Barış için yeni bir yaşamın inşası mümkün mü? 2025-08-28 09:06:03     HABER MERKEZİ – Abdullah Öcalan, İmralı’da kaleme aldığı savunmalarında barışın yalnızca silahların susması değil, halkların özgürlük ve eşitlik temelinde yeni bir demokratik yaşam inşası olduğunu vurguluyor. 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle Abdullah Öcalan’ın barışa dair sözleri yeniden gündeme taşınıyor.   İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı gün olarak tarihe geçen 1 Eylül, milyonlarca insanın yaşamını yitirdiği büyük bir yıkımın ardından “Dünya Barış Günü” ilan edildi. O tarihten bu yana 1 Eylül, savaşların yarattığı acıları hatırlatmanın yanı sıra, halkların özgürlük, eşitlik ve barış içinde yaşama talebinin simgesi haline geldi. Dünyanın dört bir yanında barış için yükselen sesler, sadece silahların susmasını değil; aynı zamanda halkların kendi kimlikleriyle, eşit ve özgür bir yaşam kurmasını hedefliyor. Türkiye ve Kürdistan’da da bu gün, yıllardır demokrasi ve çözüm arayışlarının güçlü bir hafızasıyla karşılanıyor.   1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı savunmalarında barışa dair değerlendirmelerden bazılarını derledik.   ‘Beklenen barış ve demokratik çözüm zemini gerçekleşmedi’   Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Kürt sorununda çözümsüzlüğün hegemonik sistemin bir tercihi olduğunu vurgulayan Abdullah Öcalan, “Önümüzdeki aşamada TC tam bir yol ayrımıyla karşı karşıya gelecektir. (...) Daha başlangıçta içine girilmesi gereken demokratik cumhuriyet yolu, önümüzdeki aşamada toplumsal barışın ve sorunların çözümünün yegâne yoludur” diyor.    ‘Kalıcı barış için demokratik özerklik’   Barışın yalnızca çatışmasızlık değil, yeni bir demokratik cumhuriyet anlayışıyla mümkün olacağını dile getiren Abdullah Öcalan, bu durumu şöyle ifade ediyor: “İktidar, devlet ve demokratik özerklik ilişkilerinde çözülmesi gereken temel problem, aralarındaki farklılıkları nasıl koruyup düzenleyebilecekleri hususudur; bir anlamda da toplumsal barış sorununu nasıl çözebilecekleridir. (...) Demokratik özerklik çözümü bu devleşmiş yapılarla iki tür yöntemle baş edebilir: Devrimci ve reformcu yöntemler. (...) Çıkarılması gereken sonuç, hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, asıl olanın demokratik modernite sistemini geliştirecek kurumsal ve anlaksal seçenekleri sürekli gündemleştirmek ve uygulamak olduğudur.”   ‘Toplumların demokratikleşmesi barışın temeli’   Savaşsız ve özgür bir toplumsal sistemin ancak demokratik siyasetin güçlenmesiyle mümkün olduğunu kaydeden Abdullah Öcalan şunları belirtiyor: “Her iki modernite sisteminin belki de yüzlerce yıl bir arada yaşamak durumunda kalacaklarını kestirip, hem tikel ulus-devlet bünyesinde hem de evrensel ulus-üstü sistem içinde demokratik anayasal çözümler geliştirerek kendi aralarındaki ilişki ve çelişkileri aşmaları daha güçlü bir olasılıktır. Bu yönlü bir gelişme olumsuz geçmişi olumlu geleceğe taşıyabilir.”   ‘Barış için kadın özgürlüğü ve toplumsal vicdan şarttır’   Abdullah Öcalan, kadın özgürlüğünü barışın en temel dayanaklarından biri olarak tanımlıyor ve sözlerine şunu ekliyor: “Öncelikle kadını tanımlamak ve toplumsal yaşam içindeki rolünü belirlemek doğru yaşam için esastır. (...) Erkek zorbaca ve yok edici gücüyle kadın şahsında aslında yaşama saldırmaktadır. Toplumsal egemen olarak erkeğin yaşama düşmanlığı ve yok ediciliği, yaşadığı toplumsal gerçeklikle yakından bağlantılıdır.”   27 Şubat çağrısından bugüne barış arayışları   Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”, Türkiye ve Kürdistan’da yeniden çözüm tartışmalarını gündeme taşıdı. Bu çağrısında Abdullah Öcalan, sadece silahların susmasını değil; demokratik siyasetin işletilmesini, halkların eşitlik ve özgürlük temelinde yeniden ortak bir toplumsal sözleşme kurulmasını istiyor. Abdullah Öcalan’a göre, demokratik toplumun inşası aynı zamanda gerçek barışın da inşası anlamına geliyor.   27 Şubat çağrısı sonrasında, özellikle toplumsal muhalefet ve demokratik kurumlarda barış tartışmaları daha görünür hale geldi. Kadın hareketleri, emek örgütleri ve sivil toplum, bu çağrının toplumun bütün kesimlerine yönelik olduğunu vurgulayarak, barışın yalnızca siyasal aktörlerin müzakereleriyle değil, halkların ortak vicdanı ve mücadelesiyle mümkün olacağını dile getiriyor.   Barış vurgusunun güncel önemi   Bugün gelinen noktada, savaş ve çatışma politikalarının ağır bedelleri karşısında Abdullah Öcalan’ın çağrıları yeniden hatırlatılıyor. 27 Şubat’tan itibaren yükselen bu barış gündemi, 1 Eylül Dünya Barış Günü ile birleştiğinde güçlü bir anlam kazanıyor. Abdullah Öcalan’ın hem İmralı savunmalarında hem de yaptığı son çağrılarda altını çizdiği temel nokta aynıydı: barış, demokratik siyasetin ve halkların özgür iradesinin hâkim olduğu bir yaşam biçimiydi.   Bu çerçevede 1 Eylül, yalnızca tarihsel bir hafıza günü değil; aynı zamanda halkların önünde duran yeni bir demokratik toplum inşası için güncel bir hatırlatma işlevi görüyor.