Hayatının en kötü ve en sevdiği fotoğraf karesi olarak kaldı 2018-07-19 09:02:07   İSTANBUL - Suruç Katliamı’nda kendisi gibi ağır yaralanan Gökçe Çetin'in elini tuttuğu fotoğraf karesi ile hafızalara kazınan Dr. Çağla Seven, çekilen o fotoğrafı hayatının en kötü anı olmasına rağmen çok sevdiğini belirterek, “Elini tutarak sakinleştirmek istedim. Çok dokunaklı, çok gerçek, çok acı” dedi.    Urfa'nın Suruç ilçesinde bulunan Amara Kültür Merkezi'nde, DAİŞ'ten temizlenen Kobanê'deki çocuklara oyuncak ve temel ihtiyaç malzemesi götürmek için toplanan 33 kişinin, canlı bomba saldırısıyla katledilmesinin üzerinden tam 3 yıl geçti. 33 kişinin yaşamını yitirdiği patlamada Dr. Çağla Seven, yaralı kurtulan onlarca kişiden biriydi. Karnından ve vücudunun birçok yerinden ağır yaralandığı halde yanında yaralı yatan Gökçe Çetin ile el ele tutuştuğu fotoğraf karesi katliamın vahşetini gözler önüne seren sembollerden biri olmuştu. Çağla, vahşetin içinde "ölürken bile insanlığını kaybetmeyen" duruşuyla hafızalara kazındı.     Katliamın yıldönümünde Çağla ile o günü ve sonrasında yaşananları konuştuk.    Katliamın yıldönümü ve anmalarda insanların yanlarında olduklarını hissetmeye ihtiyaç duyduklarını söyleyen Çağla, "Başka da dayanacak pek bir yanımız yok" dedi.   'Türkiye tarihi davaların karanlıkta bırakılmasıyla dolu'   Sivas Katliamı'nın karar duruşmasının bir dakika sürdüğünü hatırlatan Çağla, Suruç Davası'nda yaşanan sürece dikkat çekti. Türkiye tarihinin yaşanan katliamların karanlıkta bırakılmasıyla dolu olduğunu belirten Çağla, "Bu davanın bu kadar sonuçsuz olması adalet arayan aileler açısından daha fazla yaralayıcı bir hale geldi. Bize yapılan bu katliamı anlatmaktan geri durmayacağız, dava nereye giderse gitsin hakkımızı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz" diye konuştu.   Hayatının en kötü ve en sevdiği anı olarak kaldı     Patlamadan sonra arkadaşı Gökçe Çetin'in elini tutarken çekilen fotoğraf karesini hayatının en kötü anı olmasına rağmen çok sevdiğini dile getiren Çağla, fotoğrafın hikâyesini tamamlayamadığı kelimeler ve kesik soluklarla şöyle anlattı:   "O fotoğrafın insanlara iyi geldiğini, insanlığı, her şeyin bitmediğini, dayanışmayı gösterdiğini düşünüyorum. Gökçe ile otobüse binmeden önce tanışmıştık. Ben bebek bezi almıştım onları taşımama yardım ederken tanışmıştık. Hatta ben onu Meryem Uzerli'ye benzetmiştim. Yol boyu beraber türküler söyledik. Basın açıklaması yapılırken de yan yanaydık. Patlamadan sonra savrulduk zaten. Vücudumun her yerinden yara almıştım. Belki baygın kaldım kalmadım hatırlamıyorum ama kendime geldiğimde Gökçe'nin kanaması olduğunu gördüm. Bağırıyordu, çığlık çığlığa. Zaten karnımdan yaralandığımdan dolayı sesim çıkmıyordu. O yüzden Gökçe'nin elini tutarak sakinleştirmek istedim. O sırada da yardım istemek için diğer elimi de yukarı kaldırdım. O kaosta yardım alamayacağımızı anladığımda da elim yere düşmüş zaten. O sırada fotoğrafımız çekilmiş. Çok dokunaklı, çok gerçek, çok acı. Ölürken bile insanlığını kaybetmeyen insanlara, bu kadar insanlık dışı bir katliamın reva görülmesi, aralarına girerek silahsız insanları bir saniyede paramparça etmek… Bunların hepsi bir kitaba bile sığmayacak şeylerdir. Yaşadıklarımız ve orada ölen insanların hikâyeleri… Bizim dünyaya bakışımızı değiştirmek istememiz,  onların dünyayı bu kadar kötü bir gezegen haline getirmekteki ısrarlı ve bu kadar vahşi tavırları… Bunlar herhalde çok uzun hikâyeler…"   ‘Organizasyon açısından aynı’   Patlamada yaralandığı için katliamın çerçevesini ve ne yapıldığını tam olarak idrak edemediğini söyleyen Çağla, yoğun bakımdan çıktıktan sonra hasta yatağında izlediği 10 Ekim Katliamı sırasında hissettiklerini, "10 Ekim Katliamı’nı hasta yatağımdan izledim. Ve nasıl insanlık dışı bir saldırıya maruz kaldığımızı ben 10 Ekim'de öğrendim. Psikolojik çöküşüm de 10 Ekim'den sonra oldu. Her ikisi de katliamı organize edenler açısından hem dönemsel açıdan hem hedef edilen kitle açısından aynı organizasyon. Hiçbir farkı yok" diyerek anlattı.    ‘Türkiye tarihi hiçbir zaman yürekli davranamayacak’   20 Temmuz'u bir start olarak gören Çağla, "Nasıl ki bunları yapanların yanına kar kaldıysa ve mağdurlar hala adalet peşindeyse, nasıl ki Sivas Katliamı’nı, Maraş Katliamı’nı açıklamadılarsa, Türkiye tarihi bu durumu açıklamak konusunda da hiçbir zaman yürekli davranamayacak" ifadelerini kullandı.    'Her iki katliamda benzerdir'   Yaşanan katliamların halklar açısından çok açık saldırılar olduğunu ifade eden Çağla, yapılan katliamların benzer olduğunu ve aynı kişiler tarafından organize edildiğini söyleyerek, şu değerlendirmeyi yaptı: "Neyin neden yapıldığı, bugün neden bu patlamaların yapılmadığı, o gün neden bir kaos ortamının istendiğiyle vicdanı olan herkes kolayca yorumlayabilir diye düşünüyorum. Haberleri izlerken, satır aralarını okumak bile o dönemki siyasetin söylemlerine bakmak bile yeterli olabilir. Her iki katliamda çok benzerdir.   Suruç Katliamı’na gizlilik kararı koyan, bunun esaslı bir şekilde araştırılmasının önüne engel koyan herkes Ankara Katliamı’nın altına imzasını atmıştır. Barış çığlığına Türkiye'nin en ihtiyacı olduğu dönemde inisiyatif alarak oralara gelmiş ve tek istekleri insanların kardeşçe yaşaması olan insanlar, Türkiye'nin başkentinde o kadar güvenlik görevlisinin gözünün önünde paramparça edilebiliyor. Ardından uzun süre yerde can çekişirken polis saldırısına maruz kalabiliyor. Canlı insanın bile o sırada yaşamsal fonksiyonlarını riske atabilecek gaz bombasını o sırada son nefesini alan insanların üzerine atabildiler. Bunların hepsi kimlerin el ele vererek bu katliamları düzenlediğini apaçık gösteren şeyler. Siyasi bekaların pazarlığıydı bu. Topluma ölümle savaşı göstererek kendi siyasi bekalarını sağlama mücadelesiydi."   ‘Bu ülkeye bunu layık gördüler’   Suruç için adaletin herkes için adalet olduğunu vurgulayan Çağla, toplumun tüm kesiminin yargı kurumlarına güveninin kalmadığını söyledi. Yargı kurumlarının bağımsızlığının hiç bu kadar tehdit altında olmadığını kaydeden Çağla, "Dünya başka bir yere giderken Türkiye'nin bu kadar gericileştiği, bu kadar demokrasiden kopuk bir yönetim şekline girdiği bir süreç, bu topraklarda yaşayan herkes için bir kayıptır. Biz bu ülkenin aydınlık yüzleriydik. İstediğimiz bilimsel ve kardeşçe bir gelecek kurabilmekti. Bizi bu kadar düşman görenler cihatçılarla işbirliği yaparak bu toprakları kan gölüne çevirebildiler. Bu ülkeye bunu layık gördüler. Biz çok daha farklı bir ülke hayal ederek yola çıkmıştık. Onların hayal ettiğiyse bu kan gölüydü. Buradan da sadece halklar zararlı çıktı" ifadelerini kullandı.   'Biz onlar için oyuncak götüren çocuklardık, öyle kaldık…'   Çağla, son olarak birçok kesimden destek aldıklarını ve o insanlar sayesinde daha kolay toparlandıklarını belirterek, "Birçok kesimden destek aldık. Belki o insanlar olmasaydı bu kadar bile toparlayamazdık. Toplumda ciddi bir reaksiyon geliştiği için bizi 'terörist' olarak 'yaftalamaya' çalışanlara karşı toplum ikna olmadı. Biz onlar için oyuncak götüren çocuklardık, öyle kaldık... O yüzden o safsataların hiçbirini kazanamadılar. Anmalarda, yıldönümlerinde yanımızda olduklarını hissetmeye bir kez daha ihtiyacımız var. Başka da dayanacak pek bir yanımız yok açıkçası” dedi.