Orta Doğu’da kriz ve savaşa karşı çözüm: Demokratik modernite! 2023-10-26 09:01:03     HABER MERKEZİ - Orta Doğu’da yaşanan sorunların kaynağının kapitalist modernitenin bölgede iki yüzyıldan buna inşa etmeye çalıştığı ulus-devlet yapılanması olduğunu belirten PKK Lideri Abdullah Öcalan, altenatifin demokratik modernite inşası ile gelişebileceğine işaret ediyor.    İsrail ve Filistin arasında 7 Ekim’den bu yana devam eden savaş giderek şiddetleniyor.  Yaklaşık 3 haftadır süren savaşta çoğu kadın ve çocuk olmak üzere binlerce kişi yaşamını yitirdi. Savaşın nedenlerine ve çözüne ilişkin tartışmalar yürütülürken, sorunların ve savaşın esas kaynağı gözden kaçırılıyor. Söylemde kalan ve etkisi olmayan çağrı ve toplantılarla çözüm getirmek bir yana katliamların izleyicisi olunuyor. İsrail ve Filistin arasında yaşanan savaş, Orta Doğu’daki sorunların kaynağına ilişkin tespitleri güncelliğini korurken, çözülmemesi durumunda sorunların ne denli derinleşeceğini de ortaya koyuyor.   Yeni yollar aramak…   Orta Doğu’da kendisinin iki yüz yıldan bu yana inşa etmeye çalışan kapilatist modernitenin reformist yöntemlerinin çözüm olamayacağını, bunun gerçekçi olmadığını belirten Abdullah Öcalan, sadece Avrupa Birliği (AB) ile işbirliği içerisinde bir reform olanağının olabileceğini dile getiriyor. Böylesi bir durumun da kriz ve kaotik durumu sürekli derinleştireceğinin altını çizen Abdullah Öcalan, güncel gerçekliğin de bunu doğruladığını söylüyor. Abdullah Öcalan devamla şu değerlendirmeyi yapıyor: “AB türü reformlar için Orta Doğu’nun ne tarihsel akışı ne de güncel toplumsal koşulları elvermektedir. Yeni yollar aranması bu gerçeklikten kaynaklanmaktadır. Radikal İslam, İslami Cumhuriyet, cemaat arayışları ne teorik ne pratik olarak kapitalist moderniteyi aşmak derdinde değildir. Azami programları İslami cilalı bir kapitalist modernitedir. Yani İslam’ın ya yeni selefileri ya da protestanları –Calvinist- olmak devleti ve toplumu bu temelde ele geçirmek derdindedirler. Laiklerin seküler dini olan milliyetçilikle yapmak isteyip de tam başaramadıklarını İslami maskeyle tamamlamak istemektedirler.”   'Ya sürekli kriz ve kaos ya demokratik modernite'   “Orta Doğu’da demokratik modernite anti-tezini, kapitalist moderniteye karşı geliştirmek her geçen gün derinleşen kriz ve kaotik durumu aşmak için gerekli olasılıkların başında gelmektedir” diyen Abdullah Öcalan, “Tarihsel ve toplumsal koşullar şansını arttırmaktadır. Yaşanan somut koşullara ilişkin belirlenebilecek temel slogan ‘Ya sürekli kriz ve kaos, ya demokratik modernite’ dir. AB deneyiminden alınacak önemli bir ders, ekonomik toplum kökenli bir reformcu çıkış halkası yakalamaktır. Buradan alınacak mesafeyle diğer toplumsal, siyasal inşalar mümkündür. Çelik ve kömürün endüstriyalizmin temel malzemesi olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda ekolojik toplumla çelişkisini daha iyi anlayabiliriz. AB’nin ekolojik topluma erişimini engelleyen yapısal nedeni de budur. Çelik ve kömür üzerine inşa edilen topluluklar antiekolojiktir. Demek ki sistemde reform kendi başına yeterli değildir. Eğer amaç ekolojik toplumsa tabi! Orta Doğu’da demokratik modernitenin güncel, somut bir adımı tarihsel ve toplumsal koşullarına dayalı olarak atıldığında gelişme şansı olabilecektir. Dışarıdan kopyalama elbette tutunamaz. Son iki yüz yılın modernite kopyalamalarının tutunmakta zorlanması bu yargıyı doğrulamaktadır. Neolitik toplumun ve antitezi uygarlığın boy verdiği ekolojik ortam demokratik uygarlığın ve modernitesinin de alanı konumundadır. Nil, Dicle, Fırat ve Pençav nehir vadilerinde gelişen 5000 yıllık merkezi uygarlık alanları günümüzde bölgesel kriz merkezleridir.   