Sosyolog Güllistan Yarkın: Cezasızlık yeni ırkçı saldırılara zemin hazırlıyor 2018-12-27 09:12:33   Habibe Eren    ANKARA - Kürtlere dönük ırkçı saldırıların bireysel olarak ele alınamayacağını ve ırkçılığın devletler tarafından geliştirildiğini belirten Sosyolog Güllistan Yarkın, "Bu yoğun saldırı sürecinde Kürtlerin toplumsal konumunun ne olacağını yine Kürtlerin ve ırkçılık karşıtı Türklerin direniş gücü belirleyecek" dedi.    Son süreçte özellikle politik atmosferin giderek baskıcı tekçi anlayışa doğru evrilmesi ile birlikte linç kültürü de yeninde hortlatıldı, nefret söylemleri dolaşıma sokuldu. Bunun en son örneği ise Sakarya'da yaşandı. Kürtçe konuşan baba ve oğula "Kürt müsünüz, Suriyeli mi?" diye soran H. U. isimli fail, "Evet Kürt'üz" yanıtı üzerine "Zaten sizi sevmiyorum" diyerek belindeki silahı çıkararak ateş etti. Irkçı saldırıda baba Kadir Sakçı yaşamını yitirirken, oğlu ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.    Sosyolog Güllistan Yarkın, iktidar tarafından üretilen milliyetçi söylemlerin toplumu nasıl etkilediğini ve son dönemlerde yeniden hortlatılan ırkçı saldırılara ilişkin konuştu.    'Bireysel olarak ele alınamaz'   Bir kişinin konuştuğu dilden veya etnik-ulusal kimliğinden dolayı saldırıya maruz kalmasının fail açısından kesinlikle bireysel bir suç olarak ele alınmaması gerektiğini vurgulayan Güllistan, "Dolayısıyla işlenen bu suç hem politik hem de toplumsal bir suç ve tekçi anlayışla önemli oranda ilişkili. Kadın cinayetlerini erkek egemen-ataerkil rejimden bağımsız bir biçimde ele alamayacak ve psikolojik rahatsızlıklarla açıklayamayacaksak, bu suçu da ırkçılık üzerine inşa edilmiş toplumsal rejimden bağımsız olarak ele alamayız" dedi.    'Irkçılık devletler tarafından geliştiriliyor'   Yapılan teorik-bilimsel birçok çalışmanın ırkçılığın tek başına bir ideoloji olarak değerlendirilemeyeceğini gösterdiğini kaydeden Güllistan, "Bir etnik grubun toplumsal olarak diğer bir etnik gruptan üstün olduğu, daha fazla insan olduğu veya bir etnik grubun diğer etnik gruptan aşağıda olduğu, daha az insan olduğu fikri sadece verili toplumsal güç ilişkileri içinde ve ırkçı bir siyasal-kültürel-ekonomik sistemin kurulu olduğu koşullarda anlam kazanıyor. Bugün ırkçılık, bütün dünyada bir politik rejim ve bir proje olarak devletler tarafından geliştiriliyor ve gündelik alanda devletin ayrıcalıklarını koruduğu etnik gruplar ve grubun bireyleri tarafından yeniden üretiliyor" diye belirtti.    'Kürtler Türkçeyi üstün olarak inşa eden sistemin mağdurlarıdır'   Güllistan, bazı etnik grupların diğer gruplar karşısında politik, ekonomik ve kültürel ayrıcalıklarının bu rejimlerdeki mahkeme, okul, hapishane, polis, medya ve diğer birçok kurum aracılığı ile korunduğunu ve bu konumun ideolojik kanallarla yeniden üretildiğini söyledi. Güllistan, "Türkiye'de de rejim Türk üstünlüğü üzerine inşa edilmiştir. Türkiye'de yaşayan Kürtler, Türklüğü ve Türkçeyi üstün olarak inşa eden sistemin mağdurlarıdır" dedi.    'Düşmanlaştırma ve kutuplaştırma barış ortamına zarar veriyor'   Irkçı saldırıyı gerçekleştiren failin önce "Suriyeli misiniz" diye sorması ve ardından "Kürt'üz" cevabını alması üzerine saldırmasına değinen Güllistan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye'de Suriyelilere karşı yükselen ırkçı söylemler Kürtlere karşı olan ırkçı söylemler kadar siyasallaşmadı fakat özellikle işçi sınıfı ilçelerinde, yoksul mahallelerde Suriyeliler de ırkçı şiddete ve saldırılara maruz kalıyorlar. Üst orta sınıf mahallelerde de kendilerine dönük ırkçı söylemler yoğun olarak dile getiriliyor. Suriyelilerin devletten maaş aldıkları, Türklerin yararlanamadığı birçok ayrıcalıktan yararlandıkları, onlara özel diploma verildiği, burs verildiği gibi