Asrın komplosuna karşı asrın direnişi (2) 2025-02-02 09:01:19   Komplonun karanlık labirenti: Hangi ülke ne yaptı?   HABER MERKEZİ – Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplo, dünya güçlerinin kirli iş birliğini gözler önüne sererken, ABD’den Rusya’ya, İngiltere’den İsrail’e kadar birçok devletin rol aldığı plan, Kürt halkının özgürlük mücadelesini tasfiye etmeyi başaramadı.    İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplo, 26 yılı geride bıraktı. Abdullah Öcalan'ın 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye'den çıkarılmasıyla startı verilen ve 15 Şubat 1999’da Türkiye'ye getirilmesiyle devam eden komploda, ABD'nin öncülüğünde 1949'da kurulan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) içerisinde yer alan birçok devlet ile hegemonik güç yer aldı.    Dosyamızın ikinci bölümünde Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komploda yer alan güçlerin rollerini ele aldık.     İngiltere’nin rolü    PKK ve Abdullah Öcalan’ın İngiltere’nin çıkarlarını hedef alan hiçbir eylemi olmamasına rağmen, dönemin İngiliz yönetimi de komplonun içinde aktif bir şekilde yer aldı. Abdullah Öcalan, savunmalarında ABD’nin yanında olan İngiltere’ye dair şunları belirtmişti: “Atina’ya, dolayısıyla Avrupa’ya gidişe karar kılmamda açıkladığım genel nedenlerle birlikte, özel olarak Yunanistan eski Ulaştırma Bakanı ve PASOK Milletvekili Kostas Baduvas’ın vaatleri etkili oldu. 6 Ekim 1998’de Şam’da Baduvas Atina Havaalanı’nda beni karşılayacağı sözünü vermişti. Uçak, Atina Hellinikon Havaalanı’na indiğinde, Baduvas ortalıkta yoktu. Daha sonra anlaşıldı ki, Suriye’den çıkarılarak Yunanistan tuzağına çekilmemde Baduvas şahsında İngiltere’nin rolü olmuştur. Bir İngiliz yetiştirmesi olan Baduvas’ın daveti, ABD-İngiltere-Simitis komplosunun ilk adımı olarak devreye konulmuştur.”   Kürt özgürlük mücadelesinin tasfiye edilmesi konseptlerine kapalı kapılar ardında katılan ülkelerin başında İngiltere geliyordu. Özellikle 1990’lı yılların ortasında KDP ve YNK arasındaki çatışmaların sona erdirilip bu iki Kürt gücünün PKK’ye karşı mücadele etme girişimlerinin başını İngiltere çekiyordu. 1994’ün sonbaharında Paris’te KDP ve YNK’nin vardığı mutabakata rağmen bir süre sonra Güney Kürdistan’da yeniden iç çatışmalar başladı ve bu sefer sürece İngiltere/ABD müdahil oldu. İngiltere, ABD ve Türkiye’nin, 9 Ağustos 1995’te Dublin’de katıldığı KDP-YNK görüşmeleri yeniden başladı. Üç gün süren görüşmelerin ardında taraflar anlaştı. Daha sonra Ankara’ya taşırılan 11 maddelik anlaşmanın maddelerinden birisi de “Türkiye’nin güvenlik kaygıları dikkate alınacak” denilerek, PKK güçlerinin Güney Kürdistan’dan çıkartılması hedefiydi. Ardından bu alanlara 1995’in yazından 1997’nin baharına kadar yoğun saldırılar gerçekleşti.   Kritik rol oynayan devletlerden biri: İsrail    İsrail de kritik rol oynayan devletlerin başında geldi. Dönemin Tel Aviv yönetimi, 9 Ekim’den öncesinde Ankara’ya siyasi, diplomasi ve istihbarat desteği sözü verdi. Eylül 1998’de Orta Doğu turuna çıkan dönemin başbakanı Mesut Yılmaz’ın gündeminde Abdullah Öcalan’ın durumu vardı. Mesut Yılmaz’ın Tel Aviv gezisinde “Abdullah Öcalan’a sıcak takip” için Ürdün, İsrail ve Türkiye arasında gizli bir işbirliğine gidildi. Orta Doğu sahasına hakim olan Ürdün ve İsrail istihbaratı Suriye’de bulunan Abdullah Öcalan ile Güney Kürdistan’daki PKK güçlerine ilişkin Ankara’ya bilgi aktaracaktı. O günlerde İsrail basını ise Mossad’ın Ofeq uydusuyla Irak ve Suriye’deki PKK hareketliliğini izlediğini yazdı. Zaten ABD’nin gizli servisi CIA’nın yanında İsrail istihbaratı Mossad da bütün komplo sürecinde yakın takipte olacaktı. 