Tişrîn ve Qereqozax direnişi ne anlama geliyor? 2025-02-14 09:04:03     Derya Ren   RIHA –Gazeteci Rojbin Deniz, hegemon devletlerin  Orta Doğu’da cihadistlerin eliyle yeni bir sistem inşa etmek istediklerini belirterek, “Tişrîn ile Qereqozax’ta verilen direniş Suriye’nin kaderini belirleyecek nitelikte” dedi.   HTŞ ve emperyal devletlerin eliyle Suriye’de 61 yıllık Baas rejimi 8 Aralık’ta yıkıldı. Suriye başta olmak üzere Orta Doğu’da yaşanan savaş durumu farklı bir aşamaya geçti. Oluşan yeni durumla birlikte başta İsrail, ABD, Fransa olmak üzere emperyal güçlerin bölgede daha çok söz sahibi olmaya çalıştığı yapılan analizlerde dile getirilirken, Türkiye ve ona bağlı paramiliter gruplar bu durumdan faydalanrak Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırı başlattı. Başlatılan saldırılar kapsamında bölgede hayati rol oynayan Tişrîn ve Qereqozax’a saldırılarını artırdı. Bu saldırılarda Türkiye’nin birebir yer aldığı QSD tarafından ele geçirilen dökümanlarla kanıtlanırken, halkların saldırılar karşısında ki direnişi ise devam ediyor. Öte yandan 8 Ocak’tan bu yana halklar Tişrîn Barajı’nda nöbet eylemini sürdürüyor.   Orta Doğu’da kurulmak istenen sistem, Baas rejiminin yıkılmasıyla birlikte Şam’da kurulan geçici hükümet, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları ve Tişrîn ile Qereqozax’ta verilen direnişe ilişkin Gazeteci Rojbin Deniz, ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.    Orta Doğu’da kurulan sistem   Orta Doğu’da son yüz yılda egemenler tarafından inşa edilen bir sistemin olduğunun altını çizen Rojbin Deniz, “Kendisini ulus devlet mantığı ile dizayn etti. Bunun sonucunda Arap ülkeleri, Türkiye, İran’ın da içinde olduğu ulus devletler inşa edildi. Ulus devlet mantığı ile Orta Doğu’da sistem yürütülmeye çalışıldı. Tabi bunun içerisinde egemen devletlerin ve hegemon güçlerin çıkarlarına göre dizayn edilmeye çalışılan bir sistem inşa edildi ve yürütüldü. İnşa edilen bu ulus devlet içerisinde kadınların yeri ya da toplumun çıkarları göz öne alınmadan, hegemon güçlerin çıkarları için hareket edilen bir durum söz konusu. Bunun dışında toplumun her kesiminde yaşlısından gencine, kültüründen inancına kadar hizmet verilmediği  ve irade olarak kabul edilmedikleri için büyük krizlere yol açmış oldu. Orta Doğu’nun genelinde bu kriz derinlikli bir şekilde devam ediyor. Buna karşı halkların serhildanları oldu” diye kaydetti.   Ulus devlet çıkmazı   Oluşan serhildanların egemen güçler tarafından bastırılmaya çalışıldığını sözlerine ekleyen Rojbin Deniz, siyasal İslam’ın da bunda etkisi olduğunu belirtti. Rojbin Deniz, “Egemen güçlerin Orta Doğu’da en çok kullandığı şeyin siyasal İslam’dır. Ve bununla birlikte halkların serhildanlarına müdahale edildi. Yapılmaya çalışılan Arap Baharı’da halkın istediği gibi ve tam amacına ulaşmadı. Ancak bir çelişki yarattı diyebiliriz. Arap Baharı’nın bir ayağı olan Suriye, 61 yıldır Baas rejimi tarafından yönetiliyordu. Esad ailesi’nin yönetimi ise 53 yıldır iktidardaydı. Tabi bu süreç içerisinde Suriye’de inşa edilen sistemde halklar tanınmıyordu. Son 13 yıldır Suriye’de bir kaos süreci yaşanıyor, farklı çete grupları yaratıldı. Egemen olan güçler bu çeteleri yaratarak kendi sistemlerini inşa etmek istediler. Çünkü artık ulus devletler onların çıkarlarına göre yürümüyor ve yetmiyor” dedi.   