gün yenisini ekleyen iktidarın Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmaya yönelik stratejileri çökmeye mahkumdur. Türkiye barış ve çözüm sürecinden uzaklaştıkça Kürt meselesi uluslararası bir boyut kazanmıştır. Bizler hala Sayın Öcalan’ın son görüşmelerinde belirttiği gibi 2013 koşullarındayız. Kürt meselesinin geldiği nokta demokratik siyaseti, demokratik müzakereyi ve onurlu bir barışı zorunlu kılmaktadır. Bizler bunun mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Bu anlamda tüm uluslararası toplumu, demokratik kitle örgütlerini, duyarlı siyasi partileri ve halkımızı tüm ülkeyi felakete sürüklemekten asla çekinmeyen bu kirli siyasete karşı tavır almaya, cezaevlerine kapatılan ve siyasal irademizi temsil eden siyasetçilerimizle, hukuksuz ve adaletsiz yargı kararlarıyla kriminalize edilmeye çalışılan kurumlarımızla dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz. Bizler demokrasiden, barıştan ve özgürlükten vazgeçmediğimiz sürece onlar kaybedecektir.”