Newrozlaşan kadınlar: Küllenen Kürt ateşinin kıvılcımları 2021-03-20 09:02:48   Safiye Alağaş   DİYARBAKIR - Newroz, isyan ateşinin harlanıp özgürlüğe atılan ilk adım. Mitoloji sayfalarından taşıp günümüze dek gelen Newroz ateşi, bugün de yanıyor. Bugün zulme karşı bedenlerini ateşe dönüştüren, Binevş, Zekiye, Rahşan, Sema, Berivan, Rohani ve Elefteriya mitolojik efsaneyi gerçek kıldılar. Bedenleriyle yaktıkları Newroz ateşi bugün kadınlara ve kadın mücadelesine ışık olmaya devam ediyor.     Newroz Bayramı, Ortadoğu ve Asya'da yaşayan halklar için farklı anlamlar taşıyor. Kürtler için ise isyan, direniş ve özgürlüğe giden yolu simgeliyor. Efsaneye göre kötülüğün yeryüzündeki temsilcisi zalim Dehak amansız bir hastalığa yakalanır ve iyileşmek için her gün iki genci katleder. Yıllarca süren zulme karşı isyan eden Demirci Kawa 20 Mart'ı 21 Mart'a bağlayan gecede çekiciyle zalim Dehak'ı öldürür. Dağlara sığınan halklar ateş yakıp halaylar çeker. Günlerce meşaleler yakarak, elden ele dolaştırırlar. Kürtler için zulme başkaldırının sembolü, özgürlük ateşinin yakıldığı gündür Newroz. Kürtler, Newroz efsanesini, Kawaların zalim Dehaklara karşı verdiği mücadeleyi, bugün sürdürüyor.   Newrozlaşan kadınlar   Dehakların zulmü tüm toplumu sararken, kadınlar bu zulmün karşısında alev topu oluyor, direniş ateşleri her gün gürleşiyor. Newroz'la bütünleşen kadınların adına şarkılar, şiirler yazılır, söylenceler ortaya atılır. Mezarlıkları dilek türbelerine dönüşür. Toplumla bütünleşerek, isimleri yeni doğan çocuklara verilir.   Binevş Agal: Cizre sokaklarının ismini fısıldadığı kadın   Bugün dahi Cizre sokaklarının ismini fısıldadığı Binevş Agal diğer adıyla Berivan bu kadınlardan biri. Binevş, 1966 yılında Batman'ın Beşiri ilçesinde Êzidî bir ailenin kızı olarak dünyaya gözlerini açar. İsmini "Cembeliyê Mirê Hekkarî û Binevşa Narin" isimli Kürt destanından alır. Destanlaşacağını bilmeden, Kürt aşk destanlarından birinin kadın karakterinin ismini alan Binevş, ailesiyle birlikte 12 Eylül darbesinin baskılarından kaynaklı birçok Êzidî aile gibi Avrupa'ya göç eder.   Binevş, 17 yaşında yeniden doğduğu topraklara döner. Cizre’de kadınları örgütleyen Binevş, Botanlı kadınlar tarafından hep sevilir. Cizre'de girmediği sokak, girmediği ev yoktur. Destansı bir karaktere sahip olan Binevş, Cizre'de 16 Ocak 1989'da ihbar sonucu kaldığı ev tespit edilir ve eve operasyon yapıldığında teslim olmayarak son mermisine kadar savaşarak yaşamını yitirir.   ‘Dağlara da yakıştı halka da…’   Binevş'in yaşamını yitirmesiyle halkta öfke patlaması yaşanır. Artık Cizre deyince Berivan akla gelir. Berivan'ın yaşamı yitirmesinden sonra her aile yeni doğan kız çocuğuna Berivan ismi verir. Başkaldırının sembolü olan Cizre Newroz serhildanını örgütleyen Berivan'dır ve büyük emeklerle örgütlediği kadınlar onun yaşamını yitirmesinin ardından Newrozlar'da sokaklarda direnişin öncüsü olur. Binevş, Kürt kadınları için artık serhildan ruhudur, Newrozla birleşen direnişçi kadının ruhu olmuştur.   PKK Lideri Abdullah Öcalan, Binevş ile ilgili bir değerlendirmesinde “Dağlara oldukça yakıştığı gibi yine halka da yakıştı. Ve Cizre halkına kendini çok sevdirdi. Cizre halkının uyanışında bu arkadaşın hayli etkili olduğu söylenebilir" diye belirtir.    