görüşler yaygın. Bu görüşler dile getirilirken devletin AB'den aldığı göçmen fonları hiç gündeme getirilmiyor ve AB'den elde edilen yüksek miktarda Euro'nun nereye kanalize edildiği sorgulanmıyor. Bunun dışında Suriyeliler ve diğer göçmenler işsizliğin ve düşük ücretlerin nedeni olarak gösteriliyor ve burada da yine Suriyeliler üzerinden kendisine ucuz ve güvencesiz emek sağlayan sermaye grupları ve onların kazançları hiç sorgulanmıyor. Önemli düzeyde mağdur konumda olan Suriyeliler çıkarcı, menfaatçi ve Türklerin hakların gasp eden insanlar olarak inşa ediliyor ve düşmanlaştırılıyorlar. Böyle bir düşmanlaştırma ve toplumsal kutuplaşma, toplumsal huzur ve barış ortamına önemli düzeyde zarar veriyor diye düşünüyorum."   'Kürtler 95 yıllık Cumhuriyet döneminin 50 yılını çatışmalı ortamda geçirmiştir'   Yaşanan sürecin inşa edilmiş siyasal rejimle ilgili olduğu kadar savaşın-silahlı çatışmaların seyri ile de yakından ilgili olduğunu anımsatan Güllistan, "Kürt (Ermeni ve Süryani) toprakları Cumhuriyet döneminde 1920'li ve 1930'lu yıllar boyunca savaş süreci yaşadı. Büyük çoğunluğu Kürt olan binlerce insan bu dönemde hayatını kaybetti. Bölgedeki silahlı çatışmalar 1970'teki komando operasyonlarını ve 1970'lerin sonundaki kaos ortamını saymazsak 1940'lı ve 1970'li yıllar arasında durakladı. Fakat çatışma süreci 1984 yılında tekrar başladı. 95 yıllık Cumhuriyet döneminin yaklaşık 50 yılını Kürtler çatışmalı ortamda geçirmiştir diyebiliriz ve bu çatışmalar zorunlu askerlik, zorunlu öğretmenlik vs. uygulamaları nedeniyle Türklerin hayatını da önemli düzeyde etkilemiştir. Aslında bu 50 yıllık çatışma ve 50 yıllık çatışmasızlık dönemi bin yıllık Türk-Kürt ilişkilerinin de bir özetidir. Bin yıllık Türk-Kürt ilişkileri Selçuklulardan Akkoyunlular'a, Karakoyunlular'dan Osmanlı'ya Osmanlı'dan Türkiye'ye çatışmalar ve çatışmasızlıklar dönemleri tarihidir. Dolayısıyla bugün Kürtlere dönük ırkçı saldırılar da bu çatışma ve çatışmasızlık süreçlerinden önemli oranda etkilenmektedir. Örneğin, 1930'lu yıllarda da Türk şehirlerine sürgün olarak gönderilen Kürtler, birçok ırkçı saldırıya uğramıştır. Bu saldırıların bazıları ölümlerle sonuçlanmıştır. O dönemi yaşayanların hatıralarına baktığımızda Kürtlerin bu yerleşim yerlerinde 'kuyruklu Kürt', 'eşkıya', 'yabani' vs. olarak inşa edildiğini görüyoruz” ifadelerini kullandı.    ‘Kürtlere dönük ırkçı saldırılar savaşın seyri ile paralellik gösteriyor’   1984'ten günümüze kadar geçen dönemde savaş ve ateşkes dönemlerinden gündelik alandaki Türk-Kürt ilişkilerini önemli oranda etkilendiğini ifade eden Güllistan, bu durumu şöyle açıkladı:  "Örneğin, yapılan bir araştırmaya göre 2005 yılında 1999'da ilan edilen ateşkesin bozulmasının ardından Kürtlere dönük fiziksel saldırılarda, linç girişimlerinde önemli bir artış görülmüştür. 2005 yılında hatırlarsanız Newroz'da bayrak provokasyonu gerçekleştirilmişti. Bu provokasyonun da Ergenekon bağlantılı bir örgüt tarafından gerçekleştirildiği sonraki süreçte basına yansımıştı. 2005 Newrozu’ndaki bayrak provokasyonunun ardından Türkiye'nin birçok yerinde bayrak mitingleri ve Kürtlere dönük saldırılar gerçekleşti. Aynı şekilde 2015'te ateşkesin sona ermesinin ardından da ırkçı saldırılar birden arttı ve Kürtler saldırılara maruz kaldı. Dolayısıyla savaşın seyri ile Kürtlere dönük ırkçı saldırıların artışı veya azalışı arasında paralellikler olduğu açıkça ortadadır. Silahlı çatışmalar ve savaş ortamı Kürtlerin hayatını Türklere göre kat be kat etkilemektedir.”    