9 Ekim’in ardından Mossad’ın şefi Genela Semih Batiki, Abdullah Öcalan’ın Rusya’da olabileceğini açıkça söyledi. Semih Batiki’nin, MİT’in başındaki isim Şenkal Atasagun ile Abdullah Öcalan’ın izinin sürülmesine dair sık sık görüştükleri de İsrail medyasında ayrıntılı olarak yazıldı.     Büyükelçi’den Dışişleri Bakanlığı’na talimat    Abdullah Öcalan’a yönelik komplonun örülmesinde belirleyici rolü oynayan ülkelerden biri ise Yunanistan oldu. 9 Ekim öncesinde Abdullah Öcalan’ı önce ülkesine davet eden, Yunanistan, Abdullah Öcalan’ı “istenmeyen kişi” olarak ilan ederek, komplonun taşlarını örmeye başladı.  29 Ocak 1999 günü Emekli Yunan Amiral Naksakis aracılığıyla Rusya’ya gönderilen özel uçağa binen Abdullah Öcalan, Atina’ya ikinci kez ayak bastı. Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos’un talimatıyla 31 Ocak 1999’da Belarus’un başkenti Minsk’e götürülen Abdullah Öcalan, havalimanından çıkmadan başka bir uçakla Korfu Adası’na götürüldü. Burada Abdullah Öcalan’ı karşılayan Yunan istihbaratından görevli Binbaşı Savvas Kalenteridis, Nairobi’deki Yunan büyükelçiliğinden çıkarılmasına kadar ona eşlik etti. Teodoros Pangalos, 1 Şubat sabahı ABD Atina Büyükelçisi Nicholas Burns’u telefonla arayarak, Abdullah Öcalan’ın Yunanistan’da olduğunu söyledi. Büyükelçi Nicholas Burns ise Teodoros Pangalos’a “Siz onu Yunanistan’dan çıkarın, gerisine karışmayın” talimatı verdi.   Savas Kalenderidis ve George Kostoulas’un rolleri    Savvas Kalenteridis, 2 Şubat sabahı saat 05.30’da Abdullah Öcalan’ı taşıyan uçak Kenya’ya götürüldüğünde önce “Güney Afrika Cumhuriyeti’ne gideceğiz”, havadayken de “Güney Afrika iltica başvurusunu reddetti, bir süre Kenya’da kaldıktan sonra şansımızı yeniden deneyeceğiz” dedi. Aynı biçimde Nairobi’de Abdullah Öcalan’ı karşılayan Yunanistan’ın Kenya Büyükelçisi George Kostoulas da özel seçilmişti. George Kostoulas, havaalanında ilk defa karşılaştığı Abdullah Öcalan’a “NATO’da 20 yıldır sürekli seni araştıran birimin başındayım. Seni gökte ararken yerde buldum” diye hitap etti. Abdullah Öcalan’ın 13 gün kaldığı Yunanistan büyükelçiliğine ait binadan 15 Şubat günü akşam saatlerine doğru çıkarılmasında da Savvas Kalenteridis ve George Kostoulas’un önemli rolü olacaktı.   ‘Sovyet sistemini satanlardan saygı beklemem kendini kandırmaktı’   Abdullah Öcalan’ın, 9 Ekim 1998 akşamı başlayan ve 12 Kasım 1998’de sona eren ilk Rusya serüveni 33 gün sürdü. Abdullah Öcalan daha sonraki yıllarda Atina mahkemesine vereceği savunmada, dönemin Rus devlet yöneticilerinin neden onu sınır dışı ederek yüz üstü bıraktığını şöyle anlatacaktı: “Başbakan Yevgeni Primakov ve Başkan Yeltsin, reel sosyalizmin önemli hainleriydiler. Ekonomik ve kirli-gizli istihbaratla bağlantılı çıkarlar, konumum ne kadar stratejik de olsa, o dönem için satılmaya çok müsaitti. Koca bir Sovyet sistemini satanlardan özgürlük değerlerine saygı beklemem kendini kandırmaktı.”   