İranlı aktivist Orta Doğu için çözümü gösterdi: Rojava sistemi 2023-10-14 09:10:58       Melek Avcı   ANKARA - İran’da kadınlara yönelik saldırılar ve İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin değerlendirmeler yapan İranlı Aktivist Shaghayegh Noruzi, sorunların kaynağının erkek egemen sistemi olduğunu belirterek, Orta Doğu’daki sorunların çözümü için de Rojava’yı işaret etti.   Kürt kadın Jîna Emînî’nin İran’da hükümete bağlı güçler tarafından katledilmesinin ardından yine Tahran’da  okula gitmek için  gittiği Metro İstasyonu’nda aynı güçler tarafından işkence edilen ve 12 gündür komada olan Armita Gravand'ın beyin ölümü gerçekleşti. Orta Doğu’da kadınların direnişi sürerken, erkek egemen ulus devlet sistemi kadın direnişinin önünü almak ve bunu baltalamak için elindeki tüm imkânları kullanıyor.   İranlı aktivist Shaghayegh Noruzi, İran’da ve Orta Doğu’da kadına yönelik baskı ve bununla mücadele mekanizmalarına ilişkin JINNEWS’in sorularını yanıtladı.    “Kadınlar zorunlu başörtüsü takmayı reddederek sivil bir mücadele başlattı ve bunu sürekli hale getirdi. Meclis'e bir kanun getirdiler ve bu kanunda hukuk eliyle kadına yönelik tüm saldırıları ve şiddeti meşru hale getirdiler.”   * İran'da Jîna Emînî’nin katledilmesinden bu yana bir yıl geçti. Bu kez de 16 yaşındaki bir çocuk şiddet gördü ve komaya girdi. Ne düşünüyorsunuz?   Jîna Emînî’nin hükümet eliyle öldürülmesinden sonra ne olduğuna tekrar bakalım. Mücadelenin temel noktalarından biri kadın bedenin özerkliği oldu ve günlerce rejime karşı kadın hakları için mücadeleyi sürdürmeye çalışıyorlar. Çünkü bu rejimin kadın karşıtı olduğunu biliyoruz. Onları alt edebileceğimiz konusunda gerçekten umutluyuz. Bunun üzerinde durmalıyız, eylem ve gösteriler sokaklara taştı. Fakat 8 ay sonra ayaklanmalar ve gösteriler biraz daha azaldı. Buna rağmen kadınlar zorunlu başörtüsü takmayı reddederek sivil bir mücadele başlattı ve bunu sürekli hale getirdi. Bunu burada konuştuğumuza göre kadınların direnişi sürüyor, sokakta başörtüsü takmıyorlar. Bu hiç de kolay değil, farklı risklerle karşı karşıya kalıyorlar. Hükümet kendisini savunmak için kadınlara karşı savaşan bir yasa daha getirdi. Bu çok önemli. Bu, neden bir kadının daha öldüğünü veya komaya girdiğini anlamak için çok önemli. Meclis'e bir kanun getirdiler ve bu kanunda hukuk eliyle kadına yönelik tüm saldırıları ve şiddeti meşru hale getirdiler. Parlamento, başörtüsü takmadığında kadına yönelen şiddeti meşru hale getirdi ve kabul ediyor. Bu şiddete yasal düzenlemeler koydular, daha önce hukuki bir dayanağı yoktu ama artık yasal. Kadının topluma katıldığı her yerde başörtüsünü düzgün takmaması sonucu şiddet görmesi yasal.   Sorumlusu hükümettir   Bu son olay Metro İstasyonu’nda yaşandı. Okullarda, hastanelerde, alışveriş merkezlerinde her yerde kadınlar örtünmediği için rahatsız ediliyor. Hükümetin gözü önünde artık sadece 'ahlak polisleri' değil normal insanlar, başka kesimler de kadına yönelik bu konuda kolayca şiddet uygulayabiliyor. İslami hükümetin yeni bir yasa çıkarmak isteğini söylediği günden beri tüm feministler ve halk bu yasanın geçeceğini hissediyordu. Herkes şunu söyledi; "Tamam, eğer böyle bir yasa çıkarmak istiyorlarsa bütün kadınlar eskisinden daha fazla tehlike altında olacak. Çünkü bu yasa çok korkunç." Tarihe baktığımızda kadına yönelik her türlü şiddet hukuken yapıldı. Armita Gravand şu anda komada. Çünkü başörtüsünü takmayı reddeden bir gençti.  Okuldan dönüyordu ve zorunlu başörtüsüne öfkeliydi. Bu yüzden biri onu itti, sürükledi ve genç kadın başını yere çarptı. Bu kadının böyle bir şiddeti yaparken bu kadar rahat olmasının ne anlamı var? Sorumlusu hükümettir. Yani hükümet açıkça, kadına başörtüsü yasal olsun demekle onları buna zorlamanız yasaldır diyor. Yani onlara şiddet uygulamak yasal. Ve biz, bu yasadan sonra zorunlu başörtüsüne karşı verdikleri mücadelede kaç kadının gerçekten tehlike altında olduğunu bilmiyoruz.   “Yani kimliklerini bununla inşa ettiler. Hükümet artık İslami kurallar için savaşmıyor, kimlik mücadelesi veriyorlar. Yani eğer geri adım atmak istiyorlarsa bu aynı kimliğe sahip olmayacakları anlamına gelir.”   * İran'da bu ölümlere karşı birçok yürüyüş ve gösteri düzenlendi. Fakat iktidar hala aynı bakış açısında ki, yaşanan benzer şiddetten bunu görüyoruz. İktidarın geri adım atmasının yolu nedir?   Hükümetin geri adım atacağına dair hiçbir umudum yok. Sorun şu ki, bu hükümetin, bu siyasal İslamcı hükümetin temel dayanağı olan sorun, kadınlara karşı ayrımcılığın üstüne kurulu ve böyle yönetiliyor. İlk günden itibaren kadınla erkek arasına büyük bir uçurum koyarak kendilerine yer edindiler, kadınlara karşı bir sürü kural dayattılar. Yani kimliklerini bununla inşa ettiler. Hükümet artık İslami kurallar için savaşmıyor, kimlik mücadelesi veriyorlar. Yani eğer geri adım atmak istiyorlarsa bu aynı kimliğe sahip olmayacakları ve bundan vazgeçecekleri anlamına gelir. Onlar için büyük problem şu ki, biz zorunlu başörtüsüne karşı verdiğimiz mücadeleyi kazandığımız vakit onlar o günün sabahında aynı hükümet olmayacak ve burada olmayacaklardır. Aynı politik çizgide olan İslami hükümet ortadan kalkmış olacaktır.   “Bu başörtüsü meselesinden ibaret değil, dediğim gibi sadece bir sembol. Bu sistemin nasıl kadının bedenini işgal ettiğini görebiliriz ve bizim üstümüze kurulduklarını her gün göstermek için bilbord gibi kullanıyorlar.”   * Aslında baktığımızda birçok kez aktivistler tarafından şu dile getirildi; mesele sadece başörtüsü değil diyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?   Evet, asıl meselenin başörtüsü olmadığını söyleyebiliriz, yani kanun sadece başörtüsü takmamak istememiz anlamına gelmiyor. Başörtüsü, kadınlara karşı uyguladıkları ayrımcılığın diğer tüm aşamalarının bir sembolüdür. Diğer yandan bu ayrımcılık sadece kadına karşı bir ayrımcılık uygulamak istemeleriyle ilgili değil. Çünkü siyaset sistemlerinin kimliği kadına yönelik ayrımcılığa dayanıyor.  Ayrıca sadece hedef aldıkları kadınlar değil. Bu başörtüsü meselesinden ibaret değil. Dediğim gibi sadece bir sembol. Bu, onların kendileriyle özdeşleştirdikleri sistemin tamamen kadınlara karşı olduğunu gösteren bir simgesi. Bu sistemin nasıl kadının bedenini işgal ettiğini görebiliriz ve bu bedeni, kendi bayraklarının üstüne koyarak bir simge olarak sistem içinde kullanıyorlar. Bizim üstümüze kurulduklarını her gün göstermek için bilbord gibi kullanıyorlar. Zorla başımızın üstüne bir örtü takıyor ve böylece sistemlerinin bir bayrağı haline geliyoruz. Sorun şu ki, tüm kurumları ve halkı bu sistemle mücadele etmeye yönlendirmek. Eğer bedenimizin sahipliğini geri alabilirsek, bu aşamaya gelirsek kendi kararlarımızla başörtüsü takıp takmamakta özgür oluruz. Bu noktaya kadar olan tüm bu kavgalardan sonra büyük resimde, iktidarın bedenimizi bir daha reklam panosu olarak kullanmaması söz konusu olacak.   “Filistin'de ihtiyaç olunan şey feminist anlayış ile kadınların direnişinin birlikte örgütlemesidir. İsrail işgaline karşı savaşsınlar ama daha çok kesişimsel bir bakış açısıyla, Hamas eliyle değil. Bunun dışında bir direniş örgütlenmelidir.”   * Şu an Filistin ve İsrail arasında da bir savaş yürütülüyor ve basına yansıyan bazı görüntüler oldu. İran'da bunu destekliyor. Her savaşta ve eylemde kadınların hedef alınmasına ilişkin ne söylersiniz?   