'Tehdit artışı Türk üstünlüğünün yeninden inşa edilmesi ile alakalı'   Bu tehdit algısının Kürtlerin ve Türk olmayan veya Türkleşmeyi reddeden “ötekilerin” siyasi, kültürel ve toplumsal konumlarının alt konumda tutulmasının devamlılığının sağlanması arzusu ile yakından alakalı olduğunun altını çizen Güllistan, belirli dönemlerde bazı gruplara dönük tehditteki artışın, bu grupların ikincil toplumsal konumlarının onlara hatırlatılması, hiyerarşik olarak toplumsal sınırların yeniden çizilmesi ve Türk üstünlüğünün yeniden inşa edilmesi çabası ile ilgili olduğunu dile getirdi.    ‘Cezasızlık yeni ırkçı saldırılara zemin hazırlıyor'   Son yıllarda Kürtlere dönük saldırılarda yaşanan ciddi artışa değinen Güllistan, birçok olayda bu  saldırıların "bunlar zaten terörist", "bölücüler", "hainler", "kırolar", "en iyi Kürt ölü Kürt'tür" vb. söylemler ile meşrulaştırıldığına dikkat çekti. Güllistan, "Dolayısıyla bireysel veya gündelik alanda gerçekleşen bu şiddet olayları bireysel ilişkilerle veya gündelik sorunlarla değil, siyasi söylemler ile meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bu tarz saldırıların ardından hükümet yetkilileri genellikle kınama açıklamaları yapmıyorlar ve bu saldırılar çoğunlukla cezasız bırakılıyor. Bu saldırıların cezasız bırakılması ise yeni ırkçı saldırılara maalesef zemin hazırlıyor" diye konuştu.    "Ayrıca bu saldırılarla sadece saldırıya uğrayan Kürtlere değil bütün Kürtlere kim oldukları, nerede ve nasıl durmaları gerektiği, kimin kurallarına göre yaşamaları, düşünmeleri ve konuşmaları gerektiği hatırlatılıyor" diyen Güllistan, bu yoğun saldırı sürecinde Kürtlerin toplumsal konumunun ne olacağını yine Kürtlerin ve ırkçılık karşıtı Türklerin direniş gücünün belirleyeceğine dikkat çekti. Gülistan, "Direniş sadece siyasal alanda değil kültürel ve gündelik alanda da gerçekleşiyor. Dolayısıyla bu konjonktürde Kürt bireylerin toplumsal alanda Kürtçe konuşması, ırkçılık karşıtı Türklerin Kürtçe öğrenmesi, Kürtçe yayınların güçlendirilmesi, Kürtçenin özendirilmesi önemli bir direniş alanı olarak karşımıza çıkıyor" diye ekledi.    'Her etnik grubun haklardan eşit faydalanması gerekir'   Hem dünyada hem de Türkiye'de ırkçı, siyasal, kültürel, ekonomik rejimlerin ortadan kalkabilmesi için her etnik grubun siyasi, kültürel ve ekonomik kaynaklardan, haklardan eşit biçimde faydalanması gerektiğini dile getiren Güllistan, "Bu toplumsal koşulların sağlandığı ortamlarda savaşların da ortadan kalkacağını ve hem bizim coğrafyamızda hem de dünyada etnik gruplar arasında onurlu bir toplumsal barışın inşa edileceğini düşünüyorum" dedi.    Son yıllarda Kürtlere dönük gerçekleştirilen ırkçı saldırılardan bazıları şöyle:     * Uludağ Üniversitesi'nde okuyan M.C. isimli Kürt öğrenci ırkçı saldırıya uğradı. Olayda M.C.'nin çenesi kırıldı.    * 11 Haziran 2017'de Nallıhan'da Ülkü Ocakları Başkanı'nın da aralarında bulunduğu yaklaşık 100 kişilik bir grup, Kürt işçilere saldırdı. Aralarında Beypazarı'ndan gelenlerin de bulunduğu belirtilen grup, Kürt işçilerinden birisini inşaatın balkonundan attı diğer işçilere de zorla bozkurt işareti yaptırdı. İşçilerin anlatımına göre polis izlemekle yetindi.    *  7 Temmuz 2017’de Samsun’un Terme ilçesinde Urfa'dan fındık işçisi olarak gelen ve çadırda kalan ailelere kaldıkları yerin karşı tarafında bulunan Şuayipli mahallesi tarafından kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce tüfeklerle ateş açıldı. Açılan ateş sonrasında aynı çadırda bulunan 36 yaşındaki Perihan Akın ve 27 yaşındaki Nurcan Patak yaralandı.   * 30 Aralık 2017'de Balıkesir Kepsut Cezaevi'nde 11 yıldır tutuklu bulunan Ulaş Yurdakul cezaevinde ırkçı bir grup tarafından linç edilerek öldürüldü.     *  1 Eylül 2016 tarihinde 3. havalimanı inşaatında çalışan 36 yaşındaki evli ve iki çocuk babası Mehmet Aytaç'ın oda arkadaşı tarafından yakılarak öldürüldüğü ortaya çıktı. Diyarbakır Erganili olan Mehmet Aytaç'ın ağabeyi Suphi Aytaç, olayın ırkçı bir saldırı olabileceğini söyledi.