700 hafta geçti: Burada bir kadın inadı var 2018-08-21 09:01:09   Safiye Alagaş   İSTANBUL - Cumartesi Anneleri'nin eylemi 25 Ağustos'ta 700'üncü haftasına giriyor. 21 yıldır Cumartesi Anneleriyle birlikte alanlarda olan İHD Kayıp komisyonu Üyesi Sebla Arca, "Burada bir kadın inadı var. Bu kadar ısrarcı bir mücadeleyi ancak kadınlar yürütebilir" dedi.    Cumartesi Anneleri konu edilirken Plaza de Mayo Anneleri'ne de değinilmeden geçilmiyor. Plaza de Mayo Anneleri tüm dünya da birçok kadın örgütlerine mücadele de ilham kaynağı oldu. Arjantin'de 1976-1983 yılları arasında yaşanan askeri yönetim döneminde insan hakları örgütlerinin verilerine göre yaklaşık 30 bin kişi katledildi. Katledilenlerin yakınları adalet için çeşitli eylemler düzenledi. En önemli eylemlerden biri de 1977 yılında Plaza de Mayo Anneleri'nin başlattığı (Perşembenin Anneleri) eylem oldu. Plaza de Mayo Anneleri her Perşembe beyaz tülbentlerle aynı yerde bir araya gelerek çocuklarının akıbetini sordu. Plaza de Mayo Anneleri'nin ilk eylemi yalnızca 15 kadınla başladı. 2000 eylemini geride bırakan mücadele birçok talebin karşılanması nedeniyle artık belirli dönemlerle gerçekleştiriliyor.    94 yılında kayıplar için ilk kampanya   Türkiye'de 12 Eylül 1980 döneminde Türkiye ve Kürdistan bölgelerinde yüzlerce kişi gözaltına alınarak kaybettirildi. Ancak darbe sonrası 1990'lı yıllara gelindiğine gözaltında kayıp etmeler bir devlet politikası olup sistematik olarak yaşanmaya başlandı. Özellikle Olağan Üstü Hal (OHAL) bölgesi olan Kürdistan'da neredeyse her gün insanlar kayıp ediliyor veya yargısız infaza kurban gidiyordu. 1994 yılına gelindiğinde İnsan Hakları Derneği (İHD) kayıp başvurusu 500'ü bulmuştu. İHD bu dönem kayıpların bulunması için "Kayıplar Bulunsun" kampanyası yürüttü. Savcılıklara emniyet müdürlüklerine karakollara sayısız dilekçelere verip başvurular yapıldı. Bütün başvurular sonuçsuz kalarak, "Bizde değil, gözaltına alınmadı" gibi şeklinde cevaplar alındı.   95'te ilk kayba ulaşıldı: Türk polisi işkence yapmaz!   1995 yılında Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç gözaltına alındı. Uzun bir zaman sonra kimsesizler mezarlığında cenazelerine ulaşıldı. Önce Hasan Ocak'ın cenazesine ulaşıldı. Hasan Ocak İHD ve kayıp yakınlarının o güne kadar ulaşabildiği tek kayıptı. Hasan Ocak'ın kemeri, ayakkabı bağcığı çözülmüş ve parmak izleri alınmıştı. Bütün bunlar Hasan Ocak'ın gözaltına alındığını her şekilde kanıtlıyordu. Bu aileler için bir umut ışığı olmuştu. Çocuklarını bulabileceği gözaltına alındığını umuduydu. Bütün işkence işlerine, otopsi raporuna rağmen suçlular cezasız kaldı. Bir sonuca ulaşılamadı. Hatta Hasan'ın ailesi İstanbul Fatih Savcılığı'na yaptığı başvuruya savcılık tarafından "Türk polisi işkence yapmaz, insan kayıp etmez" cevabı verildi.   'Hukukun işlemediği bir süreç…'   21 yıldır Cumartesi Anneleri'yle birlikte mücadele veren İHD Kayıp Komisyonu Üyesi Sebla Arca, o gün yaşadıklarını derin bir iç çekerek anlatmaya başladı. Sebla, "Savcılığın cevabından sonra bir kez daha şunu anladık; bu işin hukuk ile çözümü mümkün değil. Kürt coğrafyasında çok fazla insan gözaltında kayıp ediliyordu. Hatta kayıplarını ararken kayıp edilen aileler vardı. Bulut ailesinden bir kişi kayıp edilmişti. Onu arayan 4 kişi daha kayıp edildi. Dolayısıyla böyle bir ortamdan söz ediyoruz. Hukukun hiçbir şekilde işlemediği bir süreçti" dedi.   'Hak ihlallerini yapan gazeteciler infaz edildi'   Bütün bunlara rağmen İHD tarafından başbakanlık, içişleri bakanlığı, adalet bakanlığı ve savcılıklara başvurular yapıldığına değinen Sebla, başvurulan hiçbir yerden sonuç alınamadığını söyledi. Sebla, savcılıklar tarafından "Soruşturmaya yer yok" kararlarının verildiğine dikkat çekerek, aksine ailelerin devletin güvenlik güçlerini zan altında bırakmak ve iftira attıkları noktasında suçlandığını belirtti. Türkiye'deki ana akım medyanın Hasan Ocak'ın bulunmasına kadar kayıpları hiç gündemine almadığına dikkat çeken Sebla, "Yüzlerce insan kayıp ediliyordu. Fakat ana akım medya bunu haber değeri olarak görmüyordu. Hasan Ocak ile birlikte ilk kez ana akım medya da kayıplar haber olmaya başladı. Bütün bunlara rağmen kayıplar yaşanmaya devam ediyordu. Bu hak ihlallerini haber yapan Kürt gazeteciler infaz ediliyordu. Nazım Babağolu, Ferhat Tepe bunlardan bazılarıdır. Kayıp yakınlarının sesini duyurabilecekleri hiçbir kanal kalmamıştı" diye belirtti.    