Kadın mühendisler ‘erkeklik’ algısını yıkıyor 2018-04-27 13:52:42   HABER MERKEZİ - Türkiye'de kadın mühendisler, ayrımcılık, "yapamaz" algısı ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi durumlarla karşı karşıya kalsalar da "erkek işi" olarak görülen tabuları yıkmaya devam ediyor.    Türkiye'de kadın mühendislerin deneyimleri genel olarak işgücü piyasasında yer alan kadınların deneyimleri ile ortaklıklar taşıyor.  Mühendis kadınların durumuna bakıldığında ise, üniversite yıllarından itibaren cinsiyet eşitsizliğinin nasıl işlediğini görmek mümkün. Mühendislik bölümlerinde kadınlar hem öğrenci hem de öğretim üyesi olarak en düşük paya sahip. Bunun nedeni de bizi çocukluk dönemi sosyalizasyonuna geri götürüyor. Çünkü mühendislik eğitimi bu sosyalizasyonun devamı niteliğinde. Erkekler sert, rasyonel, duygulardan azade, matematikte iyi olarak düşünülürken; kadınlar ise duygusal, irrasyonel ve kırılgan olarak görülüyor.    Mühendislik erkek cinsiyet rolleri ile özdeşleştiriliyor   Erkeklerin akılcılıkla kadınların irrasyonellikle ilişkilendirilmesi pozitif bilimlerin erkek egemen bir alana dönüşmesine neden oluyor. Bu düşünce yapısı içerisinde bilgisayarcılar, bilim insanları ve erkekler sert, çocuklar, hemşireler ve kadınlar yumuşak olarak adlandırılıyor. Bilimin kendi içinde de bu ayrışma net olarak yer buluyor. Erkekler pozitif bilimlere daha yakın görülürken, kadınlar sosyal bilimlerde çalışmalar yapmaya daha uygun bulunuyor. Erkeklerin matematikle ilişkilendirilmesi, mühendisliğin de onlar için "doğal" bir seçim olduğu algısını getiriyor. Mühendislik mesleği erkek cinsiyet rolleri ile özdeşleştiriliyor. Mühendis problem çözen, makinelerle arası iyi olan anlamına geldiğinden erkeklere uygun görülüyor. Kadınların mühendisliği seçmesi ise matematikte ısrar etmeleri, onları destekleyen bir ailenin varlığı ya da rol model olarak görebilecekleri birileri varsa mümkün oluyor.    Eğitimde örtük ayrımcılık   Eğitimdeki ayrımcılık bazen de örtük olarak işliyor. Fırsat eşitliği çerçevesinde bakılacak olursa kadınlar istedikleri mühendislik bölümüne girebilirler. Ancak kadınlar belirli mühendislik programlarını daha fazla tercih ediyorlar. Erkek mühendislik alanları makine, inşaat, elektrik -elektronik, petrol ve metalürji iken, kadın mühendislik alanları gıda, kimya ve çevre mühendisliği olarak kategorize ediliyor.   Kadınlar yetersiz olarak algılanıyor   Eğitim süreci mesleki hayatta da deneyimlenen cinsiyet ayrımcılığının bir örneğini teşkil ediyor. Özellikle erkeklere daha uygun görülen mühendislik alanlarında kadınlar yetersiz olarak algılandığı için mühendislik bölümlerinde de hep göz önünde oluyorlar. En ufak bir hata "kadın işte" yaftasıyla nitelendirilmelerini getiriyor. Ya da başarıları "vay be, kadına bak" şaşkınlığını. Profesyonel kimlik, bu cinsiyetçi algı içerisinde yerle bir oluyor. Kadınlar birçok ayrımcılıkla mücadele ederek mezun olurlarken, onları iş hayatında bekleyen daha fazla ayrımcılık oluyor.    Maden mühendisliğinde kadınlar tercih edilmiyor   Maden mühendisliği gibi daha çok erkek işi olarak görülen mühendislik dalında kadınlar "uğursuzluk getirir" inancıyla tercih edilmiyor. Bu durumda daha çok yer üstünden ya da bürolardaki işlerde görevlendiriliyorlar. Yılda yaklaşık 80 kadın maden mühendisi olarak mezun olurken yalnızca yüzde 30'u işgücüne katılıyor. Yani iş arıyorlar ya da çalışıyorlar. Bu da  yüzde 70'in iş dahi aramadığını gösteriyor.    Cinsiyetçi sözlere maruz kalıyor   Bir kadın, inşaat mühendisiyse ve ofis yerine erkeklere ait olarak tanımlanan şantiyede çalışmayı göze alıyorsa karşılaşacağı ayrımcılığın derinliği dudak uçuklatıyor. Bir inşaat mühendisi kadın bir çalışana bir malzemeyi boşaltmaması gerektiğini söylediğinde, çalışanın verdiği cinsiyetçi sözlere maruz bırakılabiliyor.    Sürekli suçlu hissetme   Mühendislik alanlarında kadınlar ucuz iş gücü olarak görülüyor ve erkek meslektaşlarıyla aynı ücretleri alamıyor. Haneye ve çocuk bakımına dair sorumluluklar ya işten tamamen uzaklaşmalarına ya da çoğunlukla ofis işlerini tercih etmelerine neden oluyor. Alanda çalışmayı diretenler ise evliliklerinin bitmesini ya da çocuklarına yeterince zaman ayırmadıkları için kendilerini sürekli suçlu hissetmeyi göğüslemek durumunda kalıyor.    Kaynak: Çatlak Zemin