Bir mit olarak Newroz: Bugünkü anlama taşıyan Zekiye ve Rahşanlar oldu 2022-03-17 09:01:20     Öznur Değer    ANKARA - Newroz mitinin direnişe dayalı olduğunun altını çizen akademisyen Delal Aydın, “Demirci Kawa sürekli yenilenen bir figür. Başka direniş hikayelerinde tekrar can bulan bir figür. Demirci Kawa sadece Demirci Kawa değil, aynı zamanda hepimiz için Mazlum Doğan. Onun hepimiz için bir güncelliği var ve zulüm devam ettikçe de güncelliği devam edecek” diyor.   Dehak’a karşı savaşarak zafer elde eden Demirci Kawa efsanesinden günümüze süregelen ve Kürt halkı ile özdeşleşen 21 Mart Newroz Bayramı’na sayılı günler kala “özgürlük” ve “direnişi” temsil eden Newroz ateşi bölge kentlerinde yakılmaya başladı. Newroz heyecanı ve coşkusu 7’den 70’e herkeste görünürken, hazırlıklar ise tüm hızıyla sürüyor.     “Dem dema azadiyê ye” (Şimdi kazanma zamanı) şiarıyla kitlesel şekilde karşılanması beklenen Newroz öncesi, bu alanda araştırmaları ve “Türkiye’de Kürtleri Hareketleştirmek: Bir Mit Olarak Newroz” başlıklı tezi bulunan Duisburg Essen Üniversitesi’nde misafir araştırmacı akademisyen Delal Aydın ile Newroz’un dünden bugüne Kürtler için taşıdığı anlamı ve özellikle 1980’den sonra nasıl bir politikleşme sürecine evrildiğini konuştuk.    “Kawa efsanesi, en başından itibaren aldığı bütün biçimlerle birlikte zulme karşı direnişin efsanesiydi. Kürtler için Newroz yeni bir başlangıç ve baharla geliyor ama direnişle gelen bir başlangıç. Kürtler yeni hayatı direnişle başlatmış oluyorlar.”   * Öncelikle Newroz’u kavram olarak nasıl tanımlamak gerekir? Direnişin “ateş” ile simgelenmesinin tarihsel gerçekliği nedir? Neden ateş?   Hepimizin bildiği şeyi tekrarlayarak başlayabiliriz. Newroz Kürtlerin yeni yıl bayramı ve yeni bir başlangıca işaret ediyor. Ama Newroz’un iki kökeni var. Birincisi baharın gelişiyle ilgili. Babillerin Akitu festivaline kadar uzanan ekinoksla ilgili eski bir köken. Bunu Kürtler pek çok Mezopotamya halkı ile paylaşıyor. Yalnızca Kürtlere özgü bir köken değil, diğer halklarla paylaştığı bir köken. Öbür kökeni de ejderha insan savaşına dayanan ve Zerdüştlükte olan bir köken. Burada da insanın zaferini temsil ediyor. Ejderha-insan savaşında, ejderha Dehak’ta yılan başına dönüşüyor. Bir sürü dönüşüm var ama kökenden bahsediyoruz. Bunu da Kürtler efsane olarak diğer halklarla paylaşıyor. Newroz, bu kökenleriyle birlikte bütün İrani halklarla kutlanıyor. İrani halklar dediğimiz Kürdistan’ı da içeriyor ama Tacikistan’a kadar uzanıyor. Bugün İran’da yeni yıl 21 Mart’ta başlıyor. Kürtlere özgü olan şey, Newroz’un Kawa efsanesinin bir kutlaması olması. Kawa efsanesi, en başından itibaren aldığı bütün biçimlerle birlikte zulme karşı direnişin efsanesiydi. Kürtler için Newroz yeni bir başlangıç ve baharla geliyor ama direnişle gelen bir başlangıç. Kürtler yeni hayatı direnişle başlatmış oluyorlar. Bu özgün ve güzel bir şey.   * Newroz’un yaklaşmasıyla birlikte özelde Kürt halkındaki coşkulu ruh görünür ve hissedilir bir hal alıyor. “Diriliş bayramı” olarak kutlanan Newroz’un halkta bu tür duyguları yaratmasının nedeni nedir? Bu coşku hangi tarihsel gerçeklikten geliyor?   Newroz’un Türkiye’deki Kürtler tarafından kutlanması ve anlamı çok eski değil. Bu yeni bir hikaye. Geleneksel olarak kutlandığı yerler var ama bugünkü halini 1980 öncesinden çok göremediğimiz bir şey. Son 40 yıldır güçlü, kitlesel kutlanan bir gerçekliği var. Bu gücü de Kürt halkının direnişiyle alakalı bir şey. Newroz’daki coşkumuz direniş geleneğimizle ilgili bir şey. Çok güçlü ama yeni bir şey.     “Demirci Kawa sürekli yenilenen bir figür. Başka direniş hikayelerinde tekrar can bulan bir figür. Demirci Kawa sadece Demirci Kawa değil, aynı zamanda hepimiz için Mazlum Doğan.”   * Tarihsel bir mit olarak günümüze kadar süregelen Demirci Kawa efsanenin, halk-toplum nezdinde güncelde karşılığı var mıdır? Güncelliğini koruması, sahiplenilmesinde rol oynamış mıdır?   Kawa’nın, tarihsel bir kişi olarak yaşayıp yaşamamış olması dışında hepimiz için direniş isyanını başlatan, direniş ateşini yakan bir mitik figür olarak önemi var. Daha sonrasında ise Diyarbakır Cezaevi’nde Kürtlüğün ve Kürtlüğe dair değerin, sembolün yok edilmeye çalışıldığı bir zulüm mekanında Mazlum Doğan ile birlikte tekrar ortaya çıkma durumu var. Dolayısıyla Demirci Kawa sürekli yenilenen bir figür. Başka direniş hikayelerinde tekrar can bulan bir figür. Demirci Kawa sadece Demirci Kawa değil, aynı zamanda hepimiz için Mazlum Doğan. Onun hepimiz için bir güncelliği var ve zulüm devam ettikçe de güncelliği devam edecek. Çok güçlü bir şekilde Kürt toplumunun duygusuna yerleşmiş bir mit.   “Newroz çok fazla kadınların, çocukların ve gençlerin kutladığı bir ‘şey’ oldu. O çocukların lastikleri yakması var, kadınların sokakları kullanması var. Öyle bir coşku ki yeni bir halk kuruluyor ve bunu da kadınlar, gençler ve çocuklar kurdu.”   * Mazlum Doğan’dan bahsetmişken, oradan devam edelim… 1982’de Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde üç kibrit çöpü ile eylemini gerçekleştiren Mazlum Doğan’dan sonra Newroz’un politikleştiğini söyleyebiliriz. Bu süreçte Newroz’a dair devletin geliştirdiği refleks ve Kürt halkının karşı koyuşunu nasıl açarsınız?   Bu durum Mazlum Doğan ile birlikte 1980’lerin başında gerçekleşen bir durum. Ama asıl 1980’lerin sonlarında, 1990’ların başında Newroz kitlesel bir şekilde kutlanmaya başlıyor. Türkiye dışında Avrupa’da da Kürtler tarafından kutlanmaya başlanıyor. Bunun üzerine devlet 1991 yılında Kültür Bakanlığı’nın da katkısıyla Newrozu ‘Nevruzlaştırma’ üzerine bir siyaset izliyorlar. Bu siyasette de Newroz’un diğer halklarla paylaşılan bahar bayramı kökeninden yararlanıyorlar. Ve diyor ki ‘Özbekistan’da da var. Kürtlerin değil’. Doğru Özbekistan’da da var ama bu demek değildir ki Kürtlerin değil. Onların da var ama Kürtler için ayrı bir önemi var. ‘Newroz’ mu ‘Nevruz’ mu üzerinden bir tür çatışmaya gidiyor ama bu ideolojik bir çatışma. Bir yandan sokaklarda Newroz gösterilerine aşırı bir saldırı var.   