'Anneler kimsenin duyuramayacağı sesi duyuracaktı'   Kayıp yakınlarının seslerini duyuracakları kanallarının kalmaması nedeniyle seslerini duyurmak için bir şeyler yapmaya karar verdiklerine değinen Sebla, 5 ailenin İHD öncülüğünde bir ayarak gelerek her hafta eylem yapmaya karar verdiğini ifade etti. Sebla, Plaza de Mayo Anneleri'nin kendileri için ilham kaynağı olduğunu dile getirerek, "Cumartesi tatil günü olduğu için Cumartesi günleri yapmaya karar verdiler. Galatasaray Meydanı ise dört caddenin birleştiği bir meydan ve İHD'ye yakın bir meydandı. Bu nedenle her Cumartesi günü Galatasaray Meydanı'nda sessizce oturma eylemi yapmaya karar verdiler. Aileler kimsenin duyuramadığı sesi duyuracaklardı. Biliyor musunuz? böyle bir suç işleniyor, işlenmeye devam ediyor. Ve bu suçlar cezasız kalıyor haberiniz var mı? diye sormaktı niyetimiz" diye kaydetti.   'Hasan ocak nerede, kayıplar bulunsun'   İlk oturma eyleminin sadece 30 kişi ve "Hasan Ocak nerede, kayıplar bulunsun" dövizi ile başlatıldığını aktaran Sebla, eylemi sadece birkaç basının takip ettiğini söyledi. Haftalar geçtikçe eylemin dünyada ve Türkiye'de büyük bir ses getirmeye başladığını kaydeden Sebla şunları kaydetti: "Basın mensupları onlara Cumartesi Anneleri diyordu. Sezen Aksu Cumartesi Anneleri için 'Cumartesi Türküsü', Ahmet Kaya 'Beni Bul Anne' şarkılarını besteleyip seslendirdi. Türk yetkililer yurtdışına her çıktıklarında Cumartesi Anneleri sorusu ile karşılaşınca müdahaleler başladı. Cumartesi anneleri yedi ay boyunca ağır bir polis şiddeti ile karşı karşıya kaldı.    İnsanların yaraları kapanmadan bir sonraki haftayı karşılıyordu. Artık her hafta gözaltına alınıp işkenceye maruz kalıyorlardı. Cumartesi Anneleri'nin eylemi 1999 Mart ayına kadar devam etti. 1999 yılında kemoterapi gören, epilepsi hastası yaşlı kadınlar ve küçük çocuklar ağır sağlık sorunları yaşamaya başlayınca eyleme ara verdiler. Eyleme ara verilmişti ancak İHD ve kayıp yakınları yine çeşitli eylemler ve kampanyalar yapmaya devam ediyordu."   10 yıl sonra yeniden eylemler başladı   Sebla, 2009 yılında hükümetin Ergenekon operasyonlarına başlayınca ailelerin yeniden Cumartesi eylemlerini yapmaya karar verdiğini söyledi. Sebla, "Kayıp dosyalarının Ergenekon kapsamında alınması için mücadele ettik. Başvurduğumuz savcılıklar kayıp yakınlarına 'Biz yalnızca hükümete karşı darbe suçuyla ilgileniyoruz. Diğer suçlar bizim alanımızda değil' diyordu. Fakat bu arada hükümet Ergenekoncularla orduyla kapışması arasında bizim yaptığımız bazı başvurular savcılar tarafından dikkate alındı. 10 tane kadar fezleke hazırlandı. Bu bizim için bir ilkti. O kişilerin suçlandığı dosyadan 12 kere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Hükümet Ergenekon'la anlaşıp orduyu artık tamamen kontrolü altına aldıktan sonra bizim çok ciddi olan fezlekelerimiz davaya dönüşmedi. Davaya dönüşenler de beraatla sonuçlandı" dedi.    'Anne olmanın ötesinde bir mücadele'   Kayıpların yaşandığı ülkelerde mücadelede her zaman kadınların ön planda olduğunu dile getiren Sebla şöyle dedi: "Bize sorulan sorulardan birisi de '700 çok uzun bir zaman nasıl böyle ısrarla bu mücadele böyle yürüyor' oldu. Bu mücadele yürüyor, çünkü mücadelenin motor gücü kadınlar. Burada bir kadın inadı var. Bu kadar ısrarcı bir mücadele ancak kadınların yürütebileceği bir mücadele olabilir. Diktatörlerin karşısına askeri darbelerin karşısına ilk önce kadınlar çıktı. 12 Eylül'de tutuklanan siyasilerin aileleri özellikle anneleri İHD'nin kurulmasına ön ayak oldu. Cumartesi eylemini başlatan anneler çocukları kayıp edildiği için öncelikle annelik duygusu ile geldiler.    Ama sonra onların hepsi birer insan hakları, kadın hakları savunucusuna dönüştüler. Şimdi onlar anne kimliği ile zaten anılmak istemiyorlar. Bir mücadeleci kadın olarak bilinmek istiyorlar. Şüphesiz anne olmak ilk başta itici bir güç olmuştur. Ama şimdi her biri anne olmanın çok ötesinde birer mücadele neferleri."