Yaşamını yitirişinden sonra Binevş için yazılan “Berivanê Berivanê tu sembola Kurdistanê” şiiri bestelenerek birçok sanatçı tarafından seslendirilir.   Zekiye Alkan: Kadınların serhildanı yüreğinde yer edinir   Zekiye Alkan 1965 yılında Gümüşhane’de doğar. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okurken Kürt halkının filizlenen özgürlük mücadelesi ilgisini çeker. Bölgede özellikle de Botan’da görkemli serhildanlar olur. Nusaybin’de 13 PKK'linin kadınlar tarafından toprağa verilmesinin ardından başlayan serhildanlar Zekiye’nin yüreğinde yer edinir. Bu serhildan ruhu ile günlerce uyumayan Zekiye’nin arayışları daha da derinleşir ve yapılan zulmü kabullenemez.   Eylemini gerçekleştirmeden bir önceki Newroz'da Trafik Parkı'nda arkadaşlarıyla masada oturduğu bir anda cebindeki tüm paraları çıkarıp yakar. “Ne yapıyorsun” diye şaşkınlıkla soranlara “Newrozumu kutluyorum. Newroz ateş yakılarak kutlanır" diye cevap verir. Nusaybin'de kadınlar öncülüğünde yapılan serhildanlara bedeni ve yüreğiyle cevap olmak ister.   Surlarda bedenini Newroz ateşine dönüştürür   1990 yılında Newroz'un yasaklanması ile birlikte nasıl cevap olabileceğinin arayışlarına giren Zekiye tarihi direnişlere tanıklık eten Diyarbakır Surları’na çıkar. Eylem yeri için surları seçmesi sıradan ve tesadüfi değildir. 21 Mart'ta tarihi direnişlere tanıklık eden Diyarbakır Surları’nda bedenini özgürlük ateşine dönüştürür. Ve bir kez daha özgürlük meşalesi el değiştirir, başka birine devredilir. Cizre sokaklarının Binevş'in ismini fısıldadığı gibi Diyarbakır'ın Surları da Zekiye'nin ismini ve özgürlük tutkusunu bizlere fısıldar. Zekiye eyleminin ardından kaldırıldığı hastanede 30 Mart sabahında yaşamını yitirir.   Zekiye, doktor olmak için geldiği Diyarbakır’da Kürt halkının kahramanı olur…   'Özgürlüğün kolay olmadığının sembolüdür'   Abdullah Öcalan,  Zekiye ile ilgili bir değerlendirmesinde şunları söyler: "Yükselen özgürlük ateşiyle Newroz'da bedenini ateşe veren Zekiye Alkan'ın eylemi de özgürlüğün kolay olmadığının sembolüdür. Kürt kadını bir defa özgür yaşamın farkına varmıştır. Zekiye büyük bir eylem, büyük bir özgürlük tutkusu olmak istiyor. Bunu da öyle bir Newroz'da Diyarbakır surlarında kendisini meşale gibi yakarak ilan ediyor. Kadın olması daha anlaşılırdır. Çünkü insan ancak böyle yoğun bir çelişkiyi yaşamakla bu cesarete ulaşabilir. Şu çok önemli bir gerçektir ki, Kürdistan kadını uyandığı, örgütlendiği, kat be kat kendini özgürleştirdiği oranda, Kürdistan uyanmıştır, dirilmiştir, özgürleşmiştir ve yaşanılır bir alana kavuşmuştur.”   Sessizliği ile içindeki isyanı büyütür   Rahşan Demirel 15 Ağustos 1975 yılında Mardin'in Nusaybin ilçesinde dünyaya gelir. Rahşan henüz 1 yaşındayken ailesi İzmir'e taşınır. Rahşan'a her kıyafet alındığında renklerinin sarı kırmızı yeşil olması gerekir. Bir gün okula da bu renklerle gitmesi üzerine öğretmeni ona tokat atar ve Rahşan da aynı şekilde cevap verir, bu durumu kabullenmez. Ailesiyle birlikte o da Nusaybin'e sık sık gider. Askerlerin Nusaybin'de Kürtlere karşı gündelik yaşamdaki aşağılayan yaklaşım ve davranışlarını kabul edemez ve her fırsatta bu durumu içine atar. Sessizliğiyle içindeki isyanı büyütür.   ‘Cizre’de halkımızı katlediyorlar’   1990'lı yıllarda Nusaybin'de başlayan serhildan dalga dalga her yere yayılırken İzmir Kadifekale'de de yankısını bulur. Rahşan bu yıllarda henüz çocuk denecek yaştadır ama devletin halk üzerindeki şiddeti ve baskıları onun ruhunda, yaşından büyük öfkeye yol açar. Kadifekale'de yaşayan Kürt yurttaşlar eylemlerde en önde ellerinde taşlarla çatışan küçük kız olarak tanır onu. Rahşan bir gün annesine, "Cizre'de halkımızı katlediyorlar. Kürtleri öldürüyorlar. Biz niye bir şey yapmıyoruz, anne?" diye sorar.   Zekiye'den aldığı meşaleyi Kadifekale'de yakar   Rahşan, 1992'de Cizre'de yaşanan serhildanlardan çok etkilenir. Newroz'da doruğa ulaşan serhildanları takip eden Rahşan, Newroz'dan bir gün önce Newroz kutlamalarının yasaklandığını televizyondan izler. Dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'in "Bu yıl Nevruz kutlanmayacak. Kutlayan olursa da, gereği yapılacaktır" diyordu. Ertesi sabah yani 22 Mart 1992’de sabah erkenden kalkan Rahşan, Kadifekale'ye çıkar. Diyarbakır Surları'nda Zekiye'den aldığı özgürlük meşalesini İzmir'in Kadifekale'sinde yakar. Evden çıkmadan önce de bir karton parçasına "Ben kendimi Newroz yapıyorum Kadifekale’de. Cizre, Mardin ve Nusaybin'in cevabını vermek zorundayım. Bana sahip çıkın. İsmet Sezgin'e haber veriyorum Newroz kutlanacak… Lastikle olmazsa bile, canımızla kutlanacak" diye yazar. Ve bir kez daha Newroz ateşi elden ele aktarılır.   17 yaşındaydı bedenini ateşe verdiğinde   Annesi Emine Demirel, Rahşan’ın bıraktığı notu bulduğunda diğer çocukları ile birlikte Kadifekale’ye çıkar. Emine, bir röportajında şunları dile getirir: "Ama biz hala bir insanın kendini yakabileceğini düşünemiyoruz. Sonra biraz şoku atlattıktan sonra etrafımıza baktık ki, ne görelim, İzmir'de yaşayan bütün yurtsever halkımız Kadifekale'yi sarı, kırmızı, yeşil bayraklarla donatmış. Herkesin haberi olmuş, binlerce insan Kadifekale'ye akın etmiş. Yani, biz en son öğrenen olduk. Cenazeyi Nusaybin’e götürmek için yola çıktık. Viranşehir'e vardığımızda, Cizre'de gazeteci ölmüştü, çocuklar ölmüştü. Olağanüstü hal vardı her yerde. İki asker, bir astsubay bizi durdurdu. Nusaybin Tabur Komutanı yaklaştı bana, tanıdım Veli Küçük'tü. 'Cenazeyi bize verin' diyorlardı. Ben de 'Nusaybin'e sokacağım' diye üsteledim. Ama izin vermediler. Bir ambulans geldi, kızımı aldılar. Biz de bindik tabii. Nusaybin'e doğru yola çıktık. Bizi karakola soktular. Bir baktım karakoldaki tüm arabalarda 'Ölürüm Türkiyem' çalıyor. Beni çektiler, karakola. Kızımı Nusaybin'e götürmek istediğim ve onlara vermediğim için beni saatlerce dövdüler. Karakoldan çıktığımda birçok yerim ve kaburgam kırılmıştı. Sonra Veli Küçük yine yanıma geldi. 'Rahşan'dan çok söz ediyorlar, fotoğrafına bakmak istiyorum' dedi… Baktı ve dedi ki, 'Ne güzel kızmış. Neyin uğruna? Değer mi?' Ben de yerden bir avuç toprak avuçlayıp gözünün önünde akıttım, 'Bunun uğruna' dedim. 'Bu toprak uğruna değer…' Sustu. Rahşan'ı, Nusaybin'de yoğun askeri kuşatma altında toprağa verdik. İzmir'e döndük."   Ronahî ve Berivan: Ateşin sırrına erenler   Newroz ateşi harlanırken sınırları aşarak Avrupa topraklarına geçer. Bu kez Bedriye Taş (Ronahî) ve Nilgün Yıldırım (Berivan) 22 Mart 1994’te Almanya'nın Mannheim kentinde el ele verip bedenlerini ateşe verir. Rahşan'dan devraldıkları özgülük ateşini Almanya sokaklarında yakarlar. Gerçekleştirdikleri eylemden geriye iki mektup bırakırlar. Almanya devleti büyük bir panik yaşayarak cenaze törenine katılımları engellemek ister. Onlarca kişi gözaltına alınır. Ancak 50 bin kişi on binlerce polisin engellemesini kırar ve görkemli bir cenaze töreni ile Ronahî ve Berivan'ı son yolculuğuna uğurlar.   