Siyasetçiler: Tarihi fırsatı iyi değerlendirmek gerek! 2025-02-14 09:05:07   İSTANBUL  - PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerin ardından Kürt sorununun demokratik çözümüne dair meclisin rolüne işaret eden kadınlar, “Bu süreç için umutluyuz ve barışa dair mücadelemizi kararlılıkla sürdürüyoruz” diyerek tüm kesimlere, bu "tarihi fırsata" katkı sağlama çağrısında bulundu.   Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyetinin, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından, Kürt sorununa yönelik demokratik çözüm arayışları yeniden gündemin merkezine oturdu. Abdullah Öcalan, İmralı Heyeti aracılığıyla gönderdiği mesajlarda, sürece tüm kesimlerin pozitif katkı sunması gerektiğini vurgularken, bu katkıların en önemli zeminlerinden birinin Meclis olduğuna dikkat çekti. Yaşanan bu gelişmeler, siyaset dünyasından sivil topluma kadar geniş bir yelpazede tartışılmaya devam ediyor.    Siyasetçi kadınlar, sürece dair değerlendirmelerde bulundu.     ‘Tüm toplumun dahil edilmesi lazım’   Devlet Bahçeli’nin PKK Lideri Abdullah Öcalan için  “meclise gelip konuşsun” sözlerini hatırlatarak konuşmasına başlayan siyasetçi Arzu Fırat,  Kürt sorunun çözümüne dair böylesi bir çağrının yapılmasının önemli bir adım olduğunu ifade etti. Arzu Fırat,  “Akabinde İmralı ile yapılan görüşmelerde Sayın Abdullah Öcalan’ın ortaya koymuş olduğu yedi maddelik deklarasyon, meclisin toplumsal alanın ara yüzü olması ve orada çözümün üretilmesi,  sorunların tartışıldığı diyalog ve müzakerenin yapılabileceği bir alan olması bakımından da çok önemli. Meclis aynı zaman da toplumsallığın temsil boyutudur. Meclis siyaset kurumu ve aynı zamanda farklı düşünenlerin bir araya getirildiği orada çözüm önerilerinin sorunların da diyalogla çözülebilecek olması bakımından çok önemlidir.  Barış bizim için hayati ilkesel olarak bir tutumdur çünkü barış hayatidir ve yaşamsaldır. O yüzden tüm toplumsal kesimlerin bu sürece dahil olması tüm toplumun kendi rengini bu sürece dahil etmesi bizim açımızdan çok önemlidir” şeklinde konuştu.   Savaş ve kadın   Savaş ve çatışmaların en büyük mağdurunun kadınlar olduğunu söyleyen Arzu Fırat,  savaşın aynı zaman da erkek egemen zihniyetin eseri olduğunu ifade etti. Arzu Fırat,  “Erkek aklının savaşı çıkardığını çok iyi biliyoruz. Ve bu savaş sürecinde de en çok zarar görenin en çok mağdur olanın kadınlar olduğunu çok iyi biliyoruz. Bunu göçle tanımlayabiliriz bunu mültecilikle tanımlayabiliriz kadın bedeni üzerinde özellikle savaşın izlerini gerek cinsel şiddet açısından gerekse tecavüz kültürüyle tanımlayabiliriz. Kadınlar bunu çok derin yaşıyor. Şimdi böylesine bir derin yaşanmışlığın karşısında barışı konuştuğumuz zaman neden kadınlar orada yok sorusunu sormak durumunda kalacağız. O yüzden toplumsal olarak düşündüğümüzde kadının da bu toplumun en büyük bileşeni olduğunu kabul edersek, kadının olmadığı bir barışın mümkün olmadığını söylemek durumundayız. Kadın bu barışın en büyük öznesi olmak zorundadır.  Bütün bu mağduriyetleri yaşayan kadınlar bir barış olacaksa kadının ördüğü mücadeleyle oluşabilecek konumda olduğunu da çok iyi biliyoruz” dedi.   ‘Savaşın karşısına demokratik toplumsallığı koyacağız’   Kürt sorununun yüz yıldır devam ettiğini anımsatan Arzu Fırat,  Türkiye de tüm sorunların kaynağının da Kürt sorunuyla bağlantılı olduğunu söyledi. Kürtlerin en temel talebinin Kürt sorunun demokratik yollarla çözülmesi olduğunu paylaşan Arzu Fırat,  “Kürt sorununa ilişkin Kürt halkının haklarının anayasal güvenceye kavuşturulması gerekiyor. Bu anahtar çözüldüğü zaman bu toplumda yaşanan bütün gelişmeler de buna bağlı olarak çözülecektir. Siz ölümün karşısına yaşamı koyarsınız yani böylesi bir tarifleme yaptığınız zaman onun bize kaybettirdikleri ve kazandıracaklarıyla ilgili aslında işin muhasebesini çıkartmış olacağız. Çünkü diyoruz ya; ölümün karşısına yaşamı koyacağız, yoksulluğun karşısına refahı koyacağız,  şiddetin karşısına demokratik bir anayasayı koyacağız, ezilen bir işçinin karşısına demokratik anayasayla işçilerin haklarını ve diğer tüm öteki kesimlerin haklarını güvenceye kavuşturacağız. Biz barışı konuştuğumuz zaman bunun toplumsallığı çok önemli” sözlerini kullandı.    ‘Süreci örerken geçmiş deneyim hafızalarımızdan yararlanacağız’   Ötekileştirilen, ezilen ve yok sayılan tüm kesimlerin haklarının güvenceye kavuşturulacağız bir zemin için mücadele ettiklerini dile getiren Arzu Fırat,  “Biz barışı konuştuğumuz zaman bunun toplumsallığı çok önemlidir. Tüm kesimlerin bu sürece dahil olması lazım. Özellikle yedi maddelik deklarasyonda en önemli maddelerinde biri toplumsallaşmadır. Bu evrilmeyi yaratırken öncelikle bir diyalog kurmak gerekiyor. Ve o diyaloğu da bizim öncelikle kullanacağımız dilin birbirimizi o dille onarmamız gerekiyor. Onarıcı bir dille buna yaklaşmak gerekiyor. Kadınların buna dahil olması gerekiyor diğer tüm ezilen kesimlerin buna dahil olması gerekiyor. Bir önceki süreçte gerek Barış Anneleri olsun gerek barış için kadın girişim olsun birçok alanda kadınların deneyimleri oldu, çözüm önerileri oldu.  Bu çözüm önerileri bizim için bir birikim bir hafızadır. Biz bu önümüzdeki süreci örerken bu hafızadan yararlanmakla birlikte yarına dair neyi bırakacağımızı neyi yaratacağımızın da muhasebesini çıkarmış olacağız” sözlerine yer verdi.   Tarihi fırsat   Sunulan çözüm önerisinin tarihi bir fırsat olduğunu aktaran Arzu Fırat,  “Bu çözüm önerisinde özellikle siyasi partiler tarafından dönemsel veya geçici çıkarların bölgesinde kalacak bir şey olmaması gerekiyor. Çünkü yeniden barışı örebileceğimiz toplumun birlikte yaşamını esas alan, herkesin bir arada kendi kimliğiyle, kültürüyle tüm halkların bir arada yaşayabileceği bir zeminin oluşturulması gerekiyor. Bu tarihi fırsatı da çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Toplumun yarısını oluşturan kadınlardır. Toplumun yarısını oluşturan kadınların içinde olmadığı bir barıştan söz edemeyiz. Kürt kadınların ve Türkiyeli kadınların ortak bir mücadele birikimi var. Türkiye’de cins kırımı yaşanıyor. Demokratik zeminlerin olmadığı dönemlerde kadınlar bundan en çok etkilenenlerdendir. Bu barış sürecinin toplumsallaşması gerekiyor toplumun tüm kesimlerinin bu sürece mutlaka dahil olması gerekiyor. Çünkü bu bütün toplumu ilgilendiren bir meseledir. Bu meselede tüm toplumun tüm kesimlerinin söz hakkı sahibi olması gerekiyor. Herkesin kendi sözüyle burada olması kendi talebiyle bu sürece katkı sağlaması gerekiyor. Ancak böyle olursa toplumsal bir barışı oluşturabiliriz. Biz bunun için umutluyuz ve barışa dair olan mücadelemizi yürütmekte kararlıyız” şeklinde ifade etti.   ‘Yükümüz ağır yolumuz uzun ama umutluyuz’   Kadınların yaşam ve yaşatmaktan yana olduğunu aktaran HDK Kadın Meclisi üyesi Gülşen Daşdöğen, barışın hem kadınların hem de tüm dünyanın doğal talebi olduğunu vurguladı. Barışın toplumsallaşması toplumda kabul görülmesi en çok kadınlar için önemli olduğunu kaydeden Gülşen Daşdöğen, şöyle konuştu: “Savaşta ilk kadınlar ve çocukları etkilenir. Barış biz kadınların vazgeçilmez talebidir. Türkiye’deki gelişmeleri 7 Ekim’de Bahçeli’nin çağrısı muhalefet partilerinin meclisteki  tutumlarını kıymetli buluyoruz. Ama yeterli değil. Bir sürece bir süreç diyemiyoruz tam olarak. Çünkü sürecin başlaması ve bu süreci yasal anayasal zeminini oturtarak başlatılması çok önemli. Barış sürecini toplumsallaştırmak toplumun talebi haline getirmek için sokak sokak, mahalle mahalle çalışacağız. Çünkü çok ciddi kadın katliamları söz konusu. Kadınlar olarak asla güvende değiliz sokakta yürürken arkamıza bakarak yürüyoruz. İktidar bu yılı  ‘aile’ olacak dedi.  Kadınları en çok o aile dedikleri dört duvar arasında şiddete maruz kalıyorlar. Özel alan politiktir deyip aslında örgütlenmeye oralardan başlamak bu bilince varmak gerekiyor. Bu topraklara barışın gelmesi kadınlara kazanımlar da sağlayacaktır. Yükümüz ağır yolumuz uzun ama umutluyuz.”   ‘Herkes barışa katkı sağlamalı’   2013-15 süreçlerinin başarısız olma nedenlerini dile getiren Gülşen Daşdöğen, “Herkes samimi  adımlar atmalı. Çünkü bu sorun tek başına ne Kürtlerin sorunu ne kadınların ne de DEM Partinin sorunu. Bu bütün toplumun sorunu. Barış demek yaşamı savunmak demek ben bütün kadınları bu barış sürecini sahiplenmeye ve oldukları yerden ne yapabiliyorlarsa onu yapsınlar. Herkesin yapabileceği bir şey vardır. Herkes ne kadar katkı sağlayabiliyorsa bütün kadınlara çağrımdır barış sürecine katkı sağlamalılar” diye belirtti.