Eğitim Sen: 2018 yılında anadilde eğitim yine en temel sorundu 2018-12-28 15:07:56   HABER MERKEZİ - Eğitim Sen, 2018 yılında eğitimde yaşanan sorunlara ilişkin yayınladığı raporda, anadilde eğitimin en temel sorunlardan biri olduğu ve iktidarın bu sorunu çözmek yerine derinleştirdiğini vurguladı.   Eğitim Sen Genel Merkezi, Türkiye'de 2018 yılında eğitimde yaşanan sorunlar ve bu sorunlara dair bir rapor yayınladı. Mevcut iktidarın en fazla müdahale ettiği alanın eğitim olduğu belirtilen raporda, 2018 yılı içerisinde eğitimde ticarileşme ve dinselleşmeye dayanan uygulamaların nasıl yaygınlaştığına dikkat çekilerek, "Ülkemizde yaşanan 'piyasa merkezli' ve yoğun 'inanç sömürüsüne' dayanan adımlar, eğitimde yaşanan nitelik kaybının temel nedenleri olarak öne çıktı" diye kaydedildi.    Milli Eğitim Bakanlığı'nın yıllardır yaptığı değişikliklerle eğitim sisteminin yapboz tahtasına çevrildiğinin ifade edildiği raporda, "2018 yılında çocukların eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanması için hiçbir somut adım atılmazken, çocuk yaşta evlenmeyi özendiren düzenlemeler, çocuk işçiler sorununun sürmesi, okullarda, cemaat yurtlarında ve kurslarda çocuklara yönelik cinsel istismar ve şiddet vakaları ciddi anlamda arttı" sözlerine yer verildi.    'Anadilde eğitim en temel sorun'   Raporda anadilde eğitimin en temel sorun olduğunun altı çizilerek, iktidarın bu sorunu çözmek yerine daha da derinleştirdiğine dikkat çekildi.  Raporda, "Türkiye'de çeşitli nedenlerle eğitime erişime, kız çocukları, anadili Türkçe olmayan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajları günden güne artarak devam etti" ifadeleri kullanıldı.   Raporda, Türkiye'de engelli çocukların yüzde 89,3'ü çeşitli sebeplerden dolayı okula gidemediği için eğitim hakkından mahrum kaldığı kaydedilirken, Türkiye'nin, OECD ülkeleri arasında, devletin eğitim kurumlarına öğrenci başına en az harcama yaptığı ülke olduğuna işaret edildi.     'Tek din, tek mezhep politikaları sürdürüldü'   2018 yılında MEB'in eğitimde "tek din, tek mezhep" politikalarını arttırarak sürdürdüğünün belirtildiği raporda, "MEB'in merkezi olarak Diyanet İşleri Başkanlığı, yerellerde ise İl müftülükleri başta olmak üzere, büyük çoğunluğu dini cemaatlerin uzantısı olan kimi vakıf ve derneklerle çeşitli konu başlıkları altında imzalanan işbirliği protokolleri, okullarımızın dini grupların temel faaliyet alanları haline getirilmesine neden oldu" diye ifade edildi.    'AİHM kararları yok sayıldı'   Raporun devamında şu bilgilere yer verildi: "Eğitim sistemi, eğitim biliminin en temel ilkelerinden, laik-bilimsel eğitim anlayışından hızla uzaklaşırken, okullarda dinselleşmeye ve inanç istismarına dayanan uygulama ve faaliyetler kaygı verici boyuta ulaştı. Türkiye, taraf olduğu Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne aykırı hareket ederken, AİHM'in özellikle zorunlu din dersleri ile ilgili verdiği kararlar yok sayıldı."    '135 bin 144 kamu görevlisi ihraç edildi'   İki yıl süren OHAL sürecinde çıkarılan 36 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevinden ihraç edilenlere yer verilen raporda, "Toplam 135 bin 144 kamu görevlisi hukuken kendilerini savunma hakkı tanınmadan, tamamen siyasi ve idari tasarruflar sonucunda hukuksuz bir şekilde ihraç edilmişti. KHK'ler ile MEB'den 34 bin 393 kişi, Yükseköğretim Kurumlarından 7 bin 312 kişi (5 bin 904 akademisyen, 1.408 idari personel) ihraç edildi" denildi.    'OHAL komisyonu 'işe iade' başvurularının çoğunu reddetti'   KHK ihraçları ile ilgili olarak kurulan OHAL komisyonuna değinilen raporda, "Komisyon kendisini mahkeme yerine koyarak, hukuken somut olmayan deliller üzerinden yapılan 'işe iade' başvuruların büyük bölümünü reddetti. Öte yandan bugüne kadar haklarında soruşturma yürütülen ve savcılıklar tarafından takipsizlik kararı verilen, aralarında Eğitim Sen üyelerinin de bulunduğu, binlerce eğitim emekçisinin görevlerine geri dönmeleri önünde herhangi bir yasal engel olmamasına rağmen, hukuksuz bir şekilde görevlerine başlatılmadılar. Örneğin ilgili makamlara dilekçe ile başvuran Eğitim Sen üyeleri hakkında, ihraçlara neden olan suçlamalarla ilgili herhangi bir soruşturmanın olmadığı ortaya çıkmasına rağmen atılması gereken adımlar ısrarla atılmadı" diye ifade edildi.    