Gazetecilik üzerine ‘Kadınca’ bir sohbet 2018-04-08 09:04:57   Evrim Kepenek     İSTANBUL - Kadınların ve kadın gazetecilerin hayatlarının en yakın tanığı ve bizzat yaşayanı o. Duygu Asena ile "Kadınca"yı çıkaran Seda Kaya Güler, 8 kitabın sahibi, çok sayıda derginin yöneticisi oldu. Sahadan editörlüğe 36 yılda deneyimlediklerini Seda ile kadınca konuştuk.   Türkiye Gazeteciler Sendika (TGS) Kadın ve LGBTİ Komisyonu'nun medyada kadına yönelik ayrımcılığı gözler önüne serdiği raporun canlı bir tanığı gibi gazeteci Seda Kaya Güler. Tam 36 yıldır aktif gazetecilik yapan Seda, erkek egemen medyada yöneticilik yapan nadir kadınlardan. Türkiye feminist basınında önemli yer tutan 'Kadınca'yı yaklaşık 7 yıl boyunca Duygu Asena ile birlikte yöneten Seda, bugünlerde 9'uncu kitabı için çalışıyor. "Medyamız erkek" diyen Seda, "Kadınlara belli bir yaştan sonra ihtiyaç duymuyorlar. Erkekler belli bir yaşa gelince onu yine de kendi aralarında meslekte tutmaya çalışıyorlar. O'na danışmanlık veriyorlar vs. Ama kadınlar için kocası vardır ona bakar vs deyip medya alanının dışına atıyorlar" diyor.    Yüzlerce kadının gazetecinin mesleğin dışına itildiğini anlatan Seda, "Türkiye'de özgürlük olmadığı için gazetecilik yapabilecek bir alan da yok" demeyi de ihmal etmiyor. Seda ile Türkiye'de kadın gazeteci olmanın sadece kötü değil iyi yanlarını da konuştuk.    Sizin gazeteci olma hikayenizi merak ediyoruz....   Kendimi bildiğim andan itibaren gazeteci olmak istedim. Annem ve babam gazete okuyan insanlardı ve evimize her gün gazete girerdi. Gazete ile hep haşır neşirdim. O dönemler İzmir'de, marketlerde gazete satılmazdı, gazeteci çocuklar, evlerin balkonlarından pencerelerinden gazeteleri atardı. Satışı bu şekilde yapılırdı gazetelerin. Biz de ablamla gazeteyi kapma yarışı yapardık. Ben o gazetede yazılanları okur, takip eder, ben de oradaki gazeteciler gibi 'dünyayı gezeceğim, röportaj yapacağım' diye düşünürdüm. Onlar gibi 'gazeteci olacağım' derdim. Hatta bütün okul yıllıklarımda okul arkadaşlarımı vurguladığı şeydir bu. Hatta radyoda spor anlatan spor spikeri olma hayalim de vardı gazeteciliğin yanında. Üniversiteye gireceğim yıl tercihlerimde ailem hukuk, tıp falan yazmış ben de gazetecilik istiyorum. Sonra kendi istediğim bölümleri yazdım ve gazetecilik ile arkeolojiyi eklettik listeye, onların yazdıklarını sildirdim. O yıl Marmara Üniversitesi Gazetecilik bölümünü kazandım, okumaya başladım.    'Okul hayal kırıklığı oldu'   İletişim Fakültesi'nin sizin gazeteciliğinizde etkisi ne oldu?   Okul hayal kırıklığı oldu benim için. Farklı bir üniversite bekliyordum. Sosyalleşme, kültür, siyaset gibi şeyleri öğrendiğimiz ancak gazeteciliği öğrenemediğimiz bir yerdi. Uygulama dersleri yoktu çünkü. Hocalarıma çalışmak istediğimi söyledim. Gazetede iş bulamadık ama o dönem için oldukça iyi sayılabilecek İTÜ Maçka binasında rektör sekreterliğinde çalışmaya başladım. Tam 2 buçuk yıl sürdü bu. Okul bitti ben halen orada çalışıyorum. Memurluk çok kötü bir şey sizi tembelliğe alıştırıyor. Kendime bir baktım 'ben ne yapıyorum' dedim. Çünkü ben gazetecilik yapmak için buraya gelmiştim, oysa şimdi bir memurdum sabah 8 akşam 6 çalışmak dışında bir şey yapmıyordum. 