Döne Gevher: Barış, emeğimizin bir parçası 2025-08-03 09:06:05   Melek Avcı   ANKARA - KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher, kadın emeğinden barış bütçesine, yerel örgütlenmeden kadınların Meclis önünde yaptıkları “sorumluluk” çağrısına  kadar barış mücadelesinin çoklu boyutlarına değinerek, “Barış emeğimizin bir parçası” dedi.    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısından birkaç gün önce kurulan Barış için Kadın İnisiyatifi, her alanda çağrıya yanıt olmak, barış ve demokratik bir toplum inşa edebilmek için çalışmalarını sürdürüyor. Bu çalışmalarla girilmedik mahalle, sokak bırakmayan kadınlar; emek, kadın, kültür, ekoloji gibi her alanda barışı örgütlüyor.   İnisiyatifte yer alan Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) Kadın Sekreteri Döne Gevher, kadınların ve emekçilerin neden barışa ihtiyacı olduğunu anlattı.    ‘Birçok ilde inisiyatifin yerelleri oluştu’   1 Ekim sürecinin başlamasıyla birlikte en hızlı ve örgütlü davranan kesimini kadınlar olduğu ifade eden Döne Gevher, kadınlar olarak oldukça öngörülü yaklaştıklarını belirtti. Bunun sonucunda 27 Şubat Çağrısı’ndan sadece birkaç gün önce Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi’ni oluşturduklarını belirten Döne Gevher, “Savaşın ve çatışma ortamının kadın emeğine, kadın bedenine, bütün toplumsal yaşama yansımaları üzerinden yürüttüğümüz tartışmalar sonrası bir sonuç çıkaralım ve harekete geçeceğimiz, pratik anlamda süreci öreceğimiz bir ağa dönüşsün dedik. İnisiyatifi genişletmek üzerinden devam eden illerde buluşmalar oldu ve bu buluşmalar başka bir seyre dönüştü. Şimdi birçok kentte Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatiflerinin yerelleri oluştu, oluşmayan yerellere dair planlamalarımız ve tartışmalarımız var” diye belirtti.   Zamana yayılan bir süreç var tespiti yapıldı   “Barışın toplumsallaşması sürecinde kadının toplumsal anlamdaki en güçlü ayaklardan biri olarak, sürecin öncülüğünü ve birleştirici gücünü yürütmesi gerektiğini düşünüyoruz” diyen Döne Gevher, inisiyatif olarak önce üç acil taleple çıktıklarını hatırlattı; kayyım uygulamaları, siyasi tutsaklara özgürlük ve kadınların siyasete aktif katılımını bu taleplerdi. Döne Gevher, “Toplumun genel ihtiyaçlarını da karşılayan taleplerdi. O talepleri kamuoyuyla paylaştık. Bu kamuoyuyla paylaştığımız talepler üzerinden de yerellerde buluşmalar, açıklamalar gerçekleştirdik. Bir taraftan da barış nedir, şimdiye kadar ki dünya deneyimleri bize ne söylemiş, geldiği aşama neresi ve bu süreçlerde kadınlar ne kadar yer alabilmiş, kadınların yer alabilmesi için mekanizmalar nasıl işletilebilir gibi konular gündemlerimiz arasındaydı. Bununla ilgili kadın eksenli çalışma yürüten kadın akademisyen arkadaşlarımızla da söyleşiler yaptık. Dedik ki tamam bunları söylüyoruz ama bunları nereye söylüyoruz? Başka bir şey var, bir muhataplık var. Sürekli devam eden Mecliste bir komisyon söylemi var ama komisyona dair de bir adım yok. Pratikleşmesi, hızlanması, bunun alt komisyonlarının oluşması, zamana yayılan, ertelenen bir süreç var” dedi.    ‘Amalara fakatlara rağmen kadınlar süreci tartışıyor’   Bu ertelemenin barış süreçlerini en çok etkileyen ve barış süreçlerinde gelişebilecek yol kazalarını da beraberinde getirebilen süreçler olduğunu dünya barış deneyimlerinden bildiklerini ifade eden Döne Gevher, Meclisi göreve çağırmak için yaptıkları 8 Temmuz Eylemine değindi. Döne Gevher şunları belirtti: “Bu eylemi  ‘kadınlar barışta ısrarcı Meclis göreve' diyerek yaptık. Hem barış ısrarımızı vurguladık hem de bir taraftan da Meclisin zamana yaymaktan çok süreci hızlandıran, pratikleştiren ve bu sürecin yine bir parçası olarak kadın iradesini gören yerde olması adına Meclis önünde bir eylem gerçekleştirdik. Benim açımdan şu önemliydi, Meclis önüne gitmeden önce mahallelerde bildiriler dağıttık, mahallelerde kadınlarla buluştuk ve buluşmalarımızda şunu fark ettik. Kutuplaştırma dili ne kadar keskinleştirirse, o kutuplaşmanın saldırıya dönme hali oluşabiliyor. Ama kutuplaşma dilinin geri çekildiği süreçlerde de söylediğin söz karşı taraftan dinlenebiliyor. Bunu 2011-2015 sürecinde de yaşamıştık. Yani 7 Haziran'a kadar ki süreç içerisinde yaptığımız birçok çalışmada da kadınların ne kadar çok seninle empati kurmaya başladığını, anlamaya çalıştığını, anlamlandırmaya çalıştığını ve bu süreç içerisinde de yaşanan Kürt sorunun demokratik çözümü konusunda bir fikrinin oluştuğunu fark etmiştik.    