'Devletlerin dâhil olmadığı hoşumuza gitmeyecek bir yargılama olabilir' 2018-09-29 18:51:45   ANKARA - "IŞİD Katliamları ve İnsanlığa Karşı Suçlar" konulu sempozyumun son oturumunda konuşan Öğretim görevlisi Öznur Sevdiren, "Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin yargı yetkisi teorik olarak mümkün, ancak şu an çok zor görünüyor. Üzerinde daha fazla durmamız gereken nokta; kamu görevlilerin sorumluluğu. Hem Suruç'ta hem de Ankara katliamı davasında aynı şeyler yaşandı" dedi.   Ankara Barosu'nun katkılarıyla, 10 Ekim Katliamı Davası Avukat Komisyonu Ankara Barosu Eğitim Merkezi'nde, "IŞİD Katliamları ve İnsanlığa Karşı Suçlar" konulu sempozyumunun son oturumunda, "Uluslararası Ceza Hukuku Kapsamında IŞİD yargılamaları" konusu tartışıldı. Bu oturumun moderatörlüğünü Öğr. Gör. Barış Işık yürütürken, avukat Senem Doğanoğlu,  KHK ile ihraç edilen akademisyen Dr. Günal Kurşun ve Dr. Öğr. Üyesi Öznur Sevdiren konuştu.   'Bu sorunun yanıtını hukukla verebiliriz'   İlk konuşmayı Dr. Günal Kurşun gerçekleştirdi. DAİŞ sorununun teolojik olarak görüldüğünü; ancak durumun böyle olmadığını söyleyen Günal, "Bu sorunun yanıtını dünyada sadece hukukla verebiliriz. Yanıt(mış) gibi yaparak bir yanıt veremezsiniz. Türkiye'de tam da bu yapıldı. 'Sanıkları yargılayalım ve konu kapansın'  bu hukuken verilecek bir cevap değil" diye  konuştu.    '10 Ekim davası bize bir işaret veriyor'   1998 Roma Statüsü ile kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne değinen Günal, mahkemenin 7.'maddesinin insanlığa karşı suçları tanımladığını kaydetti. Günal şöyle devam etti: "Buna DAİŞ'in eylemleri giriyor mu? Evet. Tam olarak giriyor. DAİŞ'in Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılaması yapılabileceğini düşünenlerden biriyim.  DAİŞ dünyanın her ülkesinde eylem yaptı. Kamu düzenini de bozdu. Roma statüsünde başka bir madde de var 'Bir devletin sınırları içerisinde insanlığa karşı suçlar işlenirse ve bu devletin kendi iç yargısı etkisiz bir yargılama yapıyorsa o zaman Uluslararası Ceza Mahkemesi devreye girebilir'. O halde Türkiye'de yapılan 10 Ekim davası etkili bir dava mı? Devletin sorumluluğu açısından hiçbir eylem de bulunmaması bize bir işaret veriyor."   'Mücadeleyi bırakmamak gerekiyor'   Bundan sonra mücadeleyi bırakmamak gerektiğinin altını çizen Günal, "Üniversiteden de atabilirler, cezaevine de sokabilirler, açlığa da mahkum edebilirler. Bunlara gönüllüyüm ama karşılığında devletten hukuk ilkelerini bekliyorum. Bunu uygulayana kadar talep edeceğim. Ne kadar insan bu talebi yükseltirse siyasi iktidarın da o kadar geri atacağını düşünüyorum" sözlerini kullandı.    'BM Güvenlik Konseyi'nin kararı ile yargılama olabilir'   Daha sonra Dr. Öznur Sevdiren söz aldı. Cezasızlık kavramının kritik bir kavram olduğunu belirterek konuşmasına başlayan Öznur şunları dile getirdi: "İnsanlığa karşı suç uluslararası suçtur. Sadece anayasal düzene karşı işlenen suç olarak ele alınması sıkıntılı bir sonuç yaratıyor. Hem bizim pratiğimiz hem de başka ülkelerin pratiği somut şeyleri ortaya koyuyor. DAİŞ'in işlediği ağır suçlar Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne taraf değil. Mahkemenin yargı yetkisinin uluslararası ceza doktrininde genişletildiğini görüyoruz. Sonuçların başka topraklarda ortaya çıkması başka ülkelerde de soruşturulmasının mümkün olduğunu belirten bir görüş de var. BM Güvenlik Konseyi'nin kararı ile yargılama yetkisi doğabilir. Bu karar denendi ama orada da Güvenlik Konseyi'nin bu kararına Çin'in ve Rusya'nın vetosu söz konusuydu. Güvenlik Konseyi kararı ile DAİŞ yargılaması mümkündür."   1948 tarihli soykırım sözleşmesi bakımından Êzidîlere dönük soykırım kavramının genel kabul görüldüğünü ifade eden Öznur, "Kitlesel imha, doğumların engellenmesi, Êzidîlerin yine Sincar Dağı'nda çok uzun süre kaldığını düşünürsek; grubun imhasını sağlayacak şeyler söz konusuydu. Özellikle kaçan sanıkların bakımında bunun önemli olduğunu belirtmek gerekir. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin yargı yetkisinin doğması teorik olarak mümkün; ancak şu an çok zor görünüyor. Üzerinde daha fazla durmamız gereken nokta; kamu görevlilerin sorumluluğu. Hem Suruç'ta hem de Ankara katliamı davasında aynı şeyler yaşandı" şeklinde konuştu.   'Rojava'da halklar mahkemesinde yargılamalar oluyor'   Son sözü avukat Senem Doğanoğlu aldı. "Uluslararası Ceza Hukuku ne kadar işlevsel?" diye bir soru yönelterek sözlerine başlayan Senem, BM'nin ne yaptığını da tanımlamaya çalıştıklarını kaydetti. Rojava'da kurulmuş olan halkların mahkemesinde yargılamaların devam ettiğini vurgulayan Senem, "Avrupa açısından baktığımızda önümüzde bir sorun var. Yabancı savaşçılar meselesi dünyanın gündeminde. Bizim 10 Ekim dosyasındaki firari açısından da devletlerarası ilişkilerin tartışılacağı bir sorun önümüzde. YPG Komutanlığının bir açıklaması vardı:  'Biz teslim ediyoruz ama almıyorlar' demişlerdi. Bir tek ABD alıyor o da Guantanamo tarzı bir yapı. Ve o yüzden takip ettiğimiz bir yargılama süreci olmuyor" dedi.   'Avrupa kabul etmek istemiyor'   Başka ülkelerde büyük ölçüde "terör suçu" işlendiği iddiasıyla davalarının yürütüldüğünü vurgulayan Senem, "DAİŞ'de eşler ile ilgili daha özel bir şey söylemek gerekir. Sadece eşi olduğu için ceza alanları kastetmiyorum; ama çocuklarını alıp gitmek ve orada gönüllü olarak savaşmak da İnsanlığa karşı suçlar kapsamında değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü bunu talep etmek basit bir irade değildir. Avrupa ise genel olarak kabul etmek istemiyor. Bu yargılamaların İnsanlığa karşı suçlar kapsamına alınması tüm ülkeler tarafından kabul görmüyor. Eski Yugoslavya Mahkemesi gibi özel bir mahkeme kurulabilir. Devletlerin dahil olmadığı hoşumuza gitmeyecek bir yargılama olabilir" dedi.