'Peki ben nasıl gazetecilik yapacağım' bunu düşünmeye başladım.    'Duygu Asena ile çok güzel işler yaptık'   Nasıl bir çözüm buldunuz?   Bütün gazetelerin kapısını çaldım, spor servislerine gittim. Spor servislerine başvurduğumda dalga geçtiler 'Sen, soyunma odasına giremezsin ne spor gazeteciliği?' dediler. Diğer gazeteler de 'seni ararız' diyorlar ancak kimsenin aradığı yok. Tabi ki torpilim yok, tanıdığım yok. Her gün basın kurumlarına gidip insanlarla görüşmeye çalışıyorum. Sonra bir gün elime 'Kadınca' dergisi geçti ve hayatımın dönüm noktası oldu. 'Bu dergide çalışmak istiyorum' dedim. Bıkıp usanmadan, her gün Maçka'dan Cağaloğlu'na giderek Duygu Asena'ya başvuru yaptım. Her gün gidip, 'Bunu nasıl yapıyorsunuz?', 'Kapağı nasıl seçiyorsunuz?' diye soruyordum. O kadar inat ettim ki, 3-4 ay sonra Duygu bana bir çeviri işi verdi, metni çevirdim. Bir süre böyle devam ettik. Aylar sonra bana 'Yarın gel başla' dedi.    O günden sonra Duygu Asena'nın 7 yıl boyunca, asistanı, muhabiri, çevirmeni, yardımcısı oldum.  Duygu ile çok güzel işler yaptık.    Sonra...   Dergi ile yollar ayrıldı. Benim 'Erkekçe' dergisine geçmem istendi. Ben 'asla' dedim. 'Feminist bir kadınım ne işim var öyle bir yerde' diye düşünüyordum. Bana bu işi önerenler 'gel dergiyi değiştir, feminist bakış açısı ile yap' dediler. Sabah Gazetesi'nin en popüler olduğu dönemler. O dönem onların ekler grubunun başında buldum kendimi. Ama ben dergi çıkarmak istiyorum. Israr edince, 'bu alanı boşlamadan dergi çıkar' dediler. O dönemin en çok satan dergilerini çıkardık. Yüz binleri buluyordu.    Örnek verir misiniz?    Mesela yemek dergisi çıkarıyorlar gazeteler ama yemekler hep yabancı bizim kadınlar uygulayamıyor.   Yemek ekleri hazırladık. Yemek yazacak kadın yok. Baktım yemek fotoğrafı çekecek kadın fotoğrafçı da yok. Bir gazete yemek yarışması düzenlemişti. O yarışmada birinci olan kadını buldum. İkna ettim bize yazması için. 'Yazamam' dedi 'biz düzeltiriz sen yaz' dedim. O kadın Emine Beder'di. 'Sofra Dergisi'ni kurdum yemek fotoğrafçılığı diye bir alan açtık kadın fotoğrafçılara çektirdim yemeklerin fotoğraflarını. Sofra Dergisi bütün yayınevlerinin yemek blogerlerinin annesidir. Sofra yüzbinler sattı.  Sabah'ın el değiştirmesi ile de benim de gazetecilik yaşantım değişti. Sabah el değiştirince biz de oralardan çıkarıldık.    'Türkiye'de artık gazetecilik yapılamıyor'   Yıllarca çalışan bir kadın olarak işsiz kalınca ne yaptınız?   Kendimi şarj ettim. Deli gibi çalışınca kendime zaman ayıramıyor,  kitap okuyamıyorsunuz. 5 -6 ay hiçbir şey yapmadan, dinlendim. Kendime geldiğimde hiç televizyon alanını denemediğimi fark ettim. Teklifler, öneriler geliyordu ancak yoğunluktan istememiştim.  