TJA: Anadilimizi savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz 2021-02-19 16:43:33     HABER MERKEZİ - TJA, 21 Şubat Dünya Anadil Günü’ne dönük açıklama yaparak, anadilin yasaklanmasının devletin özel savaş politikası olduğu vurgulandı. TJA ayrıca mücadeleyi büyüterek anadili savunmaktan asla vazgeçmeyeceklerini belirtti.   Tevgera Jinên Azad (TJA) 21 Şubat Dünya Anadil Günü’ne ilişkin yazılı açıklama yayımladı. Açıklamada egemen sınıfların,farklı dil ve kültürlere yönelik yabancılaşma ve asimilasyon politikalarını hayata geçirdikleri kaydedilerek, “21. yüzyılda bile Türkiye hâlâ anadilde eğitim hakkının olmadığı, anadili kullanımının kamu yetkilileri ve resmi kurumlar tarafından yasaklandığı ve engellendiği bir ülke olmaya devam etmektedir. Bu durum insan hakları açısından bir gasp ve utanç konusudur” denildi.   TJA’nın Dünya Anadil Günü’ne dönük yaptığı açıklama şöyle:   “Tarih boyunca sayısız uygarlığa beşiklik etmiş, diller ve kültürler diyarı Mezopotamya toprakları yıllardır uygulanan ‘tekçi’ politikalar sonucunda resmen bir çöle dönmüştür. Dünyanın birçok yerinde, egemen sınıflar bu anlamda toplumsal ilerlemeleri engelleyebilmek için öncelikle ana dilde eğitim konusuna el atmış, kültürel zenginlikleri talan etmiş, resmi dilin dışında kalan dillerle eğitimi yasaklayarak, farklı dil ve kültürlere yönelik yabancılaşma ve asimilasyon politikalarını hayata geçirmiştirler.   Anadil konusunda taraf devletlere sorumluluk yüklüyor   Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 18 Aralık 1992 tarihli ve 47/135 sayılı kararı ile yayınlanan; Ulusal ya da Etnik, Dinsel azınlıklara mensup kişilerin hakları bildirgesi Türkiye'nin de onayladığı anadil konusunda taraf devletlere sorumluluk yüklerken anadilde eğitimin bir hak olduğu ve devletlere, eğitimde fırsat eşitliği ile toplumsal eşitlik bakımından anadilde eğitimin sağlanması sorumluluğunun yüklendiği vurgulanmıştır.   Yasakçı zihniyet devam ediyor   Ancak, yıllardır Mezopotamya'daki dilleri, kültür ve inançları hedef alan yasakçı zihniyet bugün AKP tarafından devam ettirilmektedir. Tekçi iktidar ve devlet anlayışı, ‘tek dilci’ bir uygulamanın da sürdürücüsü haline gelmiştir. 21. yüzyılda bile Türkiye hâlâ anadilde eğitim hakkının olmadığı, anadili kullanımının kamu yetkilileri ve resmi kurumlar tarafından yasaklandığı ve engellendiği bir ülke olmaya devam etmektedir. Bu durum insan hakları açısından bir gasp ve utanç konusudur.   Son dönemlerde tam anlamıyla bir kadın kırım, dil kırım, kültür kırım süreci yaşanıyor. Türkiye, bir yandan dünyada çocuklara bayram armağan eden tek ülke olmakla övünürken, diğer taraftan milyonlarca çocuğun kendi anadili konuşması ve eğitim görmesine ‘ülke bölünür’ paranoyası ile yaklaşacak kadar ‘çağ dışı’ düşünceler ileri sürülebilmekte ve anadilde eğitim taleplerini ‘suç’ olarak kabul etmektedir. Ancak biliyoruz ki, devletin Kürdistan'daki Kürtçe, Arapça, Süryanice gibi anadilleri yasaklayıp mevcut eğitim sistemiyle çocuklara Türkçeyi dayatması çocukların kendi dillerine, kültürlerine, kimliklerine kısacası varlıklarına yabancılaşması ve asimile edilmesi için uygulanan özel savaş yöntemlerinin bir parçasıdır. Özellikle Kürdistan'da, halkın iradesiyle seçilen eş başkanların yerine belediyelere kayyım atanması sonucu yüzlerce dil kurumunun kapatılması, anadilleri ölümsüzleştiren kadınların yer aldığı atölyelerin ve kurumlarının kapatılması ya da işlevsizleştirmesi bu politikaların sonucudur. Kürdistan'da özel savaş yöntemleriyle tüm toplumun diline, kültürüne saldırılıyor ve her türlü kirli yöntemlerle Kürt kadınlarını ve Kürt Halkını düşürülmeye çalışılarak veya şiddet uygulanarak bu özel savaş politikaları devam ettiriliyor.   Asimilasyon politikaları ulus devlet tarafından organize ediliyor   Muş’un Malazgirt ilçesinde tecavüze uğrayan ve şikâyet için gittiği karakolda Türkçe bilmediği ve kendi anadilinde şikâyetçi olamadığı için şikâyeti kabul edilmeyen ve katledilen Fatma Altınmakas ve birçok kadın sistemin dayatmalarına, baskısına, hiçleştirmesine maruz kalmıştır. İktidarın faşizan şekilde tek dil dayatması ve milliyetçiliği körüklemesi Kürtçe diline karşı ayrı bir şiddet dalgasının oluşmasına neden olmaktadır. Öyle ki, Kürdistan’ın bilinçli olarak yoksullaştırılması nedeniyle başka illere çalışmaya giden Kürtler' in Kürtçe konuştuğu veya şarkı söylediği için linç edildiği, hatta öldürüldüğü haberlerine tanıklık ediyoruz. İnsanlık suçu olan asimilasyon politikalarını organize eden ulus devletin, Kürt coğrafyasında yer isimlerini değiştirerek kültürel soykırıma başladığını, yozlaştırma ve asimilasyon hedeflerine ulaştığı anda da bu entegrasyonu takip edeceğini biliyoruz.   Dil insanın kimliği ve varlığıdır, aynı zamanda bir ulusun varlığıdır. Anadilini kaybeden bir halkın asimile olmakla birlikte zamanla yok olmaya mahkûm olması kaçınılmazdır. Bu yüzden biz Kürt kadınları olarak, Kürtçe üzerinde süren asimilasyon politikalarıyla ve aynı zamanda oto asimilasyonla mücadele ederek dilimizi nesilden nesille aktarmaya devam edeceğiz. Kendi dilini konuşan birçok kadının her türlü baskıya maruz kalmasına rağmen dillerinden vazgeçmediği gibi bizler de dillerimizi koruyup geliştireceğiz ve mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Biz kadınlar; her türlü şiddete, kültür kırımına, asimilasyon ve yabancılaşmaya karşı mücadele edeceğimizi, dilimizi, kültürümüzü, varlığımızı ve özgürlüğümüzü sonuna kadar savunacağımızı bir kez daha yeniliyoruz”