‘Su katılmamış ırkçılık’ın 22 yıllık hafızası: Bir ailenin bitmeyen direnişi 2025-12-07 09:04:31       ESKİŞEHİR - “Köyümüz yıkıldı, göç etmek zorunda kaldık” diyen Fedila Güngürür, Biçer Köyü’nde yıllardır maruz kaldıkları ayrımcılığa rağmen kimliklerinden vazgeçmediklerini vurguladı: “Sırf Kürt olduğumuz için bize zulmettiler. Ama biz dilimize sahip çıktık, çıkmaya da devam ediyoruz.”   1980-1990’lı yıllarda Kürdistan’ın birçok köyünde devletin zorla dayattığı koruculuk sistemini kabul etmeyen yüzlerce aile, köylerini terk ederek Türkiye'nin metropol kentlerine göç etmek zorunda kaldı. Bunlardan biri de  Mêrdîn’in Derîk ilçesine bağlı Dimirlî köyünde koruculuk dayatmasına karşı ilk olarak Vêranşar’a (Viranşehir) göç eden bir ailenin hikayesi. Ancak burada da ekonomik zorluklarla başa çıkmak zorunda kalan aile, geçimlerini sağlamak amacıyla yaz aylarında çalışmak için Eskişehir’in Sivrihisar ilçesine bağlı Biçer Köyü’ne gitti ve zamanla buraya yerleşti. Ancak göç ettikleri Biçer Köyü’nde de köylülerin ırkçı tutumlarıyla karşılaştılar; adeta bir ambargo uygulanarak köyü terk etmeleri için üzerlerinde yoğun baskı kuruldu.   ‘Su katılmamış ırkçılığın’ 22 yıllık hafızası   1980’li yıllarda Mêrdîn’de devletin yürüttüğü imha ve inkâr politikalarıyla köyü yerle bir edilen bir ailenin hikâyesi, bugün hâlâ süren asimilasyon ve ayrımcılığa karşı verilen direnişin sessiz ama sarsıcı bir tanıklığına dönüşüyor. Onlarca yıl önce yerinden edilen bu aile, karşılaştıkları tüm baskılara rağmen kimliklerinden vazgeçmeden yaşamlarını yeniden inşa etmenin mücadelesini veriyor.   Misafiri olduğum evde anlatılan her kelime, hafızaya kazınmış bir yara gibi. Ailenin Biçer Köyü’ne uzanan göç hikâyesi yalnızca yer değiştirmeyi değil, aynı zamanda zorla unut(tur)ulmak istenen bir dilin, bir kimliğin direnişini de taşıyor. Sohbet sırasında gösterilen sararmış bir gazete kupürü, yaşananların zamana direnen tanığıydı. 2003 yılında Evrensel Gazetesi'nde yayımlanan “Su Katılmamış Irkçılık” başlıklı haber, sadece bir medya arşivi değil; bu ailenin maruz kaldığı ırkçı dışlanmanın belgelenmiş itirafıydı adeta. 22 yıl önce kaleme alınan bu haber, Biçer Köyü’nde sistematik bir şekilde uygulanan dışlama, ambargo ve nefret dilinin çarpıcı bir ifşasıydı. Ancak daha çarpıcı olan, tüm bu baskılara rağmen ailenin Kürtçe konuşmaya devam etmesi, çocuklarına Kürt kültürünü öğretmesi, geleneklerini yaşatmasıydı. Bu sessiz direniş, yalnızca bir kimliğin değil; hafızanın, onurun ve varoluşun da ısrarlı bir savunusuydu. Fedila Güngürür, 6 çocuğu, eşi ve kayınının ailesiyle birlikte göç sürecini anlattı.     ‘Köylere baskın yapılıyordu insanları götürüp işkence ediyorlardı’   25 yıl önce Biçer Köyü’ne geldiklerini söyleyen Fedila Güngürür: “Köyümüz yıkıldı, mağdur olduk. Sonra buraya geldik ve geri dönmedik. Geldiğimde altı çocuğum vardı, burada da iki çocuğum oldu. Köylere baskın yapıyorlardı. İnsanları köyden alıp işkence etmek için götürüyorlardı. Haksızlık yapıyorlardı, insanları cezaevine atıyorlardı. Köye her gün askerler geliyordu. Köyü yıktılar, biz de oradan çıkmak zorunda kaldık. Sonra köyden Vêranşar’a geçtik. Orada da ekonomik olarak zorlanıyorduk. Buraya çalışmaya geliyorduk, sonra da dönmedik; yerleştik” dedi.     ‘9 yıl boyunca ne su verdiler ne de elektrik’   Fedila Güngürür, sadece kendi ailesi ve kayınının ailesiyle birlikte Vêranşar’dan bu köye geldiklerini kaydetti.  Fedila Güngürür, burada yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “Köylüler, bizim iş yaptığımızı gördüklerinde engel olmaya çalışıyorlardı. Çevreye, ‘Bunlar Kürt, iş vermeyin’ diyorlardı. Çocuklarımızı bakkala gönderdiğimizde dövüp geri gönderiyorlardı. ‘Sizi istemiyoruz’ diyorlardı. Gecekondu gibi bir ev yaptık. Askerler sürekli gelip ‘yıkacaksınız’ diyorlardı. En son biz yıktık, çadır yapıp oraya geçtik. Okul servisinin olduğumuz yere gelmesine izin vermiyorlardı. Yolları yapmıyorlardı. 9 yıl boyunca ne elektrik ne de su verdiler.”   Asker baskısı    Çadırda yaşadıkları zorlukların yanında sabah işe gittiğini söyleyen Fedila Güngürür, şöyle devam etti: “Sabah işe gidiyordum, çocukların başını yıkamak için suyu bidonlarla taşıyorduk. Elbiseleri elde yıkıyordum. Akşam ekmek yapıyorduk, çok zordu. 9 yıl elektriksiz kaldık. Daha sonra çalışıp kendi imkânlarımızla trafo aldık. Akşam askerler yine geliyordu. Sürekli, ‘Niye buradasınız?’ diyorlardı. Saat fark etmiyordu; gece 12’de, 3’te bile geliyorlardı. Burada çalıştığımızı ne kadar söylesek de sürekli geliyorlardı.”   ’25 yıldır buradayız hala aynı şekilde devam ediyor’   Fedila Güngürür, okul servisinin köye geldiğini ama çocuklarını almak için bulundukları yere gelmediğini kaydetti. Fedila Güngürür, “Köyle bulunduğumuz yerin bağlantısını sağlayacak yolu yapmıyorlardı. Çocuklar yürüyerek okula gidip geliyordu. Yağmur da yağsa, kar da yağsa, çamur da olsa çocuklarımız buradan köye kadar yürüyordu. Bazen servise yetişemeyip eve geri dönüyorlardı. Köylüler, ‘Siz Kürtsünüz, buradan gidin’ diyorlardı. Biz de onlara ‘gitmeyeceğiz’ diyorduk. Bu baskılar yıllarca sürdü. 25 yıldır buradayız; hâlâ aynı şekilde devam ediyor. Köylülerle aramızda hâlâ mesafe var. Dükkanlara dahi çok gitmiyoruz. İhtiyaçlarımızı şehir merkezinden alıyoruz” diye belirtti.     ‘Askerler de köylülere destek veriyordu’   O dönem eşinin keçileri otlatmaya götürdüğü bir gün, altmışa yakın köylünün traktörle, hayvanları otlattığı dağlık alana gittiklerini söyleyen Fedila Güngürür, o güne dair şunları anlatıyor: “Askerler de bulunduğumuz yere gelmişti. O dönem burada sadece iki aileydik. Köylülerin hepsi, eşimin tek başına olduğunu bilip dövmeye gitmişti. ‘Buradan gideceksiniz, sizi istemiyoruz’ demişlerdi. Askerler de gelip, ‘Köylüler geldi, hayvanlarınızı toplayın, buradan gidin’ demişti. Köylüler bize karıştığında askerler ses etmiyordu, onlara bir şey demiyorlardı. Yani askerler de köylülere destek veriyordu. Çalışıp biraz para topladık, ev yapmak için arazi almak istedik. Ama köylüler, araziyi alacağımız kişiyle konuşup engel oldular. ‘Kürtlere arazi vermeyin’ diyorlardı. Sonra arazi sahibi, arsayı başkasına sattı.”   