Devletlerin ulus stratejisi: Yemek aidiyeti 2018-05-19 09:03:00   Melike Aydın    İZMİR - Suriyeli mülteciler ve yiyecek mekânları üzerine çalışan mimar Ezgi Tuncay, iktidarların mültecilerle ilgili "belirsizlik politikası"na işaret etti. Yemeğin hem ulus devletler için hem de ulus kimliğini oluşturmak için verimli bir araç olduğunu belirten Ezgi, “Ulus devletler yemek üzerinden aidiyetler oluşturur, yani yemeği yeniden üretirler. Buda bir aidiyet ve yeni bir ulus oluşmasını sağlıyor" dedi.    Daha önce zorunlu göçün kentler üzerindeki etkileri üzerine araştırma yapan Kadir Has Üniversitesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Ezgi Tuncay, mültecilerin yemek kültürü üzerinden mekânları nasıl yeniden ürettiklerine dair çalışmalarda bulunuyor. İstanbul Fatih Mahallesi’nde yaptığı çalışmaları anlatan Ezgi, Suriyeli mültecilerin gittikleri kente yemek üzerinden yeni bir aidiyet oluşturmalarına rağmen hala savaş bittiğinde geri dönmeyi düşündüklerini aktardı. Bu durum da vatan sevgisi veya yurda geri dönme isteğinin ötesinde içinde bulundukları belirsizliğin önemli bir payı olduğunu söyledi. Müslüman bir ülkede daha rahat ettiklerini söylemelerinin yanıltıcı olduğunu ifade eden Ezgi, çalışma izinleri, oturma izinleri, kimlik haklarının olmamasının, hayatlarındaki sürekli belirsizlik hallerinin onların geri dönmelerine sebep olduğunu söyledi.   ‘İktidar istisnayı belirleyerek işe başlıyor’   Suriyeli mültecilerin, egemen iktidarın tanımladığı ulusun dışında kalan etnik yapıların, kadınların, LGBTİ ve engellilerin de içinde bulunduğu "istisna gruplarından" olduğunu belirten Ezgi, bu durumu da Georgia Kampnel’in kamp teorisi üzerinden şöyle anlattı: “İktidar bu istisna grubu belirlemekle başlıyor işe. Bir devletin veya iktidarın kurduğu koşullara göre yaşamayan, onun dışına çıkmaya çalışan her grup aslında istisnaya denk geliyor. Yürürlükte olan ve her şeye uyan bir ulus, bir de bu grubun içine giremeyen, temsil edilemeyen ya da aidiyet gösteremeyen gruplar oluyor. Egemen iktidar da önce bu istisnayı gruplandırıyor, o kararsızlık durumunu konumlandırıyor. Onu ne kadar belirsiz bir alanda tutarsa o kadar fazla kontrol edebilir. İstisna halinde tutuğu grubu yasadan dışlamış bulunuyor. Bu grubu dışarı ve içeri arasında tutup, hayvanla insan, medeniyetle barbarlık arasında tutup istediği zaman içeri istediği zaman dışarı çekme ihtimalini sağlamaya yarıyor bu. Bu şekilde hukuku korurken istisna grupları hukuksuz bırakıyor.”    ‘Yemek üzerinden aidiyet oluşturma’   Yemeğin hem ulus devletler için hem de ulus kimliğini oluşturmak için çok verimli bir araç olduğunu belirten Ezgi, “Ulus devletler yemek üzerinden aidiyetler oluşturur, hem de diasporada yemek üzerinden bir araya geldiğini de görürüz. Yani yemeği yeniden üretirler. Ülkelerindeki kendi biçimleriyle metot ve malzemelerle başka bir coğrafyada o yemeği yeniden ürettiklerini görürüz. O mekânlarda cemaat yani bir aidiyet oluşmasını da sağlıyor. Yeni bir ulus oluşmasını da sağlıyor” dedi.   ‘Kadınlar yine görünür değil’   Mültecilerin bir araya gelerek tanıştığı ve dayanıştığı bu mekânlarda kadınların görünmez olduğunu belirten Ezgi, “Bu mutfakta ne garson ne başka bir yerde kadınlar çalışıyor” diye belirtti. Kadınların görünür olduğu tek mekân olarak "Kadın kadına mülteci mutfağı" adını taşıyan Okmeydanı Dayanışma Derneği’nin katkılarıyla açılan kolektif bir işyeri olduğunu kaydeden Ezgi, 17 kadının evlerde ve dükkânda ürettikleri yiyecekleri çeşitli lokantalara, kafelere, marketlere sattığını aktardı. Ezgi, “Her ne kadar muğlak bir zeminde tutulsalar da kendi iktidarlarını da üretiyorlar. İktidar stratejisine karşı yeni taktikler geliştiriyorlar” diye konuştu.