‘Ortadoğu bugün savaşın ve ölümün coğrafyası olarak anılıyor’ 2018-11-25 12:30:59   HABER MERKEZİ - Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu, 25 Kasım kapsamında yayınladığı açıklamada, “Bir zamanlar yaşamın, ilk medeniyetlerin beşiği olan Ortadoğu bugün savaşın ve ölümün coğrafyası olarak anılmaktadır. Bunun tek sebebi, tüm iktidarların kendinden olmayan halkları ve cins olarak da kadını ‘düşman’ olarak görmesi ve her türlü tahakkümü ve vahşeti uygulamaktan çekinmemesidir” dedi.    Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında açıklama yayınladı. Kadınların mücadele tarihlerine dair rakamların sayı olmanın ötesinde şiddete karşı bir vurgu, direniş ve başkaldırı anlamına geldiğine değinilen açıklamada, 2018 25 Kasımının da 58 yıldır bitmeksizin devam eden kadının onur kavgası olduğuna vurgu yapıldı. Açıklamada ayrıca 25 Kasım 1960'dan bu yana dünyanın dört bir tarafında kadınların, Mirabellerin yaşadıkları zulme karşı susmak yerine direnişi seçtiğine dikkat çekildi.    Platform olarak 4 Ağustos 2014 Şengal jenosidinin ve kadın kırımının, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri olduğuna tanıklık edildiği için tarihin kendilerine ciddi sorumluluklar yüklediğinin altı çizilerek açıklamada şunlar kaydedildi:    “73. Fermandan bu yana hayatları ve bedenleri çalınan kadınların izini süren kadınlarız. Bizler Ortadoğulu kadınlar olarak, Nijerya'da Boko Haram, Pakistan'da, Yemen'de El Kaide, Somali'de El Şebbab, Libya'da Ensaru Şeria, Suriye'de El Nusra, Irak'da IŞİD adını kullansalar da aralarında hiçbir fark olmadığını bildiğimiz çetelerin kadın ve yaşam konusunda aynı olduklarını biliyoruz. Ne hazindir ki insanlık tarihinin tüm ilk kazanımlarına, medeniyete, ilk icatlarına ve buluşlarına ev sahipliği yapmış bu coğrafya, bugün tam tersi geriliğe, vahşete, kanlı savaşlara, iktidarların çıkarları uğruna ödenen büyük bedellere ev sahipliği yapıyor. Bir zamanlar yaşamın, ilk medeniyetlerin beşiği olan Ortadoğu bugün savaşın ve ölümün coğrafyası olarak anılmaktadır. Bunun tek sebebi, tüm iktidarların kendinden olmayan halkları, dilleri, dinleri, inançları ve cins olarak da kadını ‘düşman’ olarak görmesi ve her türlü tahakkümü ve vahşeti uygulamaktan çekinmemesidir.    ‘Her türlü şiddet kaynağını erkek temelli iktidar anlayışından alıyor’   Kadına yönelik her türlü şiddet kaynağını erkek temelli iktidar anlayışından aldığı için dünyanın her yerinde farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor. Ev içi şiddet sonucu katledilen kadınlarla ilgili veriler bir savaş bilançosunu andırırken, sokakta, işyerinde, gözaltı merkezlerinde, cezaevlerinde kadınlara yönelik sistematik şiddet hız kesmeden devam ediyor. İnsanı merkezine almayan devlet anlayışının yansıması cins olarak da kadını ya hiçleştiriyor ya da her türlü ayrımcılığa maruz bırakıyor. 21. yüzyılda kapitalist modernite kadın-erkek eşitliğini sağlamak şöyle dursun; kadının en temel insani, ekonomik, sosyal taleplerini baskılamaktan çekinmiyor; kadını görmezden geliyor. Bu anlayış savaşın ve çatışmalı bölgelerin olduğu yerlerde ise kadın bedenini ve yerleşkelerini talan etme, göç ettirme, kendi coğrafyasından koparıp başka ülkelerde mülteci kamplarında yaşamaya mahkum bırakmak şeklinde kendisini gösteriyor.  Bununla birlikte tüm bu yaşatılanlara karşı kendisini teslim eden değil ancak kadın özgürlüğünün peşi sıra ısrarla giden kadın varlığı ve kadın örgütlülüğü her zamankinden fazla umut yaratıyor.    ‘Sayıları üç binleri bulan kadınların akıbetleri bilinmemektedir’   Kadın ve toplum düşmanı zihniyetin karması olan DAİŞ’in 4 Ağustosta Şengal'de Êzidî halkına ve kadınlarına yönelik yürüttüğü ve sonrasında da Musul'da, Rakka'da, Suriye'de Süryani, Ermeni, Şii Türkmen, Şabak kadınlarına yönelik gerçekleşen kırım, Ortadoğu halkları için son yıllarda yaşanan tüm kırımların özeti gibidir. 21. yüzyılın cins kırımı gerçekleşmiş, kadınlar toplu mezarlara diri diri gömülmüş, daha genç yaşta olanlar kaçırılarak zorla alıkonulmuş ve köle pazarlarında satılmıştır. Kadınlar şahsında her türlü insanlık suçları işlenmiş ve halen de sayıları üç binleri bulan kadınların akıbetleri bilinmemektedir. Başta Avrupa olmak üzere tüm dünyanın egemenleri ise yaşanan vahşete karşı sessiz kalmış, etkin hiçbir adım atmadıkları gibi insanlığa karşı işlenen suçlardan olan soykırım suçuna yönelik kendi cezai hukuklarını dahi işletmek adına tek bir adım atmamışlardır.    ‘Kadına yönelik her türlü şiddet insanlığa karşı işlenmiştir’   Dünya egemenlerinin sessizliği altında bir coğrafya adeta yangın yerine çevrilirken, bu halkların mensubu kadınlar, bunun bir yazgı olmadığından hareketle, her türlü direnişi bedenlerine giydirmişler, kendilerini ve doğup büyüdükleri habitatlarını savunmak ve umutsuzluğa teslim olmamayı seçmişlerdir. Son 4 yılın soykırımından hayatta kalabilen kadınlar bugün tüm dünya kadınları için umudun, yaşamın, özgürlüğün başka bir adı olabilmişlerse; bunun tek nedeni onlara yaşatılan vahşete karşı itirazları ve direnme kararlılıklarıdır. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Haftası vesilesiyle bir kez daha zorla alıkonulan kadınların tamamı özgürlüğüne kavuşana kadar mücadele edeceğimizi tekrarlar, kadına yönelik her türlü şiddetin insanlığa karşı işlendiğini bir kez daha vurguluyoruz.”