Ama birdenbire geliştirilen, tam tersi söylem ve dilin geriye çeken bir hali vardı. Ama bu 8 Temmuz eylemlerine hazırlandığımız süreçte barış tartışmalarımızın ve var olan sorunun tespitine dair değerlendirmelerimizin dinlendiği, zaman zaman katılımın olduğu, sorular sorulduğu, kaygıların dile getirildiği, amaların fakatların da olduğu, karşılıklı konuştuğumuz, birbirimizi anlamaya çalıştığımız bir eylemde örgütledik.”   Kadınlar neyde ortaklaşıyor?   Tüm farklılıklara rağmen kadınların erkek egemen tahakkümde ortaklık sağladığını ve onları bir araya getiren temel şeyin bu olduğunu belirten Döne Gevher, “Kadınların bence temelde ortaklaştığı şeylerden biri var olan ataerkil tahakküm ile her türlü tahakküm ilişkisini yan yana koyabilmek. Erkeğin tahakkümüyle egemenin tahakkümü arasındaki bağı görebilmek. Ve bu tahakküm ilişkisi karşısında kendinin direnç gösterme ya da direnememe halini açığa çıkarıyor.  Yine egemen karşısındaki halkların, toplumların, toplulukların direnç gösterme ve direnememe halini daha kolay ve rahat anlama diye düşünüyorum ben. Çünkü kesişimsel ayrımcılık diye tanımladığımız şey, kadınlar direkt zaten bir cinsiyete dayalı ayrımcılıkla karşı karşıya. Bu cinsiyete dayalı ayrımcılık karşısında yürüttüğü direnç, ezilenin egemen karşısında yürüttüğü direnci anlamasını daha kolay sağlıyor” sözlerini kullandı.    ‘Sınıfın kendisi barış hattını örgütlenerek oluşturmalı’   Barış inşasında KESK’in ve emekçilerin rolüne de dikkat  çeken Döne Gevher, “KESK'in kuruluş sürecinden itibaren koyduğu bir amaç var. KESK sadece emekçilerin ekonomik ve özlük hakları üzerinden değil, aynı zamanda demokratik talepleri üzerinden de bir mücadele yürütüyor. Tabii ki aynı zamanda eğer bir çatışma ve çözümsüzlük varsa onun karşısında da barışın ve çözümün yanında durur. Biz hep şeyi deriz, KESK barış mücadelesini yürüten örgütlenmedir. Çünkü emeği bir bütün olarak düşündüğümüzde emekçiler sermaye karşısında ya da sistem karşısında belki kimliklerinden kaynaklı çoklu ayrımcılığa uğruyor ama sınıfın kendisi de bir öteki. O yüzden sınıfın ve emekçilerin ortak mücadelesini örebilmek adına, emekçilerin bu kutuplaştırma, ötekileştirme ve sürekli milli güvenlik, milli çıkarlar üzerinden emeğin çıkarlarını öteleyen politikalara karşı ortak özgür örgütlenme programlarını oluşturup mücadele hattını oluşturması önemli. O yüzden emekçiler açısından barış süreci daha fazla özgür örgütlenmenin, hak taleplerinin açığa çıktığı, demokratik mücadele hattının hayata geçirildiği süreçler olur” diye belirtti.   ‘Savaş bütçesi olmazsa emekçilerin talepleri duyulabilir’   “Her dönemde OHAL dönemlerinde ilk yasaklanan şey işçilerin, emekçilerin grevleridir ya da örgütlenme haklarıdır. Bu örgütlenme ve grev haklarına dönük müdahalelerin olmayacağı demokratik bir toplum ihtiyacı emekçiler için olmazsa olmaz. Bu önemli bir şey” diyen Döne Gevher şöyle devam etti: “Yine bütçe üzerinden bile düşündüğümüzde ben kamu emekçisiyim, kamusal hizmetlerin daraltılma süreçlerinde angarya çalışma artıyor, ücretler azalıyor ve bütçenin büyük bir çoğunluğunun güvenlik politikalarına ayrıldığı, savaşa ayrıldığı koşullarda, bütçe talebini senin karşına ‘bir kurşunun, bir silahın fiyatını biliyor musunuz’la  ve milli güvenliğin her şeyinin önünde geldiğiyle ilgili argümanlarla karşına çıkıyor. O anlamda emekçiler tam da bu süreçte yürüttükleri eylemler ve grevlerde eğer bir savaş bütçesi olmazsa bu bütçedeki pay taleplerini bile çok daha yüksek sesle dillendirebilirler. Bu da önemli bir ayak diye düşünüyorum.    Kadın emekçiler olarak da barışa ihtiyacımız var   Biz kadınlar sadece emekçi kimliğimizle ezilmiyoruz, çoklu bir çelişki var ve bu çelişki içerisinde kadın kimliğimiz, emekçi kimliğimiz, aynı zamanda KESK’in içerisinde birçok halktan, birçok inanç grubundan kadın arkadaşlarımız var. Tüm bu çelişkileri aşmadığımız sürece yaşamda eksik kalan bir yanımız olur. O yüzden bizim hem halk olmaktan, inanç grubu olmaktan kaynaklı olan çelişkileri aşmaya hem cinsiyetten kaynaklı çelişkileri aşmaya hem de emekçi kimliğimizle çelişkileri aşmaya ve bu çelişkileri aşacak mücadele hattını oluşturmaya ihtiyacımız var. O yüzden de barışa da ihtiyacımız var. Cinsiyet eşitliği ve özgürlüğünün, emeğin eşitlik ve özgürlüğünün, halkların ve inançlarının eşitlik ve özgürlüğünün bir ayağının da barış içinde, demokratik bir toplumda yaşamaktan geçtiğini düşünüyoruz ve inanıyoruz.”