Şebnem Korur Fincancı: Dünya bir söz verdi, ama tutmadı 2018-12-10 14:18:31   İSTANBUL - İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 70'inci yıl dönümünde yapılan açıklamada konuşan THİV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, dünyanın bir söz verdiğini ama tutmadığına dikkat çekti. Şebnem, "İnsanlar haklarıyla insan olmanın bilincinde mücadele ediyor. Asıl olan mücadeledir" dedi.   Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve (THİV) İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 70. yıldönümü nedeniyle 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası'nın başlangıcı nedeniyle Sultanahmet Meydanı'nda basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, "İnsan onuru eşitlik adalet barış ve demokrasi mücadelemiz sürüyor ve sürecek" pankartı ile "Herkes farklı, herkes eşit", "İşkence insanlık suçudur", "Herkes için insan hakları", "Asıl olan yaşamdır", "Sesiz kalma suça ortak olma", "Çocuk hapishaneleri kapatılsın" dövizleri taşındı. Açılamada ayrıca sık sık "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" ve  "İnsan haklarıyla insandır" sloganları atıldı.   'Karşı karşıya olunan büyük bir insanlık krizi'   Açıklamada konuşan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri ilk olarak bildirgeye değindi. Bildirgenin 70'inci yılında insan haklarının araçsallaştırıldığını ve tehdit altında olduğunu belirten Gülseren şöyle devam etti: "Buna karşın günümüzde Evrensel Beyanname'de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hala kurulamamıştır. Aslında karşı karşıya olunan büyük bir insanlık krizidir. Bu krizin hem Türkiye özelinde hem de dünya genelinde tezahürü ise şiddetin her türünün sistematikleşmesi, yaygınlaşması ve hayatın tek gerçeği olarak toplumlara dayatılmasıdır. Evrensel Beyannamenin kabul edilişinin 70. yılında insanlığın hazin bir şekilde karşı karşıya kaldığı bu krizden çıkmanın tek yolu ise yine Evrensel Beyanname'nin içerdiği ilke ve değerlere sahip çıkarak kayıtsız şartsız yaşama geçirmektir. Dünyadaki kötü gidişatın özelikle mülteci, sığınmacı, göçmenlerin sayısını artırdığı, bu kişilerin haklarının pazarlık konusu yapıldığı, bu durumun da insan haklarının araçsallaşmasına özelikle katkı sunduğu, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi sisteminin insan haklarının evrenselliği ve uluslararası korumaya tabi olması anlayışı bakımından, yetersizlik ve eksikliklerinin ortaya çıktığının görüldüğü bu dönemde yeniden insan haklarını hatırlatmak başlıca görevlerimiz arasındadır."   'Türkiye'de insan hakları sorunu giderek büyüyor'    Türkiye'de insan hakları ve demokrasi sorununun büyüdüğünü dile getiren Gülseren, "İki yıllık OHAL uygulamaları ve Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile bir yandan yurttaşlar 'haklara sahip olma hakkı'ndan mahrum bırakılırken diğer yandan hem toplumun üyeleri arasındaki ilişki hem de yurttaş ile devlet arasındaki ilişki insan haklarına dayalı demokratik bir ilişki olmaktan çıkarılmıştır. Toplumun eşitlik ve adalet duygusunun şiddetli bir erozyonuna yol açan bu durumun 2018 yılında da sürdüğünü görüyoruz. Esnek, güvencesiz çalışma ve iş cinayetleri çalışanların adeta kaderi haline gelmiştir. Kadınların kazanılmış haklarını geri almaya yönelik düzenleme ve saldırılar, LGBTİ+ hareketine yönelik dışlama, baskı ve engeller, ülkede milyonlarca mültecinin haklardan mahrum bırakılarak yok sayılması, farklı etnik ve inanç gruplarının taciz edilerek ayrımcılığa maruz bırakılmaları, insan hakları savunucularına ve hak mücadelesi veren kesimlere yönelik giderek artan baskılar insan hakları değerlerinin toplumsal yaşamdan tümüyle tasfiye edilmeye çalışıldığının açık göstergesidir" diye belirtti.   