Ayla Akat Ata: Bu sürece karşı kendimizi örgütlemek durumundayız

  • 09:11 13 Haziran 2019
  • Güncel
Beritan Canözer 
 
DİYARBAKIR - Halfeti’de gözaltında olan kişilere yönelik gerçekleşen cinsel işkenceye dair konuşan Ayla Akat Ata, 90’ların uygulamalarına geri dönüldüğünü belirterek, “Kürt siyasal hareketi de, kadınlar da, gençlik de bir bütün bizler de bu sürece karşı kendimizi örgütlemek durumundayız” dedi. 
 
Urfa’nın Halfeti ilçesinde bir komiserin yaşamını yitirmesinin ardından köylere yapılan baskınlarda aralarında kadınların ve çocukların da olduğu 50 kişi gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan kişilerin ise gözaltında işkence gördüklerine dair fotoğraflar yayınlanması ile beraber uzun süredir gündemde. Urfa savcılığı ve hakimliği işkence olduğunu doğrular şekilde gözaltında olan kişilerin başka bir gözaltı merkezine götürülmelerini talep etti. Ardından çıkarıldıkları mahkemede kadınların “cinsel işkence gördük” demesine karşı kadın hareketleri de harekete geçti. Kadınların cinsel işkence görmesini ve işkencenin kamuoyuna devlet eliyle yansıtılmasını değerlendiren Rosa Kadın Derneği üyesi Ayla Akat Ata, örgütlülüğün önemli olduğunu vurguladı. 
 
‘Milyonlara gözdağı verme amacı barındırıyor’
 
Devlet kaynaklı cinsel şiddetin, en somut halini, gözaltında cinsel işkenceyle kendini ortaya koyduğunu söyleyen Ayla, “Bizler on yıllardır süren bir mücadeleyle bunun karşısında durduk. 90’lı yıllardan itibaren gözaltında cinsel şiddete, taciz ve tecavüze karşı bir hukuki yardım süreci içerisinde olduk. Yargı süreci hala devam ediyor ve bunun takipçisi olan avukatlar var ama bunun toplumsal yönü çok çok önemli ve çok hayati. Gözaltında cinsel şiddet, devletin egemenliği altında gerçekleşen bir şiddet biçimidir. Ve aslında esasında milyonlara gözdağı verme amacı da barındırıyor içerisinde. Kaldı ki Halfeti özgünlüğünde ele alacaksak bu noktada çok ciddi soru işaretlerini cevaplamak zorunda kalıyoruz. Halfeti olayı yaşanır yaşanmaz kamuoyuna ilk servis edilen fotoğraflar bizzat devlet tarafından servis edildi. Sonra mağdurların anlattıkları zaten kamuoyuna yansıyacaktı, bu devlet tarafından da biliniyordu” diye belirtti. 
 
‘Bir acı gerçek değildir, geleceğe dair mesaj içeriyor’
 
İşkence görenlerin savcılık ile hakimliğe çıkarıldıklarında gözaltında görmüş oldukları şiddetin vücutlarında çok ciddi şekilde belirtileri olduğunu ifade eden Ayla, bizzat hakimin mağdurların farklı bir gözaltı merkezine götürülmesi için talimat verdiğini kaydetti. 
 
Ayla şöyle devam etti: “Burada altı özenle çizilmesi gerekilen nokta şudur: eğer siz işkence fotoğraflarını, işkence mağdurlarına yönelik gözaltındaki şiddeti devam ettiren bir tarzda ortaya koyuyorsanız, fotoğrafları yayınlıyorsanız bu önümüzdeki sürece dair bir mesaj barındırır. Bu şimdiye özgü bir mesaj, bir acı gerçek değildir. 90’lı yılların sonu itibari ile 2000’li yıllarda Avrupa uyum süreci ile başlayan, gözaltında sıfır tolerans şiarıyla devam eden ve hala dillendirilen bir söylemdir bu. Bir sürece tanıklık ettik. O süreçte gözaltı merkezlerini inceledik, gözaltındaki uygulamaların takipçisi olduk, Avrupa Birliği standartlarına çekmeye çalışıldı ama şuan görüyoruz ki 90’ların aslında bir bütün uygulamaları değişen şartlar, teknoloji ve yöntemlere rağmen tekrar hayata geçirilmeye çalışılıyor.”
 