'Kürt halkına armağan olsun’   Ronahî ve Berivan'ın eylemi yapmadan önce birlikte kaleme aldıkları mektup şöyle: "Alman devleti son aylarda düşmanlığını açık açık ilan etmiştir. Derneklerimiz kapatılmış, ulusal renklerimiz, ulusal bayraklarımız gasp edilmiş, onlarca yurtseverimiz tutuklanmış, gözaltına alınmıştır. Almanya, Türk ırkçılarının peşinden gitmektedir. Demirel-Çiller-Güreş kliğinin ‘ya bitecek ya bitecek’ sözlerini ellerini ovuşturarak desteklemekte, kirli savaşın sürmesi ve Kürt halkının imha edilmesi için her türlü desteği sunmaktadır. Diyarbakır zindanlarında üç kibrit çöpüyle Kürt halkına çıkış yolu gösteren Mazlum Doğan'ı, bu anlamlı çıkışa bedenlerini tutuşturarak cevap veren Ferhat'ları, ‘Newroz, Newroz ateşi yakılarak kutlanır’ diyen ve Diyarbakır surlarında bedenini tutuşturan Zekiye Alkan'ları, özgürlük mücadelesinin neferleri olarak saygı ve minnetle anıyoruz. Onlardan devraldığımız bayrağın burçlara dikileceğinin çok yakın olduğunu görüyoruz. 'Ateşi söndürmeyin' diyen Necmi'lerin yolundan kendi özgür irademizle giriyoruz. Biz biliyor ve inanıyoruz ki, yaktığımız özgürlük ateşi, daha büyük ateşlerin yanmasına neden olacaktır. Bedenlerimiz, düşüncelerimiz Kürt halkına ve bütün insanlığa armağan olsun."   'Kürdistan kızları'   Berivan ve Ronahî’nin eylemlerinden sonra bıraktıkları mektupları ve eylemlerini değerlendiren Abdullah Öcalan “ateşin sırrına erenler” diyerek şu sözleri kullanır: "Berivan ve Ronahî yoldaşlar, bu Kürdistan kızları, anlamlı mektuplar bırakmışlar. Eğer özgürlük bu kadar kolay olsaydı Berivan ve Ronahî kendilerini yakmazlardı. Bu arkadaşlar anlamı hayli büyük olan mektuplar bırakmış oluyorlar. Büyük saygı duymamak, gerçekten mümkün değil. Oldukça bilinçli ve çarpıcı değerlendirmeleriyle dolu dolu yaşadıkları anlaşılıyor. Yaşayacaksan, onlar gibi yaşayacaksın. Anıya bağlılık biraz da böyle olur. Arayışları, günbegün gerçekleşmeleri böyledir."   Sema Yüce: Kadınlar, küllenen Kürt ateşinin kıvılcımlarıdırlar   Sema Yüce, 1971 yılında Ağrı’nın Tutak (Dutex) ilçesine bağlı Kargalık (Qerqelik) köyünde dünyaya gelir. İlkokulu kendi köyünde, ortaokulu Tutak’ta okuyan Sema, liseyi ise Ağrı’da başarıyla tamamlar. Kürt coğrafyasında var olan şeyhlik kurumunun hakim olduğu geniş bir aile içerisinde büyüyerek mücadeleye katılan Sema, “Kürt kadını kimdir?”, “Kadının konumu ve rolü nedir?” gibi konular üzerine özel olarak yoğunlaşır. Ağrı’da bir ihbar sonucu yakalanarak gözaltına alınan Sema, uzunca bir süre sorgulamadan sonra mahkemeye çıkarılarak tutuklanır. Mahkemede, 22 yıl hapis cezası verilerek önce Nevşehir Cezaevi’ne oradan da Çanakkale Cezaevi’ne sürgün edilir.   Özgürlük ateşini Zekiye, Rahşan, Ronahi ve Berivan'dan aldı   Sema cezaevinde kalışının 6’ncı yılında, 21 Mart 1998’de bedenini ateşe vererek yaralı olarak hastaneye kaldırılır. Sema eylemini yaparken kuşkusuz özgürlük tutkusunu Zekiye'den, Rahşan'da, Ronahi'den ve Berivan'dan alır.  