Siyasal İslam’ın geliştirilmesi   Rojbin Deniz, egemen güçlerinin temel çıkarlarından bir tanesinin enerji yolları olduğunun altını çizerek, devamında şunları söyledi: “Egemen devletler tarafından yapılan müdahalelere bakıldığında artık ulus devletlerin yıkılıp, yerine yeni bir sistem yaratmak istedikleri ortada. Oluşturulacak bu yeni sistem noktasında tartışmalar sürüyor. Elbette ulus devletlerin öyle yıkılması kolay olmuyor, müdahalelerle bunu yapıyorlar. Gerçekleşen müdahalelerin bir kısmı halkların serhildanları sonucunda gelişti, başka müdahaleler ise emperyal güçlerin eliyle oldu. Emperal güçler siyasal İslam anlayışını geliştirdi. Tabi siyasal İslam süreci, İslamiyet tarihinde Muaviye’nin döneminde temelleri atılmıştı. Öte yandan halka hizmet etmek için kurulan tarikatların son yüz yıl içerisinde nasıl bir değişime uğradığını ve kitleleri nasıl kullandıklarına şahit olduk. Tarikatların bu yönlü kullandırılmasıyla birlikte siyasal İslam daha da derinleştirildi.”   Cihadist grupların oluşumu   Son yıllarda El-Qaide’nin yaratıldığını kaydeden Rojbin Deniz, “Onun eliyle Orta Doğu’ya müdahale edilmeye çalışıldı, büyük bir kaos yaratıldı. Daha sonra El-Nusra yaratıldı ve en son olarak da DAİŞ yaratıldı. Bunlar aynı ideoloji üzerinden yürüyorlar. Tabi siyasal İslamı benimseyen İxfan hareketi var. Ve bu da Erdoğan’ın ve Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük etkisi var. Öte yandan İran’da Hizbullah ve Hamas var, bunlarda siyasal İslam’ı benimsiyorlar ve emperyal güçlerin eliyle yaratılan güçlerdir. Suriye’de öncesinde El-Nusra’nın eliyle daha sonrasında DAİŞ’in eliyle yapılmaya çalışıldı. Şuan Türkiye’ye bağlı ve aynı zamanda HTŞ’nin de içerisinde yer alan bazı gruplar farklı isimlerle her ne kadar öne çıksalar da aynı ideolojiye sahipler. Suriye’de bu çete gruplarına karşı direnen başta kadınlar ve Kürt halkı, demokratik halklar ve farklı inançlar hedef alındı. Kobanê’de, Şengal’de, Musul’da, Kerkûk’te ve daha birçok yerde saldırılar oldu” ifadelerini kullandı.   Cihadist grupların konumlanması   DAİŞ’in 3 yerde kırılma yaşadığının altını çizen Rojbin Deniz, devamında şunları söyledi: “Kobanê, Minbiç ve Rakka’da kırıldı. Bu üç yer DAİŞ’in kırılması noktasıda büyük bir öneme sahip. Sadece DAİŞ kırılmadı aynı zamanda inşa etmeye çalıştıkları zihniyette kırılmış oldu. Bu direnişin öncülüğünü yine kadınlar yaptı. Bundan kaynaklı Kobanê , Rakka ya da Minbiç dediğimizde önemi çok büyük. Sadece coğrafik olarak ele almamak gerekiyor. Büyük bir kırılma yaşandığında radikal İslam adı altında çok kirli işlere başvurdular, kadınların pazarlardan satılmasına, insanların başının kesilmesine, kadınlara karşı tecavüz, tarihi yerlerin tahrip edilmesi, ekolojik denge bile bozuldu. Tüm bunlara rağmen bir ilerleme kat edemeyince DAİŞ ya da El-Nusra’yı İdlib’de toplamaya başladılar. Ve Türkiye’nin işgal ettiği El-Bab, Cerablus, Marê, Efrin, Azez hattı çetelerle doldurulmaya çalışıldı. İdlib’te DAİŞ ya da El-Nusra, yeni bir prototip yarattılar. Ulus devletler yıkılırsa yerine nasıl bir sistem inşa edilecek bunun ön testi ya da provası İdlib’te yapıldı. Ve bunun sonucunda da HTŞ yaratıldı.   