Mesela 1992 Newrozu’nda Cizre’de 100’den fazla kişi öldürülüyor. Çok ciddi bir şiddet var. Bazı ana akım gazeteler ‘İç savaş mı yaşanıyor?’ diye başlıklar atıyorlardı. Bugünden geriye bakılınca ana akım medya tarafından Kürtlere uygulanan şiddet normalleşti ama o dönem için çok yaşıyorlardı bunu. O süreçte ciddi bir şok yaşıyorlardı. Böyle bir boyutta halka uygulanan şiddet yeni bir durum. ‘Daha önce şiddet yoktu’ demek istemedim. Newroz diye bir şey çıkmış ve insanlar sokaklarda. Bu yeni bir şey. Newroz’da kutlama ile gösteri neredeyse eş anlamlı oluyor. Zaten kutlamak istiyorsan polis veya asker şiddetini göze almış olman gerekiyor. 90’larda Newroz’un yaşanması o şekildeydi. Bir yandan büyük bir coşku ama bir yandan da şiddet.   Newroz çok fazla kadınların, çocukların ve gençlerin kutladığı bir ‘şey’ oldu. O çocukların lastikleri yakması var, kadınların sokakları kullanması var. Öyle bir coşku ki yeni bir halk kuruluyor ve bunu da kadınlar, gençler ve çocuklar kurdu. Tezim için medyaya bakmıştım. Milliyet, Cumhuriyet gazetesinin kullandığı fotoğraflarda da aynısını görmüştüm. Hep kadın ve çocuk fotoğrafları öne koyuyorlar. Böyle bir görselliği de oluyor.   “Her iktidar bilir ki çok ağır bir fiziksel şiddet uygulanıyor Newrozlarda ama bunun bitmeyeceğini, yeterli olmayacağını biliyorlar. Bir de ideolojik bir savaş başlatıyorlar.”   * Devlet kademelerinde her alanda ‘Nevruz’ vurgusunun öne çıkması, devletin direniş ve diriliş sembolü olan ‘Newroz’u ‘Nevruz’ yapmasını biraz daha açar mısınız?   Her şeyden önce bir korku yaşıyorlar. Çünkü birden bire çok güçlü ve hızlı bir şekilde yaygınlaşıyor. Her iktidar bilir ki çok ağır bir fiziksel şiddet uygulanıyor Newrozlarda ama bunun bitmeyeceğini, yeterli olmayacağını biliyorlar. Bir de ideolojik bir savaş başlatıyorlar. Bu çok yönlü bir şey. Bir yandan camilerden Newroz hutbeleri okunuyor, bir yandan kukla Karagöz gösterileri yapılıyor. Bir yandan valiler, yerel devlet görevlileri, ordu görevlisi, kaymakam kim varsa ateşten atlama gösterileri yapıyorlar. Bir yandan da uluslararası sempozyumlar yapıyorlar. Sonra Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı diye bir kurum var. Onlar çok daha profesyonel yaklaşıyorlar. Dergi yayınlıyorlar, kitap basıyorlar. Sonra hatta sarı, kırmızı, yeşil renklerini de Türk rengi ilan ediyorlar, sadece Newroz değil hedef ama bunlar gerçekten büyük bir fiyaskoyla sonuçlanıyor. Çünkü çok aşırı zamana yayılmıyor. Türk toplumunda bir karşılığı yok. Hiçbir karşılığı yok ve ne için yapıldığı belli. Şov gibi kalıyor, karikatürize kalıyor. Ana akım medya bile dalga geçiyor. 1993’te büyük bir Nevruz kurultayı yapılıyor. Turgut Özal, Süleyman Demirel o dönem kim varsa hepsi katılıyor. Hatta Kıbrıs’tan Rauf Denktaş falan katılıyor. Bunlar Türki cumhuriyetlerle birlikte demir dövme törenleri yapıyorlar. Oradaki tek hedef Kürtler değil. Sanırım bir tür alt emperyalist olmayı da yokluyorlar ama başarısız oluyorlar.   “Dönemin OHAL valisinin bir söylemi var. Kürt erkeklerine sesleniyor ve diyor ki, ‘Kadınlarınızı eve alın. Kadınlarınıza sahip çıkın.’ Bir yandan direnişi küçümsemek için ‘Kadın ve çocuğun arkasına saklanmak’ gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Bir yandan da gerçekten şaşırıyorlar.”   * O dönemin gazete manşetlerinden bahsettiniz, kadın ve çocukların özellikle hedef alınmasını nasıl okumak gerek?   Dönemin OHAL valisinin bir söylemi var. Kürt erkeklere sesleniyor ve diyor ki, ‘Kadınlarınızı eve alın. Kadınlarınıza sahip çıkın.’ Bir yandan direnişi küçümsemek için ‘Kadın ve çocuğun arkasına saklanmak’ gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Bir yandan da gerçekten şaşırıyorlar. Direnen kadın profili Türkiye’de de var. Emek hareketi ve sol hareketlerde direnen kadınlar var ama genç, yaşlı evde çay yaptıklarını düşündükleri kadınların sokaklarda olması onları şaşırtıyor. Bunu nasıl anlayacaklarını da bilemiyorlar. Sadece manipülasyon değil bir kafa karışıklıkları da var. Bir maçoluk vardı. Sokaklarda kadının yeri yok zaten. Varsa da kullanılıyorlar. Kadın bir özne olarak, siyasi bir özne olarak görülmüyor. Hadi militan olsun ama ‘teyzelerimizin ne işi var orada’ düşüncesi var.   “Newroz o kadar eski bir mit ki eski bir bayram olduğu için Kürtler arasındaki dinsel, dilsel, sınıfsal farklılıklarının ötesinde, bir arada durabilen bir Kürt halkına işaret ediyor. Bir yanıyla Kürtleri resmi Türk resmi ideolojisinden ayırıyor öbür yandan da Kürtler arasında birlik sağlıyor. Gerçekten bu milli güvenlik sorunu olmasın da ne olsun?”   * Özellikle 90’lı yıllarda Newroz’un “milli güvenlik sorunu” olarak görülmesi durumu var…   Milli güvenlik sorunu olarak tam adı konuluyor. MGK’da ‘Newroz bir milli güvenlik sorunudur’ diye bir cümle geçiyor. Gazetelere yansıdığı kadarıyla biliyoruz. Bunun en temel nedeni, o güne kadar olan cumhuriyetin Kürtlerle ilgili varsayımı. Hep dikta etmeye çalıştığı şey Kürtlerin ayrı bir etnik veya milli grup olarak var olmadığı. Kürtler ise Newroz’da şunu demiş oluyor, ‘Bakın ben Kürt’üm. Benim sadece bir dilim yok. Aynı zamanda kültürüm, bayramım, yeni yılım var. Her şeyim senden faklı.’ Bir o farkın altını çizmesi var. Bir de Kürtler arasındaki ayrımları da ortadan kaldırarak bu farkı çizmeye çalışıyor. Yani şunu demeye çalışıyor, Newroz o kadar eski bir mit ki eski bir bayram olduğu için Kürtler arasındaki dinsel, dilsel, sınıfsal farklılıklarının ötesinde gidip bir daha bir arada durabilen bir Kürt halkına işaret ediyor. Bir yanıyla Kürtleri resmi Türk ideolojisinden ayırıyor, öbür yandan da Kürtler arasında birlik sağlıyor. Bir de bu birliği çoluk çocuk herkes sokakta deklare ediyor. Gerçekten bu milli güvenlik sorunu olmasın da ne olsun? Kürtlere güvenlik bakışıyla bakan bir iktidar için tabi ki bir milli güvenlik sorunu. Ama kapsayıcı ve çoğulcu bir iktidar anlayışı olsa onu öyle görmeyebilir. Yani tek tip ulus düşünen bir iktidar için milli güvenlik sorunu olur.   “Zulüm oldukça Kawa olacak, direniş olacak. Öyle bir diyalektik var. Dehak’ın varlığı Kawa’nın varlığını da mümkün kılıyor.”   * Kürtlerin tarihi açısından yakılan her bir Newroz ateşinin bugünün Dehaklarına karşı bir isyanın göstergesi olduğu sıklıkla dillendiriliyor. Buna dair neler söylemek istersiniz?   Mitlerde bir kişiden bahsedilir ama o bir kişi bir sürü kişiyi temsil eder. Dehak öyle bir figür. Zulmün bir simgesi. Kişi olarak tek bir kişi değil. Dehaklar deniyor o yüzden. Kawa da öyle. Zulüm oldukça Kawa olacak, direniş olacak. Öyle bir diyalektik var. Dehak’ın varlığı Kawa’nın varlığını da mümkün kılıyor. Ama Kawa Dehak’a ‘hayır’ diyor. Birbirini hem üreten hem de yok etmeye çalışan bir şey. Bu en temel iktidar ilişkisi. Ataerkil, devlet ve bir sürü iktidar biçiminde de benzer bir diyalektik işliyor iktidar ve direniş arasında. Efsane kendini o kadar güzel anlatıyor ki herkes kendini orada bulabiliyor.   “Biz başka yerleri işgal etmek için kurucu mite yönelmiyoruz. Biz kendi varlığımızı söylemek için ve varlığımıza yeni bir başlangıç yaratmak için biz Newroz’u seviyoruz. Bu çok güzel.”   * Tezinizde ele aldığınız konulardan biri uluslaşmaydı. Newroz’un uluslaşmadaki rolü ve önemi nedir? Kürt kültürü ve ulusal birliği sağlama noktasında nasıl bir işlevi var?   En geleneksel ulus teorilerine bile baktığımızda kurucu mit olma, ulusu başlatan hikaye olma açısından Newroz’un öyle bir özelliği var. Kürtlerin bence en ilginç olan şeyi, bu kurucu mitin bu kadar direnişe dayalı olması. Ve bunun unutulduğunda bile tekrar gündeme gelmesi. Newroz’un inşasında yüzyıllık sürece bakmıştım. Unutulduğu dönemler oluyor ama şunun yüzünden: Mesela isyanlarda Newroz’a başvuruluyor diyelim ya da cumhuriyetin kurulmasından önceki dönemde 1900’lerin başında, sonra bir kopukluk oluyor, o arada Kürtler Newroz’a ulaşamıyorlar sonra tekrar buluyorlar. Hep yeniden geri dönülen bir hikaye. Organik bağlar kesildiğinde de eski Kürt hareketi ile yeni Kürt hareketinde, araya zaman giriyor ama sonra tekrar Newroz’u buluyorlar. Herkesin, uluslaşma sürecine giren halkların kurucu miti var. Kürtlerinki de bu. Ama bence sorulması gereken bir soru da ‘Niye bu’? Ergenekon Bayramı var resmi ideolojide, Newroz’la ilişkilendiriliyor. O orijinalinde bir Moğol efsanesi. Resmi ideolojinin nasıl kullandığı dışında bakılınca da o efsanede bir yayılma var. Ama Kürtlerinki bir yayılma değil. Newroz, Kawa efsanesi bir yayılmayı anlatmıyor. Kawa efsanesi yok sayılanın, -efsanede Kawa doğru düzgün konuşmasını bilmeyen biri olarak geçiyor- sesi duyulmayanın, doğru düzgün konuşamayanın direnişi. Demek ki bizim tarihsel ve sosyolojik gerçekliğimize o kadar hitap ediyor ki biz buna bu kadar bağlanıyoruz. Biz başka yerleri işgal etmek için kurucu mite yönelmiyoruz. Biz kendi varlığımızı söylemek için ve varlığımıza yeni bir başlangıç yaratmak için Newroz’u seviyoruz. Bu çok güzel.   * Kawalardan Mazlumlara kadar gelen bir direniş öyküsü duruyor karşımızda. Yüzyıllar öncesinin günümüzde Kürtler özgününde simgeleniyor olması nasıl değerlendirilebilir?    Yüzyıllar öncesindekiyle aynı şey değil. Biz yeni bir şey yaşıyoruz. Efsane çok eskilere dayanıyor. Kökü 11-12’nci yüzyılda yazılmış Şehname’ye dayanıyor. Derleme bir şey. Derleme olması şu açıdan önemli, muhtemelen daha eski hikayelerden geliyor. Kökü böyle ama bugün yaşadığımız Newroz çok yeni. O nedenle yüz yıllar öncesi demek istemiyorum. O yeni bir şey ve bizim bugünkü direnişimizle ilgili bir şey.   “Kawa adını duyan herkesin gözleri ışıldıyordu. Tarihsel olarak yaşasın ya da yaşamasın Kawa bizim için vardı. Çok gerçekti. Ya da Mazlum Doğan adını duyan herkesin gözleri buğulanır. Bizim nasıl bir halk olduğumuza dair bir iz bulabilirim diye düşündüm…”   * “Türkiye’de Kürtleri Hareketleştirmek: Bir Mit Olarak Newroz” başlığıyla bir tez hazırladınız. Az sayıda araştırması bulunan Newroz’u özel olarak araştırmanızın temel sebebi ne?   En başta kendimi de Kürt yapan şeyi anlamak istedim. ‘Biz Kürt’üz, Kürt’üm’ diyorum ama ne acaba? Beni Kürt yapan şey ne? Biraz oradan başladım. Çevremdeki arkadaşlarıma ve kendime de sorduğum bir soru vardı, ‘Gerçekten Demirci Kawa yaşamış mıdır?’ Kawa adını duyan herkesin gözleri ışıldıyordu. Tarihsel olarak yaşasın ya da yaşamasın Kawa bizim için vardı. Çok gerçekti. Newroz deyince içimizin titremesi var. Bunu yaratan ne, ne bizi böyle yapıyor? Ya da Mazlum Doğan adını duyan herkesin gözleri buğulanır. Bunun yarattığı bir duygu var. Kürtler de homojen bir halk değil elbette. Çeşit çeşit Kürt var. Ama farklı insanların ortak hissettiği bir duygu Newroz ve Kawa. Onu anlamak istedim. Bizim nasıl bir halk olduğumuza dair bir iz bulabilirim diye düşündüm.   “Newrozu bugünkü anlama taşıyan Zekiye Alkan, Rahşan Demirel oldu. 1995’te Bêrîvan ile Ronahî var. Sokak gösterilerinde de kadınlar, çocuklar ve gençler oldu. Biz hep direndik hep direneceğiz.”   * Newroz’a sayılı günler kaldı. Bu alanda araştırmaları bulunan bir akademisyen olarak neler söylemek istersiniz?   Newroz efsanesinde kahramanlar hep erkek. Ama Kürt kadınları olarak Newroz bizim bayramımız. Çünkü Newroz’u bugünkü anlama taşıyan Zekiye Alkan, Rahşan Demirel oldu. 1995’te Bêrîvan ile Ronahî var. Sokak gösterilerinde de kadınlar, çocuklar ve gençler oldu. Bugünkü anlama taşıyan bir kesim olarak Newroz’un altını çok fazla çizmiyoruz gibi. Newroz bizim için çok anlamlı ama bu yanıyla da biraz daha gündeme getirebiliriz. Hepimizde var ama yeni yaşamın ve kadının ilişkisinden bahsederken buna Newroz’u da dahil edebiliriz. Biz hep direndik hep direneceğiz. Her Kürt’ün hissettiğinden daha farklı bir şey hissetmiyorum. O direniş ruhu Newroz’da hepimizde tekrar tekrar yakılıyor. Ben de onu herkesle paylaşıyorum ve bu konuda çok mutluyum.