
‘Medya cinsiyetçiliğin meşrulaşmasının bir parçası’
- 09:09 24 Şubat 2020
- Güncel
VAN - Kadına yönelik şiddetin artmasında ve cinsiyetçiliğin sistematikleştirilmesinde medyanın önemli bir yerde olduğunu belirten gazeteci yazar Sevda Karaca, “Her konuya ilişkin bir fikri olan ‘fikir beyancısı’ erkeklerin, kadına yönelik şiddet konusunda da fikir beyancısı haline getirildiğini görüyoruz” dedi.
Kadına yönelik şiddetin, katledilmelerin, cinsiyetçiliğin meşrulaştırılması üzerinde medyanın kullandığı eril dil de etki ediyor. Medya ve kadına yönelik şiddet arasındaki ilişkiyi gazeteci yazar Sevda Karaca, değerlendirdi. Sevda, “Medyanın sistematik cinsiyetçilik konusunda özel bir yeri var” dedi.
‘Medya sistematik cinsiyetçiliğin bir parçası haline geliyor’
Medyanın kadınların eşitsizlik yüzünden yaşadığı sorunları, deneyimleri normalleştirip, kabul edilebilir hale getirdiğini belirten Sevda, “Medya bir taraftan hem bu sistematik cinsiyetçiliğin bir parçası oluyor hem de yaptıklarıyla aslında yapmadıklarıyla da bu cinsiyetçiliğin her gün yeniden üretilmesine katkıda bulunuyor. Medyanın bir taraftan önemli bir güce sahip olduğu konuşulur ama kadın erkek eşitliği meselesinde, cinsiyetçiliği yeniden üretmeme meselesinde, medyanın iyi bir sınav verdiğini söyleyemiyoruz” ifadelerini kulandı.
‘Medyada cinsiyetçilik daha az tartışılır hale geldi’
Türkiye’de özellikle son yıllarda medyanın cinsiyetçiliği yeniden üretmemesi noktasında önemli çalışmaların da yapıldığını dile getiren Sevda, “Cinsiyetçiliğin teşhir edilmesi ve giderek daha fazla kadının bu cinsiyetçiliğe karşı bir tutum takınması, maalesef medyanın o klasik, klişeleşmiş, kadın imgelerini, sembollerini, çok değiştirir bir seviyeye getirilmesinde henüz bir yol kat etmiş değil” dedi.
Televizyonlarda kadına yönelik şiddetin normalleştirildiğini söyleyen Sevda, her gün reklamlardan haber bültenlerine kadar kadınların “cinsiyetçi bakış açısının kurbanı” haline getirildiğini kaydetti.
‘Medya tekelleşmesi cinsiyetçiliği besliyor’
Medya tekelleşmesi ve iktidarlaşmasının da cinsiyetçiliği beslediğine dikkat çeken Sevda, “Türkiye koşullarını düşündüğümüzde bu kadar yandaşlaşma ve iktidarlaşma söz konusu olmasaydı medyada bu cinsiyetçi pratiğin daha az uygulanabilir olduğu, daha çok kaçınılabilir örnekleriyle karşılaşabilirdik diye düşünüyorum” dedi.
‘Arka planı araştırmak medyanın görevidir’
Medyanın kadına yönelik şiddetin temel nedenlerini araştırması ve tartışması gerektiğini vurgulayan Sevda, şunlara işaret etti: “Çözümün bir parçası olmak medyanın en temel sorumluluklarından biridir. Gündemler muhataplarıyla tartışılmalı. Bir taraftan kadına yönelik şiddetin arttığını ve katmerleştiğini tartışırken, bunun nedenlerine ilişkin bir tartışma yapılmasını medyadan bekliyoruz. İstanbul Sözleşmesiyle ilgili, bu yasanın daha çok anlatıldığı, tartışmanın kaynağının daha çok gündeme girdiği ve bunun aynı zamanda muhataplarıyla tartışıldığı bir tablo, bir sorumluluk bekliyoruz. Bu şu demek: Ekranlarda kadına yönelik şiddetin sadece bir cinnet haberi olarak, sadece bir kıskançlık haberi olarak, sadece bir psikolojik bozukluk haberi olarak, sadece canilerin, sapıkların, kötü insanların yaptığı bir olay olarak değil, sistematik bir sorun olarak ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Son dönemlerde medyanın da kaçamayacağı kadar büyük, etkili kimi olaylardan sonra kadına yönelik şiddet sorunun tartışıldığı oturumlar, programlar gördük. Ama bu oturumların, bu programların büyük bir çoğunluğu zaten halihazırda her konuda konuşan, her konuya ilişkin bir fikri olan fikir beyancısı erkeklerin, kadına yönelik şiddet konusunda da fikir beyancısı haline getirildiğini görüyoruz.”
‘Muhatapların sözü duyulmuyor’
Kadına yönelik şiddet mücadelesi yürütenlerin sözünün ekranlardan duyulmadığını vurgulayan Sevda, “Kadına yönelik şiddet konusunu konuşacaklar, sadece bu şiddeti yaşayan, bu şiddetin sonuçlarını hayatında deneyimleyen değil de onun üzerine söz söyleyebilecek erkekler karşımıza çıkarılıyor” sözlerine dikkat çekti.
Artan şiddete yönelik Mart 2018’de Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ Komisyonu olarak 221 kadın ile görüştüklerini belirten Sevda, “Kadın meslektaşlarımızın 10 tanesinden 6’sı iş hayatında cinsiyeti nedeniyle ‘ayrımcılığa uğruyorum’ dedi. Her kadın gazeteciden 4’ü başarılı görünmek için erkek meslektaşlarından daha fazla çalışmak zorunda olduğunu ifade etti. Kadın gazetecilerin yarısı iş hayatında cinsiyeti nedeniyle en az bir kere şiddete maruz kaldığını söyledi ve çok daha fazlasını anlattı. Bütün bunlar, hem bu toplumun bir parçası kadınlar olarak hem de kadın gazeteciler olarak nasıl bir şiddet ortamı içerisinde işimizi yapmakla baş etmeye çalıştığımızı gösteriyor” şeklinde konuştu.
‘Kadın gazetecilerin dayanışması gerekiyor’
Gazeteci kadınların dayanışmasının aynı zamanda bütün kadınların dayanışması anlamına geleceğini kaydeden Sevda, şunları söyledi: “Çünkü kadın gazetecilerin daha özgür, daha şiddetsiz, ayrımcılık olmadan yerine getirdikleri mesleklerinin gereklerini, kadınlara dönüşünün, daha eşitlikçi bir dünya için, daha sağlam adımlar olduğunu görmemiz gerekir. Kadın gazetecilerin özgürlüğü ve eşitliği toplamda kadınların sesinin ve deneyimlerinin herkes tarafından bilinmesini sağlar.”