HTŞ’nin saldırılarının başlanma tarihi   İktidarlar hiçbir zaman tarihleri rast gele seçmezler. Seçtikleri her tarihe bir anlam atfederler. 27 Kasım PKK’nin kuruluş tarihidir. Bundan kaynaklıda Suriye’de HTŞ’nin eliyle saldırıların başlatılması da bu güne (27 Kasım 2024) denk getirildi. Bu tesadüf değildir. Başlatılan saldırılara Baas rejimine bir müdahale olarak ele alındı ve Şam’a kadar gitti. Diğer yandan SMO ve Türkiye, Til-Rifat, Şehba, Minbiç’e yöneldiler. Sonrasında kravatlar takılarak, takım elbiseler giydirilerek  sunmaya çalıştılar. Ve şuan Şam’da geçici hükümet kurduklarını ilan ettiler. Suriye şok yaşadı çünkü Baas rejiminin inşa ettiği bir yer yoktu, bir şey de bırakmamıştı. Şöyle düşünün insanlar toprakları ekmek için rejimden izin istemek durumuna getirilmişti. Örneğin toprağının 4’te birine izin veriliyordu ve ekilen her ürünün yarısı rejime verilmek zorundaydı. Halkın emeği çalınıyordu. Onun ötesinde Suriye’de yaşayan Kürtlerin birçoğunun kimliği yoktu. Yabancı olarak görülüyorlardı, okumaya, gezmeye, çalışmaya hakları yoktu. Tüm haklardan yoksun bırakılmışlardı. Şuan cihadist gruplar tarafından inşa edilmeye çalışılan sistemde de farklı bir şey söylemiyor. “   Devletlerin geçici Şam hükümetine bakışı    “İdlib’te yaptıkları şeyi Şam’da yapmaya çalışıyorlar. Şam’da bir tiyatro yürütülüyor” diyen Rojbin Deniz, diğer devletlerin geçici kurulan Şam hükümetine karşı olan ilgileri olduğunu söyledi. Rojbin Deniz, “Çok yoğun bir diplomasi trafiğinin yürütüldüğünü görüyoruz. Son süreçte çete gruplarını toplayarak bir konferans yaptılar ve Colanî’yi  Suriye başkanı yaptılar. Baas rejiminin yıkılmasıyla, yine aynı rejim gibi bir sistem yaratıldı. Tabi hiçbir meşruluğu yoktur. Emperyal güçler Şam’da ilan edilen bu yeni hükümeti olumlu karşıladıklarını dile getiriyorlar ancak Suriye halklarının kendisi oluşan bu geçici hükümeti kabul etmediler. Ve Suriye’de olan hiçbir güç oluşan bu geçici hükümetin yanında olduklarına dair bir açılama yayınlamadılar” dedi.   ‘Orta Doğu içinde Suriye’nin önemi büyük’   Rojbin Deniz, oluşturulan geçici hükümette en çok kadınlar üzerine baskı kurulduğunu ifade ederek, “Şam’da kadınların çarşaf giymesine yönelik reklamlar yapılıyor. Kadınların örtünmesi için çalışma yapılıyor, sokak sokak gezerek kadınların örtünmesi için çağrılar yapılıyor. Evet şuan bu şekilde yapılıyor ancak bunu resmileştirdikleri zaman daha çok baskı ile yapmaya çalışacaklardır. Bunun en büyük örneğini Afganistan’da gördük. Ayrıca dijital medyada da özel bir savaş politikası yürütüldüğünü görüyoruz. Kadınların evde oturmaları, kapanmaları ve çalışmamaları için çağrılar yapılıyor. Suriye diğer ülkelere benzemiyor. Orta Doğu içinde Suriye’nin önemi büyük. Suriye’de geliştirilecek olan sistem aynı zamanda tüm Orta Doğu’yu da etkileyecektir” diye ekledi.   