Kürt olduğumuz için...   Her gün sabahın beşinde kalktığını anlatan Fedila Güngürür, “Çocuklarım küçüktü. Ekmek yapmak gerekiyordu. Akşamdan hamur yoğuruyordum, sabah kalkıp pişiriyordum. Çocuklarımı okula gönderiyordum, sonra da işe gidiyordum. Akşama kadar işteydim. Sonra eve gelip çocukların başını yıkıyordum, elbiseleri elde yıkıyordum. Yemek yapana kadar bazı çocuklar aç uyuyakalıyordu, yetişemiyordum. O kadar zorluğun içinde, Kürt olduğumuz için köylüler bize ne su ne de elektrik veriyordu. Mataralarla su çekiyorduk. Ateş yakıp yemek yapıyorduk. Odun için yukarı taraflara gidiyorduk. Arabamız yoktu; odunları sırtımızda getiriyorduk. Suyu ısıtmak, yemek yapmak için hep odun taşıyorduk. Bazen çocuklara okul harçlığı bile veremiyorduk” sözlerini kullandı.    ‘O kadar zulme rağmen dilimizi konuştuk’   “Köyümüz yıkıldığı için buralara geldik” diyen Fedila Güngürür, burada da çok zorluk yaşadıklarını dile getirerek,  “Köylüler bizi kabul etmiyordu. Sadece Kürt olduğumuz için o zulmü, haksızlığı bize yapıyorlardı. O kadar baskıya rağmen işimize gidip geldik, dilimizi konuştuk. Hiçbir şeyi onlar gibi yapmadık. Kendi değerlerimize bağlıydık. Onlar da bizden bu yüzden nefret ediyordu. Köye, bakkala gitmemizi istemiyorlardı. Bize bakışları hâlâ değişmedi. Eskisi gibi doğrudan zulüm etmiyorlar ama biz de onların olduğu tarafa gitmiyoruz. Mesela bir taziyemiz olsa gelmiyorlar, biz de gitmiyoruz. Hâlâ bizi kabul etmiyorlar.”   ‘Sözümüze, dilimize sahip çıkıyoruz’   “Türkler artık haksızlık yapmasın” diye devam eden Fedila Güngürür, yapılanların doğru olmadığını kaydetti. Fedila Güngürür, “Herkes kendi işine bakmalı. Onlar için ne geçerliyse, bizim için de o geçerli. Kürtlerin işine karışmamalılar. Dilimizi konuşuyoruz, çocuklarımızla Türkçe konuşmuyoruz. Sözümüze, dilimize sahip çıkıyoruz. Kürt olduğumuz için bize zulüm ediyorlardı ama biz hâlâ dilimize sahip çıkıyoruz. Çocuklarımızla Kürtçe konuşuyoruz. Mardin’de nasıl yaşıyorsak burada da öyle yaşıyoruz. Yıllardır Türklerin içinde yaşıyoruz ama kendimiz gibiyiz. Kendi gelenek ve değerlerimizle yaşıyoruz. Çocuklarımız okul çağına gelene kadar Türkçe bilmiyor. Kendi köyümüzde nasılsak, burada da öyle yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.    ‘Dilimizle kendimizi ifade etmek istiyoruz’   Nereye gitse Kürtçe konuştuğunu belirten Fedila Güngürür, “Şehre gittiğimde, doktora gittiğimde Kürtçe konuşuyorum. Kürtçe derdimi anlatıyorum ama doktor anlamıyor. Ben de Türkçe bilmediğimi söylüyorum. Elbette Kürtçe hizmet almak istiyoruz. Doktora gittiğimizde bile anlaşabilmek istiyoruz. Mesela Suriyeliler için tercüman var ama bizim için yok. Şu anda doktora gitsem derdimi anlatamam. Biz de istiyoruz ki dilimizle kendimizi ifade edelim. Biz barış istiyoruz. Em ji dixwazin em xwediyê zimanê xwe bin. Biz çok zulüm gördük ama bizden sonrakiler görmesin. Onlar da bizim yaşadıklarımızı yaşamasın. Bu yüzden barış olsun istiyoruz. Bizim de haklarımız tanınsın, verilsin” sözlerini kullandı.