OHAL sürecinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin ise Gülseren, şunları dile getirdi:    "Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, yerleşme ve seyahat özgürlüğü, masumiyet karinesi,  adil yargılanma hakkı, eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı, düşünce ve kanaat özgürlüğü, İfade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, özel hayatın ve aile hayatının gizliği ilkesine saygı, akademik özgürlük ve çalışma hakkı başta olmak üzere hak ve özgürlüklerin daraltılıp iktidarın yetkilerini sınırsızca genişleten yukarıda yer verilen ve benzeri diğer maddeler ile OHAL kalıcılaştırılmıştır. Siyasal iktidarın içeride ve dışarıda şiddeti esas alan politikaları yine 2018 yılında yaşanan yaşam hakkı ihlallerinin başlıca sebebini oluşturmaktadır. Öte yandan yaşam hakkı ihlalleri, sadece devletin güvenlik güçleri tarafında gerçekleştirilen ihlaller ile sınırlı değildir. Üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen fakat devletin, 'önleme ve koruma' yükümlülüğünü yerine getirmeyerek neden olduğu ihlalleri de kapsamaktadır.     'OHAL ile birlikte baskı da arttı'   Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), resmi internet sitesinden yayınlanan 2017 yılına ait cezaevi istatistiklerine göre; örneğin, 1 Ocak-31 Aralık 2017 tarihleri arasında ceza infaz kurumlarına 215 bin 761 hükümlü giriş kaydı yapılmış, aynı tarihler arasında 193 bin 662 hükümlünün çıkış kaydı yapılmıştır. Adalet Bakanlığı verilerine göre; Türkiye'de 385 Ceza ve İnfaz Kurumunda Kasım 2018 itibariyle 260 bin 144 mahpus bulunmaktadır. Aralık 2018 itibariyle 431 bin 990 kişi de denetimli serbestlik kapsamında dışarıda tutukluluk yaşamaktadır. Özellikle OHAL ilanıyla birlikte siyasal iktidarın basın üzerindeki kaygı verici boyutta artan baskı ve kontrolü 2018 yılında da sürmüştür. Düşünce ve ifade özgürlüğü alanında çok ciddi ihlaller yaşanmıştır. Bu yıl içinde de gazeteci, yazar, insan hakları savunucusu vb. çok sayıda kişiye davalar açılmış, tutuklamalar olmuş, dergi ve kitaplar toplatılmıştır."   'Kadına yönelik şiddet arttı'   Kadına yönelik şiddetin arttığına dikkat çeken Gülseren, 2018 yılının ilk 10 ayında erkek şiddeti 340 kadının katledildiğini 341'inin yaralandığını, en az 54 kadının tecavüze, 169 kadın tacize maruz bırakıldığını hatırlattı. Halen 3 bin çocuğun cezaevinde tutulduğunun altını çizen Gülseren, 743 çocuğun ise anneleri tutuklu olduğu için cezaevinde büyümek zorunda kaldığını vurguladı.   'İnsan hakları araçsallaştırıldı'   Ardından konuşan TİHV Başkanı Şebnem Korur Fincancı, tüm dünyada insan haklarının araçsallaştırılmasıyla derin bir krizin içine girildiğini söyledi. Dünyanın her bir köşesinde savaşlar ve çatışmalarla birlikte hak ihlallerinin yaşandığını hatırlatan Şebnem, "Dünyanın her bir köşesinde hak ihlalleri yaşanıyor. Örneğin Yemen'de 80 binin üzerinde çocuk açlıktan öldü. 21. yüzyılda açlıktan ölen çocuklarla yüzleşiyoruz. 3 milyon kadın ve çocuk açlık nedeniyle ölüm tehlikesiyle karşı karşıya. Ama bütün bu olumsuzlukların yanında buradan Fransa ve Belçika'daki sarı yeleklilere selam göndermek gerekiyor. Çünkü bir yandan da insanlar haklarıyla insan olmanın bilincinde mücadele ediyor. Asıl olan bu mücadele" diye konuştu.   'Yalnız değiliz'   Bu günün yalnızca İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 70'inci yılı olmadığını söyleyen Şebnem, aynı zamanda insan hakları savunucuları koruma bildirgesinin de 20.yılı olduğunu belirtti. Şebnem, "Bundan 20 yıl önce insan hakları savunucularının tehdit altında olmasını önlemek için dünya bir söz verdi. Bu sözü tutabildi mi? hayır elbette tutamadı. Davet edilseydi hemen gidebilecek olan Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı sabaha karşı evi basılarak gözaltına alındı. Bu koşullar her cumartesi kayıplarını arayan Cumartesi İnsanları'mızı kayıplarını arayan anneleri bir sokağın içine sıkıştırabildi. Ama bu sıkışıklığa rağmen bu baskılara rağmen mücadele de bitmiyor. Biz insanların haklarıyla insan, olarak varlıklarını sürdürebilmesi için bu güne kadar elimizden geleni yaptık. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Yalnız değiliz" şeklinde konuştu.   Konuşmaların ardından açıklama sona erdi.