'Tacizi ifşa eden kadınların yanında olmalıyız' 2020-12-25 09:07:11   ANKARA - Kadınların sosyal medya platformunda başlattıkları “ifşa” eyleminin ardından gündeme gelen “taciz” konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan feminist Gülsen Ülker, “Taciz, açık ve belirgin bir onay olmaksızın cinselliğe yönelik teşebbüs ve tehdit içeren her türlü eylem, davranış ve müdahaleyi içerir. Tartışmalı süreci çok geliştirici bir süreç haline getirebiliriz” dedi.   Geçtiğimiz günlerde yazar Hasan Ali Toptaş’ın bir kadını tacize maruz bırakmasının gündeme taşınmasıyla birlikte kadınlar, sosyal medya platformlarından erkekler tarafından maruz kaldıkları tacizleri anlatarak erkekleri ifşa etmeye başladı. Sosyal medya platformlarında kısa sürede hızla yayılarak bir eylem halini alan “ifşa”ların ardından, erkekler kendilerini ifşa eden kadınları hedef alan paylaşımlarda bulundu.     Sıkça dillendirilen “taciz” kavramının ne olduğuna, hangi tutum ve davranışların bu kapsama alındığına ve “ifşa” eyleminin ne tür sonuçlar doğurduğuna ilişkin feminist Gülsen Ülker değerlendirmelerde bulundu.   ‘Tacizi tanımlamak önemli’   Tacizi tanımlamanın önemli olduğunu aktaran Gülsen, kadınların 40 yıl gibi çok uzun bir kurtuluş mücadelesi olduğuna vurgu yaptı. Gülsen, sosyal medya platformlarında kadınların başlattığı “ifşa” eylemine dikkat çekerek, “Tarihin bu noktasında bunu dile getirmiş olmalarının, sorgulamaya dönüşmemesi noktasında hassas olunması gerektiğini düşünüyorum. Bu düşünceyle tanımlamak gerekiyor. Bu tür eylemler, sorgulamaya dönüşme riski de taşıyor. Kadına yönelik şiddet, neredeyse bu ülkedeki kadın hareketinin kendi tarihidir. Biz kadına yönelik şiddetle mücadele ederken, evrensel ilkelere de bağlı kalarak, belli tanımlar üzerinden hareket ettik. Birçok uluslararası belge, en son İstanbul Sözleşmesi en derli toplu, bütün deneyimlerin süzüldüğü bir metin olarak, kadına yönelik şiddeti tanımlıyor. Kadına yönelik şiddet içerisinde en çok bilinen fiziksel şiddettir ama psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet de var” sözleriyle şiddet türlerine işaret etti.    'Tacizin geniş bir tanımı var'   Gülsen, cinsel şiddetin başlık olarak çok az ele alınan bir konu olduğunu, gerçekleşen “ifşa”ların cinsel şiddet kapsamının çok geniş olduğunu gösterdiğini ifade etti. Bu bağlamda akılda tutulması gereken bir diğer noktanın da şiddet türlerinin her birinin bir diğerinin tetikleyicisi olduğunu söyleyen Gülsen,  tacizin ne olduğuna dair şöyle konuştu: “Kompartıman gibi biri var biri yok diyemiyoruz. Deneyimlerimiz bize bunu gösteriyor. Cinsel şiddet ve tacizi tanımlarken ortak noktaları olduğunu görmek gerekiyor. Taciz, açık ve belirgin bir onay olmaksızın veya onay almanın söz konusu olamayacağı durumlarda, cinselliğe yönelik teşebbüs ve tehdit içeren her türlü eylem, davranış ve müdahaleyi içerir. Tacizin böyle geniş bir tanımı var. Onay olmaksızın bir baskı kurulması tacizdir. Bu sadece fiziksel baskı olmak zorunda değil. Cinsel davranışta bulunan kişinin bulunduğu konum, hem ekonomik hem sosyal olarak, yaşı, kurduğu ilişki ağı, bütün bunlar burada çok önem taşıyor. Flörtöz davranışlar yapmak da bu eylem ve davranışların altına giriyor. Şaka, espri, davet, böyle bir çerçevede tacizi tanımlayabiliriz. Bu, şimdi ortaya çıkmış bir şey değil daha öncesi de var.”   ‘‘Eril faillik’ fail olarak kendini görünmezleştirmektir’   Kadını tacize maruz bırakan erkeğin genellikle tacizi inkar etmesinin karşılaşılan ilk durum olduğunun altını çizen Gülsen, erkeğin ifşa edilmeden önce bile mahkeme aşamasında tacizi inkar ettiğini söyledi. Tacize maruz kalanın suçlanması durumunun evrensel bir şey olduğunu dile getiren Gülsen, “Hasan Ali Toptaş’ın ilk açıklaması olan ‘eril faillik’, fail olarak kendini görünmezleştiren bir anlam taşıyor. Özür diliyor gibi algılansa bile, özür dilemek değildi zaten amacı. Nitekim kendi de onu reddetti. ‘Eril faillik’ diye kadınların mücadelesiyle ortaya koyduğu, bütün bu eşitsizlik, ayırımcılık, şiddetin temeli olarak tanımladığı patriarkal ilişkilere, patriarkanın kendisine vurgu yapmak istiyor gibi. Duydukları kelimeleri aslında yine kendilerini kurtarmak için kullanıyorlar. Ve bununla kendini görünmezleştirmek istiyor. Bu, ‘Ben yapmadım bunu’ gibi bir şeye geldi. Dolayısıyla sonraki açıklaması ise en yaygın rastladığımız, maruz kalanı suçlayan, yalan söylemekle itham eden, ‘İşi yargıya götürürüm’ diye tehdit eden açıklamalara döndü. Burada erkekler çok bilinçli de davranıyorlar” ifadelerini kullandı.   ‘Kendini kurtarma hali çok net görünüyor’   Gülsen şöyle devam etti: “Muhtemelen Hasan Ali Toptaş da avukatlarla görüştü. Cinsel taciz ve tecavüz olaylarının kapalı kapılar ardında olduğunu biliyorlar. Gözden ırak yerlerde oluyor, fiziksel delil elde etmek çoğunlukla güç oluyor, mümkün olmuyor. Patriarkanın onlara sağladığı bütün imkanlardan yararlanacaklarını ilan ettiler. Bu da beklenmeyen bir şey değildi. Kadınlar güçlü bir şekilde ses çıkardılar ve ‘buyrun verin mahkemeye’ dedi. Oralarda da hesaplaşmaktan kimsenin kaçındığı yok.  Kendilerini kurtarma, panik hali çok net görünüyor. Bunu da yine en iyi bildikleri yoldan yaptılar” şeklinde konuştu.   ‘Kadın beyanı esastır’ gündeme soktuğumuz bir kavram’   “Kadınların eşitlik için eski bir mücadele tarihi var” diyen Gülsen şu sözleri kullandı: “Kadın beyanı esastır’ bizim yıllar süren mücadele sonucunda gündeme soktuğumuz bir kavram. Söz konusu kavram partilerin de karma örgütlerin tüzüklerine de girdi. Disiplin soruşturmalarında kabul edilebilir bir hale geldi. Yine bu kavramsallaşmayı erkeklerin kullanmasıyla karşı karşıyayız. Bunu kullanıyor olsalar bile kadının beyanının neden esas alınması gerektiği bir kez daha ortaya çıktı. Erkekler, mahkemelerden söz ederken de çokça yaşadığımız ve bildiğimiz erkek yargının yanlarında olacağını biliyorlar. Kadınların çoğu zaman taciz ve tecavüzü dile getiremediklerini biliyorlar. Mahkeme süreçlerinde neredeyse kendilerinin suçlanmaya başladıklarını da bildikleri için bundan söz ettiler.”   ‘Fail anında tutuklanmıyor’   Mağdur beyanının hukuken de esas alındığını kaydeden Gülsen, buna ilişkin Yargıtay kararlarının olduğunu söyledi. Kadının beyanı esas alınarak failin anında tutuklanmadığını kaydeden Gülsen, “Yargı bunu esas alarak kovuşturma ve soruşturma süreçlerine başlıyor. Olmadığının kanıtlanması yoluna git, olduğunun kanıtlanması yönüne gitme. Kadın beyanının esas olduğunun anlaşılması bu kavramın ne denli önemli olduğunu gösterdi bize. Erkeklerin bunu kadınlar aleyhine kullanmak için fırsat elde etmişler gibi davrandıklarını gösterdi” dedi.   ‘Yıllar sonra bile ifşa etmeye başladılar’   Kadınların genellikle çevrelerindeki erkekler tarafından tacize maruz kaldığını ifade eden Gülsen, ancak hangi eylemin taciz olup olmadığı konusunda bir netliğin olmayabileceğini vurguladı. Gülsen, “Önem verdiğiniz, saygı duyduğunuz birinden gelen davranışı taciz olarak görmeniz çok zor olabilir. Bu süreçte ‘kendimize yapılanların taciz olduğunu anlayıp kendimize bile söyleyemedik’ gibi çok etkileyen bir söz söyledi kadınlardan biri. Burası çok önemli. Bunun yarattığı harabiyetin farkına varılması zaman alan bir şey. Bir yanıyla böyle, bir yanıyla da farkında olsanız bile karşılaşabileceğiniz şeyler, yaşayacağınız olaylar, tepkiler ister istemez aklınıza geliyor. Bugün bir toplu taşımada bile tacize uğradığınızda söyleyemeyebiliyorsunuz. Çünkü herkes dönüp size bakıyor. Söyleyen kişiye yönelik çoğunlukla suçlayıcı bakışlar devreye giriyor. Hemen üstünüze bakıp, ‘Ben mi neden oldum?’ diye düşünmeye başlıyorsunuz. Taciz sürecini anlamak zor. Kadınlar birbirinden güç aldığı için ardı ardına bunu söyleyebiliyorlar. Bu, bir tür dayanışmadır. Hasan Ali Toptaş meselesinde olduğu gibi, tacizi yıllarca saklayan kadın, ifşa eden kadına destek olmak için bile yıllar sonra ifşa etmeye başladı. İfşa süreçlerinin dönüştürücü yanları da biraz bu. Kadınlar arasında dayanışmayı da ortaya çıkarıyor” diye belirtti.    ‘Tartışmalı süreci çok geliştirici bir süreç haline getirebiliriz’   Erkeklerin, “Bundan sonra merhaba da mı demeyeceğiz?” sözlerine  “Evet, merhaba derken de düşüneceksiniz” diyen Gülsen, “Herkes için bir dönüşüm olacak mı bilemeyiz ama mutlaka olacaktır. Mesela yayınevleri Hasan Ali Toptaş ile ilişkilerini kesti. Onların itibar dedikleri şey sarsıldı. İbrahim Çolak, bunu yaptığı için duyduğu suçluluktan değil, bu ortaya çıktığı için hayatına son vermeyi seçti.  Ben etkisi olacağına inanıyorum. Erkekler açısından da bu takip edilmesi gereken bir süreç. Bütün karma kurumlarda, yayınevleri olsun, sektörler olsun, karma örgütler olsun, sendika, parti aklınıza gelebilecek her türlü karma örgütte bu süreçleri hiç yaşamadan, ortaya çıkmadan engelleyecek ya da en başında ortaya çıktığında derhal tavır olarak refleks alacak yapıların ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı. Bir dayanışma ve feminist bilginin oluşması sürecini yaşıyoruz. Bunu dile getiren kadınların yanlarında olmamız gerekiyor. Bu çok tartışmalı süreci çok geliştirici bir süreç haline getirebiliriz. Bu sürecin sorgulanmasına izin vermemek gerekiyor” diyerek dayanışma çağrısı yaptı.