Deprem geçti sorunlar geçmedi! 2025-02-01 09:03:39     Pelşin Çetinkaya   HATAY- Depremin üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen Hatay’da hala sağlık, elektrik, su, ısınma gibi sorunlara çözüm bulunmuş değil.    6 Şubat 2023 yılında Mereş (Maraş) merkezli depremin üzerinden 2 yıl geçti.  11 kenti etkileyen 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerde resmi rakamlara göre 50 bin kişi yaşamını yitirirken 107 bin 204 kişi yaralandı , 35 bin 355 bina yıkıldı. Açıklanan resmi rakamlar böyle olsa da yaşamını yitirenlerin sayısının çok daha fazla olduğu belirtiliyor.    Depremin üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen deprem bölgesinde başta sağlık sorunları olmak üzere hala birçok sorun yaşanıyor.  Hatay’daki konteyner kentte doktor olan Gül Tanık, deprem sürecinden bu yana yaşanan sağlık sorunlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   Depremin ilk sürecinde bölgeye geldiğini ve bölgede büyük, hayati sorunların olduğunu belirten Gül Tanık, Konteyner kentte aile hekimi olduğunu söyledi. “Benim geldiğim süreçte konteynerler yoktu, çadırlar vardı. Çünkü o süreçte konteynerler zaten kurulamazdı. Çadır sorunları, ilaç sorunları vardı. İnsanların sese tahammülsüzlüğü vardı. İnsanların korkuları vardı. Elektrik bile yoktu yeri geldiğinde o şartlarda çalıştık. Kadınlar, daha çok kadın sağlıkçıları tercih ediyor. Örneğin, basit bir enjeksiyon bile olduğunda kadınlar erkeklerin kendilerine enjeksiyon yapmasını istemiyor. Benim hemşirelerin hepsi erkekti. Bu yüzden bu süreçte çok zorluk yaşadık. Örneğin kadınlar sağlıklarını ikinci plana atıp sırf kadın enjeksiyon yapsın diye bekleyenler oldu. Yine baktığımızda kadınların en çok zorluk çektiği şeylerden biri de sistit (idrar yolu enfeksiyonları). Alanda doğru düzgün tuvaletler yoktu. Ortak, umumi tuvaletler kurulmuştu, seyyar tuvaletler vardı. Herkes onu kullanınca doğal olarak bulaşıcı hastalıklar arttı. Bununla beraber en çok uyuz dediğimiz kabiyes hastalıkları arttı. İnsanlar üç günden fazla daha fazla banyo yapamadılar. Bir ay banyo yapmamış insanlar vardı. Ondan dolayı uyuz arttı ve insanlar sürekli kaşınıyordu. Başlarda insanlara uyuzu demek istemiyorduk” sözlerine yer verdi.   Kronik hastalıkları olanlar daha çok etkilendi   Gül Tanık, kentte yıkımlardan dolayı büyük oranda tozun meydana geldiğini ve bu tozdan dolayı da başta kronik hastaların devamında diğer bütün depremzelerin etkilendiğini, tozun kişilerde kalıcı hastalıklar bıraktığını söyledi. Gül Tanık,  ”İlk dönemlerde insanlarda alerjik astım dediğimiz hastalıklar baş verdi. Bununla beraber hekim arkadaşlarla kortehe ve Ventolin tarzı ilaçlar yazmaya başladık. İnsanlar tozdan karşı tarafı görmüyordu. Bu zamanla azaldı ama kaybolmuyor, doğaya karıştı. Onu her soluduğumuzda içimize çekiyoruz ama şu an zaman geçtikçe gözle görünür bir şey görünmemeye başladı. Doğal olarak da herkes kendi sürecine yavaş yavaş dönmeye başladı. Şu ana baktığımızda astım hastalarının sayısı arttı. Makineye bağlı insanlar vardı. Bu süreçte çok etkilendiler. Eminim çoğu öldü. Ben aynı zamanda evde ölümlere de bakıyordum. Astım ve kronik hastalıkları olan insanlar, daha hızlı öldü” ifadelerini kullandı.   