Ulus devlet krizin nedeni   Son 200 yılda kapitalist modernitenin en tutucu ayakları olarak inşa ettirilen ulus-devletler bu krizin temel etkenidir. AB izinde reformlara yetenekleri olmadığından şiddetli kırılmalarla kriz ve kaotik aralık büyümektedir. ABD-AB sistemin ittifak halindeki hegemonyası olarak yüklenmelerine rağmen çıkış bulmakta zorlanmakta ulus-devletin yeniden inşası gerçekleşememektedir. Bu durum hem küresel krizi derinleştirmekte ve sürekli kılmakta hem de tersinden etkilenip kaotik karmaşayı çoğaltmaktadır. Dolayısıyla sistemin yapısal krizi en çok merkezi uygarlığın anavatanında kalıcılaşmaktadır. Adeta intikamını almaktadır” vurgusu yapıyor.    Üçüncü Dünya Savaşı...   Orta Doğu’da yaşananların bir Üçüncü Dünya Savaşı olduğunu belirten Abdullah Öcalan, “Kendine özgü bir III. Dünya Savaşının yaşandığı inkâr edilemez. Kapsam ve süre olarak ilk ikisinden daha derin ve uzundur. Bölgede sistemin kendini yenileme potansiyeli ne bulunmakta ne de oluşmaktadır. Gelişen çürüme ve dağılmadır. Bu koşullar altında Sümer uygarlığının neolitik çağın antitezi olarak gelişmesinden günümüzün kapitalist modernitesine kadar geçen sürenin bastırılan tüm kültürel birikimlerini temel alan demokratik modernitenin kendini öncelikle tezleştirip sonra antitez olarak sisteme yüklenmesi en güçlü çıkış olasılığı teşkil etmektedir” diyerek demokratik modernite çözümüne dikkat çekiyor.    Milliyetçi olmayan ulusallık, dinci olmayan dinsellik, cinsiyetçi olmayan toplumsallık…   Abdullah Öcalan, devamla şunları belirtiyor: “Tarihin merkezi akışında tez-antitez-sentez döngüsü bir kez daha harekete geçmek durumundadır. Somutlaştırırsak öncelikle Dicle-Fırat vadilerini paylaşan ve tarihte hep bütünlük halinde yaşamış kültür üzerinde yeniden bütünlüklü bir çıkışa şiddetle ihtiyaç bulunmaktadır. Bugün adına Suriye, Irak ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları denilen yapay çizimlerin I. Dünya Savaşı’nın galipleri İngiliz ve Fransız hegemonyasından miras kaldığı, tarihsel toplumsal kültürün bu temelde parçalanmasının jeo-stratejik böl-yönet politikası gereği olduğu tartışma götürmez. Bu sınırların yapaylığını derinliğine ve bütün sonuçlarıyla kavramadan tarihin Verimli Hilal’inde anlamlı kültürel birlikler inşa edilemez. En büyük ahmaklık bu sınırların kutsallığına (en kutsal olmayan, yabancı hegemonyanın en uğursuz çizimleri) inanıp bütünlüklü bir kültürel çıkışa niyet ve akıl edememektir. Kültürel bütünlükten kasıt, eşitlik, özgürlük ve demokratiklik değerleri etrafında örülen maddi ve manevi kültürdür. Böylesi bir kültür, milliyetçi olmayan bir ulusallık, dinci olmayan bir dinsellik, cinsiyetçi olmayan bir toplumsallık ve pozitivist olmayan bir bilimsellik zihniyetiyle yorumlamak ve inşa edilmek durumundadır.”   Dicle-Fırat  Tarım-Su-Enerji Komünü   Bölgede bir çözümün gelişmesi için ilk adıma ve ardından nasıl bir mücadele verilmesi gerektiğine işaret eden Abdullah Öcalan, şu değerlendirmeleri yapıyor:  “İlk adım olarak Dicle-Fırat Tarım-Su-Enerji Komünü’ne gitmek hem tarihselliğin, hem toplumsallığın bütünsel gelişimine uygun bir yanıt olabilir. Bu birlik olduğunda tarihsel toplumun mucizeler yarattığı, tüm kutsallıkların beşikliğini yaptığını bilmekteyiz. Bu komünün ekolojik, ekonomik toplumun gelişiminde yeterli bir temel sağlayacağı, güçlü bir potansiyel oluşturacağı açıktır. Bu ekonomik komünal modelle birlikte toplumun her alanında benzer komünler geliştirmek mümkündür.    