Kadınların HTŞ karşısındaki tutumu    Son 13 yıldır Kuzey ve Doğu Suriye’de inşa edilen bir sistemin olduğunu hatırlatan Rojbin Deniz, “Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir paradigmayla inşa edilen Özerk yönetim var. Bu sitem içerisinde Hristiyan, Alevi, Sünni, Süryani, Arap ve Kürtler var. Savunma, ekonomi, sosyal, hukuk, eğitim alanlarında geliştirdiği sistem var. Oluşturulan bu sistem birçok testten de geçmiş oldu. En büyük örneğini DAİŞ Kobanê’ye saldırdığı zaman göstermiş olduğu direnişte gösterdi. Aynı zamanda Kuzey ve Doğu Suriye’de kadınlar ekonomik olarak bir özgürlük elde ettiler bu kadınlar için çok önemli bir kazanım. Hakeza kadınlar eğitim alanında kadınlar yetkin ve öncülük ediyorlar. Aleviler, Dürziler ve diğer halklar Özerk yönetimi benimseyip esas alıyorlar. Bu çok önemli bir durumdur ve cihadist grupları kabul etmeyeceklerini dile getirtiyorlar. YPJ yaptığı açıklamalarda cihadist gruplar karşısında silahlarını bırakmayacaklarını dile getiriyorlar. Ve tüm Suriye kadınları için de mücadele edeceklerini söylüyorlar. Lazkiye, Şam’da Alevilerin her gün katledildiğini ve kadınların kaçırıldığını görüyoruz. Bundan kaynaklı kadınlar Humus’ta kadınlar yaptığı açıklamada da mücadele edeceklerini belirttiler” diye konuştu.   Tişrîn ve Qereqozax direnişi   Rojbin Deniz, şuan Suriye’de iki çizginin ön plana çıktığını kaydederek, konuşmasına şöyle devam etti: “Birisi Türkiye’nin desteklediği cihadist çizgi, diğeri ise kadınların kendi güçleriyle oluşturdukları kadın ordusu, Özerk yönetim direniş çizgisidir. Öte yandan kadınlar şuan da toplumun tüm kesimlerine öncülük ediyor. Suriye’nin yeniden dizaynı için çok şey konuşuluyor. Daha öncesinde tekçi bir zihniyet vardı, ancak şuan öne çıkan şey oluşacak yeni sitemde böyle bir durumun kabul edilemeyeceği üzerine. Şuan federatif ya da konfederatif sistem tartışmaları yapılıyor. Demokratik Suriye için böyle bir sisteme ihtiyaç vardır. Kadınlar da ancak böyle bir sistemde kendilerini ifade edebilirler ve var edebilirler. Eğer cihadist anlayışla Suriye yönetilmeye çalışılırsa yeni bir savaşın önünü de açacaktır. Ya tüm halkları içine alan bir demokratik sistem ya da iç savaş çıkar. Tabi buna karşı kadınlar birçok çalışma yürütüyor. Halkların göstermiş olduğu direniş çok önemli. Örneğin Tişrîn ve Qerekozax’ta verilen direniş şuan birçok alanda belirleyici rol oynuyor. Kuzey ve Doğu Suriye halkları ideolojik bir şekilde saldırılara karşı duruşunu gösteriyor. Orada ki direniş tüm Suriye halklarına hitap ediyor. Bugün o direnişte gazeteciler, anneler, gençler ve toplumun tüm kesimi var. Oradaki verilen direniş Suriye’nin kaderini belirleyecek nitelikte.   Gazetecilerin hedef alınması    Bölgede bir hakikat ortaya çıktı. Gazeteciler bu hakikatin takipçisi olmak için tüm engelleri hatta ölümü göze alarak yol yürüyorlar. Nazım ve Cihan arkadaşın orada hakikati yansıtmaya çalışmaları büyük şeylerin inşa edilmesine de vesile oldu. Bugün o hakikat her yerde dile getirilmeye devam ediyor. Öte yandan gazeteci arkadaşımız Aziz Köylüoğlu, hakikati dile getirmek için çok büyük çalışmalar yapı, bir ruh yarattı. İktidarlar hakikatin ortaya çıkmaması için en çok basına yönelik saldırı gerçekleştirir. Basın şehitlerini saygıyla anıyor, onların bıraktığı mirasın taşıyıcısı olacağımızın sözünü veriyoruz. Onların kalemlerini, kameralarını ve gerçeği dile getiren dillerinin düşüncelerinin mirasçısı olacağım.”