Temelde, ülkeler arasındaki savaşın ideolojiler arası bir savaş olduğunu düşünüyorum ve bu ideolojilerin hepsi kadınlara karşı bir tür ataerkilliktir. Örneğin, şu anda Hamas'ta izlediğimiz şeyi tam olarak biraz analiz edip tartışmalıyız ve sonra genel olarak sizin sorduğunuz gibi neler olduğunu anlayabiliriz. Hamas temel bir İslami gruptur. Evet, Filistin halkının hakları için savaşıyorlar ama gerçekte nasıl savaşıyorlar ne için savaşıyorlar bunu da görmek lazım yalnızca Filistin'in hakları için mi yoksa kendi İslam ideolojileri için mi mücadele ediyorlar? Bana göre daha çok İslami ideolojileri ön plana çıkıyor ve bu nedenle İran hükümetine daha çok yakınlar. Bu tür radikal İslami grupların temel sorunu tamamen toplumun özgürlüğüne karşı çalışmalarıdır, hatta kendilerini tüm toplumun, grupların, cinsiyetlerin özgürlüğü için mücadele ediyormuş gibi çok sık gösterirler. Hamas ile ilgili yayınlanan görüntüler tam olarak bu bence ve Filistin'de daha açık görüşlü bir bakış açısıyla örgütlenebilen tüm diğer umut veren  siyasi toplulukları baskı altına alıyor bu durum. Daha feminist bir bakış açısıyla Filistinlilerin İsrail'e karşı mücadelesine öncülük edilmesi gerekiyor. Hamas bundan önce İsrail'e karşı savaşıyordu, Hamas ondan önce de mazlumlara yönelik bu tür bir iç politikaya sahipti. Hamas Filistin'de gerçek anlamda hiçbir ilerici siyasi grubun oluşmasına öncülük etmedi ve bu yönde çalışmaya devam etti. Filistin'de ihtiyaç olunan şey feminist anlayış ile kadınların direnişinin birlikte örgütlemesidir. İsrail işgaline karşı savaşsınlar ama daha çok kesişimsel bir bakış açısıyla, Hamas eliyle değil. Politikada buna benzer bir şeye ihtiyacımız var ve Filistin'de var olan Hamas'ın bu grupların çalışmasına, direnişe liderlik etmelerine izin vermemesidir. Hamas öne çıkıyor neden? Çünkü İran'daki hükümetin desteğine sahipler. İran hükümetinin parası ve silahları onların elinde. Yani genel olarak İran'ın, Filistin'in, Suriye'deki partilerin içinde yer aldığı bu ataerkillik bütünü birlikte çalışıyor ve birbirlerine destek oluyorlar. Önümüze çıkan gruplara ve rejimlere baktığımızda uğrunda savaşmak istedikleri asıl şey o coğrafyadaki insanların hakları değil. Bu ideolojiyi, bu siyasi İslami Şeriat ideolojisini büyüten bir şey, onlar bunları büyütmek istiyorlar ve yaydıkları tehlike de bu. Bunun dışında bir direniş örgütlenmelidir.   “Eğer dümene sarılmamız gerekiyorsa bunu yapabiliriz. Eğer onları savaşarak geri püskürtmemiz gerekiyorsa bunu yapmalıyız. Ancak Hamas gibi temel grupların önderlik etmesine izin vermemek için kendimizi organize etmeliyiz. Önemli olan elimizdeki tüm araçları ve elimizdeki tüm imkânları kullanarak Orta Doğu'daki değişimin öncülüğünü yapmamızdır.”   * Kadınların savaşlara karşı barışı savunarak bir araya gelmesi gerektiğini düşünüyor musunuz? Özellikle Orta Doğu’da.   Sadece bir araya gelip sadece barışı organize edebileceğimizi düşünmüyorum. Değişim taleplerimiz ancak barışı getirebilir. Barış bir sonuç olur. Rojava'nın silahlı mücadelesi önümüzde güzel bir örnek olarak duruyor; kadınlar temel İslami gruplara karşı ataerkilliğe karşı ciddi bir mücadele için kendilerini örgütlüyor. Evet, eğer kadınlar kazanırsa bu mücadelenin sonucu Rojava'da gördüğümüz gibi bir barış olacaktır. İnsanların eşit bir şekilde bir arada yaşayabileceği bir özgürlük ve barış sistemi. Bana göre biz Orta Doğu'daki kadınlar, özellikle oraya varmamız gereken küçük bir anlaşma üzerinde bile kendimizi organize etmeliyiz. Kesin bir siyasi bakış açımız olmasa da sorun değil. Şu anda bunun o kadar da önemli olmadığını düşünüyorum. Sahip olacağımız anlaşmalarla tek bir amaç için bir araya gelmeliyiz ve bu amaç kendimizi organize etmek veya bir nevi değişen sistemi yönetmek olmalıdır. Feminist bir değişim sistemi bu. Eğer dümene sarılmamız gerekiyorsa bunu yapabiliriz. Eğer onları savaşarak geri püskürtmemiz gerekiyorsa bunu yapmalıyız. Ancak Hamas gibi temel grupların önderlik etmesine izin vermemek için kendimizi organize etmeliyiz. Önemli olan elimizdeki tüm araçları ve elimizdeki tüm imkânları kullanarak Orta Doğu'daki değişimin öncülüğünü yapmamızdır. Değişim yaratmak için sahip olduğumuz tüm gücümüzü toplamanın bir yolunu buluruz. Türkiye'den İran'a,  Filistin'e kadar böyle bir şeye ihtiyacımız var. Bir gün gerçek özgürlüğün bize geleceği umuduna ilişkin başka bir yol görmüyorum.