O zaman şimdi televizyon deneyeyim dedim. tv8'e başladım. Haber programı içinde köşe yazısı gibi görüntülü 15-20 dakikalık bir bölüm hazırlıyordum. Körfez Savaşı başlamıştı o dönem ayrıldım programlara ara verdim. İlk kitabım o dönemlerde çıktı şimdi, 9'uncusunu yazıyorum. Çünkü artık Türkiye'de gazetecilik yapılamıyor.    'Belli bir yaşa gelince kadınlar medya alanından itiliyor'   Neden yapılamıyor?     Çünkü çok baskı var, hiçbir şeyin özgürlüğü kalmadı. Gazetecilik için dahi özgürlük yok. En ufak bir muhalif ses tutuklanıyor. Gazetecilik ve gazetecilerin çok zor dönemden geçtiğini düşünüyorum.  Bir yıl öncesine kadar Yeni Asır'da yazıyordum, Türkiye'nin en eski gazetesidir Yen Asır. Önemli bir gazete de. 14 yıldır köşe yazdığım gazetedir. El değiştirince, sekreter aradı ve 'Artık yazmayın' dedi. Bu kadar. zaten benim çizgim belli. Her şey muhafazakarlaşıyor gazetecilik de öyle. 'Belli ki bu alanda bana bir süre iş yok' dedim ve kitap yazmaya yoğunlaştım. Belli yaş alınca kadınlar medya alanından itiliyor.    'Hayatın her alanı eril'   Medya alanından itilme durumu erkekler için de geçerli mi?   Erkekler belli bir yaşa gelince yine mesleğin içinde tutuluyor. Erkek bir medyamız var. Sadece medya erkek değil hayatın her alanında erillik çok yoğun. Devlet eril bir kere, erkek. Onlara ya danışmanlık ya koordinatörlük müdürlük vs. veriliyor. Kadınlar için durum böyle değil. Kadın belli yaşa gelince kocası var ona bakar vs . diye düşünülüp, yıllardır verdiği emekler göz ardı edilip bir şekilde medya alanının dışına itilmek isteniyor. Oysa kadının da en verimli olduğu dönemler ama medya kadını sadece sahada kullanabildiğinde tercih ediyor. Sonrasında tecrübesinden yararlanmak yerine alan dışına atıyor. Zaten sahada muhabirlik de kalmadı, herkes bir anda editör olmak istiyor. Muhabirken 2 bin lira alan editörken 4 bin alıyor oysa gazetecilik saha işidir. İnsanlar da koşullarına göre hareket ediyor. Oysa yurt dışında öyle değil.   Ben bu meslekte yöneticilik yapabilmiş şanslı kadınlardanım, bu meslekte artık kadın yönetici, karar verici konumda kimseyi göremiyorsunuz, gördükleriniz de kadın bilinci olan kadınlar değil. Bu durum da habere, yayın politikasına her şeye yansıyor. Kadının özne olmadığı bir medya ortaya çıkıyor.    'Yaptıklarımız o döneme göre devrimdi'   Bu sorunun çözümü nedir?   Kadınların nesneleştirildiği dilin ve yayıncılığın biran önce arkada bırakılması ve kadının özne olduğu alanlar açılmalı. Bunları da ancak sizin gibi kadın haberciliği yapan yerler yapabilir, bunun öncüsü olabilir. Bizim yaptığımız işler o döneme göre bir devrimdi. Sizler de bu kadar baskı yaşamanıza rağmen yayıncılığını sürdürüyorsunuz, bu da bir devrim. Erkeklerin tekelinde olan bir medya alanı var ve oralarda kadın bakış açısını yaymak önemli bir şey. Erkek tekeli ile her zaman mücadele etmek zorundayız. Kadın gazeteciler olarak, birbirimizle her zaman dayanışma içinde olmalıyız. Kadın arkadaşlarımızı her alanda desteklemeliyiz.