'Ekonomik kriz eğitim emekçilerini de etkiledi'   Ekonomik krizin eğitim emekçilerine olan yansımasına yer verilen raporda, "Türkiye ekonomisinde son yıllarda, özellikle 24 Haziran seçimleri sonrasında yaşanan dalgalanmalar, Türk Lirası'nın değer kaybetmesi ve enflasyonunun hızla artması sonucunda satın alım gücümüzde belirgin bir azalma yaşandı. Bu durum, tüm toplum kesimleri gibi, eğitim ve bilim emekçilerini de olumsuz etkiledi" denildi.    'Üniversiteler hedef tahtasına çevrildi'   Yıl boyunca üniversitelerde yaşanan değişimlerin de ele alındığı raporda, "2018 yılı, üniversiteleri hedef tahtasına çeviren düzenlemelerin hızla devam ettiği, köklü üniversitelerin bölündüğü, yeni rejime sadakat gösterilerinde rektörlerin zirveyi zorladığı bir yıl oldu. Akademik özgürlüklerin, özgür üniversitelerin, bilimsel bilginin, hakikat arayışının, düşünce ve ifade özgürlüğünün adı, muktedirlerin hamasi nutuklarında kendisine yer buldu" diye kaydedildi.    Raporda yıl boyunca eğitim alanında yaşanan gelişmelerden bazıları şu şekilde sıralandı:    "*Barış talep ettiği için haklarında dava açılan ve 5 Aralık 2017 tarihinde ayrı ayrı duruşmaları görülmeye başlanan akademisyenlere İstanbul Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından 1 yıl 3'er ay hapis cezaları verildi. 7 akademisyen ise hükmün açıklanmasının ertelenmesini kabul etmedi. 4 akademisyen hakkında ise mahkemeler tarafından verilen 1 yıl 3'er aylık cezalardan daha ağır cezalara hükmedildi.   *Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 46 üniversitenin rektörünü doğrudan ataması için YÖK duyurular yayımladı.   *Rektörlük şartları yapboz tahtasına çevrildi. 29 Ekim 2016'da Resmi Gazete'de yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname ile rektörlük seçimleri kaldırılmıştı. Ardından 9 Temmuz tarihli 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile rektörlük için 3 yıllık profesörlük şartı kaldırıldı. 15 Temmuz'da yayınlanan 4 numaralı kararname ile tekrar getirilen 3 yıllık profesörlük şartı, 12 Eylül 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile tekrar getirildi.   *Kişiye özel kararname yayınlandı. 25 Temmuz'da Milli Eğitim Bakanlığı'nda yürüttüğü müsteşarlık görevinden ayrılan Yusuf Tekin, 17 Ağustos'ta profesör oldu. 13 Eylül 2018 tarihinde rektörlük için 3 yıllık profesörlük şartı kaldırıldı ve Yusuf Tekin 15 Eylül'de Hacı Bayram Veli Üniversitesi'ne rektör olarak atandı.    *7141 sayılı 'Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'a göre, 4'ü vakıf ve 16'sı devlet olmak üzere 20 yeni üniversite kuruldu.   *Aralarında İstanbul, Gazi, İnönü, Anadolu, Selçuk, Erciyes gibi köklü üniversitelerin de bulunduğu 13 devlet üniversitesi bölündü ve fakülteleri, yeni kurulan üniversitelere devredildi.    *14 üniversitenin isimlerinin önüne bulundukları şehirlerin isimleri eklendi.   *Üniversitelerin varlık nedenini, özgür bilimi, akademik özgürlükleri, evrensel hukuk ilkelerini, temel hak ve özgürlükleri yok sayan YÖK, OHAL rejiminin kalıcılaşmasını sağlayan en önemli konuda, yani ihraç uygulamasının nasıl sürdürüleceği konusunda bir genelge yayınladı. Böylelikle YÖK, var olan kaba hukuksuzluğun üniversiteler tarafından biraz daha inceltilmesini ve devlet aklına uygun hareket edilmesini talep edip, bu hukuksuzluklardaki sorumluluğunu olabildiğince azaltmak istedi.   *Türkiye ile Birleşmiş Milletler arasındaki 'teknik yardım anlaşması' çerçevesinde 1952 yılında kurulan; kamu idaresi ve çalışma ekonomisi alanlarında yüksek lisans, doktora programları yürüten ve çok sayıda bürokrat yetiştiren TODAİE, bünyesinde görev yapan akademisyenlerin hakları gasp edilerek 703 sayılı KHK ile kapatıldı.   *Boğaziçi Üniversitesi'nde hükümetin politikalarına destek veren ve bu politikaları eleştiren öğrenciler arasında yaşanan gerginliğin ardından hükümetin politikalarına muhalif öğrenciler hızla gözaltına alındı."   Anadilde eğitim hakkı için mücadele çağrısı   Raporda son olarak, "Okullarda yaşanan yoğun dinselleşme ve eğitimi ticarileştirme uygulamaları okullarımızı eğitim yuvası olmaktan hızla uzaklaştırmıştır. Ayrım yapmaksızın herkesin eğitimin hakkından, eşit koşullarda parasız olarak yararlanması için mücadele etmek, kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkını reddeden her türlü adım ve uygulamaya karşı mücadele etmek 2019 yılında da önceliğimiz olacaktır. Eğitim Sen olarak ülkenin ve çocuklarının geleceğinden endişe eden herkesi kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için birlikte mücadeleye çağırıyoruz" denildi.