'Yargıtay'a göre 'canavarca hisle öldürmenin' tanımı ne?' 2025-05-17 09:05:50   İZMİR - Pınar Gültekin’i işkence ederek katleden fail Cemal Metin Avcı’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının Yargıtay tarafından bozulmasına tepki gösteren kadınlar, Yargıtay’a göre 'canavarca hisle öldürmenin' tanımının ne olduğunu sorarak, kararı kabul etmediklerini belirttiler.   İzmir’de 16 Temmuz 2020 tarihinde Cemal Metin Avcı, Pınar Gültekin’i işkence ederek katletti. Fail ilk olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ancak mahkeme, haksız tahrik indirimi uygulayarak cezayı 23 yıla düşürdü. Karara karşı avukatlar İstinaf Mahkemesi’ne başvurdu. İstinaf Mahkemesi, indirimi kaldırarak tekrar ağırlaştırılmış müebbet kararı verdi. Ancak Yargıtay 1. Ceza Dairesi, kararın bozulmasına hükmetti. Gerekçe olarak, failin eyleminde “canavarca his” bulunmadığı ve “haksız tahrik indiriminin uygulanması gerektiği” belirtildi. Bu karar 3'e 2 oy çokluğuyla alındı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise karara itiraz ederek, olayın vahşeti nedeniyle “canavarca hisle tasarlayarak öldürme” suçunun oluştuğunu savundu. Ancak Yargıtay, bu itirazı da reddetti.   İzmir’deki kadın örgütü ve siyasi parti temsilcisi kadınlar, Yargıtay’ın Pınar Gültekin’in katili için uyguladığı indirim kararını değerlendirdi.   ‘O cezayı bile kadınların baskısıyla almıştı’   Davanın tartışmalı olduğunu ve kadınların, feminist örgütlerin davayı yakından takip ettiğini ifade eden Kampüs Cadılarından Sena Tekin, "Biraz da o baskıyla fail ceza aldı ancak olay şu anda tekrar tartışmaya açıldı. Sanık olması gerekenlere ceza verilmemesi ve Yargıtay’ın 'canavarca hisle öldürme' suçunun olmadığına dair kararı tepki topluyor. Kadın yakılarak, üstüne beton dökülerek öldürüldü. Canavarca his neye denir, artık bunu sorgulamak gerekiyor. Kadın cinayetlerine yönelik toplumdaki tutumun failleri cesaretlendirdiğini görüyoruz. Bu durum bilinçsiz değil; doğrudan AKP-MHP iktidarının kadınlara yönelik tutumunun bir sonucu" şeklinde konuştu.   ‘Örgütlü mücadeleye devam edeceğiz’   İktidarın kadın katliamına karşı tutumunun devam ettiğini belirten Sena Tekin, buna karşı örgütlü feminist mücadeleyi yükselteceklerini belirtti. Sena Tekin, “Kadınların çocuk doğurması bekleniyor, ev içi bakım emeği yükleniyor, kreş açmamak için direnen bir iktidar var. Üniversiteye adım attığımız andan itibaren dışarısı gibi içeride de bir fark olmadığını görüyoruz. Tacizci akademisyenler, cinsiyetçi tutumlar, ışıksız koridorlar, kadınlara yönelik tacizci güvenlik görevlileri var. Üniversite okuması ve kadınların güçlenmesini istemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız” diye konuştu.   ‘Davayı takip etmeye devam edeceğiz’   Kadın katliamında ilk konuşulması gerekenin fail ve işlediği suç olması gerekirken kadının giyimi, o saatte nerede olduğu, ne yaptığı, yaşam tarzı gibi konuların konuşulduğunu dile getiren Sena Tekin, yargının da bu bakış açısıyla şekillendiğini ve Pınar Gültekin davasına da yansıdığını kaydetti. Sena Tekin, “Bugün Pınar Gültekin kararının bozulması doğrudan bize kadın düşmanı bir iktidarı gösteriyor. Yargının da artık bu iktidarın bir aygıtı haline geldiğini görmek gerekiyor. Genç kadınların örgütlenmekten başka çareleri yok. Çünkü günümüz iktidarı bize yan yana gelmekten, dayanışmaktan başka bir seçenek bırakmıyor. Pınar Gültekin’in failine o cezayı nasıl aldırdıysak, şimdi de kız kardeşlerimizin tüm davalarını yeniden ve yeniden, hiç durmadan takip edeceğiz, 6284’ün ve İstanbul Sözleşmesi’nin neden vazgeçilmemesi gerektiğini savunarak mücadelemizi sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.   ‘Adalet sistemi kadınların karşısında: Erkek dayanışması ve kadın düşmanlığı’   Pınar Gültekin’in katillerine verilen cezada yeniden indirime gidilmesini hukuk garabeti olarak nitelendiren Mor Dayanışma Üyesi Deniz Uslu, fail erkeklere yapılan indirimlerle birlikte adalet sisteminin kadınların karşısında konumlandığını vurguladı. Deniz Uslu, “Katile yardım eden Cemal Metin Avcı’nın kardeşi Mertcan Avcı’nın önce serbest bırakıldığını biliyoruz. Bu süreçlerin ardından istinafla verilen müebbet kararının Yargıtay tarafından bozulduğunu görüyoruz. En nihayetinde bugün bu ülkede yargı sistemi ve hukuk sistemi, biz kadınların karşısındayız, kadın katliamlarının yanındayız demeye açıkça devam ediyor. İktidar eliyle sürdürülen kadın düşmanı politikalarla birlikte bağımsızlığını kaybetmiş olan yargı, yine kadın düşmanı bir kararla karşımıza çıkıyor. ‘Bizim tarafımız kadınların yanı değildir, erkeklerin yanıdır’ diyor. Arkada gizli bir erkek dayanışması olduğunu, kendi aralarında empati kurduklarını ve bu erkeklik üzerinden yargıya, hukuka, davalara, sokaklara sirayet etmiş bir kadın düşmanlığıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz” şeklinde konuştu.   ‘Kadın katliamı kısır döngü haline geldi, buna razı değiliz’   Verilen karar karşısında çok şaşırmadıklarını dile getiren Deniz Uslu, “Artık Türkiye’de pek çok kadın düşmanı politikayı görmüşken bu karar karşısında çok şaşırdığımız söylenemez. Fakat şunun altını çizmek gerekiyor; bugün sokaklarında, salonlarında mücadele ettiğimiz erkek adaletin karşısında bizler, kadın örgütleri ve kadın hareketi olarak artık çok daha güçlü bir mücadeleyi büyütmek zorundayız. Her gün kadınlar öldürülüyor bu ülkede. Geçtiğimiz hafta arka arkaya kadın cinayeti haberleri gördük. Adana’da bir kadın, İstanbul’da bir kadın… Sokak ortasında öldürülen, şiddete maruz bırakılan kadınlar bu ülkenin kısır döngüsü haline gelmiş durumda. Ama biz buna razı değiliz. Çünkü bahsi geçen, üçüncü sayfalarda yer alan, internet haberlerinde isimlerimizin çarşaf çarşaf yayıldığı o haberler bizim hayatlarımızı doğrudan ilgilendiriyor” diye vurguladı.   ‘Farklı profilde hiçbir kadın güvende değil’   İktidarını kadın düşmanlığıyla perçinlemiş bir blokla karşı karşıya olduklarını ifade eden Deniz Uslu, “Faşizan bir blokla karşı karşıyayız. Hayatlarımız doğrudan tehdit altında; ne bir genç kadın, ne bir işçi kadın, ne bir işsiz kadın, ne bir emekli kadın... Ülkedeki farklı profillerden hiçbir kadının güvende olmadığı, yarına nasıl bir haberle karşılaşacağımızın garantisi olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Bunun karşısında tek çözüm birbirimiz olmak. Biz kadınlar, birbirimizi hayatta, sağ, mutlu ve ertesi gün yaşama derdi olmadan yaşayabileceğimiz bir hayat istiyoruz” dedi. Deniz Uslu birlikte mücadele çağrısında bulundu.   ‘Kadın katliam davalarında iktidarın politikası öne çıkıyor’            Hukukun geldiği noktada, iktidarın ne derse onu yapmak zorunda bırakıldığını söyleyen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi üyesi Aysel Önen, “Aslında hukuk diye bir şey yok, iktidar var ve biz hukukun değil, iktidarın kararlarını, dönüşlerini alıyoruz. Pınar Gültekin davasında hukuk ‘Bazı veriler var, buna istinaden bu sonuca ulaştık’ diyor ama politik anlamda, siyasal zeminde birçok kadın siyasetçi elimizde veri olmamasına rağmen içeride tutuluyor. Hukuk orada işlevselliğini göstermiyorken, burada ise bu kadar veri üstünde gerçekmiş gibi davranması hiç gerçek değil. Bunun doğru olmadığını da biliyoruz. Kadına dair bir şey olduğunda yine erkekten yana delil topluyorlar. Burada hukukun sonucu değil, iktidarın kadın politikasıyla karşı karşıyayız,” diye konuştu.   ‘Topyekûn itiraz hakkımızı kullanmalı, sesimizi güçlendirmeliyiz’   Kadınların nasıl duracağı, nasıl hizalanacağı, nasıl ilişki kuracağı, hangi kelimeleri kullanacağı, kiminle evleneceği, kaç çocuk doğuracağı ve çocuklar sonucunda hangi işe kavuşacağı gibi tüm bu politikaların aile politikaları kapsamında sistematik olarak dayatıldığını belirten Aysel Önen, “Bize alan açılmıyor; iktidarın politikası neyse o şekilde kadınlık hali yaşamamız isteniyor. Son çıkarılan aile bankalılığı genelgesinde bile hangi kelimeleri kullanacağımıza dair iktidarın belirleyici söylemi açıkça görülüyor. En başta buna itiraz etmeliyiz. Onların ‘Bu kelimeleri kullanmak zorundasınız’ dediği yerden başlamalıyız itiraza. Onların ‘Bu şekilde ilişki kurmalısınız’ dediği yerden, ‘Bu şekilde çalışmalısınız’ dediği bedenimiz üzerindeki politikalar ve kaç çocuk doğuracağımıza karar verme hallerine itiraz ederek başlamalıyız. Topyekûn itiraz hakkımızı kullanmalı, sesimizi güçlendirmeliyiz,” diye konuştu.   ‘Canice kavramının anlamı’   Kadınları değersizleştirdiğini belirten Aysel Önen, "Canice öldürülmedi deniyor. Herkesin aklına şu soru geliyor: Caniliğin tanımı ne o zaman?" diyerek kavramların içinin çok fazla boşaltıldığını ifade etti. Aysel Önen, "Kadınlık hallerinin içinin boşaltılmasıyla başladı bu. Bakanlığın adı kadınlıktan çıkarıldı, aile bakanlığı yapıldı. Bu 'cani' kelimesi, mahkemeyi en iyi tanımlayan şey, canice işlenmemiştir o zaman. Bir kadının canice katledilmesi için daha ne yapılması gerekiyor?" şeklinde ifade etti.   ‘Sistemi değiştirmek için kadınların birliği’   Sistemi dönüştürecek adımların gündelik yaşamdan başlaması gerektiğine dikkat çeken Aysel Önen, “Bu sistemi değiştirecek, dönüştürecek kendi gündelik yaşamlarımızdan başlayacak pratikleri ortaya koymamız gerekiyor. İsyan etmemiz ve bir arada olmamız gerekiyor. Kadınlarla bir arada olmamız gerekiyor. Artık alıştık gibi bir şey olduk dedim ama aslında ne olursa olsun, çünkü bu kadar kötü şeylere maruz kalıyoruz ki normalleştirilen bu şeyin normal olmadığını her gün kendimize hatırlatmamız gerekiyor. Gerçek normalin ne olduğunu kendimize hatırlatmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.