Tedavi gördüğü sırada her nefes alışverişinde, “Zilan’ın gerçekleştirdiği ve yarattığı ‘Cennet Bahçesi’ne gitmek istiyorum” der annesine. Yaklaşık 80 gün sonra, 17 Haziran günü yaşamını yitirir. Sema eylemini gerçekleştirmeden önce kaleme aldığı mektubunda Kürtler üzerindeki politikalara dikkat çeker. Bütün köleleştirme politikalarına karşı özgürlüğe olan tutkusunu anlatarak, kadınların özgürlük mücadelesinin kıvılcımı olduğunu dile getirir. Mektubunda, “Özgürlük tutkum çok büyük. Bu tutkuyu yaşam gücüne dönüştürebilmek için tek varlığımı, kendimi Başkan Apo’ya adıyorum. Kadınlar, küllenen Kürt ateşinin kıvılcımlarıdırlar. Küllerinden yeniden doğmayı başaran bunun kıvılcımı olan her kadın, özgür Kürdistan'ın dokuyucusu olacaktır. Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ın iyi bir öğrencisi olabilmek için, Zekiye gibi yanmak, Rahşan gibi Newrozlaşmak istiyorum. Kadınlar, küllenen Kürt ateşinin kıvılcımlarıdır” der.    Sema yazdığı bir şiirde duygularını şöyle dile getirir:   “Ben bu gün doğdum Tam yedi yüz otuz gün önce 1 Nisan 91'de İlk nefesimi Amed'de aldım Mardin kapı burçlarında Ebemin adına Zekiye Alkan dediler Buram buram memleket kokuyordu Yanık memesi Anam acı çekmesin sancıları artmasın diye Vücudundan koca bir ateş yakmıştı…”   Elefteriya Fortulaki: Halklar arasında kardeşlik köprüsü oldu   Kürt kadınlarının bedenleriyle yaktığı özgürlük ateşi halklar arasında köprü olur. Yunanistan’ın başkenti Atina’da yaşayan 23 yaşında ve iki çocuk annesi Yunan Elefteriya Fortulaki,  Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek için 24 Mart 2006 akşamı bedenini ateşe verir. Aios Agios Milanos Kilisesi bahçesinde üzerine benzin dökerek bedenini ateşe veren Elefteriya, kiliseden bazı kişiler tarafından hastaneye kaldırılır. Kat Hastanesi’nden yoğun bakıma alınan Elefteriya, 27 Mart 2006 tarihinde yaşamını yitirir.   Yunancada “özgürlük” anlamına gelen Elefteriya, Şiwan isimli bir Kürt ile evlidir. 23 aylık Ernesto ve 13 aylık Clara isimli iki çocuğu vardır. Elefteriya ardında bıraktığı mektubunda annesine, eşine, çocuklarına ve Kürt halkına hitap eder.   Elefteriya’nın mektubu şöyle:   “Değerli çocuklarım, güzel kızım ve oğlum, arkadaşım Şiwan, anne ve babacığım, dostlarım, bu eylem yerini seçmemin nedeni; heval Rohat da bundan bir kaç yıl önce bedenini burada ateşe vermişti. Annem bana Yunanistan’ı sevmediğimi bu yüzden Kürtçe konuştuğumu söylüyor. Anneciğim ben Yunanistan’ı seviyorum, burası benim memleketim. Kürdistan’ı da kendi yurdum gibi seviyorum. Ben Yunan dilini çok seviyorum ama ben Kürtçeyi de anadilim gibi seviyorum.   Anne, anneciğim, halkların kardeşliği çok güzel bir şeydir. Kürt halkı halkların kardeşliği için mücadele ediyorlar. Kütler anadili ve eğitim hakkını istiyor. İnsan gibi yaşamak istiyorlar. Bu nedenle anneciğim Kürdistan’ı dört parçaya bölen güçler, Kürtleri öldürüyorlar. Üniversite’de Yunan dili ve eğitimi var. Bizim devletimiz de var. Ama Kürtlerin yok. Çocuklarımız iki dili öğrenmeli, anneleri Yunan, babaları Kürt’tür. Yüzde elli Yunan, yüzde elli Kürt’tür. Biliyorum bu eylemim iyi bir eylem tarzı değil.   Tüm Kürdistan ve Ortadoğu şehitlerine selam. Bu yıl Newroz’u kutluyorum ama biraz geç, Zekiye Alkan gibi, Sema Yüce gibi, Ronahi, Berivan ve Rahşan Demirel gibi ve diğer yüce eylemlerde bulunanlar gibi. Kararlılıkları Kürt halkı ve Kürdistan’ı yüceltti. Kürtlerin tarihini büyüttü. Şehit aileleri ve Barış annelerinin ellerinden öpüyorum.”