4 Kasım 1998: İltica talebi kabul edildi    Abdullah Öcalan, Moskova’ya indiğinde onu Duma’da başkan yardımcılığı görevini yürüten Vladimir Jirinovski karşıladı. İlk gece Vladimir Jirinovski’nin evinde misafir edilen Abdullah Öcalan oradan bir dağ evine götürüldü. Bu arada Abdullah Öcalan’ın yanına yerleştirilen güvenlikten sorumlu Rus yetkiliye siyasi iltica başvurusu yaptı. Fakat Abdullah Öcalan’ın en doğal hakkı olan uluslararası hukuk ve Rusya’nın yasaları tarafından tanınan ‘siyasi sığınma hakkı’ uygulanmadı. Türkiye’nin Yevgeni Primakov yönetimiyle pazarlık yaptığı günlerde Rus parlamentosunun alt kanadı Duma, Abdullah Öcalan’ın siyasi sığınma başvurusunu gündemine aldı ve 4 Kasım 1998’de kararını açıkladı. 1’e karşı 298 gibi, neredeyse oybirliğiyle Abdullah Öcalan’ın iltica talebi kabul edildi. Başta ABD olmak üzere küresel güçlerin baskısı ve Yevgeni Primakov yönetiminin acizliği yüzünden bu karar uygulanmadı. Abdullah Öcalan, 12 Kasım günü İtalya’nın başkenti Roma’ya doğru hareket etmek zorunda kaldı.   Rusya ve Türkiye arasında kirli ilişkiler    17 Ocak 1999’de Moskova’ya ulaşan Abdullah Öcalan’a, Rus görevliler tarafından “Gerekçesiz üç gün içerisinde Rusya’yı terk etmeniz gerekiyor ama gideceğiniz yeri biz belirleyeceğiz” denildi. ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın Moskava’ya geleceğini duyan Rus yetkililer, Abdullah Öcalan’ı apar topar zorla bir kargo uçağına bindirip Rusya sınırları dışına götürdü. Madeleine Albright’ın Moskova’dan ayrılmasından bir gün sonra, 29 Ocak 199’da Tacikistan’ın başkenti Bişkek’ten tekrar Moskova’ya getirilen Abdullah Öcalan, özel bir uçağa bindirilerek Atina’ya gönderildi. Moskova’nın kapılarını Abdullah Öcalan’a kapatması ve komploda önemli bir istasyon olmasının arkasında Türkiye ile yapılan kirli pazarlıklar ve ekonomik çıkarların olduğu ortaya çıktı. Bunların başında da Mavi Akım Hattı Projesi geliyordu. 1997 yılında Türkiye-Rusya arasında imzalanan anlaşmaya ABD tepki gösterince 1998’de askıya alındı. Fakat Abdullah Öcalan'ın 12 Kasım 1998 günü Rusya'dan sınır dışı edilmesinin hemen ardından proje hayata geçirildi. Hatta Abdullah Öcalan İtalya'dan çıkartılınca bu kez İtalyan Eni şirketi, projeye ortak oldu.   İtalya’da gözaltına alındı    Rusya Havayolları'na ait bir uçağın, 12 Kasım 1998 günü saat 22.00 sıralarında Leonardo da Vinci Havaalanı'na inmesiyle Abdullah Öcalan için Roma günleri başladı. Komünist Parti-Yeniden Yapılanma’dan Kürt dostu iki milletvekilinin yardımıyla İtalya’ya inen Abdullah Öcalan, uçaktan indikten sonra sığınma başvurusunda bulundu. Ancak iltica talebinin incelenmesi yerine Almanya’nın hakkında çıkardığı tutuklama kararı nedeniyle gözaltına alındı. Abdullah Öcalan, güvenlik nedeniyle Roma’ya 40 km uzaklıktaki Palestrina Hastanesi'ne götürüldü, ardından bir eve yerleştirildi. Abdullah Öcalan ise İtalya’ya ayak bastıktan hemen sonra yaptığı ilk açıklamada “Barışçıl bir sürece girmek istiyoruz ve bu sorunun politik çözümü çok acildir" dedi. Avrupa devletleri Abdullah Öcalan’ın sözünü ettiği süreç için harekete geçmeleri bir yana, Massimo D'Alema hükümetini de yüz üstü bıraktı. 27 Kasım 1998 günü Almanya’dan istediğini alamadan dönen Massimo D'Alema, “Ülkemizde herhangi bir suç işlemediğinden dolayı savcılık Abdullah Öcalan hakkında soruşturma açmayacaktır. Umarım yargılanması konusunda da uluslararası bir çözüm bulunur” dedi.   