Kadınlar hem fiziksel hem de psikolojik açıdan etkilenmeye devam ediyor   Depremden en çok etkilenenlerin kadınlar olduğunu, deprem anında ve sonrasında yaşanan korkunun bu gün de travmalarla devam ettiğini söyleyen Gül Tanık, “Gebeler, deprem sürecini çok ağır geçirdi. O süreçte hastaneler faaliyette değildi. Sadece birinci basamak aile hekimleri faaliyetteydik. Bir görevlendirmeye gittiğimiz yerlerde kadınların manuel olarak, bir kadın doğumcu olarak ultrason çekemezdik ama tansiyonlarını ve vital değerlerine bakıp olabildiğince telkin etmeye çalışıyorduk. Çünkü, gebeler iki can taşıdıklarından normal bir kadına göre ölüme daha yakınlar. Bu yüzden olabilecek komplikasyonlarda, başına gelebilecek durumlarda bebek direkt etkilendiği için ve bebek de anneyi etkilediği için çift yönlü bir dönüşüm vardır aralarında. O yüzden olabildiğince birinci plan olarak gebelere çok daha çok yönelmiştik. Yine baktığımızda bu süreçte kadınlara çok fazla iş yükü birikti. Kadın evdeki bulaşıkları, çamaşırları yıkamak zorunda kaldı ama su yoktu. Bu yüzden kadın daha çok yoruldu. Kadınların psikolojik olarak çöktüklerini, yüksek sese tahammülsüzlüğünü gördüm. Doğal olarak hastanın duyması için sesini yükseltmek zorunda kaldığımızda kadın irkilip çömeliyordu” dedi.     Bölgede hekim sayısı yetersizdi   Gül Tanık, kentte yetersiz sağlık hizmetlerinin yanında bir de hekim sayısının yetersiz olduğuna dikkat çekerek “Kette psikologlar psikiyatristler yeterince yoktu. Biz olabildiğince yetmeye çalıştık. Psikologlarla beraber sahalarda çalıştık ama onların sayıları çok yetersizdi. 10 hekim varsa bir tane psikososyalci arkadaş zor vardı. Çok yetersizdi. Özellikle çocuklar da çok etkilendi. Bu süreçte çocuklara ses yükselttiklerinde korkup saklandıklarını gördüm. Küçücük bir sallantıda çocukların saklanıp annelerinin ayaklarına yapıştıklarını gördüm. Evet, herkes etkilendi ama en başta kadınlar ve çocuklar etkilendi. Aile hekimliğinde cumartesi-pazar olmuyor, biz normal resmiyete göre 8-5 çalışıyoruz ama yeri geldi nöbetlere kaldık. Yeri geldi insanlarla baş başa kaldık. O yüzden biz onların yanında kalmayı tercih ettik. Normalde böyle bir zorunluluk yok sadece böyle hissettiğimiz için, yarın öbür gün bizim de başımıza gelebileceğini düşündüğümüz için onların yanında kalmayı tercih ettik. Bu bizim kendi inisiyatifimizdi. Hiç elinde olmadan gelip burada çalışan hekim, hemşire arkadaşlar, ‘bir şeyin ucundan tutarım’ diye düşünüyordu. Onlar mesleki anlamda problem yaşadı. Hatta olmaları gereken yerde değil de burada oldukları için kendisine soruşturma açılan arkadaşlar vardı. Bunu göze alıp da gelen kişiler oldu” şeklinde konuştu.   ‘Depremde ihmalkarlık vardı’   Yaşanılan sorunların temelinde ihmalin olduğunun altını çizen Gül Tanık, “2 yılı tamamlayacağız ve hala yetersiz malzemelerimiz var. Elektrik, su kesintileri var. Hijyen koşulları da giderek azalıyor. Uyuzla baş vermemiz için insanlar hijyen koşullarını arttırması lazım. Ama tam zıttı bir durum devam ediyor. Depremde ihmalkarlık vardı. Burada birinin kolundan tutup sorduğunda depremde üç gün kimsesiz kaldık der. İlk üç gün kimse yoktu diyorlar. Bu süreçte devlet yoktu diyorlar. Şu an konteyner kentten geliyorum ve su, elektrik problemleri yaşamaya devam ediyoruz. Bizim ısınmamız elektrikle oluyor. Konteyner kentlerde elektrik ocakları ve klimalar var. Konteyner bir demir. Soğuk olduğunda elektrik gittiğinde zaten demir içinde dışarıdaki soğuktan 10 katı daha fazla hissediyorsunuz. Her elektrik kesildiğinde hekim olarak söyleyeyim hasta sayım artıyor. Her su kesildiğinde insanların hijyen koşullarına bağlı olarak bulaşıcı hastalıklar artıyor. Bu süreç ne kadara kadar devam eder, tabii ki bilmiyoruz ama bu süreç azalırsa hayat normale dönerse tabii ki hastalıklarda azalacaktır” ifadelerini kullandı.