‘Kadın ve çocuk bütçesi yetersiz, kaynaklar Diyanet’e gidiyor’ 2024-12-04 09:04:07   Arjin  Yüksekbağ    ANKARA - Plan ve Bütçe görüşmelerinde kadın, çocuk ve gençliğe ayrılan bütçeye ilişkin ortaya çıkan sonucu ‘vahim’ olarak nitelendiren DEM Parti Milletvekili Özgül Saki, “AKP iktidarının özel politikalarıyla, asıl olan bütçe farklı yerlere aktarılarak toplum, yoksullaştırılıp borçlandırılarak kendine bağımlı hale getiriliyor” dedi.   Meclis’te devam eden 2025 Plan ve Bütçe Görüşmeleri, kadınlara, çocuklara ve gençlere ayrılan bütçenin gelir dağılımındaki orantısızlık ve eşitsizliği bir kez daha gündeme taşıdı. Ekonomik krizin toplum üzerindeki etkileri giderek derinleşirken, bu alanlara ayrılan kaynakların yetersizliği her yıl daha belirgin hale geliyor. AKP iktidarının özel savaş politikalarının ekonomik krizi daha da derinleştirerek çözümden uzak bir noktada sürdürdüğü eleştirileri, bu yılki görüşmelerde de sıkça dile getirildi.   Özellikle kadınların yoksullaşmasının artması, eğitim düzeyi düşen gençlerin içinde bulunduğu zorlu koşullar ve çocukların can güvenliğinin sağlanamaması, bütçe görüşmelerinin öne çıkan başlıkları arasında yer aldı.   Toplum için (kadın, çocuk, gençlik, eğitim, sağlık vb.) ayrılması gereken bütçenin savaşa ayrılmasının, ülkenin içinde bulunduğu vahim tabloyu ortaya koyduğuna dikkat çeken Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Milletvekili Özgül Saki, Meclis'te devam eden Plan ve Bütçe Görüşmeleri'ne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘Şahane bütçe dönemi sunumları yapılıyor’   Sözlerine, yeni bütçe görüşmelerinde kadının adının hiçbir yerde geçmediğini belirterek başlayan Özgül Saki, Aile Bakanlığı’nda bile kadının yalnızca aile ile anıldığını, diğer bakanlıklarda ise hiç yer almadığını ifade etti. Özgül Saki, “AKP-MHP iktidarı, bütün sorunları görmezden gelerek ‘ne şahane bir bütçe dönemi yaşıyoruz’ tadında sunumlar yapıyorlar. Vahşetin boyutu bu denli artmışken çocuklar, bebekler katlediliyor. Toplumsal olarak gerçekten şiddetin boyutları çok fazla artmış durumda. AKP iktidarı, yaşanan bu vahim, sistematik hale gelen olayları sanki tesadüfmüş gibi lanse etmeye çalışıyor. Ama biz, yaşananların AKP politikalarından bağımsız olmadığını söylüyoruz. Bu meselelerin, bütçenin her kaleminde sorun olarak ele alınması gerekiyor. Biz, bunun mücadelesini veriyoruz” dedi.   ‘Her koşulda cezalandırılan kadın oluyor’   İktidarın politikalarının geldiği aşamanın sebep olduğu toplumsal olaylarla bağlantısının açıkça görüldüğünü söyleyen Özgül Saki, “Sayılar çok vahim ve iktidar, tüm bu sorunlar konuşulurken esas bu sorunu yaşayanlara sorumluluğu yükleyen bir perspektifle hareket ediyor. En son İzmir’de 5 çocuğun yanarak ölmesi meselesinin suçunu bütünüyle annenin omuzlarına yıktılar. ‘18 defa gittik, elimizden geleni yaptık’ diyorlar. Ama 18 defa gittiniz, o evi, kadının ve çocukların yaşamını gördünüz, hepsine şahit oldunuz. Bu olay, bakanlığın 18 defa gitmesine rağmen yaşandı. Dolayısıyla bu, genel politikalardan bağımsız bir mesele değildir; bu örnek çok açık bir şekilde gösteriyor. Aynı şekilde, kadın cinayetlerine de erkek tarafından bakmak, AKP iktidarında olağan bir şey. İçişleri Bakanı’nın son söylediği şey şu: Kadınlar katlediliyor. Defalarca koruma talebi yapıyorlar, uzaklaştırma kararı alıyorlar, buna rağmen katlediliyorlar. Buna ilişkin tek bir cümle duymuyoruz. Kadınlar defalarca başvurduğu halde neden öldürülüyor? İçişleri Bakanı diyor ki: ‘Biz kadınlara yazılı bilgilendirme gönderdik, fail kapınıza gelirse kapıyı açmayın diye.’ Böylece yine kadını suçlu buluyor” ifadelerini kullandı.   ‘Krizden gençler de fazlasıyla etkileniyor’   Bütün olarak toplumun yaşadığı krizden etkilenen bir diğer kesimin öğrenciler ve gençler olduğunu söyleyen Özgül Saki, yaşananları şu şekilde anlattı: “Evet, gerçekten gençler ve öğrenciler barınamıyor, beslenemiyor. Zaten eğitimin içeriği ayrı bir tartışma konusu. Öğrenciler hem kendi yaşamları, barınma ve beslenme ihtiyaçları için hem de kaliteli eğitim, anadilde eğitim almak için bu muhafazakar politikaların boca edildiği, cemaatlere ve tarikatlara teslim edildiği eğitim politikalarına karşı çıktıkları için sürekli soruşturmalar ve tehditlerle karşılaşıyorlar. Bu meseleye ilişkin bir düzenleme ya da bu sorunun varlığına ilişkin bir algı zaten iktidarda yok. Öğrenciler ve gençler yurt dışında okumaya, yurt dışında çalışmaya gidiyorlar. Dışarıya göç var. Ve bunların birçoğu aslında burada yaşam sürdürmek istedikleri halde hiçbir olanak bulamadıkları için gidiyorlar. Bir de gelir durumları uygun olduğu için gidebiliyorlar. Ama yine dar gelirli ailelerin çocukları ve gençler, çalışarak ancak geçimini sağlamak zorunda kalan gençler burada kalıyor ve maalesef kısıtlı imkanlarla bir yaşam sürdürmeye çalışıyorlar.   Çocuk işçiliği AKP tarafından meşrulaştırılıyor   Çocuklar için de durum vahim ve bu, devlet eliyle sürdürülüyor. ‘18 yaşındaki herkes çocuktur’ diyoruz, ancak ‘çocuk işçiler’ diye bir tanım ve böyle bir gerçeklik var. Tarımda, temizlik işçiliğinde, restoranda çalışmak gibi işler zaten hep olan şeylerdi. Ancak yoksullaştırma o kadar derinleşti ki bireylerin, aile bireylerinin hepsi, kaç yaşında olursa olsun yaşamlarını devam ettirmek için çalışmak zorunda kalıyor. Ama aynı zamanda MESEM’ler (Mesleki Eğitim Merkezleri) var. AKP iktidarının, çocuk işçiliğini meşrulaştırdığı ve çocukların bir sömürü aracına dönüştüğü bir teşvik mekanizması da var. Neredeyse her gün mutlaka bir haber alıyoruz ki çocuklar katlediliyor. Ne için? Çünkü bu iktidar, sermayeye çocuk emeğini de peşkeş çekiyor.”    ‘Bebekler para için öldürülür hale geldi’   Bu yeni bütçe döneminde, AKP’nin eliyle sürdürülen yoksulluk ve borçlandırma politikasının toplumsal sonuçlarının, özellikle kadınlar açısından korkunç bir merhaleye ulaştığına dikkat çeken Özgül Saki, şunları dile getirdi: “Temel ihtiyaçların ticaret konusu olması, alınır satılır hale getirilmesi, toplumsal olarak korkunç bir durum. Yenidoğan çetesi bunlardan sadece bir tanesi. Çok rahatlıkla bebekler, çünkü hastaneler artık ticari; sağlık ise ticari bir konu olmuş durumda. Bu anlayış o kadar uzun yıllardır topluma lanse edildi ki artık mühim değilmiş gibi davranılıyor. Bir bebek de para için öldürülebilir hale geldi. Bu, iktidardan bağımsız bir şey değil; sistematik bir şey. Yenidoğan çetesi açığa çıktığı için biliyoruz. Yaşlı bakım merkezlerinde de benzer şeylerin olduğuna dair birçok haber ve şikayet gündeme geliyor. Bunlar, tam da AKP iktidarının ekonomi politiğinin sonuçlarıdır.”   ‘Kadın emeğine erkek devlet el koyuyor’   Özgül Saki, kadınların borçlandırılmasının onları ekonomik ve sosyal açıdan bağımlı hale getirerek yaşamlarını her açıdan daha da zorlaştırdığını vurguladı. Özgül Saki, “Bu durum, pek çok soruna sebep oluyor. Kadınlar, yaşamlarında sahip oldukları küçük imkanlar ellerinden alınır korkusuyla mevcut koşullarından şikayet etmekten çekiniyor. Ayrıca, çocuk ile annenin birbirine eş görüldüğü bir anlayış nedeniyle çocuk yoksulluğunun bütün sorumluluğu kadınların üzerine yıkılıyor. Bu, ‘kadınlar çocuklarına bakamıyor’ algısını pekiştiren ve cinsiyetçi iş bölümünü yeniden üreten bir ekonomi politikasıdır. Güvenceli çalışma koşulları ise zaten yok denecek kadar az. Çalıştıklarında da kadınlar genellikle ucuz emek olarak kullanılıyor. Ayrıca, çalıştıkları yerlerde de cinsiyetçi iş bölümüne uygun bir şekilde patronlarının ya da iş arkadaşlarının bakım emeği talepleriyle karşılaşıyorlar. Ev içindeki emeklerine ise hem devlet hem de erkekler tarafından el konuluyor. Bu koşullar altında kadınlardan şikayet etmeden, mutlu bir şekilde yaşadıklarını ifade etmeleri bekleniyor” sözlerini kullandı.    ‘Durum çok vahim ama gizleniyor’   Toplumsal cinsiyete duyarlı istatistiklerin tutulmadığını belirten Özgül Saki, şunları kaydetti:   “Biz, borçlandırma politikasıyla ilgili bir araştırma yapmak istedik, ancak borçlu kadınların sayısını bilemiyoruz. Çünkü istatistikler cinsiyete göre tutulmuyor. Biliyorsunuz, kadınlara ‘girişimci olun’ diyerek krediler veriliyor, ‘Kooperatif kurun’ deniliyor. Ancak, bu verilen kredilerin ne kadarı bizzat kadınlar tarafından kullanılıyor? Ya da kadın emeğiyle kurulan kooperatiflerin gelirine erkekler el koyuyor. Aile fertleri için bu krediyi almak zorunda bırakılıyorlar. Bunun araştırılmasını talep ediyoruz ama bu mesele örtbas ediliyor. Çünkü bunlar açığa çıksa durumun ne kadar katmerli olduğu, AKP iktidarının kadın borçlandırılması ve yoksullaştırılması meselesinin çok daha geniş boyutlarda olduğu görülecek. Ama biz, bu cinsiyetlendirilmiş istatistiklerin her birimde tutulması noktasında ısrarcı olmaya devam edeceğiz.”   Bakanlıkların bütçesi Diyanet’e aktarılıyor   Ortak bir birliktelik ile AKP iktidarı politikalarına karşı bir mücadele yürütülebileceğini belirten Özgül Saki, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm bunların yanında kalıcı bir çözüm istiyoruz. Biliyoruz ki bu, sokaktaki mücadeleden, yani toplumsal yaşamın tüm dokularında direniş ve mücadeleden geçiyor. O direnişle mücadelenin baskısı Meclis üzerinde yansıdığı zaman belli kazanımlara kavuşabiliyoruz. O yüzden topyekûn olarak AKP politikalarına, erkek egemen politikalara, muhafazakâr ve tüm ekonomiyi cemaatlere, vakıflara, kendi yandaş vakıflarına ve şirketlere aktaran bu düzene karşı farkındalığın daha fazla olması gerekir. Çünkü Aile Bakanlığı'nın bütçesi konuşulurken bu bütçeden Diyanet’e 4,1 milyon TL aktarılmış. Yetmemiş, Aile Bakanlığı'nın bütçesinden tekrar aktarım yapılmış. Diyanet’in bütçesi altı bakanlığın bütçesinden daha fazla olmasına rağmen başka projelerle birleştirilerek 70 milyon TL’ye ulaşan bir bütçe aktarılmış. Bu tür uygulamaların peşini bırakmamamız gerekir.   Mücadele ortaklaşmalı   Tüm toplumsal alanın tamamında kadınların ortak ve birleşik mücadelesi yetmez. Bu sorun bir sistem sorunu; kapitalist patriarkal bir sorun diyoruz. Dolayısıyla sınıf mücadelesi veren, patriarkaya karşı mücadele eden, doğanın yıkımına karşı mücadele eden ekolojik hareketlerin ve sol, sosyalist, devrimci hareketlerin birleşik mücadelesi önümüzde en elzem sorun olarak duruyor.”