Abdullah Öcalan üzerinde dönen rüşvet   Başını ABD, İngiltere ve Almanya’nın çektiği küresel güçler ise Massimo D'Alema’nın sözüne ettiği “uluslararası çözüm” için adım atmadıkları gibi Abdullah Öcalan’ın Avrupa yolculuğunun Afrika’nın ortasında sonuçlanmasına yol açtılar. İtalyan İl Giorniale gazetesi, 2 Aralık 1998 tarihli sayısında, İtalya Dışişleri Bakanı Lamberto Dini'nin Rusya'ya “Abdullah Öcalan’ı geri alın, size IMF'nin bloke ettiği 1998 yılı yardımının ilk bölümü olan 8 milyar dolarlık krediyi açtıralım” şeklinde bir rüşvet önerdiğini yazdı. İtalya Dışişleri Bakanı Lamberto Dini’nin, Rusya Dışişleri Bakanı İgor İvanov ile yaptığı görüşmenin ardından Abdullah Öcalan’ın 16 Ocak 1999 günü yeniden Moskova’ya gitmesi bu iddiayı doğruluyordu. Massimo D'Alema hükümeti ise 66 günün ardından daha sonra yaşanacakları tahmin edercesine Abdullah Öcalan’a  “Kendi arzumla İtalya’dan ayrıldım” şeklinde bir belge imzalattı.   Almanya’da tutuklama kararı    Abdullah Öcalan’ın Leonardo da Vinci Havaalanı'nda gözaltına alındığı haberinin Almanya’ya iletilmesinden birkaç saat sonra 13 Kasım 1998’ın ilk saatlerinde, Karlsruhe’de bulunan Federal Başsavcılık’ın gece vardiyasında olan 8 numaralı soruşturma birimi, uzun yıllardır raflarda bekletilen dosyaları indirerek Abdullah Öcalan’ın iade talebinin hazırlanmasına girişti. Dikkat çeken bir başka ayrıntı da dönemin Türk devletinin Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican’ın o sabah Almanya’da olmasıydı. 13 Kasım günü mesai saatinin bitimine dakikalar kala iade talebini hazırlayan Federal Başsavcılık, karar çıkarması için dosyayı Federal Mahkeme’ye gönderdi. Ardından 16 Kasım günü İçişleri Bakanı Otto Schily alelacele Roma’ya giderek İtalyan mevkidaşı Rosa Russo Lervolino ile görüştü; gündem Abdullah Öcalan’ın iade işlemleriydi. Alman devletinin içindeki bir kanat, bunların başında da Otto Schily,  Abdullah Öcalan’ın Almanya’ya getirilip yargılanmasından yanaydı. Otto Schily’nin Roma’da yaptığı temasların ardından 19 Kasım 1998 günü dosyayı inceleyen Almanya Federal Mahkemesi, Abdullah Öcalan’ın iade edilmesini içeren yeni bir tutuklama kararı çıkardı. Bu, Almanya’nın Abdullah Öcalan hakkında ilk kez 12 Ocak 1990’da çıkardığı tutuklama kararının güncellenmesiydi.   Kenya’dan tehdit    Abdullah Öcalan’ın, 2 Şubat-15 Şubat tarihleri arasında kaldığı Kenya ise 129 günlük sürecin amacına ulaşmasında önemli bir istasyon olarak kayıtlara geçti. Eski İngiliz sömürgesi olan Kenya’nın o dönemki hükümeti iradesiz tavrıyla Abdullah Öcalan’ın korsanca elçilik binasından çıkarılmasına yardımcı oldu. Yunan Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos, elçilik yetkililerine “Siz onu binadan çıkartın gerisine karışmayın” derken “geri kalanı işi Kenya tamamlayacak” mesajını verdi. Abdullah Öcalan, Kenyalılara “Bana bir hükümet güvencesi vermeden çıkmam” diyordu. 15 Şubat günü akşam saatlerine doğru Kenya İstihbarat Şefi Noan Arap Ta’nın “Uçak hazır bir an önce çıkın. Gece yaklaşıyor, geceleyin neler olabileceğini garanti edemem” biçimdeki tehdidinin ardından elçilikten çıkıp Kenya polisine ait Toyota Land Curiser'e bindirilen Abdullah Öcalan, havaalanında Türkiye istihbaratına teslim edildi.   Yarın: Kürt halkının ateşten çemberi: Komplo direnişle boşa çıkıyor