Ahlaki ve politik olabilmek   Komünlerin temel sorunu ahlaki ve politik olabilmektir. Uygarlık ve kapitalist modernitenin dayattığı bu değerlerden dıştalanmayı, demokratik moderniteyle aşabilmektir. Dicle-Fırat havzaları temel ihtiyaçlar olan tarımsal ürünler için gerekli su, enerji ve toprağı fazlasıyla sunmaktadırlar. Orta Doğu’nun ekolojik ve ekonomik toplumsallığı bu materyaller yeterli sağlanmadan gelişemez. Fakat bu yapısal materyaller yeterli bir zihinsel anlam birikimi oluşmadan yapısal toplumu tek başına oluşturamazlar. Aksi halde reel sosyalist toplumlar gibi kapitalist moderniteye hizmet etmekten, onun içinde erimekten kurtulamazlar. Zihinsel anlam birikimi için hem tarih, hem modernitenin demokratik kefesinde oluşmuş birikimin akademik örgütlenmesi sağlam bir başlangıç olabilir. Unutmamak gerekir ki tarihin ilk akademileri olarak Sümer ziggurratları, Nippur, Babil, Nusaybin, Urfa, Bağdat Bilge Evleri uygarlıkların onlarsız edemeyeceği gerçeğin de ifadesidirler.   Yeni bilimsel ve anlamsal dünya…   Demokratik modernite akademiyasız gelişemez. Kapitalist modernitenin kriz içindeki akademik dünyasına alternatif olarak örgütlenmek durumunda olan yeni bilimsel, anlamsal dünya, ekolojik ve ekonomik toplumun vazgeçilmezidir. Bilimin ideolojik tekel olmaktan, iktidar aracı olarak kullanılmaktan kurtulması ancak eşit (farkındalıkla birlikte) özgür ve demokratik toplum inşasıyla iç içe yaşanmasıyla mümkündür. Her eko-topluluk ancak kapitalist moderniteyi aşmış bir bilinç ve örgütlülük olarak inşa edildiğinde anlamlı olabilir. Kapitalizmi, endüstriyalizmi ve ulus-devletçiliği aşan bilinç, örgüt ve eylemsel irade oluşmadan eko-topluluklar ve ekonomik toplum oluşamaz. Bilim, bilinç, toplum ayrı anlayışları uygarlık çarpıtmasıdır. Toplumun köleleştirilmesiyle bağlantılıdır. Özgür ve demokratik toplum kendisi için gerekli anlam bilinciyle ancak yaşanabilir. Her ekonomik birim ekolojik bilinciyle yaşanabilir. Ekolojik bilince dayanmayan ekonomik birimler, yaşamlar kapitalist modernite içinde erimekten ve yaşanmaktan  kurtulamazlar. Ekolojik-ekonomik birimleri basit, teknolojiden yoksun birimler olarak düşünmemek gerekir. Gerektiğinde en karmaşık ve gelişkin teknolojileri de ekolojik-ekonomik birim ve birliklerde kullanılabilir. Hatta ekolojik-ekonomik birimler ideal teknoloji birimleridir. Teknolojinin en yararlı, toplumsal kullanım alanlarıdır.   Moderniteler arası savaş   Orta Doğu toplumunda teknolojik devrim en çok ekolojik-ekonomik toplum için gereklidir. Bu anlamda teknolojik devrim anti endüstriyalisttir. Endüstriyalizmin hizmetindeki teknoloji köleliğe ve yıkıma götürürken ekonomik ve ekolojik toplumun hizmetindeki teknoloji daha fazla özgür ve demokratik yaşama götürür. Özcesi teknolojiyle ekoloji arasındaki en anlamlı dengeyi demokratik modernite koşulları sağlar. Bunun için ideolojik savaşım moderniteler arası savaşımın vazgeçilmezidir. Bu mücadeleyi başarıyla vermeden kapitalist modernite karşısında demokratik modernitenin yaşam şansı ve kalıcılığı hep zayıf bir olasılık, umut ve ütopya olarak kalır. Ortadoğu coğrafyasında neolitik çağdan tüm uygarlık çağları boyunca toplumu; maddi ve manevi kültürü besleyen ekolojik ve ekonomik toplum yaşamıdır.    Demokratik-sosyalist, ekolojik-ekonomik ve ahlaki-politik üçlü   Kapitalist modernite mahşerin üç atlısı olarak sermayeciliğiyle, endüstriciliğiyle ve ulus-devletçiliğiyle bu toplumsal kültürü çiğnemiş, hançerlemiş ve parçalamıştır. Buna karşın yerine getirilmesi gereken temel görev; demokratik modernitenin demokratik-sosyalist, ekolojik-ekonomik ve ahlaki-politik üçlü sacayağı üzerinde inşa mücadelesidir."