‘90’ların uygulaması devreye sokuluyor’
 
İşkenceyi devreye sokan devlet aklını bir bütün değerlendirmek gerektiğini aktaran Ayla, kadına yönelik cinsel şiddet üzerine topluma verilen bir mesaj verildiğini söyledi. Bunun kabul edilemez olduğunu vurgulayan Ayla, “Hem hukuki yoluyla hem de toplumsal itiraz yoluyla hayata geçireceğimiz bir süreç olacak. Velakin bir de bir konsept var. Bugünün değişen şart, koşul ve teknolojisi ile 90’ların uygulamalarını birleştirmeye çalışıyorlar. İşte gözaltında cinsel işkence, kaçırmalar ki şuan Kürt toplumu üzerinden var olan bir şey olmasa da farklı kesimlerden kaçırılan ve gözaltında olduğu kabul edilmeyen kişiler var. Bu kişiler evlerinden, iş yerlerinden, sokakta yürürken kimliği belli olmayan kişiler tarafından kaçırıldı ve tüm toplum şuan devletin elinde olduklarını biliyor. Bununla beraber yine 400’e yakın Hizbullah’ın serbest bırakılması durumu var. Bunların neden bırakıldığı da önemli bir soru ve bu da 90’lardan kalma bir uygulamadır” dedi. 
 
‘Bu sürece karşı örgütlenmeliyiz’
 
Bu işkenceler ile geleceğe mesaj verilmek istendiğini söyleyen Ayla, Kürt siyasal hareketinin de, kadınların da, gençliğin de bir bütün olarak herkesin bu sürece karşı kendisini örgütlemek durumunda olduğunun altını çizdi. Ayla, “Yıllardır ‘örgütlülüğümüz özgürlüğümüzdür’ diyoruz. Örgütlülük düzeyimizin özgürlüğe olan yakınlığımızı ya da uzaklığımızı belirlediğini söylüyoruz. Devlet aklına ve politikalarını görerekten bizler de kendimizi yeniden konumlandırmak, yeniden örgütlemek durumundayız. Bunu tabii ki halka bir özeleştiri olarak da sunmak lazım. Tabi özeleştiri her noktada pratikle ortaya çıkacak bir şeydir. Halfeti’deki kadınların yaşadıklarını anlatmış olmaları bir cesaret örneğidir. Çünkü bu uygulamalar hayattayken, bu sistem ayaktayken bunları ifade ediyorlar” diye ifade etti. 
 
‘Sürecin takipçisi olacağız’
 
Türkiye Kadın Hareketi’nin omuzlarında ağır bir sorumluluk olduğunu belirten Ayla, aynı hafta içerisinde biri Ankara’da biri Urfa’da olmak üzere iki şiddet olayının kamuoyuna yansıdığını anımsattı. Ayla, “Aynı süreçte bir yargı reformu adı altında kamuoyuna bir açıklama yapıldı. Bizzat Cumhurbaşkanı yaptı bu açıklamayı ve ‘şiddete sıfır tolerans’ dedi. Bu demektir ki ‘yapılacak ama gizlenecek’ devri kapandı, ‘yapılacak ve arkasında durulacak’ devri başladı. Artık işkencenin arkasında duruluyor. Buna göre bütün örgütlü yapıların bir itiraz ve refleks geliştirmesi gerekiyor. Biz bu sürecin bu anlamda takipçisi olacağız. Gözaltına alınan ve işkenceye maruz bırakılan kadınlarla görüşmeye ve onlarla iletişimde olmaya devam edeceğiz” diyerek yargı sürecinin de takipçisi olacaklarını sözlerine ekledi.