Türkiye övündüğü İstanbul Sözleşmesi’ne 4 yılda ne kadar uydu? 2018-07-31 09:08:27   Safiye Alagaş   İSTANBUL - Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’ndeki yükümlülüklerini uygulamadığını ve 4 yılda bir arpa yol dahi alınmadığını belirten Avukat Esin Yeşilırmak, “Türkiye sözleşmeye sadece kâğıt üzerinde uyuyor” dedi.    Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, yani kısaca İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye sözleşmenin ilk imzacısı oldu. Sözleşme, imzası bulunan 14 ülkeye şiddetin önlenmesi konusunda pek çok yükümlülük getiriyor ve devletlerin bu yükümlülükleri yerine getirip getirmediğini denetlemek için de önemli yaptırımlar içeriyor.    Türkiye’deki GREVIO heyeti hükümete yakın derneklerden seçildi    Sözleşmenin en önemli özelliklerinden biri de, bir denetim mekanizması getirmesiydi. Çünkü denetim mekanizması işin takibi açısından mühimdi. Taraf ülkelerin temsilcilerinden oluşan denetim komitesi yani “GREVIO” adı verilen birim, sözleşmenin etkili bir şekilde uygulanmasını izleyecek, raporlar hazırlayacak, taraf devletin rızası ile soruşturma ve gerekirse o devleti ziyaret edecekti. Ancak Türkiye’deki bu birim, kadın ve LGBTTİ örgütlerinin tüm itirazlarına rağmen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından hükümete yakın kadın derneklerinden seçildi.   Engellemelere rağmen kadınların adayı kazandı    Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Türkiye’nin GREVIO adayının belirlenmesi sürecinde bağımsız kadın örgütleri ve feministlerden oluşan İstanbul Sözleşmesi Türkiye İzleme Platformu’nun katılımını engellemek için türlü zorluklar çıkardı. Ancak kadınların yürüttüğü kararlı mücadele sonucu Platform’un desteklediği Feride Acar Türkiye’nin GREVIO üyesi olmakla kalmamış, GREVIO’ya başkan olarak da seçildi.   Türkiye imzaladığı Sözleşme’nin yükümlülüklerini yerine getirdi mi?    Hükümetin birçok kez ‘ilk imzacısı biziz’ diyerek övündüğü İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddete çözüm olabildi mi? Kadınlar için önemli bir kazanım olan bu Sözleşme, aradan geçen 4 yılda kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddete çözüm olabildi mi? Sözleşmenin yükümlülükleri uygulanabildi mi? Şiddetten kurtulma mücadelesi veren kadınların günlük yaşamına bir etkisi oldu mu? Türkiye’de ne kadar uygulandı? sorularını Avukat Esin Yeşilırmak, cevapladı.    İstanbul Sözleşmesi’nin iç hukuk normu olarak bir yasa gibi birebir uygulanması gerektiğini belirten Esin, Sözleşme’nin amacının öncelikle kadına yönelik şiddeti önlenmek ve kadın erkek eşitliğini sağlamak olduğunu vurguladı.    ‘İlk fire istatistik veri’   Sorunu ortaya koyabilmek için istatistiksel veri tutma zorunluluğunun olduğunu belirten Esin, “Biz biliyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti tarafından böyle bir veri tutulmuyor. Çünkü kadın dernekleri ve bireysel olarak bilgi edinme hakkı amaçlı başvuruların hiç birinde böyle bir veriye ulaşamadık. Aslında tutulması çok kolay bir yöntemdir. Çünkü şiddet mağdurları ilk etapta kolluğa başvuru yapıyor. Bu durumda hem Adalet Bakanlığı hem de Aile Bakanlığı’nda olması gereken bir veri dizisi mevcuttur. Elde edilen verilerin ise açıklanması gerekiyordu. Bizlerde neyle karşı karşıya olduğumuzu bilirsek çözüm üretebiliriz. Türkiye işte tam da bu noktada ilk firesini verdi” diye konuştu.      ‘Delil yoksa fail beraat edebiliyor’   Şiddetin önlenmesi için 6284 sayılı kanunun getirildiğini ifade eden Esin, getirilen kanunun şiddeti önleme amacı taşıdığını anımsattı. Yaşanılan şiddet olayının sadece eşler arası olmadığını vurgulayan Esin, onlarca kadının en yakınındaki erkek tarafından katledilirken aynı zamanda tanımadıkları erkekler tarafından da şiddete maruz kaldığını kaydetti.    İstanbul Sözleşmesi’nin hemen ardından şiddetin önlenmesi için çıkarılan 6284 sayılı kanunun umut olduğunu aktaran Esin, “Ancak bu kanun tedbir niteliğinde olduğu için cezalandırma kanununu içermiyor. Türk Ceza Kanunun ilkeleri hala geçerlidir. Delil yoksa fail beraat edebiliyor” dedi.    ‘Türkiye sadece kâğıt üzerinde uyuyor’   Türkiye’nin Sözleşme’nin ne kadarına uyduğuna değinen Esin, şöyle dedi: “Bizce Türkiye sözleşmeye sadece kâğıt üzerinde uyuyor. Çünkü bu konuda AİHM’den alınan tazminatlar var. Çantasında koruma kararı taşırken katledilen kadınlar var. Erkek şiddetine uğrayan kadınlar var. Bu nedenle koruma kanunu ne yazık ki kağıt üzerinde kalıyor. Bu yükümlülüğü aktif hale getirmek mümkün. Eğer uygulayıcı olan kolluk kuvvetini harekete geçirmek için bu kanunla haklarınız olduğunu belirtirseniz bu kanunla harekete geçirmek zorundalar.”    ‘Hakimden polise çoğunun bu Sözleşme’den haberi yok’   2011 yılında bu kanun çıkarıldığında polislere bazı seminerlerin verildiğini ifade eden Esin, bunun çok yetersiz olduğunu dile getirdi. “Kanun uygulayıcının en alt birimi polis, en üst mercii ise Yargıtay dairesi” diyen Esin,  “Yargıtay dairesindeki hakimden, polise kadar çoğu kişi neredeyse bunu bilmiyor. Bu kanundan haberi yok veya uygulamıyor. Yargıtay, uluslararası sözleşmelere atıf yapar kararlarında. Karar verirken bu sözleşmeye atfı görmüyoruz. Bu nasıl uygulanır? Seminerlerle, eğitim çalışmalarıyla. Yerel mahkemelerin sözleşmeyi uygulayarak karar vermesinde. Yargıtay’ın kararlarında atıf yapılarak yaygınlaşır ve uygulanır. İç hukukumuz gibi uygulanmak zorunda ancak ne yazık ki mahkemeler nedeniyle uygulanamamakta. Avukatlar olarak, mahkemelerde bundan söz ettiğimizde aşırı zorlanıyoruz. Çünkü ilk defa söz ediyormuşuz gibi, ilk defa duyuluyormuş gibi bir tepki veriliyor. Normalde bir hakimin bu konuyu araştırması gerekiyor. Mevzuatımızda yer alan bir metin. Genellikle dilekçelerimizde ‘neden bahsediliyor’ diye bir cümle ile karşı karşıya kalıyoruz” diye konuştu.    ‘4 yılda bir arpa yol alınmadı’   Hakim ve savcıların “haksız tahrik” ve “iyi hal” indirimine karşı taktir haklarının kaldırılması gerektiğini vurgulayan Esin, şöyle devam etti: “Hakimler en ağır kadın katliamlarında da, şiddette de ‘iyi hal’ indirimini uyguluyor. İstanbul Sözleşmesi, 2014 yılında imzalandı şuan 2018 yılındayız ve hala bir arpa yol gidilmedi. Türkiye, Sözleşme’de yer alan yükümlülükleri uygulamadığı gibi 4 yıldır yerinde sayıyor. Buda Türkiye’nin bu Sözleşmeyi ne kadar uyguluyor noktasında bir fikir verir. Bu tasarının bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Bir diğer nokta ise politika üretimidir. Politika üretende Meclis’tir. Meclis’in yasama faaliyetlerine dikkat etmesi gerekiyor. Aynı zamanda siyasilerin söylemleri toplumu direk etkilediği için konuşmalarında cezalandırıcı, kınayıcı söylemlerin olması gerekiyor.”   İstanbul Sözleşmesi’nin yükümlülükleri nelerdir?     * İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, cinsel saldırı, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türleri.   * Sözleşme çerçevesinde ev içi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde anlaşılır. Dolayısıyla ‘aile’ olmayı, evlilik birliği içinde bulunmayı ya da aynı evi paylaşıyor ya da paylaşmış bulunmayı gerektirmez. Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler o denli önemlidir ki; silahlı çatışma durumlarında bile geçerliliğini korur ve Taraf Devletlerin bunu garanti altına alması gerekir.   * Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler öncelikle devlet görevlilerine yönelik. Devlet kendi adına hareket eden görevlilerinin İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorunda.   * Aynı zamanda şiddeti gerçekleştiren ister kadının arkadaşı, ister eşi, ister babası, ister patronu olsun, yani kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüğü devlete ait. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde şiddetin sorumlusu İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde devlet olacaktır.   * GREVIO’nun Ocak 2017’de hükümete ilettiği ve ülkelerin İstanbul Sözleşmesi bakımından durumlarını tespit etmeyi hedeflediği ilk değerlendirme döneminin anket formu 6 ana başlık içeriyor. Bu başlıklar; bütünleşik politika ve veri toplama, önleme, koruma ve destekleme, maddi hukuk, soruşturma, kovuşturma ve usul hukuku ile koruma tedbirleri ile göç ve iltica.